Bismillah
Bilindiği üzere bir kaç haftadan beri İsrail ile Hamas arasında daimi ateşkes ilanı sağlamak için ABD’nin bölgedeki uşakları Gazze ile İsrail arasında mekik dokumaktaydılar. Amaç direniş cephesinin Hamas kolunu İran ve Hizbullah’tan uzaklaştırmak ve son yıllarda uzlaşmacı/ulusalcı kanada karşı güçlenen Filistinli İslamcıları uzlaşmacı cepheye yaklaştırmaktı. Katar’ın kukla emirinin Gazze’ye gönderilmesi de aynı amaçla gerçekleşti ve Hamas’ın askeri komutanı Ahmed el Caberi maalesef başta Halid Meşal olmak üzere bazı Hamas liderlerinin stratejik hatalarına kurban edildi.
İsrail’in mütareke veya ateşkes ilanının kendi sonunu hazırlayacağını bildiğini ve bunun için ayakta durabilmek için savaş ve cinayetten başka yolu kalmadığını unutan Filistinli liderlerden biri de maalesef Şehid Ahmed el Caberi idi. Çünkü Katar ve Mısır’ın arabuluculuğu ile İsrail’le ateşkes ilanını imzalayan El Caberi düşmanın hilesine kanmış olacak ki üssünü terkedip ortaya çıkar çıkmaz siyonist rejim uçaklarının saldırısına uğramış ve şehid edilmiştir.
Suriye olaylarının tırmanması ardından bu ülkeyi terkederek Katar’a yerleşen Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal, ABD ve İsrail’in emrindeki Hamed bin Halife el Sani’nin -efendilerince dikte edilen- vaadlerine kanmakla büyük bir hata yapmaktaydı. Direnişle birlikte izzet kazanan Filistin’in bazı İslamcı liderleri maalesef Amerikancı İslamcılıkla gerçek Muhammedi İslamcılığı ayırdetmekte acziyetlerini ortaya koydular. Laikliğin hamisi ve müdafisi Erdoğan’ı İslam dünyasının lideri olarak tanımlayan, İsrail’in cani Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e dostum diye hitap eden Mursi’ye bel bağlayanların varıp varacakları nokta ancak bu kadar olabilir.
Halid Meşal gibilerin bel bağladığı liderler açık seçik bir şekilde görüldüğü üzere devam eden Gazze savaşında İsrail’e karşı harekete geçmeyi veya en azından Filistinlileri destekleyeceklerini açıklamak yerine İsrail’in baş destekleyicisi ABD’den medet umduklarını dile getirmekteler.
Bu durum Müslümanların gözünden kaçmamaktadır. Bu, direniş cephesine karşı ABD ile birlikte hareket edenlerin, Amerikancı İslamcıların iflas ilanıdır.
“Mekeru ve mekerallah vallahu hayr’ul- makirin” (onlar bir düzen kurarlar ve Allah da bir düzen kurar, Allah düzen kuranların en hayırlısıdır)
Hatırlanacağı üzere 2009 Gazze savaşı öcesinde de bölgenin mürteci, kukla ve Batı müttefiki rejimlerinin ileri gelenleri Amerikanın Anapolis şehrinde bir araya gelmiş, bölge ve dünya barışı(!) için asıl tehlike olarak İslami İran ve direniş cephesini göstermiş ve buna karşı en güçlü silahın, direniş cephesinin parçalanması ve Şia-Sünni savaşı çıkarmak olduğu sonucuna varmışlardı. Direniş cephesinin önemli kollarından biri olan Suriye ile İsrail’i uzlaştırmak görevi AKP hükümetine verilmiş, Şii-Sünni fitnesi çıkarmak da Suudilerle körfezdeki mürtecilere. Bu komplonun tam da uygulamaya konulduğu bir sırada Gazze savaşı patlak vermiş ve komplocuların foyaları ortaya çıkmıştı. O zaman da bugün olduğu gibi Gazze halkı direniş cephesinden yardım almış ve İran’ın ve Hizbullah’ın sağladığı silahlarla İsrail’e karşı direnmiş ; ABD ve bölgedeki müttefikleri ise ateşkes sağlayarak İsrail’in burnunun daha fazla sürtülmesini önlemişlerdi.
Suriye iç savaşı bahanesiyle ülkemizde olduğu gibi bölge ülkelerinde mezhep tassubunun tavan yaptığı şu günlerde Sünni Gazze halkının ve Filistin direnişinin yanında yine Şii İran ve Şii Hizbullah yer almaktadır. Mecusi diye tanımlanan Şii İran’ın verdiği füzeler bu son savaşta ilk defa olarak Telaviv’i, siyonistlerin merkezini sallayıp durmaktadır. Sünni dünyanın liderliğine soyunanlar ise yine İsrail’in ateşkes teklifini Hamas’a kabul ettirmek için didinip durmaktalar veya ABD tarafından verilen talimatları yerine getirmekteler.
Direniş cephesini varlığını inkar eden basiretsiz çevreler uyanıp gerekli dersi alacakları yerde bunca kanıt ve burhana rağmen hala İsrail’in Gazze’ye saldırısını sözde Suriye mücadelelerini yenilgiye uğratmak için başlattığını söyleyecek kadar alçalmaktalar. Allah bu zavallılara basiret versin demekten başka söz bulamıyoruz.
Direniş cephesinin varlığı ve haklılığı bir kere daha gözler önüne serildi. ABD ve Avrupalı müstekbirlerle bölgedeki kukla ve mürteci rejimlerin desteğinde Suriye iç savaşını körüklemek için yanıp tutuşanların bundan ibret dersi alarak uyanmaları ümit edilir.
Gazze savaşının gözler önüne serdiği ayrı bir gerçek de İsrail’in İran’a saldıracağı iddialarının ne kadar kof olduğudur. İran’ın desteklediği Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah gibi sınırlı imkanlara sahip örgütlerle bile başa çıkamayan İsrail, İran gibi güçlü bir ülke karşısında nasıl tutunabilir?! İran’ın zor şartlar altında Gazze’ye aktarabildiği hafif ve küçük ölçekteki silahlar karşısında bile zelil bir duruma düşen İsrail, İran’ın uzun menzilli balistik füzelerinin bombardımanına nasıl dayanabilir? Zaten psikolojik temellere dayalı, bölgenin kukla/mürteci rejimlerine moral vermek amaçlı bu saldırı iddialarının uzun bir süre dile getirilmeyeceğine kesin gözüyle bakılabilir.
Gazze savaşının önemli sonuçlarından biri de İsrail’deki moral bozukluğunun işgal altındaki topraklardan geri göçü hızlandıracağı gerçeğidir. İlk defa olarak başlarına füze yağdığını gören Telaviv halkı bir kaç gündür sokağa çıkmaya cüret edememektedir. Çoğunlukla batı ülkelerinden toplama bu refah düşkünü yığınları buralarda tutmak mümkün müdür?!
Ümidimiz o ki, başta AKP hükümeti olmak üzere ABD ve topyekün Batı ile ittifak ederek bölge halklarının seslerine, inançlarına, beklentilerine kulak tıkayan rejimlerin son Gazze savaşında Batı müstekbirliğinin takındığı tarafgir tavrı dikkate alarak uyanmaları, dostun ve düşmanın kim olduğunu görmeleri, hatalarını anlayarak tevbe etmeleri ve İslam dünyasının meselelerinin ancak ve ancak bölge ülkelerinin işbirliği ile çözülebileceğini idrak etmeleridir. Aksi takdirde bu gerçeği gören müslüman kitlelerin hışmından kurtulamayacaklardır.
Y. ZİYA T.YILMAZ 17/11/2012