Bismillah
Bazıları vardır kendi uydurduğu kavram üzerinden teoriler geliştirir, aklınca bununla başka teorileri iptal ettiğini sanır ve buna dayanarak saçma sapan görüşler yaymaya başlar. Bu saçmalıklara, yalanlara kendi inandığı gibi kitleleri de bu yönde etkilemeye, sürüklemeye çalışır.
Türkiyeli İslamcı kalem erbabını tanımlamak için bundan daha uygun bir tanımlama bulamadım.
Siyasileri anlamak zor değil. Hatalarının üzerine örtmek için her yolu dener, suçu başkaları üzerine atmak için her türlü yalan ve iftiraya başvururlar. Suriye’de izlenen yanlış stratejinin yenilgisi karşısında politikacıların her gün bir yana savrulmaları, ona buna saldırmaları normal karşılanabilir. Çünkü iktidar düşkünleri bu ülkede iktidarı ele geçirmek ve kaybetmemek için hiç bir Âli Cengiz Oyunundan çekinmezler.
Ama kalem erbabı –sözde- İslamcılara gelince; hemen hemen iktidarla iç içe olmayan, iktidarın nimetlerinden yararlanmayan veya en azından gönüllü olarak iktidarın sözcülüğünü yapmayan yok gibi.
Çoğu İslamcı geçinen yazar-çizer takımı mevcut hükümeti özledikleri İslam Devleti olarak görüyorlar. Bunda haksız da sayılmazlar. Çünkü Osmanlı Devleti de dahil İslam adına ortaya çıkan önceki hükümranlar ve hükümetler birçok açıdan mevcut hükümetten daha farklı değillerdi. Laiklik karşıtı söylemlere bakmayın, öncekiler laiklik kriterlerine şimdikilerden daha uzak değildi. Yani şimdikilerden daha az laik değillerdi. Meşruiyet –veya meşruiyetsizlik- açısından birbirlerinden pek farkları olmadığı gibi makbuliyet açısından mevcut hükümet öncekilerden daha makbuldür, denilebilir. En azından halkın oyuyla-oylamaların sağlığı görmezden gelinirse- işbaşındadır ve öncekiler ise kılıç zoruyla iktidarı ele geçirmişlerdi, kılıç zoruyla ayakta duruyorlardı.
Böyle bir geçmişe sahip iktidarcı İslamcıların AKP hükümetine sarılmalarını, her yaptığını gözü kapalı onaylamalarını, halkı hükümetin siyasetleri doğrultusunda dolduruşa getirmelerini garipsememek gerekir. Çünkü bu anlayış açısından AKP hükümetinin ülke içi ve dış ilişkilerde her yaptığı karşı çıkılamaz uygulama ve hükümlerdir.
Gel gelelim AKP hükümetini meşru, yasal ve de İslami gören bu zevat Suriye’deki rejimi devrilmesi gereken görüyorlar(!). Niçin? Hangi kritere göre? Yapısal olarak ne farkı var bu iki rejimin birbirinden ? Seçimse ikisi de seçilmiş hükümetler. Laiklikse ikisi de laik. İslami değerlere yakınlıksa Suriye’deki dini özgürlükler Türkiye’dekinden kat kat daha fazladır. Suriye’de en azından dini kurumlar devletin hizmetinde olmayıp özerk bir durumdadır. Din eğitimi ve din adamlarının durumu hakeza.
Nusayriler/Aleviler hükümeti olarak nitelediğiniz Baas Rejiminin hakim olduğu Suriye’de Sünnilerin sahip oldukları özgürlüklerin onda biri bile Türkiyedeki Alevilere tanınmamaktadır. Suriye’de milletvekilleri, ordu komutanları, bakanlıklar, üst düzey devlet makamlarından tutun devlet memurlarının kahir ekseriyeti Sünnilerden oluşmakta iken Türkiye’de tek bir Alevi bakan, vali, genel müdür ve ordu komutanı gösterilebilir mi? Komşuda olunca hak, bizde bunlar gündeme getirilince kışkırtıcılık, mezhepçilik mi oluyor?
Baskı sadece Suriye’de mi var? Baas Rejimini yıkmak için ele ele verdiğiniz, kurduğu İslam ordusuna katıldığınız Suudi Hanedanlığı ve Katar gibi mahalle devletlerinde halk daha mı özgür? Peki nasıl oluyor da bu ilkel/mürteci rejimlerle dayanışma içerisindeyken Suriye’de göstermelik de olsa seçimle işbaşında bulunan bir rejimi devirmek istiyorsunuz? Demek ki konu özgürlük değilmiş. Yalan söylüyorsunuz.
Diyorlar ki; Suriye’de Baas rejimi baskıcıdır, iktidarı paylaşmamaktadır. Bu rejimi seçimlerle devirmek mümkün olmadığına göre halkın kışkırtılması, eğitilip-silahlandırılıp bu ülkeye salıverilmesi ve ülkede iç savaş çıkartılması meşrudur. Buna karşı çıkan Baas Rejimi ve onu destekleyenler zalimdir, İslam düşmanıdır. Bunlara göre Suriye hükümeti şehirlerini savunmamalı, dost ve müttefik ülkelerden ve halklardan yardım istememelidir. Terör çetelerine karşı vatanını savunmak zalimliktir.
Dost bir ülke bu rejime yardım ediyorsa mutlaka mezhepçidir(!), Sünnilik düşmanıdır(!). Niçin mi? Çünkü bizim desteklediğimiz silahlı muhalifler Sünni olduğuna göre bunlara karşı çıkan olsa olsa Şii olur, Alevi olur! Yoksa niçin teröristlerin temizlenmesine yardım etsin ki? Hem tarihte bunun örnekleri de var. Kendi hata ve yenilgilerimizin üzerini örtmek, iktidar mücadelesi aracı olarak kullanmak ve halkı İran konslosluğu önünde toplamak için “Osmanlı-Safevi” genlerini tahrik etmek fazlasıyla yeterlidir.
Bu anlayışa göre; ABD, İsrail, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi müstekbir/emperyalist güçler sünni dostudur. Çünkü bu çetelere her türlü askeri, mali ve lojistik desteği sağlamakta, uluslararası siyonist medyayı bunların hizmetine sunmuş bulunmaktalar. Başka konularda anlaşamasak bile İran ve Şii milisler konusunda nasıl olsa hem fikiriz.
Rusya mı? Rusya konusunda biraz dur. Çünkü her akşam Putin ile görüşüyoruz. Aslında İran ve şii milisleri olmazsa Suriye meselesini Putin ile çözüme kavuşturacağız(!). Baksana Rusya teröristlerin Halep’ten çıkması için yeşil otobüsleri göndermekte, ama Şii milisler Suriye ordusunu bile hiçe sayarak(!) Sünnilere olan düşmanlıklarından dolayı engel çıkarmaktalar(!)
Hatta o kadar savaşa ve katliama susamışlar ki çocuk, kadın ve yaralıların tahliye edilmesi için Şii kasabaları Fua ve Keferya’ya gönderilen yeşil otobüsleri bile yine bu Şii milisler yakmakta(!)
Bu kadar yalan, iftira, karalama, akıl tutulması karşısında ne denilebilir?
Gel gör ki, yandaş medyanın kalemşörleri – neredeyse- tek merkezden verilen direktif doğrultusunda sabahtan akşama İran’a ve Şiilere acımasızca veryansın edip durmaktalar. Bunlar içerisinde öyleleri var ki kendilerini İran uzmanı görmekte, öyleleri var ki kendini fetva makamında görmekte ve…
Bu vicdan yoksunlarının çoğunu kaale almak bile vakit kaybıdır. Sırf örnek olsun diye AKP hükümetinin fetva makamında oturan Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın “İran! Yapma, yazık oluyor…” başlıklı son yazısından bazı bölümleri aktaralım:
“İran’a gelince:
Daha öncekileri bir yana bırakalım, yakın zamanlarda Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Bahreyn’de yaptıkları içimizi acıtıyor, muhabbet ve ümitlerin gittikçe azalmasına, hatta Allah korusun düşmanca duyguların oluşmasına sebep oluyor. Hele şu Suriye’de yaptıklarını aklın, vicdanın, imanın kabul etmesi mümkün değil. Israrla mezhep saikından söz ediliyor, ben de diyorum ki, Nusayrî Esed yönetiminin Şîîlik ile ne alakası var ki, onun yanında yer alıyor ve Sünnîlleri öldürüyorlar. Sünnîler, mezhep olarak Şî’aya, Nusayrîlerden daha mı uzaktalar !?
Şu halde İran’ın davranış saikleri arasında mezhepçilikten (evet bu da var ama) daha başka unsurların bulunduğu anlaşılıyor.”
Sayın Hayrettin Karaman, İran’ın son zamanlarda Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Bahreyn’de yaptığı hangi eylemler içinizi acıtmakta ve düşmanca duyguların oluşmasına sebep oluyor?
Irak’ta Şiisiyle Sünnisiyle bütün kesimleri vahdete çağırması, referandum ve seçimler yapılmasını teşvik ederek Irak’ın bir Amerikan velayeti olmasını önlemesi mi? Amerikan işgalini sona erdirmek için çaba göstermesi mi? Yoksa tarihin en vahşi terör çeteleri IŞİD’e karşı Irak halkı arasından gönüllü gençleri eğitip donatması mı canınızı acıtmaktadır?
Ehli Sünnetin genel görüşüne ve sanırım sizin de fetvanıza göre İslam beldelerinde egemen bir hükümrana karşı ayaklanmak haram iken, dış güçlerin kışkırtması ve desteğiyle Suriye’yi iç savaşa sürükleyen silahlı muhaliflere karşı duran Suriye hükümetine yardım etmek niçin canınızı acıtıyor? Kaldı ki Suriye hükümeti ile İran arasındaki ittifak yeni de değil. 1979 yılından beri iki ülke arasında başta savunma ve İsrail karşıtı hareketleri desteklemek olmak üzere işbirliği devam etmektedir. Müstekbir güçlerin Saddam Hüseyin Irak’ını desteklediği sekiz yıllık savaşta İran’ı destekleyen nadir ve denilebilir ki tek ülke Suriye’yi zor anında terör çetelerine mi teslim etseydi?
Sayın Karaman, NATO ülkesi olan ülkemizin PKK terörü başta olmak üzere zor şartlarda bu askeri paktan yardım istemesi ve NATO’nun yardıma icabet etmesi sizce yanlış mıdır? NATO acaba Türkiye Sünni olduğu için mi yardım edecektir?
Peki kendimize uygun gördüğümüzü komşumuz için niçin yanlış görüyorsunuz?
İsrail karşısında direnen Lübnan’ı desteklemesi İran’ın takdir edilmesi gereken eylemlerinden olup bunun sizing gibi bir alim müslümanı rahatsız etmesini düşünmek bile istemiyoruz.
Bahreyn konusuna gelince; İran’ın hangi eylemi olmuştur Bahreyn’de? Tek bir örnek verebilir misiniz? En ilkel medeni haklardan olan oy hakkının bile çok görüldüğü bir ülkede haklarını almak için barışçı yürüyüşler düzenleyen bir halkı sözle desteklemek niçin canınızı acıtıyor? Çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Bahreyn’de İngilizler tarafından işbaşına getirilen ve hala İngilizlerin desteği ile ayakta duran bir hanedanlığa karşı çoğunluğun taleplerine destek vermek size niçin rahatsız ediyor? Bu hanedan Sünni olduğu için mi?
Yemen’in iç işlerine karışan, bu ülkeyi bir dalanı olarak gören İran mı? İki yıla yakın bir süreden beri savunmasız halka karşı tarihin belki de en acımasız hava bombardımanlarından birini sürdüren, bu fakir ülkenin zaten zayıf olan alt yapısını tahrip, yüzbinlerce insanı evinden barkından eden, onbinlerce masum insanı katleden İran mı? Şiiler mi?
Evet savunmasız Yemen halkına müstekbir güçlerce karadan ve denizden abluka altına alınmasına rağmen yardım ulaştırabilmişse İran’a teşekkür etmek gerekirken niçin canınız acıyor Sayın Karaman?
Sizin canınızı acıtan bu hususların tamamında İran’ın karşısında başta ABD ve İsrail olmak üzere müstekbir güçler vardır, Sünniler değil. İran hiç bir yerde mezhebi saikleri öne çıkarmamıştır. İran’ın yanında olanların önemli bir kısmının Şiiler olduğu inkar edilemez ama Suriye’de kahir ekseriyetini Sünnilerin oluşturduğu Suriye ordusuyla birlikte, müstekbir güçlerle onların uzantılarına karşı omuz omuza savaşmaktadır.
Bütün bu açıklamalar ışığında İslamcı kalemşörler için denilebilecek tek söz varsa o da “ kendi çalıp kendi oynamak” atasözüdür. Kendi uydurduklarına kendileri inanmakta ve bu yüzden de hakkı görmekte zorlanmaktadırlar.
Sayın Karaman, Sn.Cumhurbaşkanı Erdoğan 2012 Nisan’ında Meşhed şehrinde İmam Hamanei ile yaptığı görüşmede bugünkü acı durumla karşılaşılmaması için iki ülkenin başka güçleri işin içine karıştırmadan Suriye meselesini çözebilecekleri anlatılmış, işbirliği teklif edilmiş ve bu mantıklı çözüm yolu karşısında İran’dan süre bile istenmişti. Ama heyet ülkeye döndükten bir hafta sonra verilen söz unutulmuş ve Suriye meselesinin ABD, Fransa ve Körfezdeki petro dolar şımarığı diktatörlerle çözülmesi tercih edilmiştir. Cüretiniz varsa bu hususun doğru olup olmadığını sıkça görüştüğünüz söylenen Sn Cumhurbaşkanına sorabilirsiniz.
Umut edilir, bu ümmetin vicdanı kararmamış alimleri ve kalem erbabı gerçekleri idrakte ve muhakemede gerekli duyarlılığı gösterir ve kadıya tek taraflı gitmezler.
Ziya Türkyılmaz