İmam Humeyni ve diğer İslamcı liderler arasındaki farklar

Rate this item
(0 votes)

İçinde bulunduğumuz İmam Humeyni'nin bu rihlet ayında, günümüzdeki sözde İslami önderliklerle kendisinin devrimci liderliğinin farklarını ortaya koyan önemli bir analiz yayınlıyoruz...

 Ölüm yıl dönümü bu ay (3 Haziran) olan İmam Humeyni (ra), cesareti ve inançları İslam Devrimi sonrasında İran'da anlamlı bir değişim getiren, önde gelen bir liderdi. Diğer liderler, özellikle de Mısır ve Tunus'takiler cesur politikalar izleyemediler.

 Bazen, can acıtsa bile gerçeği söylemek zorunda oluruz. Ve bu ay, İmam Humeyni'nin ahirete irtihalinin 24. yıldönümü vesilesiyle, onun olağanüstü liderlik nitelikleriyle ilgili yanlış anlamaları ortadan kaldırmak zorundayız.

 Bugün herkes “Arap Baharı”na ve ülkelerini İslami yöne taşımak için adım atan liderlere bakıyor. Şu anda bu bakımdan merkezde bulunan üç veya dört ülke var: Tunus, Mısır, Libya ve Suriye. Üzerinde uzlaşılamayacak kadar fazla ve yoğun oldukları için, Libya ve Suriye hakkındaki özel ayrıntılardan imtina edeceğiz. Açıktır ki bunlar, adına uygun türden bir İslami liderlik sınırları içinde değildir. O halde elimizde Tunus ve Mısır kalıyor. Burada, İslami bilince ve İslami tutkulara sahip karar alıcılar var. Bu yüzden bu ülkeyi, şekillenme yıllarındaki, yani İmam Humeyni'nin halka İslami bir geleceğe doğru liderlik ettiği yıllardaki İslami İran'la yan yana koyacağız.

 İlk olarak, ülkenin anayasasının nasıl hazırlandığını düşünelim. Anayasa, İmam'ın İran'a dönüşünün ilk yılında bütün gereksinimlerle birlikte yapılmıştı. Peki bunu hakir görenler (unutmayın: İslami olanlar) İran İslam Cumhuriyeti'nin anayasası hakkında ne diyor? Maddelerinden birinin, resmi mezhebin On İki İmam inancına dayalı Şii İslam olacağı hükmünü getirdiğini söylüyor. Bunla yanlış olan ne var? Bu anayasa, ağırlıklı olarak On İki İmamcı Şii Müslüman olan İran halkı için yapıldı. Bu anayasaların Müslüman dünyanın geri kalanı için değil, belli bir nüfus için yapıldığı düşünüldüğünde, kendi anayasası için çalışan Tunus'taki İslami hareketin, devlet mezhebinin Maliki fıkhı olacağını söylemesine itiraz eden olur mu? Veya Mısır'da Hanefi fıkhının?

 Sorun, henüz bir İslami anayasa olarak addedilecek (Tunus'a veya Mısır'a özgü) bir şeye bile sahip olmamamız. Mısır'da yapılan şey, İslami sembolizmle süslenmiş laik bir anayasanın yeniden yazılmasından ibaretti: alfabetik karakterler ve keyfi (İslami) görünür izler konuldu. Mısır'da ve Tunus'ta, halkın iradesini bağımsızlık ve egemenlik isteyen bir anayasa oluşturmaya çağıracak bir İmam Humeyni'ye ihtiyacımız var.

Şimdi soralım: neden Mısır'daki ve Tunus'taki liderlik, önde gelen İslami kişilikleriyle, bazıları “İslamcı” bazıları ise laik veya bir İslam devletine karşı olan muhalifleriyle tayin edici şekilde baş edemiyor? İmam Humeyni'nin yetenekli liderliği altında, sulu Müslümanlar ayıklandı. Mehdi Bazergan, İbrahim Yezdi, Sadık Kutubzade, Ebu el-Hasan Beni Sadr, vs. bu türden örneklerdi. Tunus'ta ve Mısır'da nasıl oluyor da böyle bir ayıklama süreci duymuyoruz? Yoksa Bazerganlar, Yezdiler, Kutubzadeler ve Beni Sadr'lar şimdi Tunus'ta ve Mısır'da bizzat lider mi oldular? Tunus ve Mısır'daki Müslümanlar, onlara yapılanı gerçekten bilselerdi, bir İmam Humeyni arıyor olurlardı. 

İmam Humeyni'nin bir İslam devleti kurmasını takip eden ilk iki yıl içinde, İslami katılım partisinin (Cumhuri İslami) merkezlerinde gerçekleşen terörist patlamalar, aralarında Dr. Şehid Seyyid Muhammed Beheşti'nin de olduğu önde gelen 70 kadar kişinin şehadetine neden olmuştu; buna, Ayetullah Mutahhari ve Dr. Mufatteh'e yönelik terörist suikastlar de eşlik etti. Aynı zamanda İmam'ın liderliğini ve halkın İslami azmini yok etmeyi hedefleyen başka suç eylemleri de oldu, ama bunlar başarılamadı. Tunus'ta ve Mısır'da bunun dengi bir gelişme olmadı. Bunun açıklaması, bu iki ülkedeki liderlerin ABD ile uyumlu olması olabilir mi? Şimdi bildiğimiz gibi, İslami İran'daki erken dönem suikastların ve terörist faaliyetlerin büyük bölümünün izleri, ABD hükümetine ve vekillerine gidiyor. 

Diğer yanda, Libya'da çok fazla değilse de Suriye'de, İmam Humeyni'nin liderliğinin ilk yıllarındaki öldürmeleri gölgede bırakacak ölçekte insan öldüren, şiddet kullanan gruplar ve kişiler var. İslami İran'da ilk dönemlerdeki suç eylemleri ve terörist eylemler genellikle şiddet yanlısı ve kanunsuz örgüt Halkın Mücahitleri'ne (MEK) atfediliyordu. İmam, bu holigan ve kınanacak grup karşısında korkusuz ve katiydi. Bu grubun üyeleri, doğmakta olan İslami devletten kaçmak ve dünyanın farklı başkentlerine sığınmak zorunda kaldılar ve buralarda, İslami İran'ı ve İmam Humeyni'nin liderliğini bir numaralı düşman ilan ettiler. 

Bu fitnecilerin eğiticileri olan ABD rejimi ve onun dalkavukları, MEK'i “Sünni-Şii” bölünmeleri temelinde kendi El Kaide'sine dönüştürdü. Tunus'ta Ensar El Şeriat'ın yönetimdeki El Nahda partisine karşı savaşmasında bunun kanıtlarını görmeye başlıyoruz. Müslümanlar Kuzey Afrika'da İmam Humeyni'nin kararlı karakterini arıyorlar. 

İmam Humeyni'nin ilk kararlarından biri, Tahran'daki İsrail büyükelçiliğini kapatmak ve Siyonist düşmanları İran'dan sınır dışı etmekti. Bunu, şu günlerde Mescidi Aksa'yı fiziken işgal etmeye ve bütün Müslümanların ilk kıblesi ve üçüncü önemli kutsal mekanına erişimi engellemeye çalışan İsrail Siyonist rejimiyle diplomatik bağları kesmeyi başaramayan Mısır'daki “İslami” liderlikle karşılaştıralım. Durum daha da kötüye gidiyor: Mısır'ın İslami karar alıcıları, Mısır ve Gazze arasındaki sınırları açamıyor. Mısır'ın bir İmam Humeyni'ye ihtiyacı var. 

İmam Humeyni İran'da bir İslam devleti inşa etmeye çalışırken, kaçan İran Şahı için adaletin yerine getirilmesini istemişti. Şah, farklı ülkelerde kalma hakkı için yalvardı ve en sonunda Mısır'daki Amerikan işbirlikçisi Muhammed Enver Sedat'ın yanına geldi. İran'da İmam Humeyni'nin liderliği, nihai adaletin karşısında hesap vermek üzere Yaratıcı'ya göçünceye kadar Şah'ı kovalamaya devam etti. Bunu, Firavun Hüsnü Mübarek hakkında nihai mahkeme kararını veremeyen resmi Mısır iktidarsızlığıyla karşılaştırın. Yahut Suudi Arabistan şer devletine sığınan Zeynel Abidin bin Ali'nin peşinden koşup onu yargılayamayan Tunus (İslami) liderliğiyle karşılaştırın. Neden Tunus hükümeti, güvenlik aygıtının emriyle Reşid el Gannuşi'nin sürgüne gönderilmesi de dâhil olmak üzere resmi başkanlık yönetimi ve devlet politikaları nedeniyle hesap vereceği bir mahkemeye katılması için Bin Ali'nin Tunus'a iadesini istemiyor? 

Bütün sürgünlerin aynı olmadığı anlaşılıyor. İmam Humeyni Şah tarafından sürgün edilmişti, fakat geri döndüğü zaman Şah'ı aradı ve onu mahkemeye çıkarmak için gerekli olan her şeyi yaptı. Reşid el Gannuşi de sürgüne zorlanmıştı, fakat ülkesine döndüğü zaman, kendisini kaçak durumuna zorlayan Bin Ali'nin peşinden koşmayacak veya koşamayacaktı. 

Arkasından İmam'a ve İslami İran'daki Müslümanlara dayatılan sekiz yıllık saldırganlık savaşı geldi. Liderlik, bu zorlu zamanlarda eğilmedi. Yukarıda bahsedilen ülkelerden birine böyle bir savaşın dayatıldığını düşünün; sonuna kadar savaşacak tahammülleri olur muydu? Uzun ve öğütücü bir savaştan gelen keder ve sıkıntılara dayanmayı sağlayacak halk desteğini bulurlar mıydı? Görünenlerden hareketle, bundan ciddi şüphelerimiz var. Mısır (İslami) liderliği, tam da böyle bir savaştan kaçınmak için haklı ve zorunlu olanı yapmıyor – Siyonist İsrail'le diplomatik ilişkileri kesmiyor. Burada bunu söylüyoruz: İmam Humeyni'nin İslami liderliği haklı ve zorunlu olanı, sonucu ne olursa olsun yapıyordu; İhvan'ın “İslami” liderliği ise sonuçlardan korktuğu için haklı ve zorunlu olanı yapmıyor. Tevekkül kavramı Kahire ve Tunus'taki kardeşlerimize yabancı gibi görünüyor. 

İmam Humeyni, her şeyi olduğu gibi söylerdi. Washington rejimini “Şeytan-i bozorg” (Büyük Şeytan) olarak tanımlarken lafı dolandırmadan konuşuyordu. İmam Humeyni ile Muhammed Mursi'nin Avrupa-Amerikan basınına verdiği röportajları karşılaştırın. Avrupa-Amerikan basınından muhabirler İmam'la bir röportaj yapabilmek için kapışırlardı. Fakat Mısır ve Tunus'ta düzinelerce röportaj veriliyor. 

İmam Humeyni, yabancı muhabirlerde gerilmeye neden olurdu. Fakat Muhammed Mursi kendisiyle yapılan röportajlarda ABD'deki yıllarından ve Maymunlar Cehennemi filmi hakkındaki fikirlerinden bahsediyor; Şeyh Reşid el Gannuşi ise dürüstçe, kendisinin bir Humeyni olmadığını söylüyor. Teşekkürler — her şeyi söylediniz. Bu arada, Tunus'ta iktidar koltuğuna oturduktan sonra kaç defa Washington, DC'ye geldiniz? Biz hesabı kaçırdık. 

Popülerlik tabanı Müslümanların kalpleri ve beklentileri olan bir imam — İmam Humeyni — ile, bir İmam ve bir Ümmet arasında gerçekleşen İslami Uyanış'ı boğmak için Suudi Arabistan, Katar vb. gibi temsilcileri üzerinden ifa edilen bir Amerikan-İsrail planını izleyen liderler arasında ne kadar çok fark var!

 “Ve onların içinden, sabrettikleri için, emrimizle insanları doğru yola götürecek önderler kıldık ve onlar, ayetlerimizi yakinen biliyor, iyiden iyiye inanıyorlardı…” (Secde:24)

 medyasafak.com

 

 

Read 2292 times