Örtü(lü)süz operasyon: İran
Türkiye-İran ilişkileri son dönemde dolaylı faktörlerden kaynaklanan bir takım "zorlama meselelerden" dolayı adeta bir "kriz enflasyonu" yaşıyor. Hedef çok açık; öyle ya da böyle bu iki ülkeyi savaştırmak. Bunun için de "örtülü", "örtüsüz" tüm operasyon yöntemlerine başvuruluyor. Arzu edenler, Türkiye'de başta "merkez medya" olmak üzere, ilgili diğer medya organlarınca servis edilen yazılı ve görsel nitelikteki yayınlara bakabilirler...
Kabaca bir bakış bile sizleri haddi aşan, sınırları zorlayan, bundan dolayı da fazlasıyla sırıtan, çifte standardın zirve yaptığı bir dezenformasyon ve kirli bir operasyon sürecine, ilişkiler ağına götürecektir. Göreceksiniz ki "tanıdık birleri", bir kez daha "herkesi kör, âlemi sersem", kendilerini ise "fazlasıyla uyanık ve akıllı" zannetmektedirler. Muhtemelen, ikili ilişkilerin tarihinde böylesi bir durumun eşi-emsali yoktur; en azından bu yoğunlukta, şiddette ve de "at izinin it izine karıştığı" bir ortamda...
Peki, tüm bu operasyonların altında ne yatıyor, hangi hedefler gözetiliyor? İki ülkenin savaşa tutuşturulması gerçekte kimlere hizmet eder? Ve daha da önemlisi, bu iki kadim ülke bu oyuna gelir mi?
Bu sorulara verilecek sağlıklı cevaplar öncelikle oyunun arka planını, bu kapsamda içinde bulunulan sürecin zorluğunu, tarafların karşı karşıya kaldığı sıkıntıyı ve yaşanması muhtemel gelişmeleri ortaya koyacaktır. Ve pek tabi ki, operasyonun akamete uğratılması noktasında deşifre edilmesini de...
Öncelikle şu hususun altını çizmekte fayda var. Bu kritik geçiş sürecinde İran'dan ve iki ülke ilişkilerinden bahsederken; makulü oynamanın, tarafları akl-ı selime davet etmenin bir takım çevrelerdeki karşılığı doğrudan doğruya "İrancılık"tır, "İrancı damgasını" yemektir.
Kimin ne olduğunun, "google" ortamında bile fazlasıyla sırıttığı bir ortamda, bunla ilgili bir polemiğe girmek fazlasıyla gereksiz olacaktır. Kimin ne olduğunu ilgili bir çok kesim, kimse zaten bilir.
Nitekim yakın tarihimiz bunun bir çok örneğiyle doludur. Fakat, burada üzücü olan husus Türk insanının zihninin bazı ithal kavramlar ve satılık "yerli" beyinler, kalemler üzerinden kirletilmesi ve bir kafa karışıklığının oluşturulmasıdır.
Türkiye'de belli başlı kesimlerin ısrarla "reel politik", "diplomasi", "işbirliği" ya da "uluslararası ilişkiler" denildiğinde sadece ve sadece Batı'yı, Batı'da da belli çevreleri ve ilgili diğer güç odaklarını anlaması, anlatmaya çalışması da bunun en tipik örnekleri arasındadır. Onlara göre sadece yön ve ilişki olarak bir "batı" vardır, "doğu"ya karşı ise gözleri kördür! Çünkü onlar Doğu'yu Batı üzerinden okumaya çalışırlar; aslında onlar birer zavallı doğulu, Doğu cahilidir!
Kissinger'in da açık bir şekilde ifade ettiği üzere; çok sevdikleri muteber "bu tipler", hizmetlerinin karşılığını fazlasıyla alırlar. Efendileri tarafından ödüllendirilirler. Bakalım bu ödüllendirmeler nereye kadar sürecek?
Gerçek anlamda özgür olmanın bedelinin fazlasıyla ağır olduğu bir dünyada ve bu ülkede, "bu tipler" ne kadar pişman olur ve rücu ederler bilinmez. Çünkü onlar, bunun ağır bir bedelinin olduğunu gayet net bir şekilde bilirler.
Bu husus, kaçınılmaz olarak akıllara Ömer Seyfettin'in meşhur "Diyet" hikayesini getirmektedir, fakat çok büyük bir olasılıkla onlar bunu da bilmezler!
Şimdi gelelim meselenin bam teline ve tekrar kendimize soralım: "Niçin bu çok boyutlu operasyonlar? Türkiye üzerinde Suriye sonrası bir de İran baskısının arkasında hangi nedenler yatmaktadır? Suriye krizinin bir Türkiye-İran krizine dönüştürülmesi ve PKK terör örgütünün burada süreci hızlandırıcı bir rol oynaması tesadüf müdür? PKK konusunda düne kadar farklı başkentler işaret edilirken, ne oldu da şimdi Tahran deniliyor ve ihale bu ülkeye yıkılmak isteniliyor? "Kandil-Karayılan" bağlamında farklı süreçlerin yaşandığı bir Ankara-Tahran hattında, Irak-Suriye merkezli ortak sorun üzerinden endişeler, tahdit algıları devam ederken; İran niçin böyle bir karta başvursun? Acaba, İran üzerinden Türkiye'nin Suriye krizinde ve Yeni Ortadoğu sürecinde inisiyatif alma girişimleri ve bölgede manevra alanını genişletme hareketleri mi sabote edilmek isteniliyor? Türkiye-Mısır-Suudi Arabistan ve İran arasında gündeme gelmeye başlayan bölgesel inisiyatif arayışları ve İsrail'in yalnızlığı bu operasyonda ne kadar önemli bir yer tutuyor? Hedeflerden biri de, 2003-2007 duruşu mu? Ortada nasıl bir oyun dönüyor? Türkiye ve bölge nasıl bir kirli tezgah ile karşı karşıya?"
Sanırım, buradaki bir çok soru bile içinde barındırdığı cevaplarla sizde bir takım fikirler uyandırmıştır; pek tabi ki anlayana, anlamak isteyene...
10/09/2012 - Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL