Print this page

Secde Edenlerin Efendisi İmam Zeynülabidin

Rate this item
(0 votes)
Secde Edenlerin Efendisi İmam Zeynülabidin

On İki İmam'ın dördüncüsüdür. İmamet süresi 34 yıldır. Kerbela vakıasında bulunduğu gibi Harre vakıası, Tevvabin Hareketi ve Muhtar’ın kıyamına şahit olmuştur. Sahife-i Seccadiye ve Risele-i Hukuk onun eserlerindendir. Velid b. Abdülmelik’in emri ile zehirletilerek şehit edilmiştir. Kabr-i şerifleri değerli amcası İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) yanında Cennetü’l Baki’dedir.

 İmam Seccad ve İmam Zeynelabidin (Arapça: علي بن حسين; Ali bin Hüseyin Zeynelabidin) diye meşhur olan Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip, On İki İmam'ın dördüncüsüdür. İmamet süresi 34 yıldır. Kerbela vakıasında bulunduğu gibi Harre vakıası, Tevvabin Hareketi ve Muhtar’ın kıyamına şahit olmuştur. Sahife-i Seccadiye ve Risele-i Hukuk onun eserlerindendir. Velid b. Abdülmelik’in emri ile zehirletilerek şehit edilmiştir. Kabr-i şerifleri değerli amcası İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) yanında Cennetü’l Baki’dedir.

Zühri şöyle demektedir: Ondan daha üstün bir Haşimi ve ondan daha Fakih birisini görmedim. Şafii şöyle demektedir: O, Medine’nin en fakih insanıydı. Cahiz ise şöyle demektedir: Onun fazilet ve erdemlerinden şüpheye düşen birini görmedim yahut ondan daha önemli birisinden söz ettiklerini duymadım.

Nesep, Lakap ve Künyeleri
İmam Seccad ve İmam Zeynelabidin diye meşhur olan Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip, İmam Hüseyin’in (a.s) oğlu ve on iki imamın dördüncüsüdür.

İmam Seccad’ın (a.s) annesinin adı hakkında ihtilaflar bulunmaktadır. Annesinin adı hakkında: Şehri Banu, Şehri Baneviye, Şahzenan, Cihan şah, Fatıma, Meryem, Gazele, Selafe, Herrar gibi çeşitli adlar zikredilmiştir. Şeyh Müfid Hazretin annesinin adını Şahzenan ve babasının Kisra oğlu Şehriyar oğlu Yezdgird olduğunu yazmıştır. Şeyh Saduk, Hazretin annesinin babasını İran şahı Şehriyar oğlu Yezdgird olduğunu ve İmam Seccad (a.s) doğumundan hemen sonra vefat ettiğini kaydetmiştir. İmam Seccad’ın (a.s) Sasani şehzadelerine mensup bir kadın tarafından dünyaya gelişi, son zamanlarda, daha çok eleştirilmektedir. Nedenine gelince, Şia düşmanları bu duruma dayanarak, Şia’nın İran’da yayılışını, İmamlarla Sasaniler arasındaki aile bağlarının, İmam Seccad’ın (a.s) annesi iddia edilen Üçüncü Yezdgard’ın kızı aracılığı ile sağlandığı gerekçesine bağlamaya çalışmalarındandır. Seyyid Cafer Şehidi, “Ali b. Hüseyin” adlı kitabında, bu alanda bulunan rivayetlerin önemli bir bölümünü zikretmiş ve eleştiriye tabi tutmuştur. Buna ek olarak, İmam Seccad’ın (a.s) annesinin ümmü velet olduğunu ortaya koyan rivayetlerde sınırlıdır. Bu rivayetler fetihle ilgili diğer rivayetlerle uyumsuzluğuna rağmen, bu haberin aslının önemli bir şöhretinin olduğu kesindir. Vekatü’s-Sıffeyn, Tarih-i Yakubi ve Besairü’d-Derecat gibi üçüncü asırda yazılan Şia’nın en eski kitaplarında bile nakledilmiştir.

İmam Seccad (a.s), kendi döneminde “Ali el-Hayr”, “Ali Asgar” ve “Ali el-Abid” isimleri ile meşhurdu.[1]

Lakapları ve Künyeleri
Künyeleri: Ebü’l Hasan, Ebü’l Hüseyin, Ebu Muhammed ve Ebu Abdullah’tır.[2]

Lakapları: Zeynelabidin, Seyyidü's-sacidin, Seccad, Haşimi, Alevi, Medeni, Kureyşi, Ali Ekber’dir.[3] “Zü’s-Sefinat” ona verilen bir başka lakaptır. Oldukça fazla ibadet etmesinden ve namaz kılmasından dolayı "Seccad" yani çok secde eden lakabını almıştı.[4]

Doğumu ve Vefatı
Meşhur görüşe göre, İmam Seccad (a.s) hicretin 38. yılında dünyaya geldi. Bu görüşe göre, İmam Seccad (a.s), İmam Ali’nin (a.s) hayatından bir bölümünü ve ayrıca İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) imametini yakından müşahede etmiş ve Muaviye’nin Şiaları Irak ve başka yerlerde baskı altına almaya çalıştığını gözlemlemiştir. Ancak bazı rivayetlerde İmam’ın (a.s) yaşının bilinen ünlü görüşün aksine, daha küçük olduğu ve imamın doğumunun yaklaşık hicretin 48. yılında olduğu söylenmiştir.[5] Gerçi bu rivayetler çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir, ancak bunların kabul edilmesine mani olan bazı kanıtlar mevcuttur. Örneğin ünlü tarihçiler ve siyer yazarları imamın doğum tarihinin hicretin 38.yılı olduğunu zikretmişlerdir ve buna göre de Kerbela vakıasında İmamın yaşı 23 civarındaydı.

Ehlisünnetin tarihçilerinden Muhammed b. Ömer Vakıdi, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) söylediği şu sözü: “Ali b. Hüseyin (a.s) 58 yaşında vefat etti” naklettikten sonra şöyle yazmaktadır: Bu söz İmam Seccad’ın (a.s) Kerbela’da iken 23 veya 24 yaşlarında olduğuna delalet etmektedir.[6]

Zühri ise şöyle demiştir: Ali b. Hüseyin 23 yaşında iken Kerbela’da babasının yanında idi.[7]

İmam Seccad (a.s) 94 (veya 95) yılında Velid b. Abdülmelik’in emri ile zehirletilerek şehit edilmiştir.[8] Medine’de bulunan Cennetü’l Baki mezarlığında amcası İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) yanında defnedilmiştir.[9]

Eşleri ve Çocukları
Tarihî kaynaklarda İmam Seccad’ın (a.s) çocuklarının sayısı 15 olarak verilmiştir. Bunlardan 11’i erkek 4’ü ise kızdır.[10] Tıpkı Şeyh Müfid’in[11]yazdığına göre İmam Seccad’ın (a.s) eş ve çocuklarının isimleri şöyledir:

İmam Muhammed Bakır (a.s), annesi İmam Hasan’ın kızı Ümmü Abdullah’tır.
Abdullah
Hasan
Hüseyin Ekber, bu üçünün annesi bir cariye idi.
Zeyd
Ömer, bu ikisi bir cariyeden dünyaya gelmiştir.
Hüseyin Asgar
Abdurrahman
Süleyman, bu üçü bir cariyeden dünyaya gelmiştir.
Ali, İmam Seccad’ın en küçük oğludur.
Hatice, bu ikisi bir cariyeden dünyaya gelmiştir.
Muhammed Asgar, annesi cariye idi.
Fatıma
Aliye
Ümmü Gülsüm, bu üçü bir cariyeden dünyaya gelmiştir.
İmamet
İmam Hüseyin’in hicretin 61. yılında Kerbela’da Aşura günü şehit olmasının ardından, İmam Seccad (a.s) imamet makamına erişti ve hicretin 94 veya 95. yılında şehit olana kadar imameti devam etti.

İmametinin Delilleri
Şia muhaddislerin rivayet kitaplarında naklettikleri naslar esasına göre, İmam Seccad (a.s) babası İmam Hüseyin’in (a.s) vasisidir.[12]

Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) Şia imamlarının isimleri hakkında rivayet edilen hadisler de bunu teyit etmektedir.[13]

Yine Şia naslarına göre, Resulullah’a (s.a.a) ait kılıç, zırh gibi eşyaların imamın yanında olması gerekmektedir. Bunların İmam Seccad’ın yanında olduğu, Ehlisünnet kaynaklarında bile açıkça zikredilmiştir.[14]

Bunların dışında, İmam Seccad’ın (a.s) Şia toplumunda imameti boyunca kabul görmesi de bu yöneticiliğin asil kanıtlarındandır.

İmam Seccad (a.s): 
“Her kim susuz bir mümine su verirse Allah ona cennetteki mühürlenmiş şaraptan içirir.”
—Bihar, 94/128/19
Muasır Yöneticiler
Yezit b. Muaviye (h. 61-64)
Abdullah b. Zübeyr (h. 61-73, bağımsız olarak Mekke’nin yöneticiliğini yapmıştır)
Muaviye b. Yezit (64 yılında birkaç ay)
Mervan b. Hakem (65 yılında dokuz ay)
Abdülmelik b. Mervan (65-86)
Velid b. Abdülmelik (86-96)[15]
Kerbela Vakıası ve Esaret
İmam Seccad (a.s), Kerbela vakıasında, İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı şehadete erdiklerinde ağır bir şekilde hastaydı. Öyle ki onu da şehit etmek istediklerinde içlerinden bazıları: Ona bu hastalık yeter, onu bu halde bırakalım,(yani hastalığı sonucu zaten ölecektir) demişlerdir.[16]

Kufe
Kerbela vakıasından sonra, İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeytini esir alarak Kufe ve oradan da Şam’a götürmüşlerdir. Esirler Kerbela’dan Kufe’ye doğru gönderildiğinde İmam Seccad’ın (a.s) boynuna zincir ve pranga vurmuşlardı. Hasta olduğu için devenin üzerinde duramadığından her iki ayağından devenin karnına bağlamışlardı.[17] Bazı yazarlar İmam Seccad’ın (a.s) Kufe’de bir konuşma yaptığını yazmışlardır, ancak Kufe’nin o günkü durumu, hükümet adamlarının acımasızlığı ve baskıları, halkın onlardan korkusu ve içlerindeki namertleri de göz önünde bulundurursak, böyle bir haberin doğruluğunu kabul etmemiz biraz zordur. Buna ek olarak Kufe’de okuduğu iddia edilen hutbedeki bazı sözler Dımaşk camisinde söylediği sözlerle tıpa tıp aynıdır. Muhtemelen zamanın geçmesiyle hadiseyi nakledenler, olayı birbirine karıştırmışlardır.[18]

Her takdirde, İbn Ziyad, İmam Seccad (a.s) ve öteki Kerbela Esirleri’ni hapse atmış ve Şam’a bir mektup yazarak Yezid’e ne yapması gerektiğini sormuştur. Yezit cevabında, esirlerin ve Kerbela şehitlerinin kesik başlarının Şam’a gönderilmesini istemiştir. İbn Ziyad, İmam Seccad’ın (a.s) boynuna pranga vurarak Muhaffer b. Sa’lebe eşliğinde esirlerle birlikte Şam’a göndermiştir.[19]

Şam
İmam Seccad (a.s) Şam mescidinde bir konuşma yaparak kendisinin, babasının ve dedesinin kim olduğunu halka tanıtmış, Yezit ve adamlarının sözlerinin doğru olmadığını anlatmıştır. Babası İmam Hüseyin'in (a.s) oların iddia ettikleri gibi ecnebi olmadığını, Müslümanları birbirine düşürmek istemediğini ve İslam beldelerinde fitne çıkarmak istemediğini açıklamıştır. Babasının (İmam Hüseyin) hak için ve Müslümanların daveti ile dine sokulan bidatlerin temizlenmesi ve dini, tıpkı dedesi (Hz. Muhammed’in) dönemindeki gibi saf ve temiz haline geri döndürmek için kıyam ettiğini bildirmiştir.[20]

Medine’ye Dönüşü
İmam Seccad (a.s) Kerbela olayından sonra 34 yıl yaşamış ve bu süre zarfında her zaman Kerbela şehitlerinin hatıralarını canlı tutmak ve yaşatmak için çalışmıştır.

Her ne zaman su içerse babasını anar ve İmam Hüseyin’in (a.s) başına gelen musibetlerden dolayı ağlar ve gözyaşı dökerdi. İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen bir rivayette; İmam Zeynelabidin (a.s) babasına gözyaşı dökerdi. Gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılardı. İftar saatinde hizmetçi su ve ekmek getirdiğinde: “Resulullah’ın oğlu (s.a.a) aç iken öldürüldü! Resulullah’ın oğlu (s.a.a), susuzken öldürüldü! Der ve her daim bu sözü tekrarlar ve ağlardı. Öyle ki gözyaşları su ve yemeğine karışırdı. Ömrünün sonuna kadar bu hal üzerineydi.”[21]

İmam Seccad’ın Dönemindeki Önemli Kıyamlar
İmam Zeynelabidin’in (a.s) döneminde ve Kerbela hadisesinden sonra çeşitli akımlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan önemlileri şunlardan ibarettir:

Harre Olayı
Kerbela olayından bir süre sonra, Medine halkı Emevilere karşı ayaklanmayla birlikte, Harre ayaklanmasını başlattılar. (hicri 63) Medine halkı, Abdullah b. Hanzala’ya ( Babası melekler tarafından guslü verilen diye meşhurdur) biat ederek, başta Mervan b. Hakem olmak üzere sayıları 1000 kadar olan Ümeyye oğullarını kuşatma altına aldılar. Daha sonra şehirden dışarı kovdular.[22] İmam Seccad (a.s) işin hangi boyutlara varacağını bildiğinden ayaklanmanın başından itibaren kendisini geride tutmuş ve halkla birlikte hareket etmemiştir.[23]

Harre olaylarının yoğunlaştığı günler Mervan (Ehlibeytin azılı düşmanı), Abdullah b. Ömer’in yanına giderek ondan ailesinin yanında kalmasını ister, ancak o bunu kabul etmez. Mervan, ondan ümidini kestikten sonra İmam Seccad’ın (a.s) yanına gider. İmam Seccad (a.s) kendisine yakışan has bir büyüklükle isteğini kabul eder. Mervan’ın yakınlarını eşi ve çocukları ile birlikte Yenbi’ye (Medine yakınlarındaki bir su kaynağı) gönderir.[24]

İmam Zeynelabidin (a.s) bu hadisede, 400 ailenin kefaletini Müslim b. Ukbe (Yezid’in Harre vakıasında gönderdiği ordu komutanı) Medine’ye ulaşana kadar üstlenmiş ve masraflarını karşılamıştır.[25]

Tevvabbin Hareketi
Tevvabin hareketi, Kerbela vakıasından sonra gerçekleşen bir diğer kıyamdır. Liderliğini Süleyman b. Surad Huzai’nin yaptığı kıyama, Kufe’nin tanınan diğer önemli kişileri de destek vermiştir. Tevvabin, genel olarak zafer kazanmaları halinde, toplumun liderliğini Ehlibeyte verme düşüncesindeydi. Doğal olarak Hz. Fatıma’nın (s.a) soyundan gelen Hz. Ali b. Hüseyin (a.s) dışında da bu iş için kimse bulunmamaktaydı. Ancak İmam Seccad (a.s) ile Tevvabin arasında özel bir siyası ilişki bulunmamaktaydı.[26]

Muhtar’ın Kıyamı
Muhtar’ın kıyamı da Kerbela olayından sonra gerçekleşen üçüncü en önemli kıyamdır. Bu kıyam ile İmam Seccad (a.s) arasında ilişkilerin olması konusunda da belirsizlikler bulunmaktadır. Bu ilişkinin siyasi yönden değil, aynı zamanda inanç (Muhammed b. Hanefiyye’ye tabidirler) yönünden de bazı sorunları bulunmaktadır. Denildiğine göre Muhtar, Kufe’de Şiaları kendi yanına çekmeyi başardıktan sonra, İmam Seccad’dan (a.s) yardım istemiş, ancak İmam bu işe sıcak bakmamıştır.[27]

Fazilet ve Menkıbeler
İbadet
Malik b. Enes şöyle diyor: Ali b. Hüseyin, ölene kadar gece gündüz bin rekât namaz kılmaktaydı. Bundan dolayı ona “Zeynelabidin” diyorlar.[28]

İbn Abd Rabbe, şöyle diyor: Ali b. Hüseyin namaz kılmaya hazırlandığında, vücudunu farklı bir titreme kaplardı. Ona bu konu sorulduğunda şöyle derdi: Benim kimin karşısında duracağımı ve kimin huzurunda münacatta bulunacağımı biliyor musunuz?[29]

Malik b. Enes şöyle diyor: Ali b. Hüseyin (a.s) ihram bağlayıp “lebbeyk Allahumme lebbeyk” demeye başladığında bayılır ve merkebinden yere düşerdi.[30]

Yoksullara Yardım
Ebu Hamza Somali şöyle diyor: Ali b. Hüseyin (a.s) geceleri bir miktar yiyeceği omzuna yükler, gece karanlığında gizlice yoksullara ulaştırır ve şöyle buyururdu: “Gecenin karanlığında verilen sadakalar Allah’ın öfkesini yatıştırır.”[31]

Muhammed b. İshak şöyle diyor: Medine halkı yaşar, ancak geçimlerinin nereden temin edildiğini bilmezlerdi. Ali b. Hüseyin’in (a.s) vefat etmesiyle gece kendilerine ulaşan gıda maddeleri kesildi.[32]

Gece vakitlerinde ekmek çuvalını omzuna alır ve yoksulların evine giderek şöyle derdi: “Sadakayı gizlice vermek Allah’ın öfke ateşini söndürür.” Ekmek çuvallarını o kadar taşımıştı ki bu ekmek çuvalları sırtında iz yapmış ve bu izler vefatından sonra kendisine gusül verildiğinde görülmüştür.[33] İbn Sa’d şöyle yazmaktadır: İhtiyaç sahibi onun yanına geldiğinde ayağa kalkar, ihtiyacını giderir ve şöyle derdi: “Sadaka, verilen kişinin eline ulaşmadan önce Allah’ın eline ulaşır”.[34]

Bir yıl Hacca gitmeye niyetlendi. Kız kardeşi Sakine, kendisi için bin dirhemlik bir yolluk hazırladı. Harre’ye vardığında, İmam (a.s) o yolluğun tamamını fakirler arasında paylaştırdı.[35]

İmam Seccad’ın (a.s) amcasının yoksul bir oğlu vardı. Bu yakın akrabasının kendisini tanımaması için gece karanlığında kendisini gizleyerek ona birkaç dinar yardımda bulunduğunda amcasının oğlu şöyle der: Ali b. Hüseyin akrabalık ilişkilerine riayet etmiyor! Allah onun müstahakkını versin. İmam Seccad (a.s) konuşmayı duymuş, ancak sabır ve hoşgörü göstererek kendisini tanıtmamıştı. İmam şehit olduğunda, o kişiye yapılan yardımlar da kendiliğinden kesildi. Bunun üzerine o kişi, kendisine yardımda bulunan iyiliksever zatın İmam Seccad (a.s) olduğunu anlamıştı ve kabrinin başına giderek orada ağlardı.[36]

Ebu Naim şöyle yazmaktadır: İmam iki kere malını yoksullar arasında paylaştırarak şöyle demiştir: Allah, günahkâr ve tövbe eden mümin kulunu sever.[37] Ayrıca şöyle yazmaktadır: İnsanlar onun cimri olduğunu düşünürdü, ancak Hakk ile buluşmaya gittiğinde onun yüz ailenin geçimini sağladığını anladılar.[38] Dilenci yanına geldiğinde erzakımızı ahirete götüren kişiye selam olsun derdi.[39]

Kölelere Davranışı
İmam Zeynelabidin’in (a.s) hem siyasi hem de dini hedeflerle köleler konusundaki çalışmaları çok önemliydi. Köleler ikinci halifeden (Ömer b. Hattab) itibaren özellikle Emeviler döneminde, en ağır toplumsal baskılara uğramış ve İslami toplumun ilk asırlarındaki en mahrum sosyal tabakasını oluşturmaktaydı.

İmam Zeynelabidin (a.s) Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) gibi İslami bir davranışla Iraklı kölelerin bir kısmını cezbetmiştir. Bu şekilde bu sosyal tabakanın haysiyetini yukarı çıkarmaya çalışmaktaydı.

Seyyidü’l Ehl şöyle yazmaktadır: İmam Seccad (a.s) köleye ihtiyaç duymamasına rağmen, onları satın alırdı. Bunu sırf onları azat etmek için yapardı. İmamın böyle bir amacının olduğunu gören köleler, kendilerini imama yakınlaştırır ve imamın kendilerini almalarını sağlamaya çalışırlardı. İmam Zeynelabidin (a.s) her yer ve zamanda onları azat ederdi. Öyle ki Medine’de kadın ve erkeklerden oluşan oldukça büyük bir köle kitlesi, İmamın azatlısı olarak bir köle ordusu gibi göze çarpardı.[40]

Eserleri
Sahife-i Seccadiye, İmam Zeynelabidin’in (a.s) dua ve münacatlarını barındıran bir dua mecmuasıdır ve o günün – özellikle Medine’nin- toplumsal yapısını yansıtan bir ayna gibidir. O günkü insanların çirkin davranış ve sözlerinden uzak olduğunu, gördüğü ve duyduğu şeylerden Allah’a sığınarak, Kur’an ve dinin eğitimi ışığında, doğru yolu aydınlatmak ve gönülleri her türlü kirden temizlemek isteği vb. konular bu dualarda görülmektedir. Sanki İmam bu dualarda mümkün olduğunca dua dili ile insanları şeytandan kurtararak Allah’a ulaştırmaya çalışmaktadır.[41] Sahife-i Seccadiye Türkçe dâhil çeşitli dillere tercüme edilmiştir.

Hukuk Risalesi: imam Seccad’a (a.s) nispet verilen bir başka eserdir. Bu risalede 51 hakkı (bazı nüshalara göre 50 hakkı) saymıştır.[42] Bu risale farsça ve Türkçe dillerine de defalarca tercüme edilmiştir.

Bu risalede sayılan bazı haklar şunlardan ibarettir:

Allah hakkı
Nefsin hakkı
Dilin hakkı
Namazın hakkı
Sadakanın hakkı
Eğitmen ve öğretmenin hakkı
Halkın hakkı
Kadının hakkı
Annenin hakkı
Oğlun hakkı
Kardeşin hakkı
Kölenin hakkı
Arkadaşın hakkı
Komşunun hakkı
Borç isteğinin hakkı
Hasımların hakkı
Mutlu edicilerin hakları
Kötülerin hakları
Ehl-i zimmenin (gayri müslim) hakları
Ehlisünnet Büyüklerinin İmam Hakkındaki Sözleri
Muhammed b. Zühri: Ondan daha üstün bir Haşimi ve ondan daha fakih birisini görmedim.[43]

Şafii: Medine’nin en fakih insanı o idi.[44]

Cahiz: Onun fazilet ve erdemlerinden şüpheye düşen birini görmedim yahut ondan daha önemli birisinden söz ettiklerini duymadım.[45]

Kaynakça
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatü’l Kübra, c. 5, s. 222; İbn Ebi’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, c. 15, s. 273.
Yukarı git↑ Zehebi, Seyru İ’lamü’n-Nubela, c. 4, s. 386; Kesrevi, Müessese Ricalü’l Kutubü’t-Tis’e, c. 3, s. 64; Ebu Hatem Razi, el-Cerh ve’t Ta’dil, c. 6, s. 178; Dulabi, el-Kunye ve’l Esma, c. 1, s. 147; Süyuti, Tabakatü’l Haffaz, s. 37, Zehebi, el-Mukteni fi Suredi’l Kunye, c. 1, s. 199; Mezzi, Tehzibü’l Kemal, c. 13, s. 236.
Yukarı git↑ Zehebi, Seyru İ’lamü’n-Nubela, c. 4, s. 386; Zehebi, el-İbber, c. 1, s. 83; Mezzi, Tehzibü’l Kemal, c. 13, s. 286; İbn Tağarri, en-Nucumü’z- Zahire, c. 1, s. 229; İbn Hallekan, Vafiyatü’l A’yan, c. 3, s. 266; İbn Hacer Askalani, Tehzibü’t-Tehzib, c. 7, s. 231; Kesrevi, Müessese Ricalü’l Kutubü’t-Tis’e, c. 3, s. 64.
Yukarı git↑ İbn Hallekan, Vafiyatü’l A’yan, c. 3, s. 274; Kalkaşendi, Subhü’l A’şi, c. 1, s. 516; Mes’udi, Mürucü’z- Zeheb, c. 3, s. 160; Sa’lebi, Simarü’l Kulub, s. 226, İbn Ebi’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, c. 10, s. 79.
Yukarı git↑ Gazi Numan, Şerhü’l Ahbar, c. 3, s. 266.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, Tabakatü’l Kübra, c. 5, s. 222; İbn Manzur, Muhtasar Tarihi Dimeşk, c. 17, s. 256; Erbili, Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 191.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, Tabakatü’l Kübra, c. 17, s. 231.
Yukarı git↑ Şebvari, el-İthaf Bi-hubbi’l Eşraf, s. 143; Mes’udi, Rihleti İmam, 1995. Bkz. Mes’udi, Mürucü’z-Zehebi, c. 3, s. 160.
Yukarı git↑ El-Müfid, el-İrşad, el-Cüzü’s-Sani, s. 138.
Yukarı git↑ El-Müfid, el-İrşad, s. 380; İbn Şehri Aşub, Menakib, c. 4, s. 189; İbn Cevzi, Tezkiretü’l Havas, s. 332-333.
Yukarı git↑ El-Müfid, el-İrşad, Beyrut, Müessese Alulbayt (a.s) li-tahkikü’t- Turas, 1414/1993, s. 155.
Yukarı git↑ Kâfi, c. 1, s. 188-189.
Yukarı git↑ Müfid, el-İhtisas, s. 211; Müntahabü’l Eser, sekizinci bap, s. 97; Tabersi, İ’lamü’l Vera Bi-İ’lamü’l Hüda, c. 2, s. 181-182; Amuli, İsbatü’l Huda Bi-Nususi ve’l Mu’cizat, c. 2, s. 285.
Yukarı git↑ İbn Sa’d, et-Tabakatü’l Kübra, c. 1, s. 486- 488; Tabersi, İ’lamü’l Vera Bi-İ’lamü’l Huda, c. 2, s. 285.
Yukarı git↑ Şeyh Müfid, el-İrşad, Müessese el-A’lemi lil-Matbuat, s. 254; Meclisi, Biharü’l Envar, el-Mektebetü’l İslamiye, c. 46, s. 12.
Yukarı git↑ Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 113; Tabersi, İ’lamü’l Vera Bi-İ’lamü’l Huda, c. 1, s. 469.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 51-52.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 56-57.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 58-59.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 75.
Yukarı git↑ Seyyid İbn Tavus, el-Luhuf, s. 290; Meclisi, Biharü’l Envar, c. 45, s. 149 ve Şeyh Abbas Kummi, Nefsü’l Mehmum, c. 1, s. 794.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 82-83.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 86.
Yukarı git↑ Taberi’nin yazdığına göre Mervan’ın İmam Seccad’la (a.s) eskiden kalma bir dostluğu vardı, ancak bu söz temelsizdir, çünkü Mervan hiçbir zaman Haşimilere iyi bir gözle bakmamıştır. Dolayısıyla İmamla onun arasında bir dostluk söz konusu değildir. Taberi, İmam Seccad’ın (a.s) sergilediği ve Haşimilerin en yüksek derecesine sahip olduğu yiğitliği, görmezlikten gelip onu bir arkadaşlık gereği yaptığını göstermeye çalışmaktadır! Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 83.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 86.
Yukarı git↑ Bkz. Caferi, Teşeyyü der mesiri Tarih, s. 286.
Yukarı git↑ Tusi, Ricalü’l Keşşi, s. 126; Tusi, Ahbari Marifetü’r- Rical, s. 126.
Yukarı git↑ Zehebi, el-İbber, c. 1, s. 83.
Yukarı git↑ İbn Abd Rabbe, Akdü’l Ferid, c. 3, s. 169; Zehebi, Seyru İ’lamü’n- Nubela, c. 4, s. 392.
Yukarı git↑ Zehebi, Seyru İ’lamü’n- Nubela, c. 4, s. 392.
Yukarı git↑ Zehebi, Seyru İ’lamü’n- Nubela, c. 4, s. 393.
Yukarı git↑ Zehebi, Seyru İ’lamü’n- Nubela, c. 4, s. 393.
Yukarı git↑ Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 136; Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 77; Menakıp, c. 4, s. 154; Sifetü’s- Safve, c. 2, s. 154; Hisal, s. 616; İlelü’ş- Şerai, s. 231; Bihar, s. 90; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 147-148’den naklen.
Yukarı git↑ Tabakat, c. 5, s. 160; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 148’den naklen.
Yukarı git↑ Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 78; Sifetü’s-Safve, c. 2, s. 54; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 148’den naklen.
Yukarı git↑ Keşfu’l Gumme, c. 2, s 107; Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 140; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 148’den naklen.
Yukarı git↑ Aynı kitap, s. 136, Taberi, 3. Bölüm, s. 248; Tabakat, c. 5, s. 164; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 148’den naklen.
Yukarı git↑ Sifetü’s-Safve, c. 2, s. 54; Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 136; Tabakat, c. 5, s. 136; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 148’den naklen.
Yukarı git↑ Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 77; Menakıp, c. 4, s. 154; Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 136; Bihar, s. 137; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 148’den naklen.
Yukarı git↑ Seyyidü’l Ehl,Zeynelabidin, s. 7 ve 47.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 105.
Yukarı git↑ Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 169-170.
Yukarı git↑ İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, c. 9, s. 174; Ez-Zehebi, Tezkiretü’l Huffaz, c. 1, s. 75; El-Emini, Tekmiletü’l Gadir, c. 2, s. 406.
Yukarı git↑ İbn Ebi’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, c. 15, s. 274.
Yukarı git↑ İbn Anbe, Umdetü’t-Talib fi Ensabi Al-i Ebi Talib, s. 194; Şehidi, Zendegani Ali b. El-Hüseyin (a.s), s. 108’den naklen.

Read 3159 times