Diyanet ve Sünni Alimlerin “Muta Zinadan Farksızdır” Sözüne Reddiye (1)

Rate this item
(1 Vote)

Şia’ya göre evlilik iki kısımdır: 1. Daimi evlilik, 2. Geçici (muvakkat) evlilik. Evliliğin birinci kısmında Müslümanların tamamı muvafıktır. Evliliğin ikinci kısmı “Mut’a” olarak da tabir edilen “sınırlı ve muvakkat” evliktir ki Kur’an’ın apaçık ayetinde buna işaret edilmiştir: “O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin.” Şia, İslam’ın başlangıcında bu tür evlilik nasıl meşru idiyse şu anda ve hatta kıyamete kadar meşru olduğunu söylemektedir. Bu meselenin çeşitli yönlerden önemli olması hasebiyle üzerinde durulması ve tüm Müslüman kardeşlerimizin aydınlatılması için konuyla alakalı hakikatlerin ortaya çıkarılmasının uygun olacağını düşünüyoruz…

 Şîa’ya Göre Muamelat [1]

Zikredildiği gibi muamelat birkaç kısma ayrılır:

1. İki kişi arasında gerçekleşen muamelat: Bu tür muameleler birisi “Mucib/Satıcı” diğeri ise “Kabil/Alıcı”yı gerektiren bir anlaşma türüdür. Örneğin “Bu mülkü sattım” diyen kimseye mucib/satıcı ve “Satın aldım” diyen kimseye de kabil/satın alan denilir.

Muamele malların alım satımı ekseninde olursa buna “Muaveze/Mübadele” denilir ki bu da iki kısımdır:

1. Ukud-u Lazım: Alış veriş, kira, musalehe, rehin, hibe, bir şeyin karşılığında bağışta bulunma ve benzeri muameleleri kapsar ve bazen bu tür muamelelere “Ukud-u Muğabene” de denir (zir iki tarafta alış verişte kandırılmamak ve daha fazla kar etmek için telaş eder).

2. Ukud-u Caiz: Borç, hibe, karşılıksız bağış ve cuale gibi alış verişlerde iki kişi ya da taraflardan birisinin anlaşmayı bozmasıdır.

Muamelelerin her iki kısmının şart ve hükümlere geniş açıklamayı içeren ya da özet açıklama yapan fıkıh kitaplarında yer verilmiştir.

Hatırlatılması gerekir ki Şîa âlimleri ister muamelat kısmında isterse ibadet kısmında olsun en küçük sapmaya ve hatta Kur’an, Peygamber’in (s.a.a) sünneti ve bunlardan elde edilen kanunlardan zerre miktarı uzaklaşılmasına izin vermemişlerdir. Keza Şîa âlimleri meşru yolun dışında hiç kimsenin ticaret, ziraat, sanat ve benzeri alış verişlerle servet ve mal kazanmasına müsaade etmemişlerdir ve gasp, faiz, hıyanet ve sahtekârlık yoluyla elde edilen kazanç Şîa’ya göre haramdır.

Biz, hiç kimsenin hatta kâfirin bile hile yapılarak malının alınmasına izin vermeyiz ve emanetin geri verilmesini önemli farzlardan biliriz. Bırakın Müslüman’ı kâfirin emanetine dahi hıyanet etmek bize göre caiz değildir.

Muamelatın diğer bir kısmı mali bir hakkı barındırsa da mali boyutu olmayan iki taraf arasında gerçekleşen muameledir ki asli hedefi nesli koruma, aile düzeni ve insan türünün bekasının söz konusu edildiği evlilik bunun örneğidir.

Şîa’ya göre evlilik iki kısımdır: 1. Daimi evlilik, 2. Geçici (muvakkat) evlilik. Evliliğin birinci kısmında Müslümanların tamamı muvafıktır.

Evliliğin ikinci kısmı “Mut’a” olarak da tabir edilen “sınırlı ve muvakkat” evliktir ki Kur’an’ın apaçık ayetinde buna işaret edilmiştir: “O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin.” [2]

Şîa, İslam’ın başlangıcında bu tür evlilik nasıl meşru idiyse şu anda ve hatta kıyamete kadar meşru olduğunu söylemektedir. Başkaları tarafından sürekli eleştirisel gözle bakılan evliliğin bu türü, Peygamber’in (s.a.a) ashabı zamanından bu yana tartışma konusu olagelmiştir.

Bu meselenin çeşitli yönlerden önemli olması hasebiyle üzerinde durulması ve tüm Müslüman kardeşlerimizin aydınlatılması için konuyla alakalı hakikatlerin ortaya çıkarılmasının uygun olacağını düşünüyorum.

Şia’ya Göre Geçici Evlilik

İslam kanunları ve İslami hükümlerle çok az irtibatı olan bir kimsenin inkar edemeyeceği ve şüphe etmeyeceği konulardan bir tanesi mut’a’dır (geçici evlilik). Belli bir zamanı olmayan geçici evliliği bizzat Peygamber’in (s.a.a) şahsı kanunlaştırıp onaylamış ve Peygamber’in (s.a.a) hayatında ve vefatından sonra da bir grup sahabe bu kanundan yararlanmışlardır.

Abdullah b. Abbas, Cabir b. Abdullah Ensari, İmran b. Hasin, Abdullah b. Mesut, Ebi b. Ka’b ve benzeri İslam tefsircileri bu konuda ittifak ederek caizliğine fetva vermişlerdir[3] ve daha önce zikredilen ayeti “Femestetatüm bihi minhünne ila ecelin müsemma/Belli bir süre için “Mut’a” yaptığınız kadınların hakkını verin” şeklinde okumuşlardır. [4]

Bu müfessirler kesinlikle Kur’an’ın tahrif edildiğini düşünmüyorlardı, bilakis onlar işittikleri Peygamber’e (s.a.a) nazil edilen bu yüce semavi Kitabı tefsir ediyorlardı.

İbni Cerir Taberi’nin kendi tefsirinde getirdiği rivayetlerin zahirinden anlaşıldığı kadarıyla “İla ecelin müsemma” cümlesi Kur’an’ın aslında mevcuttur, zira kendisi şöyle diyor: Ebu Nuseyre naklediyor: Bu ayeti İbni Abbas’a okudum. İbni Abbas da “İla ecelin müsemma” şeklinde okuyunca ben bu cümlenin böyle okunmadığını söyledim. Bunun üzerine İbni Abbas şöyle dedi: Allah’a yemin olsun ki böyle nazil olmuştur (bu sözünü üç defa tekrarladı). [5]

Açıktır ki “Hibru’l Ümme” lakabını alan İslam âlimi İbni Abbas’ın makamı, kendisine Kur’an’ın tahrifinin nispet edilmesinden daha yukarıdadır. Bu hadis doğru bile olsa kesinlikle İbni Abbas ayetin tefsirinin böyle nazil olduğunu kastetmiştir.

Ayetin Nesh (Hükmünün kaldırılması) Efsanesi

Her hâlükârda İslam âlimlerinin genelinin inancı ve hatta dini zaruret gereğince başlangıçta geçici nikâh meşruydu ve Müslümanlar Sadrı İslam’da buna amel ediyorlardı. [6] Bununla birlikte bu hükme muhalefet edenler daha sonra hükmün nesh edilerek haram edildiğini iddia etmişlerdir, ancak söz konusu hükmün nesh edildiği konusunda ihtilaf vardır ve bu doğrultuda geldiği iddia edilen rivayetler zayıftır.

Bu tür hadislerin yakin/ilim sebebi olmayacağı gibi bir zan ve tahmine ulaşılmayacağı da açıktır, zira ilmi kanunlar bize şöyle demektedir: Kesin hüküm, kesin delilin dışında nesh edilemez.

Şöyle ki: Bu hükmün nasıl nesh edildiği konusunda bazen Peygamber’in (s.a.a) kendisinin geçici evliliği caiz kıldığı ve sonra haram ettiğini iddia ediyorlar, dolayısıyla bu hükmün nasihi Peygamber’in (s.a.a) sünneti olacaktır.

Bazen de şöyle iddia ediyorlar: Bu hükmün nasihi Kur’an-ı Kerim ayetleridir. Burada da hangi ayetin bu hükmü nesh ettiği konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları Talak Ayeti’yle “Kadınları boşamak istediğinizde iddetlerini dikkate alarak boşayın” [7] neshediliğini söylerken bazıları da evli çiftin mirasını konu alan ayetle neshedildiğini söylemiştir “Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir.” [8]

Biz, bu iddiaların cevap verilmesini bile gerektirmeyecek kadar temelsiz olduğunu düşünüyoruz, kaldı ki bu ayetler (miras ve talak ayetleri) geçici nikah ayetiyle çelişmediği bir yana ayetin birisi bir diğerini hükmünü de kaldırmaz. İlerdeki konularda geçici nikâhın bir çeşit hakiki evlilik türü olduğunu ve bu şekilde nikâhlanan kadının gerçekten erkeğin eşi olup evlilik konusundaki hükümlerin tamamının uygulandığını açıklayacağız.

Bununla birlikte muhaliflerin çoğunluğu geçici nikâhı konu alan ayetin “Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır” ayetiyle nesh edildiğini iddia ediyorlar, zira bu ayette cinsel birleşmeye evlilik veya elleri altında bulunan cariyelere sahip olma şartıyla izin verilmiştir ve geçici nikâhta bu iki konunun hiçbirisi yoktur!

Geçici Nikâh Hakiki Bir Evliliktir

Ehlisünnet ’in büyük ve tanınmış âlimi Alusi kendi tefsirinde şöyle diyor: “Şia, mut’a yapılan kadının cariye kapsamında olduğunu iddia edemez, zira bu konunun batıl olduğu açıktır. Keza geçici nikahla yapılan evlilikle kadın ve erkeğin karı koca olduğunu da iddia edemez, zira miras, idde, nafaka ve talak gibi evlilik hükümlerinin eserleri Mut’a yapılan kadın için geçerli değildir!!” [9]

Doğrusu “Alusi”nin bu iddiası gerçekten de ilginçtir, zira Şia geçici nikâh yapılan kadın hakiki eştir diyor ve Alusi de evliliğin gereksinimlerinin olmadığını söylüyor. Görüldüğü gibi onun iddiası tamamen temelsizdir, zira:

1. Alusi’nin miras, nafaka, idde ve talak gibi işaret ettiği evliliğin getirilerinden nikâh türlerinin tamamında bu gereksinimler varsa bu iddia tamamen batıldır, zira bu gereksinim ve eserler nikâhın tüm kısımları için değil, sadece daimi evlilik için söz konusudur.

Yok, eğer nikâh konularının geneli kastediliyorsa, bu gereksinimler sabittir ve biz de böyle bir sözü kabul ediyoruz, ancak Alusi’nin zikrettiği bu gereksinimlerin olmayışı geçici nikâha bir zarar vermez.

Söz konusu bu gereksinimlerin nikahın her türünde geçerli olmadığını gösteren şahitlerden birisi de şudur: Çoğu zaman kadının erkeğin eşi olması yanında miras almadığını görüyoruz örneğin evli çift arasında kadın kafir olursa miras almaz. Aynı şekilde hastalığı ölümle sonuçlanacak birisi bir kadınla evlense ve cinsel ilişkide bulunmadan ölürse, bu erkeğin karısı (her ne kadar daimi nikahlı olsa bile) miras alamayacaktır.

Talak vesilesiyle evliliğin tamamen ortadan kalktığı, ancak miras hakkının baki kaldığı gibi yukarıdaki konunun tam tersinin olduğunu da görmekteyiz. Örneğin hastalığı ölümle sonuçlanacak birisi karısını boşar, karısının iddeti son bulur ve erkek bir yıldan sonra ölürse, bu erkeğin karısı miras alamaz.

2. Evlilikte söz konusu gereksinimlerin tamamını hatta mirası bile evliliğin kaçınılmaz bir parçası bilsek bile yine de öne sürülen delil eksiktir, zira geçici nikâh yapılan kadının mirastan mahrum kalması çok açık değil, bilakis Şia âlimlerinin bazıları böyle bir kadının da tıpkı daimi nikâhlı kadın gibi miras alacağına inanırlarken bazıları da normal şartlarda miras alamayacağına, ancak geçici nikah yapılırken eşlerin birbirlerinden miras almaları koşulunun zikredilmesiyle miras alabileceklerine inanırlar. Böyle bir koşulun olması durumunda geçici nikâhlı bir kadın da tıpkı daimi nikah yapan bir kadın gibi miras alacaktır. Bunların yanı sıra bir grup Şîa alimi de nikah esnasında eşlerin birbirlerinden miras almayacaklarını şart koşmaları dışında her halükarda miras alabileceklerini zikretmiştir.

Bu anlatılanların ışığında geçici nikah yapan bir kadının mirastan mahrum kalmasının kesin olduğu nasıl söylenebilir? Her halükarda elimizde var olan fıkhi kanunlara göre ve ayetlerin (Mut’a ayeti ve Müminun suresindeki evlilik ayeti) bir arada düşünülmesinin gerekliliğince doğru olan şudur ki geçici nikahla evlenen kadın gerçek bir eştir ve evliliğin tüm hükümleri – kesin delilin kadını bazı hükümleri dışına çıkardığı konuların dışında – onun için geçerlidir.

İdde (kadının riayet etmesi gereken belirlenmiş zaman dilimi) konusunda da Şîa âlimlerinin tamamı geçici evlilikte iddenin sabit olduğuna inanır ve bunun aksini kimse iddia etmez (Alusi’nin hangi delile dayanarak Şîa’ya böyle bir yanlış nispette bulunduğu belli değildir).

Nakafa konusuna gelince, kendi eşiyle cinsel birleşmeye yanaşmayan kadının nafaka hakkı olmadığı delilince, evliliğin gereksinimlerinden değildir.

Talak konusunda dikkat edilmesi gerekir ki geçici evlilikte müddet (tayin edilen süre) talakın yerine, zira erkek kararlaştırılan zamanı eşine bağışlar dolayısıyla talaka ihtiyaç duyulmaz.

3. “Mut’a” ayetinin “Evlilik” ayetiyle (Müminun, 6) ayetiyle nesh edilmesi asıl itibariyle muhaldir, zira “Mut’a” ayeti, Nisa suresindedir ve bu sure, Medine’de nazil olmuştur. [10] Hâlbuki “Evlilik” ayeti, Muminun ve Mearic suresindedir ve bu iki sure Mekke’de nazil edilen surelerdendir, [11] dolayısıyla nuzül tarihi açısından birinci ayet daha sonra inmiş olup bir önceki ayet tarafından nesh edilmesi mümkün değildir.

4. Ehlisünnet ’in bir grup büyük âlimlerinin zikrettikleri rivayetler esasınca “Mut’a” ayeti hiçbir zaman nesh edilmemiştir, min cümle “Zamehşeri” kendi tefsiri “Keşşaf”da İbni Abbas’dan “Mut’a” ayetinin muhkem ayetlerden olduğunu nakletmiştir. [12] Aynı şekilde “Hakem b. Uyeyne” “Mut’a ayeti nesh edilmiş midir?” Sorusuna karşılık açıkça: Hayır, cevabını vermiştir. [13]

Özetle bize muhalif olanlar geçici nikâhın meşru olduğunu itiraf ettikten sonra bu hükmün nesh edildiğini iddia ediyorlar ve bazen bu hükmü Kur’an ayetinin nesh ettiğini söylüyorlar, ancak bu iddianın ne ölçüde değer taşıdığı açıktır.

Bazen mut’a hükmünün hadisle nesh edildiğini iddia ediyorlar. Buhari ve Müslim’in naklettiği söz konusu hadis şöyledir: “Peygamber Ekrem (s.a.a) mut’a ve evcil eşeğin etini nehyetti ve bu olay Mekke veya Hayber fethi esnasında ya da Evtas gazvesi [14] zamanındaydı!” [15]

Dikkat edilirse bu hadis zayıftır ve Ehlisünnet alimleri hadis hakkında ihtilafa düşmüşlerdir, bundan dolayı mut’a hükmünün hadis vesilesiyle nesh edildiğini söyleyenlerin her biri bir şey söylemiş ve hatta Kazi Eyaz, bazılarının mut’a konusunun iki defa caiz kılındığına ve iki defe da haram edildiğe inandıklarını nakletmiştir. [16]

Bunlarla birlikte bu konuda araştırma ve mütalaamızı daha geniş tutmak ve bu alanda yazılan kitapları daha ince mütalaa etmek istersek bu konuda çelişik sözlerin çok daha fazla olduğunu göreceğiz.

Ehlisünnet ’in bazı kitaplarında bu hükmün veda haccında olduğu görülmektedir [17] ve bir başka nakil esasınca ise Tebük gazvesinde (hicri onuncu yılda) gerçekleşmiştir. [18]

Bir rivayete göre Evtas veya Huneyn gazvesinde (hicri sekizinci yılın Şevval ayında) gerçekleşmiş, [19] başka bir rivayette ise Mekke’nin fethedildiği günde (hicri sekizinci yılın Ramazan ayında) gerçekleşmiştir. [20]

Bazıları bu hükmü Peygamber’in (s.a.a) Mekke’de caiz kıldığını ve birkaç gün sonra haram ettiğini söylemişlerdir. [21]

Ne var ki Ehlisünnet arasında yaygın olanı şudur: Bu hükmün neshi Hayber gazvesinde (hicri yedinci yılda) veya Umretü’l Kaza’da (hicri yedinci yılın Zikade ayında) gerçekleşmiştir. [22]

Bu söylemlerin tamamını rivayet unvanında kabul edersek bu konunun Ehlisünnet âlimlerinden Nevevi ve Şerhi Müslim’de bazılarının dediği gibi iki ya da üç defa değil, [23] beş veya altı defa helal edildikten sonra haram edildiğini kabul etmemiz gerekecektir.

Ey İslam âlimleri! Dini meselelerin başına getirdiğiniz bu oyun neyin nesidir? Hangi akıl sahibi böyle bir üslubu kabul eder?

Devam edecek…

Kâşifu'l-Gıta, "Aslu'ş-Şia ve Usulühâ"

 --------------------------------------------------------------------------------

[1] -Muamelat: Ticaret hayatı, şahıs hukuku, cezalar, evlenme ve benzeri hususlar (mütercim).

[2] -Nisa, 24

[3] -Mut’a’yı caiz bilen sahabe ve tabiinler için bakınız: Kenzu’l Ummal, c.8, s.294.

[4] -Tefsir-i Fahri Razi, c.3, s.210; Tefsir-i Taberi, c.5, s.9; El-Camiu’l Ahkam, Kurtubi, c.2, s.147; Et-Tefsiru’l Azim, c.1, s.474; Tefsiru Keşşaf, c.1, s.519; Es-Sünenü’l Kübra, c.7, s.205; El-Musannifu Abdü’r-Rezzak, c.7, s.497-498 Babü’l Mut’a; Şerhi Nevevi ber Sahih-i Müslim, c.9, s.179; Kenzü’l İrfan, c.2, s.150.

[5] -Camiu’l Beyan, Taberi, c.5, s.9.

[6] -Abdullah b. Abbas (Zadu’l Mead, c.17, s.213); Cabir b. Abdullah Ensari (Sahihi Müslim, c.2, s.1022); İmran b. Hasin Hazai (Buhari, Müslim ve Beyhaki); Abdullah b. Mesut (Sahihi Müslim, c.2, s.1022); Abdullah b. Amr (Müsned-i Ahmet, c.2, s.95); Muaviye (El-Mualla, Şerhu’ Muvatta, Zerkani); Ebu Sait Hudri (Umdetü’l Kari, c.8, s.310); Ümeyye Oğullarından Selem ve Ma’bet (El-Muhalla, El-İsabe, c.2, s.63); Zübeyr b. Avam (El-Akdü’l Ferid, c.2, s.1026); Ebu Bekr’in kızı Esma (Müsned-i Ebu Davut, s.227); Halit b. Muhacir Mahzumi (Sahihi Müslim, c.2, s.1026); Amr b. Haris Ferşi (Kenzü’l Ummal, c.8, s.293); Ebi b. Ka’b Ensari (Tefsiri Taberi, c.5, s.9; Sait b. Cübeyr (Tefsiri Şevkani, c.1, s.474); Ebu Zer Gaffari (Zadü’l Mead, c.1, s.207).

[7] -Talak, 1.

[8] -Nisa, 12. Bakınız: Et-Tefsirü’l Kebir, c.10, s.50; El-Cevamiu li Ahkami’l Kur’an, c.5, s.130.

[9] -Ruhu’l Meani, c.5, s.7; El-Alusi ve’t-Teşeyyü, s.193 ve sonraki sayfalar.

[10] -El-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, c.5, s.1; El-Keşşaf, c.1, s.492; El-Keşfu an Vucuhi’l Kıraati’s-Seb’, c.1, s.375.

[11] -El-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, c.12, s.102 ve c.18, s.278; El-Keşşaf, c.3, s.24 ve c.4, s.452; El-Keşfu an Vucuhi’l Kıraati’s-Seb’, c.2, s.125 ve 334.

[12] -El-Keşşaf, c.1, s.519.

[13] -Tefsiri Keşşaf, c.1, s.519; Durrü’l Mensur, c.2, s.140.

[14] -Evtas Gazvesi: Huneyn gazvesinden sonra kafir ordusundan bir grup Mekke yakınlarına kaçtılar. Peygamber Ekrem (s.a.a) İslam ordusunun bir kısmıyla onları dağıtmak için takibe geçerek kısa zamanda kaçan kafirleri dağıtıp esir aldı.

[15] -Sahihi Buhari, c.5, s.74; Sahihi Müslim, c.4, s.134.

[16] -Et-Tefsirü’l Azim, c.1, s.474; Şerhi Sahihi Müslim, Nevevi’nin telifi, c.9, s.181.

[17] -Süneni Ebu Davut, c.2, s.227; Tabakatı İbni Sa’d, c.4, s.348; Süneni Beyhaki, c.4, s.348.

[18] -Süneni Beyhaki, c.7, s.207; El-Camiu’l Ahkami’l Kur’an, c.5, s.130; Mecmeu’z-Zevaid, c.4, s.264; Fethu’l Bari, c.11, s.73.

[19] -Sahihi Müslim, c.2, s.1023.

[20] -Sahihi Müslim, c.2, s.1025; Mecmeu’l Zevaid, c.4, s.264; Süneni Beyhaki, c.7, s.202; Süneni Daremi, c.2, s.140; Musannif b. Ebi Şeybe, c.4, s.292.

[21] -Süneni Beyhaki, c.7, s.202; Sahihi Müslim, c.2, s.1025.

[22] -Sahihi Müslim, c.3, s.1027; Süneni İbni Mace, c.1, s.630, hadis no 1961.

[23] -Şerhi Müslim, c.9, s.180.

 

Read 1826 times