Bismillahirrahmanirrahim
Sayın Mehmet Şevket Eygi
Mübarek Ramazan münasebetiyle Yüce Allah'tan size ve tüm Müslümanlara afiyet ve bağışlanma dilerim.
19 Temmuz 2013 Cuma günü tarihli "Başbakan'a mektup" başlıklı yazınızda yer alan bir konunun aydınlatılması gerektiğini düşündüğüm için bu satırları kaleme aldım, eğer gazetenizde yayınlarsanız okurlarınıza "sözleri duyup en güzeline uyma" fırsatını sağlamış olursunuz.
Yazınızın bir bölümünde şu ifadeler yer alır:
"Peygamberimiz “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlar, biri dışında cehennemliktir” buyurmuş, kurtulacak fırkanın kendisinin ve Ashabının yolunda yürüyenler olduğunu bildirmiştir."
Sonra, Ehl-i sünnet dışındaki mezheplere işaretle:
"Onlar Ehli Sünnet ile çatışan bir tek iddia ve görüşlerinde bile haklı, isabetli, doğru değildir." demişsiniz.
Hatırladığım kadarıyla önceki bazı yazılarınızda da yukarıdaki hadise istinat etmiş ve Ehl-i sünnet dışındaki mezheplerin kurtuluş yolu dışında olduğunu savunmuştunuz. Bu yüzden yukarıdaki hadisle ilgili olarak bazı hususların açıklanmasında yarar vardır:
a. Bu hadis çeşitli kaynaklarda yer almasına rağmen kesinlikle tevatur derecesine ulaşmış değildir yani haber-i ahat kısmındandır ve haber-i ahada istinaden "bir mezhep kurtuluş yoludur ve diğer mezhepler cehenenmliktir" gibi akide ile ilgili bir konu ispatlanamaz. Akide konuları sadece, Kur'an Kerim'in açık nassı ve mütevatir hadislerle ispatlanır, haber-i ahatla değil. Haber-i ahat kabilinden olan hadisler sahih hadisler bile olsalar ancak ameli konularda geçerli sayılırlar kesin ilim ve yakîn gerekli olan akide konularında bu tür hadislere istinat edilmez. Bunu İslam mezheplerinin geneli kabul etmişlerdir.
Örneğin:
İbn-i Hacer Askalani Fath'ul- Bari'de şöyle diyor: "Ahbar-i ahat ameli konularda geçerlidir, itikadi konularda hüccet değildir." Fathfulbari c.13 s. 231.
Muhaddis Ali el-Kari de aynı şeyi Şarhu'n-Nuhbe'de Kirmani'den nakleder.
Zahirilerden olan İbn-i Hazm kendisi kabul etmemesine rağmen bu konuda diğer mezheplerin görüşünü şöyle nakleder:
"Hanefiler, Şafiiler ve Malikilerin ekseri ve mutezile ve Havaric ahbar-i ahadın ilim ifade etmediği görüşündedirler." El-İhkam fi Usuli'l ahkam c.1 s. 107
Bu görüş Hanbelilerin yanında da tercih edilen görüştür. Bk. El-Makdisi, Ravzatu'n-Nazir s. 91
Nevevi de, aynı görüşün fakihler ve usulilerin görüşü olarak nitelemektedir. Bk Sarhi Muslim c. 1 s. 131
Hanefilerden olan Sarahsi de, bütün şehirlerin büyük alimleri habari ahadın ilim ve akideyi ispatlamadığını açıklamıştır. Bk. Usul-i Sarahsi c. 1 s. 321
Yine İbn-i Abidin Reddu'l-Muhtar c. 1 s. 354 ahbar-i ahat gereği akidenin şekillenmeyeciğini bir örnekte açıklamıştır.
Aş'ariler ve Maturidiye ve diğer kelam ve usul-i fıkıh alimlerinin de görüşleri aynı çerçevededir. Taftazani, İmam Gazali, Kasani bu görüşü desteklemişlerdir. bk. El- Mustesfa, Bedai.
Buna göre bir haber-i vahide dayanarak bir mezhebin hak olduğunu savunmak ilke itibarıyla doğru değildir.
b. Ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceğine dair hadis bir manada iki bölümden oluşur; birinci bölüm ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrıldığı, ikinci bölüm de bu fırkalardan cennetlik ve cehennmlik olanların kimler olduğunu belirlemek hakkındadır. Hadisin birinci bölümü genelde çeşitli kaynaklarda aynı şekildedir, ama ikinci bölümle ilgili olarak ihtilaf mevcuttur. Bu ihtilaflardan bazıları şöyledir:
1- Tirmizi, Ebu Davud ve İbn-i Mace, Ebu Hureyre'den bu hadisin birinci bölümünü yani "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır." nakleder; geri kalan kısmını nakletmez. Bk Ebi Davut c. 12 s. 195 Şerhu's-sünne babı; İbn-i Mace babi iftiraku'l-Umem.
2- Tirmizi: …Hepsi ateştedir yalnız ben ve ashabımın üzerinde olduğum hariç. Bk Sunen-i Tirmizi, Babu Ma Cae fi iftirrak… c. 9 s. 235; El-Müstedreku'alas'sahiheyn c. 19 s. 202.
3- Hâkim'in sahih diye vasıflandırdığı bir nakli de şöyle: "Ümmetim yetmişe aşkın fırkaya bölünecek en çok ayrılığa düşeni konuları kendi görüşlerine göre kıyas eden sonuçta helâlı haram ve haramı helal eden kimselerdir." Hakim, bu hadisin şeyheyn yani Buhari ve Muslim'in şartına göre sahih olduğunu kaydeder. Mustadrak ales-Sahihayn c. 4 s. 477
4. Ahmet b. Hanbel, İbn-i Mace ve diğerleri Muaviye'den bu hadisin son bölümünü şöyle naklederler: …"Ya Resulullah onlar kimlerdir?" denildi: "Onlar cemaattir." Müsnet Ahmed, Hadis-i Muaviye bölümü, Sunen-i İbn-i Mace c. 11 s. 493.
Buhari, bir rivayete istinaden cemaati “ilim ehli” olarak açıklar, İbn-i Mesut'tan nakle göre o cemaati çoğunluktan ibaret bilir. Ömer b. Abdu'l-Aziz'e göre cemaat ashaptan ibarettir. Taberi'ye göre ise hak İmam etrafında bir araya gelen topluluktur.
Cemaat'ten maksadın cisimlerin toplanması olmadığına göre dinde toplanmak ve hak üzere toplanmak anlamında geldiği ortadadır. Demek cemaatte kişi sayısı asla ölçü değil neyin üzerine toplanmak önemlidir. Bunu teşhis etmek için de diğer Peygamber'in neyin üzerinde toplanılmasını emrettiğine bakmak gerekir.
5- Tabarani hadisin son bölümünü şöyle nakleder: … "Onların vasfını bize anlat dediklerinde şöyle buyurdu: Onlar büyük kalabalıktır." Tabarani Mu'cem-i Kebir c. 8 s. 273.
6- Yine Tabarani ve Mustedrek başka bir nakilde şöyle nakleder:
"O fırka hangi fırkadır" dediler, şöyle buyurdu: "Benim ve ashabımın bugün üzerinde olduğum durum üzere olan kimselerdir." Tabarani el-Mucemu'l-Evsat c. 8 s. 22; bu naklin 2. Nakille farkı bugün kelimesinin içinde yer alışıdır ki manada değişikliğin oluşmasına sebep olur, yani Peygamber döneminin sahabelerinin tutumu ölçü sayılır.
7- Kuleyni El-Kafi'de (Şia kaynağı)
Hadisin son kısmını şöyle nakletmiştir: "Bu yetmiş üç firkadan yetmiş ikisi ateşte ve bir fırkası cennettedir. Yetmiş üç fırkadan on üç fırkası bizim velayetimize bağlıdırlar ve (bunlardan da yalnız ) bir fırkası cennettliktir ve altmış fırka da diğer insanlardan ateştedirler." El-Kafi, c. 8 s. 224.
8- Hurr-i Amili Vesailuş'Şia'da (Şia kaynağı)
Hadisin sonunu şöyle nakleder: "Onlardan bir fırka kurtululur, diğerleri helak olur kurtulanlar siz (Ehl-i Beyt'in) velayetine sarılanlar, ilminizden pay alanlar ve kendi görüşlerine göre hareket etmeyenlerdir." Vesailuş'Şia c. 27 s. 50
9- Mufit El-Emali'de şöyle nakleder: (Şia kaynağı), Hz. Ali şöyle dedi: "Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılır; canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki hepsi sapıktırlar, sadece bana uyan ve benim takipçiçerim olanlar hariç." El-Emali, Mufit s. 213
Görüldüğü gibi hadisin son bölümü ihtilaflı şekilde nakledilmiştir. Özellikle bazı rivayetlerin senetlerinde Hz. Ali'ye sebbeden nasibiler (örneğin Ezher b. Abdullah) de mevcuttur.
Bu ihtilafları genelde birkaç bölümde değerlendimek mümkündür
1. Ashabı genel manada ölçü gösteren hadis
2. Peygamber'in dönemindeki ashabı ölçü gösteren hadis
3. Çoğunluğu ölçü gösteren hadis
4. Cemaati (topluluğu) ölçü gösteren hadis
5. Ehl-i Beyt'e uymayı ölçü gösteren hadis.
Son kısım hadisleri tercihli kılan bir çok teyit edici delil mevcuttur. Bunlardan bazıları şöyle:
Peygamber (s) sahih hadiste şöyle buyurmuştur:
"Benim Ehl-i Beyt'im nuhun gemisi gibidir kim o gemiye binerse kurtulur ve kim o gemiye binmezse helak olur" Hakim, el-Mustadrak alessahihayn c. 3 s. 173; hadis: 4720 Hakim, bu hadisin Muslim'in şartına göre sahih olduğunu kaydeder. Tabarani ve diğer birçok kaynak da bu hadisi nakletmiştir.
Tirmizi, Ahmet b. Hanbel ve diğer birçok muhaddisin nakline göre Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Ben sizin aranızda öyle şey bırakıyorum ki onlara uysanız asla benden sonra sapmazsınız biri diğerinden daha üstündür: Allah'ın kitabını o gökten yere uzanan bir iptir ve öz soyumdan olan Ehl-i Beytimi. Bunlar Havuz başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar." Bk. Tirmizi Menakıp Ehl-i Beyt babı Hadis: 3720
Elbani bu hadisi sahih olduğunu vurgulamıştır. Tabarani ve diğer bir çok kaynak bu hadisi nakletmiştir Muslim'de de hadis farklı tabirle geçmektedir.
Yukarıda açıklananlara nazaran yetmiş üç fırka hadisine istinaden Ehl-i Sünnet mezhebinin hak olduğunu söylemek delilsiz bir iddia kabilinden bir sözdür.
Hatta sizin tercih ettiğiniz nakli ölçü alsak bile yine durum değişmez. Yani sahabe tek başına ölçü ola bilmez, çünkü birçok konuda sahebe ihtilafa düşmüş bu yüzden diğer ölçülere başvurmak gerekir.
Başka bir ifadeyle ihtilaf Hz. Peygamber'in ve ashabının hangi yol üzere olduğunu ve Peygamber'den sonra çıkan ayrılıklarda hangi görüşün Peygamber'in dönemindeki yolu temsil ettiğini teşhis etmek konusunda odaklanır.
Oysaki sahabeler birçok önemli konularda ihtilafa düşmüş ve çıkan savaşlarda onbinlerce sahabe ve gayri sahabe ölmüştür.
Hilafet konusunda sahabeler arasında ihtilaf meydana gelmiş başlangıçta bu ihtilaf Ehlibeyt ile sahabelerin çoğunluğu arasında cereyan etmiş Pak Ehl-i Beyt'ten olan Hz. Fatıma ölünceye kadar biat etmemiş, sonraları bu ihtilaf geniş boyutlar kazanmış ve sahabelerin ikiye bölünmesine yol açmış. Üçüncü halife döneminde bu ihtilaflar yaygınlaşmış Ebuzer sürgüne gönderilmiş ve Resulullah'ın Medine'den sürgün ettiği kimselere büyük mevkiler verilmiş ve icraata karşı çıkan sahabelerle destekleyenler arasındaki fitne yaygınlaşmış ve halife evinde öldürülmüştür. Giderek bu ihtilaflar sahabeler arasında daha da büyümüş bir tarafta Hz. Ali ve ashabın çoğunluğu ve diğer tarafta yine Talha ve Zübeyr ve Aişe ve sonra Muaviye ve Amr As gibi sahabelerin arasında çıkan savaşlarda onbinlerce sahabe ve gayri sahabe ölmüştür.
Sonraları bu gedik daha da büyümüş ve sahbilerden ve aynı zamanda Pak Ehlibeyt'ten olan Resulullah'in göz nuru Hz. Hüseyin ve yaranları Kerbela'da, içinde onlarca sahabinin olduğu Yezid'in ordusu tarafından şehit edilmiştir.
Kısacası eğer hadisi bu bölümünü sahih kabul etsek bile Resulullah'tan sonra ashap arasındaki ihtilaf ve bölünmelerde kıstas olacak diğer ölçüler lazımdır; sırf sahabelerin çoğunluğunu veya güçte olanını haklı görmek İslam mantığına ters düşer. Aksi takdirde Hz. Hüseyin'in haksız ve Yezid'i haklı görmemiz gerekir; çünkü sahabelerin çoğunluğu Yezid'in ordusunda veya onun destekçişi durumundaydılar.
Kaldı ki Peygamber kendisinden nakledilen onlarca sahih hadiste ashabın bir kesiminin kendisinden sonra yoldan çıkacağını ve ateşe gireceklerini beyan buyurmuştur. Şu örneğe dikkat edin:
Peygamber (s) şöyle buyurdu:
"Ben (mahşerde durduğum) bir zamanda bir zümreyi görürüm ve onları tanırım bu sırada bir kişi (melek) ortaya çıkar ve onlara haydi gelin der. Ben nereye derim, o ateşe doğru der. Onların durumu nedir? derim. Onlar senden sonra gerisin geriye döndüler, ben onlardan ancak sahipsiz kalan develer miktarınca (çok az bir kısmının) kurtulduğunu görürüm." Buhari c. 5 s. 2407 (Bab-i Havz)
c. Bu hadisi kabul eden büyük Ehl-i Sünnet alimleri, Ehl-i sünnettin hangi fırkasının kurtuluş ehli olduğu ve gerçek Ehl-i sünnet olduğu konusunda da ihtilaf içerisindeler.
Örneğin Eş'ariler ve Maturidiler gerçek Ehl-i Sünnet'in kendileri olduğunu söylerken ehl-i hadis olan kesim kendilerinin gerçek Ehl-i sünnet olduklarını iddia etmişlerdir:
İbn-i Cevzi Hanbelîleri ve hadisçileri Ehl-i sünnet'ten bilmiş ve Aş'arileri Ehl'i sünnete karşı olan bid'at ehlinden saymıştır. İbn-i Cevzi Saydu'l-Hatır s. 181
Buna karşılık Ebu Ishak Şirazi eş-Şafii, Hanbelileri kınamış ve Aş'arileri Ehl-i Sünnet'en bilmiştir. (Subuki Tabakat, c. 3 s. 374-400
Yine Subuki Hanbelileri bidat ehli ve Eş'arileri Ehl-i Sünnet bilmiştir bk. Et-Tabakat c. 3 s. 356
Kazi İbn-i Ebi Ya'la Hanbelileri Ehl-i sünnet bilmiş ve Eş'arileri ehl-i bid'attan saymıştır. Tabakatu'l Hanabile c. 2 s. 210
Selefi âlimlerinden Şeyh Salih Al Şeyh şöyle yazmıştır: Aş'ariler ve Maturidiler Ehl-i Sünnet'e muhaliftirler ve Ehl-i sünnet ve cemaatten sayılmazlar kendileri bu konuda iddialı olsalar bile. Bk. Şeyh Salih al-Şeyh Al-Akide s. 2 c. 5
Bu ihtilaflar bile açıkça yukarıdaki hadise dayanarak bu hadise istinaden bir mezhebin kurtuluş yolu ve diğer mezheplerin cehennemlik veya bir yolun hak diğer mezheplerin batıl olduğunu söylemek şer'i ve mantıki açıdan hiçbir sağlam esasa dayanmamaktadır. Bu hadis hakkında diğer bazı konular da vardır biz bu kadarıyla yetiniyoruz.
Hücce-ul İslam Murtaza Turabi
(14. Ramazan-i Mubarek 1433 / 23. 7. 2013)
Kaynak : Ehlader Haber