Başta CB Erdoğan, Başbakan ve Dışişleri Bakanı olmak üzere AKP Hükümeti ve yandaş medyadaki kiralık kalemler bir süredir bir terane tutturmuş gidiyorlar; Sünni Musul’a Şiiler giremezmiş! Niçin? Sünnilere baskı yapacaklarmış! Sünnileri katliama uğratacaklarmış ve…
Pekala Musul bağımsız bir ülke olan Irak’a ait değil mi? Irak’ın bir parçası değil mi? IŞİD işgalinden kurtarılan halkı Sünni Ramadi, Felluce, Tikrit ve Beyci şahirlerini Şii gönüllü halk güçleri(Haşdi Şaabi) kurtarmadı mı? Sünnilere kurtarılan bu şehirlerde herhangi bir katliam ve sürgün uygulamayan aynı Şii güçler yüzde otuzu Şii halktan oluşan Musul’da Sünnilere niçin katliam yapsınlar?!
İkide bir Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız diye tekrarlayıp dururken Musul’u sanki başka bir ülkenin toprağıymış gibi göstermekle kendinizle çeliştiğinizi görmüyor musunuz?
Nüfusunun %65’ini şiilerin oluşturduğu egemen bir ülkenin ordusu veya halk seferberlik güçlerine kendi ülkenin bir bölgesini kurtaramazsın, o şehre giremezsin demek hangi mantığa sığar? Çok doğal olarak bu ülkenin ordusu, polisi ve gönüllü milis güçlerinin önemli bir bölümünü Şiiler oluşturmaktadır. Birileri de kalkıp çoğunluğu Sünnilerden oluşan Türk ordusu veya polis güçlerine Türkiyedeki falanca Alevi bölgesine giremez denilse nasıl bir tepki gösterirdiniz? Kendin için uygun görmediğini komşuna hangi yüzle reva görebiliyorsun?
Musul Sünnilere teslim edilmeli derken bir de kalkmış biz mezhebimizi dinimizin önüne geçirmeyiz demekle kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz? Aynı sözü başkaları Türkiye’nin etnik veya mezhebi farklı bir bölgesi için söyleseler nasıl bir tepki verirdiniz?
Musul’un teslim edilmesini istediğiniz Esil Nuceyfi ve adamları merkezi hükümete ihanet ederek şehri iki yıl önce IŞİD’e teslim etmişken yeniden bu hainlere teslim edin demek de ne oluyor?
Gerçek şu ki; IŞİD denilen ölüm makinası Irak ve Suriye’de kalıcı olarak bulunsunlar diye üretilmedi. ABD ve müttefiklerinin bu her iki ülkeyi de üç bölgeye bölme planını gerçekleştirmesi ve bu görevi tamamladıktan sonra ortadan kaldırılmak üzere kuruldu, desteklendi, silahlandırıldı ve bu iki ülkeye musallat edildi.
Kısacası eninde sonunda yok edilmesi başından beri planlanan bu katil çeteleri görevlerini efendilerinin istediği zamanda ve biçimde yapamadılar. Nedeni ise efendilerinin hesaplayamadığı üzere IŞİD’in öteki terör çeteleri gibi Direniş Cephesi duvarına çarpmasıydı. Irak’ta önemli bir bölümü yenilgiye uğratılıp yok edilen bu katiller ordusu Musul’da da yenilgiyi beklerken son sıralarda ABD ve bölgedeki müttefikleri Musul’u kurtarma adı altında gerçekte bu teröristleri yok olmaktan kurtarma ve Suriye’de kullanma planı yapmaktadırlar. Yoksa Musul’u ve Irak’ı düşündükleri yok bu sultacıların.
Selefi-Vahabi sapkın ideolojisine bağlı IŞİD’in ABD tarafından Irak’ta kurulduğu, Türkiye’de eğitilip Suriye’ye gönderilen Suriyeli ve yabancı uyruklu teröristlerin katılmasıyla takviye edildiği artık inkar edilemiyecek boyutta bir gerçek olarak ortadadır.
Başkent Bağdat’ı alarak Irak merkezi hükümetini devirmesi için IŞİD’in Musul’a girmesini koordine eden, Irak içinde Bağdat’a doğru ilerlemesini alkışlayan ve “Sünni gençlerin öfkesi/tepkisi” olarak niteleyerek kimin yanında olduklarını gizlemeyenler şimdilerde nedense IŞİD karşıtı(!) kesilmiş bulunuyorlar.
Ülkesi parçalara bölünmüş Irak halkının hükümeti, meclisi, ordusu ve halk seferberlik güçleriyle yabancı güçlerin ülkelerinden çıkmasını istemesi anormal karşılanmamalıdır.
Irak ordusu ve halk güçleri öteki şehirleri olduğu gibi Musul’u da başka ülkelerin desteği olmaksızın kurtaracak güçte olduğunu gösterdi. Amerikan emperyalizmine gücü yetmediği için ABD askeri varlığına şimdilik tahammül eden bir ülkeye beni niçin kabul etmiyorsun demek hangi mantığa sığar? Daha da ilginç olan Irak’taki askeri varlığını sürdürmeyi bu ülke yasal hükümetiyle değil de ABD ile koordine etmeye çalışmaktır.
Yandaş medyada Irak ile ilgili haber ve yorumlara bakıldığında sanki bu ülke halkı tarafından – en az Türkiye’deki kadar demokratik yolla- seçilmiş bir hükümeti, seçilmiş bir meclisi bulunan değil de Körfez ülkelerindeki şeyhliklerden biriyle konuşuyorlar.
Evet, komşularının da mezhepçi müdahaleleri yüzünden maalesef ABD’ye ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Ama NATO üyesi çoğu ülkeden veya Körfezdeki ilkel şeyhlikler, emirlikler ve hanedanlarla karşılaştırıldıklarında çok daha bağımsız oldukları inkar edilemez.
Merkezi hükümete karşı isyan bayrağı açan Nuceyfi ve aşiretini eğitip donatan, suçu ispatlanmış kaçak cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’yi açıkca koruyan ve her fırsatta mezhebi söylemleri seslendiren komşu bir ülkenin iyi niyetine inanmasını Irak’tan hangi yüzle bekleyebiliriz?
ABD’nin aynı parallelde bir başka planı da Kürt projesini hayata geçirmektir. Bu projenin Irak, Suriye ve İran gibi Türkiye’nin de aleyhinde olduğunu her konuda olduğu gibi geç farkeden mezhepçi yöneticilerimiz son sıralarda Suriye’de ABD ile ters düşünce FETÖ darbe girişimiyle karşılaştılar.
Halkın meydana çıkmasıyla son anda yenilgiye uğratılan bu Amerikan darbe planı sonrasında ürkek ve çekingen de olsa ABD’nin bölgesel planlarına tümüyle evet demeyen hükümet hala stratejik ortağımız dediği ABD tarafından tedrici bir şekilde ve sinsice devre dışı bırakılmaktadır.
Türkiye’nin Musul konusunda devre dışı bırakılması da bu doğrultuda değerlendirilmelidir. Amerikan-Suudi-AKP ortak ürünü IŞİD’ı Musul’dan çıkarma operasyonu yaklaşırken Türkiye stratejik ortak dediği ABD tarafından devre dışı bırakılmış bulunuyor, Irak hükümeti tarafından değil. Irak hükümetinin Başika bölgesinde bulunan Türk askeri varlığına karşı çıkışı ise Musul operasyonu ile ilgili görünse de aslında hükümetin mezhepçi söylemlerine bir tepkidir.
Hükümetin birtakım olumsuzluklara ortak olduktan sonra bölgesel konulardaki gerçekleri geç de olsa idrak etmesi ve Rusya ile ABD arasında denge politikası başlatması kabul edilebilir bir gelişmedir ve bu çizginin sürdürülmesi ümit edilir.
Ancak bundan daha elzem olan içişlerine müdahil olduğumuz komşu ülkelerle ilişkilerin düzeltilmesidir. Komşu Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi olumlu bir adım olmakla birlikte Rusya da sonuçta bölgede kendi çıkarları peşindedir. Suriye, Irak ve öteki bölgesel krizlerde ABD ve Rusya ile pragmatik işbirliği yerine komşu ülkeler hükümetleriyle samimiyet ve dürüstlüğe dayalı işbirliği Türkiye’ye daha çok kazanç sağlıyacaktır kuşkusuz.
Bu bölgesel işbirliğinin başlatılmasının en önemli şartı ise mezhepçilik ve tarihi hayalcilik içeren söylemlerden ciddi olarak kaçınmaktır.
Ziya Türkyılmaz