İran İslam Cumhuriyeti İnkılap Rehberi İmam Hamaney, 9 Ocak 1978 Kum halkının kıyamı yıldönümü münasebetiyle üst düzey yetkililer, aydınlar, üniversite kesimi, ilim havzası üstatları ve aktivistleri kabul etti.
İmam Hamaney, Kum halkını kabulü sırasında yaptığı konuşmada şunlara değindi: 9 Ocak 1978 Kum halkının kıyamının en bariz özelliği; düşmanı ve taktikini tanımak, zamanında dikkatle müdahale etmek ve karşısına dikilmektir.
İşte sırf bu yüzden dolayı, Kum halkının kıyamı diğer hareketler üzerinde etkisini gösterdi ve neticede ‘‘İslam Devrimi’’ zafere ulaştı.
Zamanında müdahale etmemek veyahut vakti geçtikten sonra müdahale etmek, aynı Aşura vakıasından sonra Tevvabin’in kıyamı gibi gecikmiş, etkisiz bir kıyam ve hareket olmaya mahkûmdur
İran milleti hiçbir zaman düşman edinme peşinde değil, aksine İran’ı gasp eden zorba güçler, İran’dan sürüldüler ve onların menfaati İran’ın geri kalması ve dışa bağımlı olmasına dayanmaktaydı, işte bunlar bugün İran milletinin uzlaşılmaz ve kanlı düşmanlarıdır.
İslam nizamı ve İran milletiyle olan düşmanlıklar devam etmekte ve tüm bunlara karşın en önemli vazife; düşmanı ve hedefini tanıyıp karşısına dikilerek, mücadele etmektir.
İran’ın asıl düşmanı; Amerika, İngiltere, Siyonistler ve Uluslararası Plütokrasidir.
Elbette harici düşmanların yanında dahili düşmanlarımızda var örneğin; motivasyonsuzluk, ümitsizlik, halsizlik, neşesizlik, tembellik, yanlış siyasetler, kötü davranışlar, farklı ihtilaflar ve dar görüşlü olmak.
Eğer biz tembellik ederek zamanında harekete geçmezsek, düşmanı yanlış tutarsak ve ‘‘Gerçek Büyük Şeytan’’ yerine kötü bir kardeşimizi hedef alırsak, hiç şüphesiz darbe alırız.
ABD dışişleri bakanı görevden ayrılmadan önce bir sonraki devlete yazdığı mektupta; elinizden geldiği kadar İran’a yaptırım ve ambargo uygulayın zira zor kullanarak İran’dan imtiyaz alabilirsiniz diyebiliyorsa, bunun kendisi düşmanlık değil midir?
Evet, düşmanlıktır ama güler yüzlü bir düşman. Güler yüzlü düşmanın, İran’ı şer adağı olarak gören düşmanlardan hiçbir farkı yoktur.
Yaşlı sömürgeci İngiltere, yine Fars körfezine gelerek, bölgede ki bazı ülkelerdeki menfaatlerini elde etmeye çalışıyor, işte bu yüzden dolayı İran’ı gerçek bir tehdit olarak görüyor ve İran’ın tehdit olduğunu iddia ediyor.
İngilizler, İran ve bölge ülkeleri için planlar yapıyor, kararlar alıyor, bu planlardan bazıları Irak, Suriye, Yemen ve Libya’nın bölünmesidir, aynı senaryoyu İran için de uygulamaya çalışıyorlar, fakat İran kamuoyundan korktukları için dile getirmeye cesaret edemiyorlar.
İngilizler, nükleer mutabakat sonrası İran’a yeni yaptırımlar uygulamaya çalışıyor ve yerel halkı silahlandırarak, İran devleti ve milletinin üzerine salmayı düşünüyor.
Acaba bu düşman değil mi? Bundan daha aşağılık bir düşman olabilir mi? Öyleyse düşmanı ve taktiklerini tanımalıyız.
Düşmanın asıl hedefi; İran milleti ve İslam düzenidir, eğer bazı zamanlar bazı şahıslar ve kurumlar aleyhine düşmanlık güdüyorlarsa, bu şahıs ve kurumlar onların karşısında bir engel teşkil ettikleri içindir, işte düşman önünde ki bu engelleri kaldırmak istiyor.
Ülkenin kalkınmasında ve ilerlemesinde en önemli unsur; özellikle gençlerin ve halkın dini inanca sahip olmasıdır, zira geçtiğimiz 140 yıl içerisinde ülke üzerinde etki bırakan tüm hareketler de, asıl unsur ve faktör; dini inançtı.
Tüm geçmiş zamanlarda örneğin; tütünün haram ilan edilmesi, petrolün ulusallaştırılması ve… tüm bu hareketler, dini inanç, alimlerin önderliği ve halkın dindarlığı sayesinde gerçekleşti. Bu olaylarda her türlü sapma ve yenilgi, dini inanç ve alimlerden uzaklaştıktan sonra meydana geldi.
Bugün halkın dini inançlarını, özelliklede gençlerin zayıflatmak için büyük çaba harcıyorlar, ama bu güç faktörünü koruyarak güçlendirmeliyiz.
Din marifeti yani; dinin toplumda huzur bulmasıdır siyaset, ekonomi ve ülke yönetimi, Rahmetli Ayetullah Müderrisin meşhur cümlesinde olduğu gibi ‘‘Dinimiz Siyasetimizdir’’ olmalıdır.
Düşman, dinin camide, evde ve şahısta münzevi olmasını istemekte, hâlbuki din düşmana boyun eğmeden siyasette ve ekonomide ortak hareket etmektir.
Düşman, ordu, ekonomi, siyaset, mali ve idari sistemleri olan bir devletten korkar, öyleyse din hayattan ve siyasetten ayrılmaz bir bütündür.
Bazı satılmış unsurlar gençlerimizi ümitsizliğe iterek, ülkeden göç ettirmek için çaba harcıyorlar, ama mümin ve devrimci gençlerimiz dimdik ayakta ve bilimsel çalışmalarına devam etmekteler, bunun en bariz örneği de; bundan birkaç gün önce ‘‘Şerif Endüstriyel Üniversitesi’’ öğrencilerinin uluslararası teknoloji olimpiyatlarında madalya kazanmalarıdır.
Ülkenin güçlenmesinin yollarından biri; bilimsel hareketin devam ettirilmesidir. Öyleyse bilimsel hareket durdurulmamalı ve yavaşlatılmamalıdır.
Halkımız işsizlik vs. gibi ekonomik problemlerle karşı karşıya bırakılmamalı ve yetkililerde sadece konuşmaya iktifa etmemeli zira yaptırımların asıl hedefi ekonomik kriz yaratarak, halka baskı uygulamak ve halkı yönetimden ayırmaktır. Hatta problemler baki kalsın diye, yaptırımları kaldırırken dahi bilinçli hareket ediyorlar.
Düşmanın tüm bu planlarının panzehri direniş ekonomisidir, bunu birçok kez tekrarlamışımdır.
Eğer bir ülkenin ekonomisi güçlü olursa o ülkenin para birimi de değerli olur, ülke halkı ve yetkililerinde itibarı artar.
Ekonomiyi güçlendirmenin yollarından bir diğeriyse; petrolden elde edilen gelire olan bağımlılıktan kurtulmaktır zira petrol fiyatları ülkelere baskı uygulamada kullanılan bir araçtır.
Ulusal onur, ülkenin ve milletin onuru, uluslararası müzakerelere diplomatik olarak katılarak, boyunduruk altına girmemektir.
Eğer ulusal güç faktörünü tanıyabilirsek, düşmanın hedeflerine ve taktiklerine vakıf olabilirsek, onların planları ve desiseleri karşısında direnebiliriz. Ama ulusal güç faktörünü tanıyamazsak, basiretli olamazsak, düşmana yardımcı dahi olabiliriz ve düşman yerine dostumuzu dahi hedef alabiliriz.
Düşman, iman, hayâ, iffet, dini ilkelere bağlılık, dinin hâkimiyeti, bilimsel hareketi durdurmak ve ulusal onuru yok etmek için ülkenin güç faktörü olan kurum ve kuruluşları zayıflatmak için planlar yapıyor, bunların karşısında dimdik durarak mücadele etmeliyiz.
Benim iki erk başkanları arasında gerçekleşen ileri geri konuşmalarla işim olmaz zira Allah’ın izniyle bu tartışmalar bitip gidecek ama düşman bu tartışmaları büyütmek istiyor ama bizler tamamen bağımsız bir yargı erkine sahip olmanın kadrini bilmeliyiz.
Ben sürekli olarak yasama, yargı ve yürütme erklerini destekledim ve desteklemeye de davam edeceğim ama düşmanın neyin peşinde olduğunu anlamalı ve hedefine ulaşmasını engellemeliyiz.
Bugün ülkenin en önemli hedeflerinden biri; güvenlik, halka dayalı güç faktörü, gönüllü halk birlikleri, zamanında meydanda hazır olan din alimleri, güçlü yargı erki ve cesur ve planlı ve programlı bir devlettir. Zira bu hedeflerin temin edilmesiyle İran milleti başarıya ulaşacaktır. Bu saydığım unsurlardan herhangi biri eksikse, temin edilmeli ve korunmalıdır.
Bugün dünya olimpiyatlarında dereceye girerek madalya kazananlar genelde gönüllü ‘‘Besici’’ gençlerimizdir veya düşünce sahibi üstatlarımız, devrimci azim ve iradeyle bilimsel, kültürel, siyasal ve sanat dallarında faaliyet gösterenlerdir. Bizler bu azimli ve iradeli gençlerimize elimizden geldiği kadar yardımcı olmalıyız.
Düşman, İran milletini yanlış tanıdığından dolayı 1388 h.ş yılında ki planladığı fitne sayesinde, kendi görüşüne göre işi çok hassas bir dönemece getirdi fakat 9 Ocak 1978 yılında Kum halkının kıyamına benzer bir kıyam türüyle İran halkı 29 Aralık 2009 günü sokaklara dökülerek, düşmanın tüm hayallerini suya düşürmeyi başardı.
İran’ı seven ama dine bağlı olmayan ve hain olmayan ve dost görünümlü düşman olmayanlar şunu çok iyi bilsinler ki; gençlerin İslami inançlarına saldırı, İran’a ve ülkeye ihanettir.
Eğer bu derse amel edecek olursak, küresel ve inatçı düşmanlarımız, İran milleti karşısında hiçbir halt edemez.