کارگر

کارگر

 Soykırımcı İsrail ordusu, Beyrut ile Tel Aviv arasında 27 Kasım 2024'te varılan ateşkesi ihlal etmeye devam ediyor.
Ordudan yapılan yazılı açıklamada, gece Bekaa Vadisi'nde çok sayıda noktaya hava saldırısı düzenlendiği belirtildi.

Saldırılarda can kaybı olup olmadığına ilişkin Lübnan makamlarından henüz bir açıklama yapılmadı.

Lübnan ile Siyonist İsrail arasında 27 Kasım 2024'te ateşkese varılmıştı. Bu ateşkes kapsamında işgalci İsrail ordusunun 60 gün içinde Lübnan'ın güneyinde işgal ettiği noktalardan çekilmesi gerekiyordu. Ancak İsrail, Lübnan ordusunun ülkenin güneyine "tam olarak yerleşmediğini" ileri sürerek işgal süresini 18 Şubat'a kadar uzatmıştı.

Lübnan Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre, katil İsrail ordusunun 26 Ocak'tan bu yana düzenlediği saldırılarda 26 kişi şehit oldu, 206 kişi yaralandı.

 

Siyonist İsrail, Batı Şeria'da Çok Sayıda Evi Havaya Uçurdu
 
Filistin resmi haber ajansı WAFA'da yer alan habere göre, katil İsrail ordusu, 5 gündür şiddetli saldırılar düzenlediği Tulkerim Mülteci Kampı'nda çok sayıda eve saldırı düzenledi.

En-Nadi Mahallesi başta olmak üzere mülteci kampından çok sayıda patlama sesleri duyuldu, bölgeden yoğun dumanlar yükseldi.

İşgalci İsrail ordusu, son olarak Tulkerim Mülteci Kampı'nda 150 Filistinliyi göçe zorlamıştı.

Siyonist İsrail ordusu, Batı Şeria'nın Cenin kenti ve Cenin Mülteci Kampı'nda 21 Ocak'tan bu yana sürdürdüğü şiddetli saldırılarını 27 Ocak'ta Tulkerim'e taşımıştı.

Görgü tanıkları, katil İsrail güçlerinin kuşatma altında tuttuğu bölgede evlere sık sık baskınlar yaptığını, altyapıyı tahrip ettiğini, Filistinli yüzlerce aileyi de zorla yerinden ettiğini aktarıyor.

Siyonist İsrail'in Tulkerim'e saldırılarında 3 Filistinli şehit olmuş, çok sayıda kişi yaralanmıştı.

İşgalci İsrail güçlerinin Tulkerim'de bazı Filistinlilerin evlerini kuşatmaya alarak 2 eve gerçek mermi ve ses bombalarıyla ateş açtığı ve 2 kişiyi gözaltına aldığı belirtilmişti.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail askerleri ile Filistin topraklarını gasp eden İsraillilerin saldırılarında 167'si çocuk 892 Filistinli şehit oldu.

 “Ve biz, her ümmete bir peygamber gönderdik, onlara sadece bir Tanrı'ya kulluk etmelerini söyledik.”

Risaletin Felsefesi ve Tarihi

Peygamber Efendimiz (s.a.a) risalet görevi, 27. Receb’de, Hira Mağarası’nda ilk vahiy indirildiği gün başlamıştır. Bu olay, İslam’ın doğuşunun ve insanlık için gönderilen son peygamberin göreve başlamasının işaretidir. Hira, sadece bir inziva yeri değil, aynı zamanda Allah ile olan derin sohbetin ve vahyin alındığı yerdir. Burada, Peygamber Efendimiz (s.a.a) evrenin yaratılışını, insanlığın amacını ve Allah’ın kudretini anlamaya çalışırken, aynı zamanda içsel bir aydınlanmaya da kavuşmuştur.

İslam dünyasında bu tarih büyük bir öneme sahiptir, çünkü 27. Receb, sadece Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) risaletinin başladığı gün değil, aynı zamanda insanlık için büyük bir değişimin, aydınlanmanın ve kurtuluş yolunun kapılarının aralandığı gündür. Kur’an-ı Kerim, bu dönemde nazil olmaya başlamakta ve insanlara doğru yolu göstermektedir. Bu tarih, her iki İslam mezhebi açısından çok büyük bir anlam taşır. Ancak tarihsel farklılıklar ve çeşitli rivayetler bu olayın zamanını değişken kılmaktadır.

Risaletin Anlamı

Risalet, Allah tarafından insanlara doğru yolu göstermek amacıyla bir peygamberin gönderilmesidir. Bu anlam, sadece bir dini görev değil, aynı zamanda insanlığın, adaletin, doğruluğun ve ahlakın egemen olduğu bir toplumu inşa etmek için yapılan bir davettir. Risalet, insanlık için bir kurtuluş çağrısıdır; bir peygamberin görevi, insanları karanlıktan aydınlığa, cehaletten bilgiye, zulümden adalete çıkarmaktır.

Şii kaynaklarında, İmam Ali (a.s) bu risaletin amacını şu şekilde dile getirmektedir:

"Peygamber (s.a.a), insanlara doğruluğu öğretmek, onları sadece kendi içlerinde değil, tüm toplumda adalet ve doğruluğa yönlendirmek için gönderilmiştir. O, insanları karanlıkta bırakmaz, onları doğru yola yönlendirir."

Kur’an-ı Kerim, bu risaletin birincil amacını açıkça belirlemiştir: “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”[1] Aynı zamanda, risaletin insanlık için bir rehberlik olduğunu ifade eden başka bir ayet şöyledir: “Ve biz, her ümmete bir peygamber gönderdik, onlara sadece bir Tanrı'ya kulluk etmelerini söyledik.”[2]

Peygamber Efendimiz'in Risalet Görevindeki Amaçlar

Peygamber Efendimiz (s.a.a), risaletini yerine getirirken sadece bireysel ibadetleri değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde de büyük değişimler yaratmayı amaçlamıştır. İslam, sadece bir din olarak değil, bir yaşam düzeni olarak kabul edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanları doğru yola davet etmiş, İslam'ı öğretmiş ve tüm insanları adaletli bir toplum kurmaya yönlendirmiştir.

Kur’an'da, adaletin sağlanması için peygamberlerin görevlendirildiği belirtilmiştir:

“Biz, peygamberlerimizi açık belgelerle gönderdik ve onlarla birlikte kitap ve mizan (adalet ölçüleri) indirdik, ta ki insanlar adaleti kılsınlar.”[3]

Aynı şekilde, İmam Ali (a.s) de bu hedefin çok önemli olduğunu vurgulamıştır:

“Peygamber, halkı yalnızca İslam’ı kabul etmeye değil, aynı zamanda adaletin, hakkın ve dürüstlüğün egemen olduğu bir hayat sürmeye çağırdı.”

Hira Mağarası ve İlk Vahiy

Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hira Mağarası’na çıkarak Allah ile sohbet etmekteydi. Hira, sadece bir inziva yeri değil, aynı zamanda Allah’ın kudretini gözler önüne serdiği bir yerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hira Mağarası’na her çıkışında evreni gözlemleyerek Allah’ın kudretini anlamaya çalışıyordu.

İmam Ali (a.s) bu durumu şu şekilde dile getirir: “Peygamber (s.a.a), Hira Mağarası’na her gittiğinde, gökyüzüne bakar, evreni gözlemler, her şeyin bir yaratılış amacına sahip olduğunu fark ederdi.” Bu derin düşünme süreci, onun risalet görevi için bir hazırlık süreciydi. O, evrenin her zerresinde Allah’ın kudretini gördü ve bu kudretin insanlık için bir yol gösterici olduğunu fark etti.

Peygamber Efendimiz’in Daveti ve Ahlaki Öğretileri

Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanları Allah’a davet ederken, sadece dini bir öğretiden öte, ahlaki ve toplumsal değerleri de öğretiyordu. İnsanları doğruluğa, dürüstlüğe, adalete ve merhamete davet etti. İmam Ali (a.s), Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) ahlaki öğretisini şu şekilde açıklar:

“Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanlara sadece doğruyu ve yanlışı öğretmekle kalmadı, onları iyi bir insan olmanın, doğru yolda olmanın ne demek olduğunu da gösterdi. O, ahlaki mükemmeliyetin en yüksek derecesine ulaşmıştı.”

Peygamber Efendimiz (s.a.a), toplumda adaletin, eşitliğin ve barışın egemen olmasını amaçladı. Bu, sadece dini değil, toplumsal bir devrimdi. O, insanları sadece ibadetle değil, toplumda ahlaki değerlere ve adalete de çağırıyordu. Kur’an, onun bu amacını şu şekilde açıklar:

“İyi işler yapanları müjdele, çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır.”[4]

Gandhi’nin Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hakkındaki Görüşü

Mahatma Gandhi, Peygamber Efendimiz (s.a.a) hakkında büyük bir saygı ile konuşmuştur. Gandhi, Peygamber Efendimiz’i “büyük bir lider” ve “cesur bir peygamber” olarak tanımlar. Gandhi’ye göre, Peygamber Efendimiz (s.a.a), insanlık için sadece bir dini öğreti değil, aynı zamanda ahlaki ve toplumsal devrimci bir figürdür. Gandhi şöyle der:

"Muhammed, hem ruhsal hem de toplumsal hayatı yeniden şekillendiren bir önderdir."

Peygamber Efendimiz (s.a.a), sadece kendi toplumunu değil, tüm insanlığı doğru yola çağırmış ve insanlık için büyük bir değişim başlatmıştır. Onun öğretileri, bugün hala dünyada milyonlarca insan için bir yol gösterici olmaya devam etmektedir.

Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) risalet görevi, insanlık için bir rehberlik, aydınlanma ve kurtuluş yoludur. O, sadece bir peygamber değil, aynı zamanda adaletin, doğruluğun, ahlakın ve bilimin yol göstericisi olmuştur. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) öğretileri, insanlık tarihindeki en büyük devrimlerden biridir ve bu devrim, onun ahlaki ve toplumsal öğretileriyle şekillenmiştir.

Ya Allah, Senin sevgili peygamberin Muhammed Mustafa (s.a.a) aracılığıyla insanlığa rahmetini ve hidayetini gönderdin. Onun risaletini kabul edebilmek için kalplerimizi temizle, akıllarımızı doğru yola ilet. O’nun gösterdiği ahlaki ve toplumsal değerlere yönelmeyi, adaletin ve doğruluğun savunucusu olmayı nasip et.

Ya Allah, bizlere doğruyu ve gerçeği arama cesareti ver, karanlıklar içinde yolumuzu kaybetmekten koru. Peygamberimizin (s.a.a) rehberliğinde, ruhumuzu ve gönlümüzü aydınlat, bizi doğru yolda sabırlı ve kararlı kıl.

Peygamber Efendimiz (s.a.a)'in yaşamı ve öğretileri bizler için en değerli rehberdir. Bizlere, O’nun ahlaki üstünlüklerini ve Allah’a teslimiyetini örnek almayı nasip et. O'nun getirdiği mesajı doğru bir şekilde anlamamıza ve yaşamımıza tatbik etmemize yardımcı ol, ya Rabb.

Ey en yüce, en merhametli Rabbimiz, bizi Peygamberimizin (s.a.a) izinden yürüyen, onun sünnetine sarılan ve toplumda barış, huzur ve adaleti hâkim kılmaya çalışan bir ümmet yap. Bize doğruyu gösteren ve bu dünyada ve ahirette bizimle olan rahmetini eksik etme.

ehlader
- - - - - - - - - - - -
[1] (Furkan, 56)
[2] (Nahl, 36)
[3] (Hadid, 25)
[4] (Fussilet, 33)

Çarşamba, 22 Ocak 2025 11:12

Dua Baharı

 Hayatınızın bazı günlerinde (ilahi) rüzgarlar eser. O rahmet rüzgarlarına kendinizi vermekten gafil olmayın.

Tövbe ibadet ve dua baharı

Allah'a hamd u senâlar olsun ki bir kez daha üç mübarek ayı idrak etme şeref ve tevfikine nail olmuş bulunmaktayız. İbadet dua ve münâcâtın, Rahim Allah'ın rahmet-i rahimiyesinin mu'min kullarına en güzel ve en mükemmel şekliyle tecelli ettiği, kâbil ruhları ve müstait nefisleri maddenin esaretinden kurtarıp mana miracına çıkaran üç mübarek ve aziz ay!

"Hayatınızın bazı günlerinde (ilahi) rüzgarlar eser. O rahmet rüzgarlarına kendinizi vermekten gafil olmayın."(Hadisi Şerif)

İşte bu rahmet rüzgarlarının estiği ve günden güne şiddetlenip kamilleştiği aylardır, Recep, Şa'bân ve Ramazân ayları. Bu rahmet-i rahimiyenin tecellisi, bu mübarek üç ayda her gün daha bir artarak devam eder. Ve bilahere "Kadir gecesinde" en doruk noktasına ulaşır. Aslında bu ayların her bir günü o ilahi sofraya oturabilmek için bir hazırlıktır. Kabiliyet ve liyakat kazanma vesilesidir.

Habib-i İlahi Ramazân ayı hakkında okuduğu meşhur hutbesinde buyurmuyor mu:

"Ey insanlar Allah'ın ayı, bereket, rahmet ve mağfiret ile size doğru gelmekte. O öyle bir aydır ki... onda Allah'ın ziyafetine davet edilmişsiniz..."

Evet bu ilahi ziyafetin en mükemmel sofrası ise, "Kadir Gecesi"nde kurulmaktadır. İşte bu rahmet sofrasının başına oturabilmek için liyakat lazım, hazırlık lazım. İşte Recep ve Şa'bân ayı bize bu liyakatı kazandıracak, bizi "Ziyafetullah"a lebbeyk diyebilmeye layık kılacak bulunmaz fırsatlar!

Recep Ayı:

İmam Cafer-i Sâdık (a.s) ceddi Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir: "Recep benim ümmetim için mağfiret dileme ayıdır. Bu ayda istiğfar edin (tevbe edip bağışlanma dileyin). Zira Hak Teâlâ, çok bağışlayan ve rahimdir. Recep ayına "Asabb" (dökülen) denir; zira bu ayda benim ümmetimin üzerine çok rahmet dökülür. O halde şu zikri çok okuyun:

"Esteğfirullahe ve es'elut-tevbe"

(Allah'tan mağfiret ve tevbe diliyorum.)

Merhum İbn-i Babeveyh muteber senetle Salim'den şöyle rivayet etmiştir:

"Ben Recep ayının sonuna bir kaç gün kala, İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) yanına gitmiştim. Beni görür-görmez şöyle buyurdu:

"Ey Salim, bu ayda hiç oruç tuttun mu?" "Hayır vallahi dedim, ey Resulullah'ın oğlu!" İmâm (a.s) şöyle buyurdu: "O kadar sevap kaybetmişsin ki miktarını ancak Allah bilir. Bu, Allah'ın üstün kıldığı ve hürmetini yücelttiği bir aydır. Bu ayda oruç tutanları kendi ikram ve değerlendirmesine mazhar kılmayı kendisine farz kılmıştır." Sâlim diyor ki ben: "Ey Resulullah'ın oğlu, eğer bu ayın kalan günlerini oruç tutarsam, bu ayda oruç tutanların sevabının bir kısmını elde etmiş olabilir miyim?" diye sorduğumda, şöyle buyurdu: "Ey Sâlim, kim bu ayın sonundan bir gün oruç tutarsa, ölüm anında can çekişme ve rahatsızlıklardan, ölüm sonrasının dehşetinden ve kabir azabından kurtulur. Kim bu ayın sonundan iki gün oruç tutarsa, Sırât'tan kolaylıkla geçer ve kim bu ayın sonundan üç gün oruç tutarsa, kıyamet gününün büyük korkusu, dehşet ve zorluklarından kurtulur ve kendisine cehennem ateşinden kurtuluş beratı verilir."

Resul-i Ekrem (s.a.a):

"Recep ayındaki ilk Cuma gecesinden gaflet etmeyin. Hiç şüphesiz o geceye melekler "Ragâib Gecesi" derler. Zira gecenin üçte birisi geçtiğinde, göklerde ve yerde bulunan bütün melekler Kabe ve etrafına toplanırlar. Allah-u Teâlâ onlara hitap ederek şöyle buyurur: "Ey benim meleklerim, istediğiniz şeyi benden dileyin." Onlar da şöyle arz ederler: "Ey Rabbimiz,bizim isteğimiz Recep ayının oruçlularını bağışlamandır." Allah Tebâreke ve Teâlâ da "Kabul ettim" diye cevap verir.

tebyan

İsrail işgal güçleri Suriye topraklarına saldırı ve tecavüzlerini sürdürürken, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimi tepkisizliğini sürdürerek İsrail’in ‘vekil gücü’ olduğu yönündeki soru işaretlerini kaldırıyor.


Yerel kaynaklardan el-Meyadin’e ulaşan bilgilere göre İsrail ordusu Kuneytra'nın en güneyinde yer alan Kuna kasabası çevresindeki karakollarını güçlendirdi.

Salı günü Suriye'deki el-Meyadin muhabiri, bir İsrail birliğinin Selam kentinin 2 kilometre doğusunda ilerlediğini ve Suriye Genel Güvenlik karargâhı yakınlarında devriye gezdiğini aktardı.

İsrail insansız hava araçlarının Dera ve Kuneytra vilayetlerini birbirine bağlayan Gadir el-Bustan yakınlarında Askeri Operasyonlar Dairesi'ne ait bir konvoyu hedef alması sonucu yerel kaynakların da teyit ettiği üzere üç kişi hayatını kaybetti.

Suriye topraklarına girmeye devam eden İsrail ordusu, güney Kuneytra'daki el-Aşa, ebu Gara ve Mezret el-Hiran köylerine bir tank birliği gönderdi.

İsrailli medya kuruluşu Yediot Ahronot'un haberine göre, üst düzey yetkililer Suriye topraklarının 15 kilometre içine uzanan bir kontrol bölgesi kurmayı ve 60 kilometre derinliğe ulaşan bir istihbarat varlığı oluşturmayı planlıyor.

Ayrıca 20 Aralık'ta İsrail ordusunun Suriye'de uzun süreli bir konuşlanmaya hazırlandığını gösteren haberler ortaya çıktı.

Colani: Trump Orta Doğu'ya barış getirebilir

Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin lideri Colani, Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni Başkanı Donald Trump'ı göreve başlaması dolayısıyla tebrik ederek, "Orta Doğu’da barış ve istikrarı sağlama yeteneğine olan güvenini" dile getirdi.

Colani, dün gece İngilizce olarak yayımlanan mesajında, "iki ülke arasındaki ilişkileri diyalog ve anlayış temelinde geliştirmeyi dört gözle beklediklerini" belirtti.

Colani, "Yeni Amerikan yönetimi döneminde, Amerika Birleşik Devletleri ve Suriye, iki ülkenin ortak beklentilerini yansıtan bir ortaklık kurma fırsatından faydalanacaktır," dedi.

Amerikan Hazine Bakanlığı, ocak ayı başlarında yaptığı açıklamada, Suriye'deki bazı faaliyetlerin önümüzdeki altı ay boyunca yaptırımlardan muaf tutulacağını ve bu sayede temel hizmetlere erişimin kolaylaştırılacağını duyurmuştu.

 Gazze hükümetinin Siyonist rejimin Gazze Şeridi’ne yönelik 470 gün süren acımasız savaşına ilişkin verdiği istatistikler, Gazze'de %88'lik bir yıkım ve bu şeridin sivil altyapısının neredeyse tamamen yok olduğunu gösteriyor ve ilk belirlemelere göre bu savaşın Gazze'ye verdiği hasarın 38 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.


Gazze Şeridi'nde ateşkesin başlamasıyla birlikte Gazze Şeridi Devlet Enformasyon Ofisi, 734 sayılı açıklamasında, işgalci rejimin Gazze Şeridi'nde 470 gün boyunca sivillere karşı işlediği soykırım suçlarına ilişkin en önemli istatistikleri yayınladı. 7 Ekim 2023'ten 18 Ocak 2025'e kadar olan rakam şu şekildedir:

-İşgalci rejim ordusu tarafından Gazze Şeridi'nde sivillere yönelik 10 bin 100 katliam gerçekleştirildi.

- 61 bin 182 sivil şehit oldu veya kayboldu.

-18 Ocak 2025 tarihine kadar cenazeleri hastaneye ulaştırılmayan 14 bin 222 kişi kayıptır.

-Cenazeleri hastanelere ulaştırılan şehit sayısı 46 bin 960'tır.

-İşgalci rejim ordusu tarafından Filistinli ailelere yönelik 9 bin 268 katliam gerçekleştirildi.

-Gazze'de 2 bin 92 Filistinli aile Siyonistler tarafından tamamen yok edildi ve bu ailelerin tüm fertleri nüfus kayıtlarından silindi. Bu ailelerden şehit olanların sayısı ise 5 bin 967.

-Sadece bir bireyi kalan 4 bin 889 aile var ve bu ailelerden şehit olanların sayısı 8 bin 980'e ulaşmaktadır.

-Şehitlerin 17 bin 861'i çocuk.

-Siyonist rejimin soykırım savaşı sırasında Gazze'de 214 bebek doğdu ve hayatını kaybetti.

-1 yaş altı 808 çocuk şehit edildi.

-44 kişi yetersiz beslenme ve açlıktan öldü.

-Soğuktan etkilenen 8 kişi donarak hayatını kaybetti, bunlardan 7'si bebekti.

-Şehitlerin 12 bin 316'sı kadın.

-Şehitlerin 1.155'i sağlık personelidir.

-Sivil savunma ekiplerinden 94 kişi şehit oldu.

-205 gazeteci şehit edildi.

-Yardım ulaştırmada görevli 736 güvenlik görevlisi ve polis şehit düştü.

-İşgal rejimi, güvenlik görevlilerini ve polis güçlerini hedef alan 150 suç işledi.

-Hastanelerin içerisinde 7 toplu mezar tespit edildi, bu mezarlarda 520 şehit bulundu.

-Hastanelere ulaşan yaralı sayısı 110 bin 725 kişidir.

-Yaralıların 15 bini uzun süreli psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyor.

-4 bin 500 sakat kalan kişi kaydedildi, bunların yüzde 18'ini çocuklar oluşturuyor.

-Gazze'de Siyonistlerin işlediği suçların kurbanlarının yüzde 70'ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.

-400 gazeteci ve medya çalışanı yaralandı.

- İsrail rejiminin saldırılarında 220 mülteci barınağı ve çadırı hedef alındı.

-38 bin 495 çocuk anne veya babası olmadan yaşıyor.

-Bu soykırım savaşında 13 bin 901 kadın kocasını kaybetti.

-3 bin 500 çocuk yetersiz beslenme ve gıda eksikliği nedeniyle ölüm riski altında.

- 12 bin 700 yaralının tedavi için yurt dışına gitmesi gerekiyor.

-12 bin 500 kanser hastası ölüm riski altında olup tedaviye ihtiyaç duymaktadır.

- Çeşitli hastalıklara sahip 3.000 hastanın Gazze dışında tedaviye ihtiyacı var.

-Devam eden yerinden edilmeler nedeniyle 2 milyon 136 bin 26 kişi bulaşıcı hastalıklara yakalandı.

-Yerinden edilme nedeniyle 71 bin 338 kişi viral hepatite yakalandı.

-60 bin hamile kadın sağlık hizmetlerine erişim yetersizliği nedeniyle risk altında.

-Kronik hastalığı olan 350 bin hasta, kuşatma ve ilaç yetersizliği nedeniyle risk altında.

- Siyonistler, soykırım savaşının başlangıcından bu yana Gazze Şeridi'nin içinden 6 bin 600 kişiyi kaçırdı.

-Gazze'den 360 sağlık personeli Siyonistler tarafından tutuklandı, bunlardan üçü işgalci rejimin zindanlarında şehit oldu.

-İsimleri belli olan 48 gazeteci Siyonistler tarafından tutuklandı.

-Sivil savunma ekiplerinden 26 kişi Siyonistler tarafından tutuklandı.

-Gazze Şeridi'nde iki milyon insan yerinden edildi.

-110 bin çadır tamamen harap durumda ve yerinden edilmiş kişilerin barınması için uygun değil.

-Gazze'de 216 hükümet binası işgalciler tarafından yıkıldı.

-Siyonistler 137 okul ve üniversiteyi tamamen, 357 okul ve üniversiteyi ise kısmen yıktılar.

- Siyonist rejimin Gazze'deki soykırım savaşında 12 bin 800 erkek ve kız öğrenci şehit edildi.

-785 bin erkek ve kız öğrenci eğitimden mahrum bırakıldı.

-Şehitlerin 760'ı öğretmen ve Gazze eğitim sektöründe çalışanlardan oluşuyor.

-Siyonistler 150 bilim adamı, akademisyen, üniversite profesörü ve araştırmacıyı şehit ettiler.

-823 cami tamamen, 158 cami ise kısmen yıkıldı.

-Siyonistler üç kiliseyi hedef alarak yıktı.

-Gazze'deki 60 mezarlıktan 19'u tamamen veya kısmen tahrip edildi.

-Siyonistler Gazze Şeridi'ndeki mezarlardan 2 bin 300 cesedi çaldı.

-161 bin 600 konut tamamen yıkıldı.

-82 bin konut büyük hasar gördü ve yaşanmaz hale geldi.

-194 bin konut kısmen yıkıldı.

-Siyonistler Gazze'yi bombalarken 100 bin ton patlayıcı kullandılar.

-34 hastane Siyonistler tarafından vahşice saldırıya uğradı, yakıldı veya hizmet dışı bırakıldı.

-80 sağlık ocağı hizmet dışı bırakıldı.

-162 sağlık kuruluşu işgalcilerin hedefi oldu.

-Siyonistler 136 ambulansı hedef aldı.

-206 antik eser ve mekân hedef alınarak tamamen yok edildi.

-3 bin 680 kilometre elektrik şebekesi yok oldu.

-Siyonistler tarafından 2 bin 105 elektrik dağıtım trafosu tahrip edildi.

-330 bin metre su şebeke hattı tamamen tahrip edilerek kullanılamaz hale getirildi.

-Siyonistler 655 bin metre kanalizasyon şebekesini tahrip ettiler.

-2 milyon 835 bin metre yol ve cadde şebeke hattı tamamen tahrip oldu.

-42 tesis, oyun alanı ve spor salonu yıkıldı.

-717 su kuyusu işgalciler tarafından tahrip edilerek kullanılamaz hale getirildi.

-Gazze'de yıkım oranı yüzde 88.

-Siyonistlerin Gazze'ye yönelik soykırım savaşından kaynaklanan ilk doğrudan zararın 38 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

Filistin İslami Cihad Hareketi'nin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri Sözcüsü Ebu Hamza, İran'ın Siyonistlere karşı yürüttüğü Gerçek Vaat operasyonunu takdir etti.


Filistin'deki İslami Cihad Hareketi'nin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri Sözcüsü Ebu Hamza, Telegram kanalında yaptığı video konuşmasında, Gazze Şeridi'nde geçen Pazar günü yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına bağlılıklarını bildiren Ebu Hamza, "Önümüzdeki günlerde El Kassam Tugayları ile koordineli olarak şartları taşıyan çok sayıda işgal esirini serbest bırakacağız." dedi.

Ebu Hamza sözlerine şöyle devam etti:

''Savaşımızı Allah'a güvenerek başlattık, evlerimizi, ailelerimizi ve sahip olduğumuz her şeyi terk ettik, çünkü halkımızla birlikte üstlendiğimiz bu görevin zorluklarını biliyorduk. İşgalciyle karşı karşıya geldiğimizde, bir buçuk milyar Müslümanın adına hareket ettik. Şer'i ve ulusal görevimiz, işgale karşı her yolla mücadele etmeyi zorunlu kılıyordu ve Allah'a olan güvenimiz, bizi doğru yolda yönlendirdi.

Savaşın başından beri şiarımız şuydu: Savaş ne kadar uzun sürerse sürsün, biz savaş ehliyiz ey Netanyahu! Çünkü biz bu savaşa eğitimli bir nesil hazırladık ve arkamızda bizimle birlikte direnen kahraman halkımız var. Onlara karşı büyük sorumluluklarımız var.''

"Gerçek Vaat 1 ve 2 operasyonlarıyla Siyonistleri büyük paniğe sokan İran'ı selamlıyorum.'' diyen Ebu Hamza, Lübnan, Irak ve Yemen direnişine teşekkür etti.

Sözcü Ebu Hamza, ''Filistin ve halkının huzura kavuşmadığı sürece, bölgede hiçbir istikrar, barış veya güvenlik yoktur. Ayrıca, Arap, İslam ve Batı dünyasını, işgalciye karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.'' diye konuştu.

Çarşamba, 22 Ocak 2025 10:35

İran’dan Türkiye’ye Taziye Mesajı

  İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Bolu'daki Grand Kartal Otel’de çıkan yangında hayatını kaybedenler için taziye mesajı yayımladı.Bekayi, Ankara hükümeti ve Türk halkına, özellikle de hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı dileğinde bulundu.

İranlı yetkili, hayatını kaybedenlere Yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diledi.

İran'ın Ankara Büyükelçiliği'nden yapılan taziye mesajında ise şu ifadelere yer verildi:

''İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, Bolu İli Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel ile Sivas İli Yıldız Dağı’ndaki Yıldızhan Oteli'nde meydana gelen ve 120'den fazla Türk vatandaşının hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına yol açan feci olaydan dolayı duyduğu üzüntüyü bildirir; Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve halkına taziyelerini sunar ve olayda hayatını kaybedenlere Yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diler.''

 

Kartalkaya’da Hayatını Kaybedenlerin Sayısı 76 ‘ya Yükseldi; Bir Günlük Milli Yas İlan Edildi
 
Bolu'daki Grand Kartal Otel'de meydana gelen yangında hayatını kaybedenlerin sayısı 76'ya yükseldi. İçişleri Bakanı Yerlikaya soruşturma kapsamında 9 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
Bolu'da Kartalkaya Kayak Merkezi'nde bulunan, içinde tatilcinin bulunduğu Grand Kartal Otel'de yangın çıktı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Bolu Kartalkaya'da otelde çıkan yangın sonrasında incelemelerde bulundu.

İncelemelerin ardından açıklamada bulunan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Kartalkaya Kayak Merkezi'ndeki otelde çıkan yangında hayatını kaybedenlerin sayısının 76'ya yükseldiğini bildirdi.

Yerlikaya, Sağlık İl Müdürlüğü koordinasyonunda kimlik tespit çalışmalarının yapıldığını aktararak, "52 naaşın kimlikleri aileleriyle tespit edildi ve şu ana kadar da 45 vefat eden vatandaşımızın naaşları ailelerine teslim edildi. Diğerleriyle ilgili kimlik tespit çalışmalarını yapamadık. Bununla ilgili Adli Tıp Kurumunda kimlik, DNA tespit çalışmaları yapılıyor. Bununla da ilgili çalışmalar süratle tamamlandıktan sonra ailelerine teslim edilecek" diye konuştu.

Öte yandan kabine toplantısı sonrasında açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bolu Kartalkaya'da 66 kişinin yaşamını yitirdiği yangın faciasıyla ilgili olarak bir günlük milli yas ilan edildiğini açıkladı. Erdoğan, 22 Ocak çarşamba günü (bugün) bayrakların yarıya indirileceğini belirtirken, "Gün siyaset yapma günü değil birlik olma günüdür" dedi.

  Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas, Gazze'de varılan ateşkes anlaşmasına ilişkin açıklama yaptı.Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas, yaptığı açıklamada, "Ateşkes anlaşması, Filistin halkının inanılmaz direnişinin ve Gazze Şeridi'nde son 15 aydır verdiğimiz kahramanca mücadelenin sonucudur." denildi.

Hamas liderlerinden Halil el-Hayye açıklamasında özellikle İran, Hizbullah ve Yemen'e teşekkür ederek şu ifadelerde bulundu: 'Lübnan'daki destek cephelerinde yanımızda yer alan herkesi ve Hizbullah'taki kardeşlerimizi tüm teşekkür ve şükranlarımızla anıyoruz. 

Lübnan halkı, Filistin halkımızın savunulması ve desteklenmesinde büyük fedakarlıklar ve büyük sabır gösterdi.

Hizbullah, Sayın Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah önderliğinde Kudüs yolunda yüzlerce lider ve mücahid şehid verdi. 

Yemen'deki Ensarullah, coğrafi boyutu aşarak savaş ve bölge denklemini değiştiren, işgalin kalbine füze ve insansız hava araçları fırlatan hak kardeşleridir. 

İran İslam Cumhuriyeti direnişimizi ve halkımızı destekledi, savaşa katıldı ve "Gerçek Vaat" adlı iki operasyonla varlığın kalbini yerle bir etti. 

Irak direnişi, Filistin'e ve direnişe destek olmak için tüm engelleri aştı, füzeleri ve insansız hava araçları işgal altındaki topraklarımıza ulaştı."

Ateşkes anlaşması, büyük Filistin halkımızın efsanevi kararlılığının ve Gazze Şeridi'nde 15 ayı aşkın süredir sürdürdüğümüz kahramanca direnişin meyvesidir. Gazze'ye yönelik saldırıyı durdurma anlaşması, halkımız, direnişimiz, ulusumuz ve dünyanın özgür insanları için bir başarıdır ve halkımızın kurtuluş ve ülkeye geri dönüş hedeflerine ulaşma yolunda düşmanla (İsrail ile) çatışmada bir dönüm noktasıdır."

Perşembe, 16 Ocak 2025 08:27

Hz. Zeyneb'in Vefatı

 Hz. Zeynep (Arapça: حضرت زینب; Zaynab bint Ali), Hz. Muhammed'in (s.a.a) ilk kız torunudur. İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın kızıdır. Hicret'in beşinci veya altıncı yılında Medine’de dünyaya gelmiştir. İsmini, Hz. Muhammed koymuş ve kucağına alıp öptükten sonra şöyle buyurmuştur: “Bütün ümmetime tavsiye ediyorum ki bu kızı koruyup saygı göstersinler, hakikaten bu kız Hatice Kübra (s.a) gibidir.”

Hz. Zeynep (s.a) küçüklüğünden itibaren Hz. İmam Hüseyin’e şiddetli ilgi duymaktaydı. Bu şaşırtıcı aşırı sevgiyi gören Hz. Zehra (s.a) bir gün konuyu babası Hz. Resulullah’a (s.a.a) açar ve Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Ey gözlerimin nuru! Bu kız, Hüseyin ile birlikte Kerbela’ya gidecek ve abisinin dert ve musibetlerine ortak olacaktır.“

Hz. Zeynep (s.a) sabır ve istikamet abidesidir. Kendisi İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte Kerbela’da yer almıştır. Kerbela savaşı sonrasında Muharrem’in onunda (Aşura günü) bir grup Ehlibeyt ile birlikte esir düşerek Kufe’ye oradan da Şam’a götürülmüştür. Esareti boyunca öteki esirleri koruyup kollamasının yanı sıra insanları irşat edici aydınlatıcı hutbeler de okumuştur.

Hz. Zeynep (s.a), babası Hz. Ali ve annesi Hz. Fatıma’dan hadisler nakletmiştir. Buna ek olarak, babası Hz. Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde Kufe kadınlarına çeşitli konularda özellikle Kur’an tefsiri dersleri vermiş olması, O’nun bilgisini ortaya koymaktadır..

Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) geceleri ibadetle geçirirdi. Yaşamı boyunca hiçbir zaman teheccüd (gece namazını) terk etmemiştir.
Örnek gösterilen bir kişiliğe sahip olan Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) şecaat, fesahat ve belagati ile Kerbela kıyamının kalıcı olmasına neden olmuştur. Tarihi kayıtlara göre hicretin altmış üçünde Şam’da hayatını kaybetmiş ve orada defnedilmiştir.

Hz. Zeyneb (s.a) Seyeddüşuheda hz. İmam Hüseyin’in –as- yanında islamı savunma adına büyük Kerbela faciasına sebep olan sapkın ve gerici akımlar ile her zaman mücadelede etti.
İmam Hüseyin’in –as- şehadeti ardından ehlibetin diğer fertleri ile birlikte esir alınan Hz. Zeyneb (s.a) mantıklı ve coşkulu hutbeleri ile Ümeyye Oğullarının kof ve alçak mahiyetini ifşa etti.

Perşembe, 16 Ocak 2025 08:21

İmam Ali (a.s)’ın Hayatından Dersler

 İmam Ali (a.s)’ın Hayatından Dersler:Hz. Ali (a.s)’ın Adâleti

 

Hz. Ali (a.s) Beyt-ül Malı halk arasında eşit olarak böler, kimseye bir ayrıcalık tanımazdı. Hz. Ali’nin bu âdilâne duruşu, çıkar çevrelerini rahatsız etmiş ve onların Muaviye’nin yanında yer almasına yol açmıştı.


Bu durumdan endişe duyan Ali dostlarından bazıları, Hazret’in huzuruna varıp: “Siyaseti güçlü kimseleri tercih edip iş başına getirmeniz, işlerin ilerlemesi için daha uygun olur” önerisinde bulundular. Onların bu anlamsız önerisine sinirlenen Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdular:


“Yönetimim altındaki insanlara zulmederek, kendime dostlar edinmemi mi bana öneriyorsunuz? Allah’a ant olsun ki, yer ve gök var olduğu müddetçe ben böyle bir şey yapmam. Eğer mal kendimin bile olsaydı, onu insanlar arasında eşit olarak bölerdim; oysa ki mal Allah’ın malıdır; ve benim bu konuda adâlet dışına çıkmam asla düşünülemez!”


Sonra da şunları eklediler:


“Evet, işi yerinde ve layıkıyla yapmayan bir kimse, kısa bir süre zarfında gönlü bozuk kimselerin sevgisini kazanıp, övgüsüne mazhar olabilir. Fakat kötü bir durumla karşılaşıp, onların yardımına muhtaç olunca, dünya malı ve makamı için kendisini seven kimseler, onu en fazla kınayan kötü dostlardan olurlar.”[1]


Yabis Vadisi Olayı


Ebu Besir diyor ki, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)’a; “Adiyat suresinde geçen Yabis (kumsal çöl) Vadisi olayı ve hicri 8. yılda İslâm ordusunun o vadide gerçekleştirdiği kahramanlık nedir?” diye sorduğumda, İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular:


“Yabis halkı, on iki bin süvariden oluşan askeri bir güç idi; Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Ali (a.s)’a karşı, ölene dek savaşacaklarına dair ahdedip anlaştılar.


Cebrail onların bu antlaşmasını Resulullah’a haber verince, O Hazret ilk önce Ebu Bekr’i, daha sonra da Ömer’i bir orduyla onların üzerine gönderdi. Fakat onlar bir netice elde edemeden geri döndüler.


Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) bu kez Hz. Ali’yi, Muhacir ve Ensar’dan oluşan dört bin kişiyle,Yabis Vadisine gönderdi. Hz. Ali (a.s), ordusuyla birlikte Yabis Vadisi’ne doğru hareket etti. İslâm ordusunun Hz. Ali’nin komutasında hareket ettiği, düşmana bildirildi. İki ordu karşılaşınca düşman kuvvetlerinden iki yüz kişilik bir grup, ayrılıp savaş alanına geldi. Hz. Ali (a.s) da bir grup ashabıyla birlikte onlara doğru yürüdü. Karşı karşıya geldiklerinde onlar: “Siz kimsiniz, nereden geliyor ve ne yapmak istiyorsunuz ?” diye sordular.


Hz. Ali (a.s) onlara cevaben:


“Ben Resulullah’ın amcasının oğlu, kardeşi ve elçisi Ebu Talip oğlu Ali’yim. Sizi, Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman etmeye davet ediyorum, eğer iman ederseniz, yarar ve zararda Müslümanlarla ortak olursunuz.” buyurdu.


Onlar, Hz. Ali’nin bu sözüne karşılık:


“Sözlerini duyduk, savaşa hazır ol ve bil ki, seni ve ashabını öldüreceğiz! Bizim vaadimiz yarın sabahtır.” dediler.


Hz. Ali (a.s) da onlara cevaben şöyle buyurdu:


“Yazıklar olsun size, beni ordunuzun çok olmasıyla mı tehdit ediyorsunuz? Bilin ki, biz Allah’tan, meleklerden ve Müslümanlardan sizin aleyhinize yardım alacağız. Yüce Allah’ın gücünden başka bir güç ve kudret yoktur.”


Düşman geri dönüp mevzisini pekiştirdi. Hz. Ali (a.s) da dönüp savaşa hazırlanmaya koyuldu. Hz. Ali (a.s) Müslümanlara, gece vakti bineklerinin teçhizatlarını hazırlamalarını, kuşanmalarını ve sabah erken düşmana saldırmak için hazır bir vaziyette beklemelerini emretti.


Şafak söktüğünde Ali (a.s) ordusuyla birlikte namaz sonrası düşmana saldırıya geçti. Düşman öyle gafil avlandı ki, nereden saldırıya uğradıklarını bile anlayamadılar. İslâm ordusunun takviye birlikleri savaş alanına ulaşmadan, düşmanın bir çoğu öldürülüp esir alındı ve malları ise Müslümanların eline geçti.


Cebrail-i Emin, Hz. Ali ve İslâm ordusunun muzaffer olduğunu Hz. Peygambere haber verdi. Resulullah (s.a.a) minbere çıkıp Allah’a hamd ettikten sonra, Müslümanların düşmana galip geldiğini ve İslâm ordusundan sadece iki kişinin şahâdete eriştiğini halka duyurdu.


Daha sonra Peygamber (s.a.a) ve ashabı Medine’den çıkıp Hz. Ali’yi karşılamaya koştular. Medine’ye bir fersah uzaklıkta Hz. Ali’nin ordusuyla karşılaşıp onlara ‘hoş geldiniz’ dediler. Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’i görünce bineğinden aşağı indi; Peygamber (s.a.a) de bineğinden aşağı inip Hz. Ali’nin alnından öptü. İslâm ordusunu karşılamaya gelen Müslümanlar da Hz. Peygamber gibi, Hz. Ali’yi kutlayıp bu fethi tebrik ettiler; düşmandan elde edilen bolca ganimeti ve esirleri görerek daha çok sevindiler.


Bu esnada Cebrail-i Emin gök yüzünden inerek, bu zaferden dolayı “Âdiyât” suresini Resulullah’a indirdi:


“Soluk soluğa koşan atlara and olsun, (tırnaklarıyla) ateş çakıp saçanlara, sabah vakti baskın yapanlara, derken orada tozu dumana katanlara, (düşman) topluluğunun orta yerine kadar dalanlara…”


Peygamber (s.a.a)’in gözlerinden sevinç gözyaşları boşanırken, o meşhur sözü Hz. Ali’ye buyurdular:


“Eğer ümmetimden bir grubun, Hıristiyanların Hz. İsa hakkında dedikleri sözü senin hakkında söylemesinden korkmasaydım, senin hakkında öyle bir söz söylerdim ki, her nereden geçseydin ayağının altındaki toprağı götürür onunla teberrük ederlerdi!” [2]


Resulullah’tan Duymamış İsem Dilsiz Olayım!


Ebu Müslim şöyle diyor:


Bir gün ben, Hasan-ı Basri ve Enes bin Malik, birlikte Ümmü Seleme’nin (Peygamberin zevcesi) evine gittik. Enes evin kapısı önünde oturdu; ve içeri girmedi. Ama benle Hasan-ı Basri içeriye geçtik. Hasan-ı Basri Ümmü Seleme’ye selâm verdi; o da  selâmın cevabını verdi.


Daha sonra Ümmü Seleme: “Evladım sen kimsin?” diye sorunca;


“Ben Hasan-ı Basri’yim” dedi.


Ümmü Seleme: “Ne istiyorsun?”


Hasan-ı Basri: “Senden, Resulullah (s.a.a)’in Ali bin Ebu Talib hakkındaki hadisini öğrenmeye geldim” dedi.


Ümmü Seleme: “Allah’a and olsun ki, şu iki kulağımla Peygamber’den duyduğum bir hadisi sana söyleyeceğim; eğer yalan söylemiş olursam sağır olayım! Bu iki gözümle gördüm; görmemiş isem kör olayım! Kalbime yerleştirmişim, eğer buna tanıklık etmese, Allah kalbimi mühürlesin! Eğer Resulullah (s.a.a)’den duymamış isem dilsiz olayım. Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebu Talib’e şöyle buyurdular:


“Ya Ali! Kim kıyamet günü Allah’ın huzurunda hazır olduğu gün senin velayetini inkar ederse, müşrik ve puta tapanların safında yer almış olacaktır.”


Hasan-ı Basri bu hadisi duyunca şöyle dedi:


“Allâh-u Ekber, tanıklık ediyorum ki, gerçekten Ali bin Ebu Talib benim ve bütün müminlerin mevlasıdır.”


Ümmü Seleme’nin evinden dışarı çıktığımızda, Enes bin Malik, Hasan-ı Basri’ye: “Neden tekbir getirdin?” diye sordu. O da sebebini ona açıkladı. Bunun üzerine Peygamber’in hizmetçisi Enes bin Malik şöyle dedi: “Bu Hadisi, Resulullah (s.a.a) üç dört defa buyurmuştur.”[3]


Hz. Ali (a.s) ve Betyt-ül Mal


Zazan şöyle naklediyor:


Hz. Ali (a.s)’ın hilafeti döneminde Beyt-ül Mal’a ait bir çok mal Kufe’ye geliyordu. Hz. Ali (a.s)’ın hizmetçisi Kanber, Beyt-ül Mal’dan bir kaç altın ve gümüş kap İmam (a.s)’ın huzuruna getirip şöyle dedi:


“Bütün ganimetleri taksim ettin, ama kendin için hiçbir şey götürmedin! Bundan dolayı ben bu kapları senin için ayırdım.”


İmam Ali (a.s) bu sözü ondan duyunca kılıcını çekip şöyle buyurdu: “Vay hâline! Evime ateş getirmek mi istiyorsun!”


Daha sonra İmam (a.s) o kapları parça-parça edip, şehrin yöneticilerini çağırarak, halkın arasında eşit bir şekilde bölmeleri için kendilerine verdi.[4]


Hz. Ali ve Öksüzler


Bir gün Hz. Ali (a.s), omzunda su kırbasıyla giden bir kadını gördü. Ona acıdığından, su kırbasını alıp kadının evine kadar götürdü. Sonra durumunun nasıl olduğunu sordu. Kadın şöyle dedi: “Ali bin Ebi Talib, eşimi memuriyete gönderdi; o da o memuriyette öldürüldü; şimdi bir kaç yetim çocukla kala kaldım; onları geçindirmeye de gücüm yok. İhtiyaçtan dolayı halka hizmetçilik etmek mecburiyetindeyim.”


Hz. Ali (a.s) bu sözleri dinledikten sonra evine döndü ve o geceyi sabaha kadar huzursuz bir şekilde geçirdi. Sabahleyin, içi yiyecekle dolu bir sepetle, kadının evine doğru hareket etti. Bu esnada bazıları, Hz. Ali (a.s)’a: ‘Sepeti verin biz götürelim’ diyorlardı. Ama Hz. Ali (a.s) onlara cevaben; “Kıyamet günü benim amellerimi kim omuzlanacak?” diye buyuruyordu.


Nihayet o kadının evine varıp, kapıyı çaldı.


Kadın:  Kim o ?


Hz. Ali:  “Dün sana yardım edip su kırbasını evinize getiren kimseyim, çocuklarına yiyecek getirdim, kapıyı aç!”


Kadın kapıyı açıp şöyle dedi:


Allah senden razı olsun, benimle Ali bin Ebu Talib arasında Allah hükmetsin.


Hz. Ali (a.s) içeri girip kadına şöyle dedi:


“Ekmek mi yapıyorsun yoksa çocuklara mı bakıyorsun?”


Kadın: Ben ekmeği daha güzel yaparım, sen çocuklara bak!


Kadın hamur yaptı; Hz. Ali (a.s) da yanında getirdiği eti kebap yapıp, hurmayla çocuklara yediriyordu. Adeta baba sevgisi ve şefkatiyle lokmaları çocukların ağzına bırakırken her defasında; “Evlatlarım! Eğer Ali sizin hakkınızda kusur etmişse onu helâl edin” buyuruyordu.


Hamur hazır olunca Hz. Ali (a.s) tandırı yakıp yüzünü ateşe yaklaştırarak şöyle diyordu: “Ey Ali! Ateşin tadını (yakıcılığını) tat! İşte bu, öksüz çocuk ve dul kadınların durumundan habersiz olan kimsenin cezasıdır.”


Komşunun hanımı tesadüfen Hz. Ali’yi görüp tanıdı; işte bundan dolayı aceleyle ev sahibi kadının yanına gidip şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Bu şahıs, Müslümanların önderi ve bu ülkenin yöneticisi Ali bin Ebu Talip’tir.”


Kadıncağız dediği sözlerden utanç duyarak, aceleyle Hz. Ali’nin yanına gelip; “Ey Emir-el Mu’minin! Sana karşı mahcubum, beni affet” dedi.


Hz. Ali (a.s) da cevaben; “Senin ve çocuklarının hakkında kusur ettiğimden dolayı, ben sana karşı mahcubum!”  buyurdular.[5]


Ömer Hz. Ali’den Bahsediyor


Ebu Vail şöyle diyor:


Bir gün Ömer bin Hattab bana; “Yakına gel de Ali’nin şecaat ve yiğitliğini sana anlatayım” dedi. Yanına yaklaşınca şöyle dedi:


“Uhud savaşında kaçmamak için Peygamberle ahitleşmiştik; kaçan doğru yoldan sapmış, ölen ise şehit ve Peygamber de şehit olanın ailesinin sorumlusu ve himayecisi olacaktı. Savaş zamanı aniden, her biri yüz savaşçıya bedel olan yüz şecaatli komutan, grup-grup bize saldırdılar; öyle ki artık biz savaş gücünü kaybettik, perişan bir vaziyette savaş alanından kaçtık. Bu sırada Ali’yi gördüm, güçlü bir aslan gibi yerden biraz kum götürüp yüzümüze serpti ve şöyle dedi:


“Yüzünüz çirkin ve kara olsun! Nereye kaçıyorsunuz?”


Bu sözlere rağmen savaş meydanına dönmedik; bu defa bize saldırdı; elindeki kılıçtan kan damlıyordu; şöyle feryat etti: “Siz biat edip biatinizi bozdunuz. Allah’a and olsun ki, sizler öldürülmeye kafirlerden daha layıksınız.”


Ali’nin gözlerine baktım; sanki iki zeytin meşalesi gibi ateş saçıyordu; veya kanla dolu iki kâse gibiydi. Bize saldırdığı takdirde hepimizi öldüreceğine yakin ettim. Bundan dolayı ben herkesten daha önce ona doğru koşup şöyle dedim: “Ey Eb-el Hasan! Allah aşkına! Allah aşkına! Araplar savaşta bazen kaçıyor, bazen de saldırıyorlar ve yeni saldırı kaçmanın hasarını telafi ediyor.”


Bu sözüm üzerine güya kendisini kontrol etti, yüzünü bizden çevirdi. O zamandan beri, Ali’nin kalbime işleyen o günkü heybetinin korkusunu asla unutamadım!”[6]


Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’yı İstemesi


Zehhak bin Mezahim, Hz. Ali’den şöyle naklediyor:


Ashaptan bazıları benim yanıma gelerek şöyle dediler:


Peygamber (s.a.a)’in huzuruna varıp Fatıma hakkında konuşur musun?…


Ben Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittim; beni gördüklerinde gülümseyip şöyle buyurdular: “Buyur ya Ebe’l Hasan! Ne istiyorsun?”


Ben akrabalığımızdan, ilk Müslüman olmamdan ve yanında yer aldığım savaşlardan söz ettim.


Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Doğru söyledin; söylediğinden bile daha üstünsün.”


Bunun üzerine: “Ya Resulullah! Fatıma’nın bana eş olmasını kabul ediyor musunuz?” diye arz etim.


Resulullah (s.a.a) buyurdular ki:


“Ya Ali! Senden önce de Fatıma’yı istemeğe geldiler; mevzuu Fatıma’ya söylediğimde razı olmadığı yüzünden okunuyordu. Şimdi sen burada bekle, ben tekrar döneceğim.”


Resulullah (s.a.a) Fatıma’nın yanına gitti. Fatıma (babasını görünce) hemen yerinden kalkıp Hazret’in abasını omzundan aldı; ayakkabısını çıkardı; ayaklarını yıkamak için su getirdi; ve ayaklarını yıkadıktan sonra geçip kendi yerinde oturdu.


Sonra Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:


“Ali bin Ebu Talib öyle bir kimsedir ki, sen onun akrabalık, fazilet ve İslâmiyetinden iyice haberdarsın; ben de Allah’tan istemiştim ki, seni böyle biriyle evlendireyim; şimdi o seni istemek için gelmiştir.”


Bu esnada Fatıma susmuş ve yüzünü geri çevirmemişti. Resulullah (s.a.a) Fatıma’nın yüzünde herhangi bir isteksizlik eseri olmadığını görünce yerinden kalkıp: “Allah-u Ekber! Fatıma’nın susması, onun razı olduğunun nişanesidir.” buyurdular.


Sonra Cebrail Resulullah’a nazil olup şöyle dedi: “Ey Muhammed! Fatıma’yı Ali’yle nikahla! Allah Teala, Fatıma’yı Ali için, Ali’yi de Fatıma için beğenmiştir.”


İşte böylece Peygamber (s.a.a) Fatıma’yı benimle evlendirdi. Sonra Resulullah (s.a.a) benim yanıma gelip elimi tutarak şöyle buyurdular: “Allah’ın adıyla kalk ve şöyle de: “Ala bereketin ve maşaallah’u, la havle illa billahi tevekkeltu aleyhi”


(Bereket üzere, Allah’ın isteği üzerine, güçler ancak Allah iledir, Allah’a tevekkül ettim.) Sonra beni Fatıma’nın yanına götürüp şöyle dediler: “Allah’ım! Bu ikisi, yarattıklarının benim yanımda en sevgili olanlarıdır; onları sev; evlatlarını çok bereketli kıl; kendi tarafından onlara bir muhafız kıl; ben onların her ikisini ve evlatlarını kovulmuş şeytanın şerrinden sana emanet ediyorum.” [7]


----------------------------------
 
[1]– Bihar’ul – Envar, c. 41, s. 111.
[2]– Bihar’ul-Envar, c.21, s.72.
[3]– Bihar’ul – Envar,c. 42,s. 143.
[4]– Bihar’ul-Envar, c.41,s.113.
[5]– Bihar’ul-Envar, c.41,s.52.
[6]– Bihar’ul-Envar, c. 20, s. 53.
[7]- Bihar’ul Envar, c. 43, s. 91.