کارگر

کارگر

FHA Özel:ŞOK HABER!! Türkiye’ye sığınan Suriyeli kadınların ikinci üçüncü es yapılması Kesinlikle bir suistimalin neticesidir. Bu adaletsizliğe en çok ta Müslüman kadınlar karsı durmalıdır.

Son günlerde Türk medyasında konuşulan Cihad nikahı ve Suriye’de savaştan dolayı Türkiye’ye sığınan kadınların ve genç kızların Türkiye’deki erkeklerle ikinci ve üçüncü eş yapılmasını Türkiye muhabirimiz Cesim İlhan’a değerlendiren Anti- Kapitalist Müslümanların sözcüsü Aktivist Fatma Kurcan Doğan, ayet ve hadislerle tepki gösterdi. Doğan, Suriyeli kadınların ikinci üçüncü eş yapılması bir suiistimalin neticesi ve dinin çarpıtılması olduğunu belirterek, Cihat nikahı için fetva verenlerin de Kuran da gecen ifade ile Bel’amlık olduğunu söyledi.

İŞTE AKTİVİST FATMA KURCAN DOĞAN İLE YAPTIĞIMIZ RÖPORTAJ:

CİHAD NIKAHI ANLAYIŞI SALTANATÇI VE MÜLKİYETÇİ İKTİDARLARIN ANLAYIŞIDIR

S- Son günlerde gündemi sarsan Cihad nikahı hakkında ne düşünüyorsunuz?

C- Cihad nıkahı anlayışı maalesef saltanatçı ve mülkiyetçi iktidarların ürettiği bir anlayışın sonucudur. Peygamberin yaşamında ve vahyin içeriğinde böyle bir gerçeklik bulunmamaktadır. Kölelik ya da cariyelik denen kurumun Kuran anlayışında kesinlikle yeri yoktur. Sadece savaş esirliği vardır ve bu da hala uluslararası hukuk ta da bulunduğu haliyle savaş dönemini kapsamaktadır. Bu donemde İslam esirlere cariye , köle muamelesi yapamaz hatta ona tek bir tokat bile atamaz. Onun yerine asağıdaki hadiste de geçtiği üzere eşit muamelede bulunmak zorundadır : Ma´rur İbnu Süveyd rahimehullah anlatıyor: "Ebu Zerr´i gördüm, üzerinde bir takım (hulle) vardı, kölesi (esir )de aynı şekilde bir takım giyiyordu. Bunun sebebini sordum. Bana şu cevabı verdi: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan şöyle söylediğini işitmiştim: "Onlar sizin kardeşleriniz ve yakın adamlarınızdır. Allah Teâlâ Hazretleri onları ellerinizin altına (emaneten) koymuştur. Kimin kardeşi eli altında ise, yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, yapamayacağı iş buyurmayınız, eğer buyurursanız onlara yardım edin.

ESİR KADİNLARIN, PEYGAMBERİN YAPTIĞI GİBİ ÖNCE ESARETİNE SON VERİLİR

S- Bunun İslamla ilişkilendirilmesi ne kadar doğru ve böyle bir fetva karşısında alimlerin sessizliğini nasıl buluyorsunuz?

C- Cihad nikahi diye bir kavram Kuran da bulunmamaktadır. Ayni sekilde cariye kavrami da Kuran da geçmez. Kuran da gecen kavram meleket eymanihum yani sag ellerinizin sahip olduğu anlamina gelir ve Buyuk müfessir Razi’ye gore bu nikah ve mülk sahipliği anlamina gelir. Nikah ile birlikte ise bu sahiplik ortaklastirilir. Cunku Kadına verilen mehir hakki ile birlikte kadin erkeğin mülkiyet hakkına ortak olur ve erkeğin mülkünden dilediği kadarini kendi mülküne alir. Böylelikle kadin ve erkek evlilik akdi üzerinden özel mülkiyetten ortak mülkiyete geçilmiş olunur. bundan öturu asagidaki ayetlerde sartlari da sunulan esirlerle esir olmayan kadinlarla evlenmek kosullari aynen geçerlidir. Esir kadinlar peygamberin yaptigi gibi once esaretine son verilir sonra nikah akdi oluşturulur ve sonrasinda da mehirleri verilerek kadin ozgurlesir… " *Buhârî, İman 22, Itk 15, Edeb 44; Müslim, Eyman 40 (1661); Ebu Dâvud, Edeb 133, (5157, 5158, 5161); Tirmizî, Birr 29, (1946).][9] bu süreçte cok geçici bir doneme tekabül eder. Bu da muhammed suresinde acikca ortaya konulmuştur : Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir… ( muhammed 4) böylece savaş esirlerinin fidye karşılığında ya da karsılıksız serbest birakilmasi emri verilmektedir. Fidye esir alinmiş müslümanlarla takas anlamına da gelmektedir… bu savaş hukuku surecinde esirlere nasıl davranılacağı da yukarıdaki hadiste açıktır. İslam hiçbir esiri hapsetmez, sahiplenmez, işkence de bulunmaz , tam tersi onlarla birlikte ayni yasam kosullarında bulunur. Esirlere islam toplumunun eşitlikçi , ortak mülkiyetçi, paylasimci yasam tarzında kardeşlik esaslarına göre muamele edilir. Muhammed suresinde gecen küfre batmislar kavrami da Allah'ın mülkunu ve otoritesini kendi cikarlarina alip mulklestiren egemenleri kastetmektedir.

BU TARZ FETVALARI KURAN DA GECEN İFADE İLE BEL’AMLİKTİR.

S- İslam dünyasında tanınmış alimlerin cihad nikahı ve sizden olmayan kadınları nikahınıza alın fetvası oldu. Bu fetva ile birlikte Suriye’deki muhalifler kendilerine destek vermeyenlerin eşlerini nikahlarına geçirerek bir anlamda din kisvesi altında tecavüz söz konusu, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

C- Kuran da Allah'a inanmamanın cihad sebebi olduğuna dair hiçbir ayet yoktur tam aksine aşağıdaki örnekte olduğu sekliyle ayetler oldukça fazladır : Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi birden iman ederdi. Yoksa insanları imana gelinceye kadar zorlayacak mısın? ( yunus 99) Cihad mülku ve otoriteyi elinde bulunduran egemenlere karsı yapılır ve mülk ve otorite yalnızca Allah'a has kılınarak belirli bir sınıfın elinden alınır ve herkesin ortak yönetimine ve ortak mülkiyetine devredilir. Cihad anlayısı da tamamen mülkiyetçi ve zorba dini kullanan iktidarların çarpıtmasından dolayı yanlış anlaşılmaktadır. Mülkiyetçi devlet anlayışının sonucunda esirlerin mülk edinilmesi de maalesef gayet normaldir. O yüzden mülkiyetçi iktidarların din adamlığını yapanların da bu tarz fetvaları Kuran da gecen ifade ile Bel’amliktir.

BU ADALETSİZLİĞE EN ÇOKTA MÜSLÜMAN KADINLAR KARŞI DURMALIDIR.

S- Cihad nikahıyla birlikte bir diğer önemli konu Suriyeli kadınların Türkiye'de evlendirilmesi. son zamanlarda medyaya yansıyan bu olay yuva yıkma derecesine geldi, bu konuda neler söylemek istersiniz?

C- Çıkarlar uğruna dinin çarpıtılmasıdır Suriyeli kadınların ikinci ücüncu es yapılması Kesinlikle bir suistimalin neticesidir. Kuran da tek eşliliğin adaleti tesis konusunda tek geçer değer olduğu apaçık bilinmektedir. Adaletsizlik te en buyuk suçlardandır. Erkeklerin hevalarina uyarak adaletsizliğe yönelmeleri İslamdan değil onların nefislerinden kaynaklanmaktadır. Bu adaletsizliğe en çokta Müslüman kadınlar karsı durmalıdır./Cesim İlhan

İran İslam İnkılabının 35. Yılı programında konuşan Nurettin Şirin, “İmam Humeyni tarihin damarıdır. İmam hakkı temsil ediyor. İnkılabı korumak inkılabı gerçekleştirmekten zordur” dedi.

35.Yılında İran İslam İnkılabı münasebetiyle Kudüs İslami Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği bir panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak yazar Nurettin Şirin katıldı. Şirin, Konuşmasında 35. Zafer yıl dönümünü Türkiye’nin her tarafında benimsendiğini söyleyerek “bu İnkılabın 35 yıl sonra ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladığını belirtti. 22 Şubat Allah’ın günü olduğunu bu kavganın hak ile batıl kavgası olduğunu hak ile batıl savaşı ezele kadar devam edeceğine işaret eden Şirin, Yeryüzünün bütün mustazafları önder olana kadar bu davanın devam edeceğini söyledi.

Nurettin Şirin konuşmasına şöyle devam etti:

İmam Humeyni tarihin damarıdır. İmam hakkı temsil ediyor.

Biz ne Şah’a ne de Humeyni’ye yabancı değiliz. Şah’ı tanımak istiyorsak, Firavun’u aramamız lazım, Zalimleri aramamız lazım, Ebu Süfyan’ı aramamız lazım. İmam Humeyni’yi aramak istiyorsak Hazreti Muhammed’e bakmamız lazım, Hazreti Ali’ye bakmamız lazım, Hazreti Zeyneb’e bakmamız lazım. İmam Humeyni tarihin damarıdır. İmam hakkı temsil ediyor.

İnkilabı korumak inkılabı gerçekleştirmekten zordur

İslam inkilabı ilan edildiği zaman saldırılar hiç etsik olmadı. Buna rağmen inkilap halen dimdik ayaktadır. İnkilabı korumak inkılabı gerçekleştirmekten zordur. İran islam inkilabı gerçekleştirildikten sonra, İmam Humeyni’nin uçağı bombalanacak dediler ama imam bunların hiç birisini dinlemedi.

Devrim hak yoluyla gerçekleşti

Hem doğu emperyalizme karşı hem de batı emperyalizme karşı inkılap gerçekleşti.

Diyorlar ki: “devrim gerçekleştiği zaman İmam Humeyni solcuları kullandı sonra da bıraktı” dediler. Öyle bir şey yok. İmam kesinlikle öyle bir şey yapmadı. Devrim gayri meşru yollarla gerçekleşmedi. Devrim hak yoluyla gerçekleşti. Ben bu inkılabın 35 yıl sonra ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyorum.

“Kahrolsun Amerika” sloganı

İran’da İslam Devrimi gerçekleştiğinde, bu devrime tanıklığımızda öğrendiğimiz ilk slogan “Kahrolsun Amerika”sloganı olmuştu. İslam Devrimi’nde bu sloganın anlamı, kurulan yeni İslam Cumhuriyeti nizamına karşı Amerika’nın sergilediği düşmanca tavra karşı İran halkının ürettiği bir slogan olmaktan öte, devrimin zafere ulaşmasının öncesinde de Amerikan emperyalizminin İran’daki varlığına yönelik öfke ve tepkiyi yansıtıyordu. Zira, İslam Devrimi, yerelde tağuti şahlık rejimine karşı bir devrim olsa da, bu şahlık rejimini ayakta tutan, bu rejimi kendisine bölgede bir kale olarak gören, bunun için de her açıdan silahlandırıp destekleyen Amerika idi. İran’da İslam Cumhuriyeti’nin nizam ve devrim politikasının belirleyen ve yöneten asıl eksen devrim rehberliği makamıdır. İslam Devrimi lideri Seyyid Ali Hamenei, İslam Cumhuriyeti’nin Amerika ve siyonist rejim karşısındaki duruşunu net bir şekilde ortaya koymuş.

İmam Hamenei’ye göre, Amerika, “baş emperyalist” ülkedir

Zira İmam Hamenei, siyonist rejimin “yıkılmaya mahkum bir rejim” olduğunu belirterek, bu rejimi “mundar bir kuduz köpek”e benzetmiştir. Yine İmam Hameyni’ye göre, Amerika, “baş emperyalist” bir ülkedir ve Amerika’ya hiçbir zaman güvenilmez. Dünyadaki zulümlerin baş sorumlusu da Amerika’dır.

Bundan sonra, İran’ın İslam devrimi çizgisinde devam edip etmediğinin başlıca göstergesi, bir kanser mikrobu olan siyonist rejim karşısındaki tutumudur.

Eğer İslam Cumhuriyeti, yönetim ve halkı ile, siyonist rejim karşısında geri adım atarsa, siyonizme karşı mücadele cephesindeki rolünü terk ederse ve Filistinlilerin bütün Filistin özgürleşinceye kadar olan sürdürdükleri direnişe, bugüne kadar sağladığı desteği geri çekmeye başlarsa, bu durum İran İslam Cumhuriyeti’nin hem İslam devrimi çizgisinden saptığı, hem de İslam Cumhuriyeti’nin kurucu önderi İmam Humeyni’nin yolunu terk ettiği anlamına gelecektir./

 Cesim İlhan

Tunus Ulusal Kurucu Meclisi'nde "Dünya Tunus'un yeni anayasasını kutluyor" adlı bir tören düzenlendi.Törene, Amerika, Fransa, İran, Türkiye, Fas, Katar, İspanya ve daha bir çok ülke temsilcileri katıldı.

İran Meclis Başkanı Ali Laricani, törende yaptığı konuşmasında emperyalizm güçleri hedef aldı.ABD'li heyet, Laricani'nin İsrail'i "bölgenin kanseri" olarak tanımlamasını ve ABD'yi ona destek vermek suçlamasını protesto etmek için salonu terk etti.

Ali Laricani, konuşmasının devamında 2.Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgeci devletlerin zayıf devletleri silip, yerine diktatörleri getirdiğini ifade ederken, "bu zorba devletleri kapıdan kovarsanız bacadan girerler" dedi. 

İslami uyanışı korumak için İslam ülkeleri arasında birlik çağrısında bulunan Laricani, tek yolun "direniş" olduğunu vurguladıktan sonra, "Filistinlilerin topraklarını geri kazanmalarının direnişten başka bir yolu yoktur" dedi. 

Bölgede gerçekleşen bazı inkılapların Amerika ve İsrail tarafından saptırmaya çalışıldığının da altını çizen Laricani, İslam ülkelelerinin 2 açıdan baskı altına alındığını açıkladı;

1-Diktatör ülkeler tarafından uygulanan baskılar,

2-Teröristler.

 

İslami İran Hava Kuvvetleri Komutanları ve Personeli İslam İnkılabı Rehberi ile görüştü. 

İmam Hamanei bu görüşme sırasında, bağımsızlık ilkesinin ülkenin ilerlemesine aykırı olduğuna dair son sıralarda dile getirilen sözlerin anlamsız olduğunu vurguluyarak müstekbirlerle bir yanda mücadele derken aynı zamanda uzlaşmacı tavırlar içine girmenin imkansız olduğunu söyledi. 

Rahmetli İmam Humeyni ile tarihi biat ile eş zamanlı olarak İran İslam Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri komutanları ve Personeli bu sabah İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei ile görüştü. 

Ülke içinde bazı çevrelerin düşmanın telkinlerine kandığına işaret eden İmam Hamanei , İslam cumhuriyetinin halk iradesi, sevgi ve imamına dayalı olduğunu, İran milleti 11 Şubat’ta milli iktidar ve dik duruşunu sergileyeceğini vurguladı. 

İslam düzeninin kalıcı olmasını yüce İmam’da da olduğu gibi değerlere ve ilkelere şeffaf ve açık bir şekilde dayanılmasına bağlayan İslam İnkılabı Rehberi, “Hiçbir zaman açık kalmaktan vazgeçmemeli. Taktikler değişebilir, fakat ilkeler sıkı kalmalı” diye hatırlattı. 

İmam Hamanei, 19 Behmen’in (08 Şubat) şekillenmesinde etkisi olan kimseler bile bu hadisenin çeşitli boyutlar kazabileceğini tahmin edemediklerini dile getirdi. 

Milletlerin bağımsızlıkları ile ilerlemeleri aykırı olduğunu empoze etmeye çalışan müdahaleci güçlere işaret eden İmam Hamanei, ülke içinde de bazı çevreler söz konusu müdahaleci ülkelerin sözlerini tekrarladıklarını belirtti. 

İmam Hamanei, düşmanların dile getirdikleri sözlerin İran milletine ibret olduğunu, millet ABD’nin dile getirdiği edepsizce sözleri ve görüşlerini dikkatle takip etmeleri gerektiğini, bazı çevreler düşmanla düşmanlık yapan halkın bu tutumunu değiştirmek niyetinde olduklarını konuşmasına ekledi.

 

 

Cumartesi, 08 Şubat 2014 05:55

Salihi: İslamofobia ile mücadele edilmeli

İslami İran atom enerjisi kurumu başkanı Ali Ekber Salihi, aşırılık yanlısı gruplar ile yine bu tür çevrelerin sahte ve yanlış rivayetler üzerine İslam adına yaptıkları girişimlerinin dünyada İslamfobia'ya neden olduğunu belirterek, bu duruma karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

 Salihi Filistin'in Tahran büyükelçisi ile akşam yaptığı görüşmede, İslam dünyasının halihazırda kadın hakları konusu, aşırıcılık ve daha birçok konularda ciddi sorunlarının olduğunu ve bunların başında da en önemlisinin kendilerini İslam adına gösteren aşırılık yanlısı grupların İslam'la örtüşmeyen ve tezad işleri İslam adına yaptıkları ve bunun da İslam'ın ve Müslümanların dünya düzeyinde zararına olduğunu dile getirdi.

Şii ve Sünni mezhepleri arasında farklı görüş açıları ve değerlendirmelerin tabii olduğunu ama İslam düşmanlarının bunu Müslümanlara çok büyük bir fitne olarak dayattıklarını belirten Salihi, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğe engel olan her türlü girişim ve düşünceyle mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

İran'ın bölge ve İslam ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye dayalı siyasetlerine de temas eden Salihi, bu doğrultuda İran ve Arabistan arasında ilişkilerin gelişmesi doğrultusunda çabaların olduğunu kaydetti ve 'umarım, iki ülke ilişkileri istenilen düzeye gelir' dedi.

İran atom enerjisi kurumu başkanı Salihi, İran, Türkiye ve Arabistan'ın bölgede çok önemli konuma sahip olduklarını belirterek, bu üç ülkenin işbirliklerini geliştirmelerinin kuşkusuz bölgenin yararına olacağına inandığını söyledi.

Üç ülke arasında bazı konularda görüş ayrılıklarının olabileceğini ve bunun da normal olduğunu belirten Salihi, "ama bu görüş ayrılıkları ilişkilerin gelişmesini önlememeli ve ihtilafların artmasına da sebep olmamalıdır. Zira üç ülke buna rağmen birçok bölge sorununun giderilmesinde ortak noktada anlaşabilir' dedi.

 

 

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, derecelerin yukarı çıkması için Ayete’l Kürsi’den istifade ediyorum.”

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Fatiha, Tevhit, Kadir ve Ayete’l Kürsi’yi okur ve ondan sonra kalkar ve kıble karşısında hacetlerini Allah’tan dilerse, hacetleri kabul olur. Çünkü onlar İsmi azamdır.

Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler Ayete’l Kürsi’nin manevi eserlerinden haberdar olsaydınız hiçbir anınızda onu okumaktan uzak kalmazdınız.”

 AYETEL KÜRSİ

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَیُّ الْقَیُّومُ ۚ

Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum,

“Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur.

لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ

la te'huzuhu sinetuv vela nevm,

Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.

لَّهُ مَا فِی السَّمَاوَاتِ وَمَا فِی الْأَرْضِ ۗ

lehu ma fis semavati ve ma fil ard,

Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur.

مَن ذَا الَّذِی یَشْفَعُ عِندَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ

men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznih,

İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?

َ یعْلَمُ مَا بَیْنَ أَیْدِیهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ

ya'lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum,

O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.)

وَلَا یُحِیطُونَ بِشَیْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ

Vela yohitüne bişein min ilmihi illa bima şaa

O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.

وَسِعَ کُرْسِیُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ

vesia kursiyyuhus semavati vel arz,

O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır,

وَلَا یَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِیُّ الْعَظِیمُ *

ve la yeuduhu hifzuhuma, ve huvel aliyyul azîm.

onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.

لَا إِکْرَاهَ فِی الدِّینِ ۖ

La ikrahe fid dini

Dinde zorlama yoktur.

قَد تَّبَیَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَیِّ ۚ

kad tebeyyener ruşdu minel ğayy,

Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.

فَمَن یَکْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَیُؤْمِن بِاللَّهِ

fe mey yekfur bid tağuti ve yu'mim billahi

O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa,

فَقَدِ اسْتَمْسَکَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَیٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ

fe kadistemseke bil urvetil vuska lenfisame leha,

kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.

وَاللَّهُ سَمِیعٌ عَلِیمٌ *

vallahu semiun alîm.

Allah işitir ve bilir.

اللَّهُ وَلِیُّ الَّذِینَ آمَنُوا یُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَی النُّورِ ۖ

Allahu veliyyullezine amenu yuhricuhum minez zulumati ilen nur,

Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

وَالَّذِینَ کَفَرُوا أَوْلِیَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ یُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَی الظُّلُمَاتِ ۗ

vellezine keferu evliyauhumut tağutu yuhricunehum minen nuri ilez zulumat,

İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.

أُولَٰئِکَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِیهَا خَالِدُونَ

ulaike ashabun nar, hum fiha halidûn.

İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.”

Ehlibeyt İmamlarından İmam Muhammed Bakır (a.s), Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: “Ayete’l Kürsi nazil olduğunda Allah Resulü (s.a.a) buyurdular ki “Ayete’l Kürsi” Arşın hazinelerinden nazil oldu ve bu ayet nazil olduğunda dünyadaki tüm putlar yüz üstü yere çakıldı. Bunun üzerine İblis korkarak kavmine şöyle dedi: “Bu gece büyük bir hadise oldu. Sizler yerinizde kalın, ben dünyayı dolaşıp ne olduğunu öğreneceğim.”

İblis dünyayı gezerek Medine’ye gitti. Orada bir adama: “Dün gece nasıl bir hadise oldu?” diye sordu.

Adam dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) buyurdular ki: “Arş hazinelerinden bir ayet nazil oldu ve bununun üzerine dünyadaki tüm putlar yüz üstü yere çakıldılar.”

Bunu duyan İblis kavminin yanına geri dönerek yaşananları onlara anlattı.”

***

Kur’an Ayetlerinin Seyyid ve Efendisi Ayete’l Kürsi’dir

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Ben Arapların seyyidi / efendisi, Mekke şehirlerin seyyidi ve efendisi, Sina dağı tüm dağların seyyidi ve efendisi, Cebrail tüm meleklerin seyyidi ve efendisi, çocukların cennet gençlerini seyyidi ve efendisi, Kur’an tüm kitapların seyyidi ve efendisi, Bakara tüm Kur’an surelerinin seyyidi ve efendisi ve Bakara suresinde her biri 50 bereketi olan 50 kelimeden oluşan bir ayet vardır. O ayet “Ayete’l Kürsi”dir.

***

Ayete’l Kürsi’yi Çok Okuyanların Mükafat ve Sevabı

Abdullah b. Afv diyor ki: “Gece rüyamda kıyametin koptuğunu ve beni götürüp rahat bir şekilde hesaba çektiklerini gördüm. Beni cennete götürdüler ve bana çok sayıda saraylar gösterdiler ve bana şöyle dediler: ‘Bu sarayın kapılarını say” kapıları saydığımda 50 kapsının olduğunu gördüm.”

Sonra benden evleri saymamı istediler. Baktım ki 175 tane ev var. Bana dediler ki bu evler senindir. O kadar çok sevindim ki uykudan uyandım ve Allah’a şükrettim.

Sabah olduğunda İbn Sirin’in yanına giderek rüyamın tarifini sordum.

O dedi ki: “Öyle anlaşılıyor ki sen Ayete’l Kürsi çok okuyorsun. Dedim ki: Evet, öyledir, ancak sen nereden anladın?

Dedi ki: Çünkü bu ayet 50 kelime ve 175 harften oluşmaktadır.” Ben onun hafıza ve dikkatine hayran kaldım. O sırada bana şöyle söyledi: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi çok okursa ölüm zorlukları ona kolay gelecektir.”

***

Ayete’l Kürsi’nin Nazil Olma Öyküsü

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah Teâla, Fatiha Suresini, Şehidellahi (Al-i İmran Suresi’nin 18 ve 19. Ayetleri)[1] ve Kul Allahumme (Al-i İmran Suresi’nin 26 ve 27. ayetleri) Ayetlerini[2], İhlas Suresi ve Ayete’l Kürsi’yi yeryüzüne indirmek istediğinde Allah ile aralarında bir hicap olmadığı halde ilahi arşa tutunmuşlardı.

Daha sonra şöyle dediler: Rabbimiz! Bizi günah dolu evlere ve günah ve isyan eden kimselere gönder, çünkü bizler temiz ve pak edicileriz.

Bunun üzerine Allah Teala, şöyle buyurdu: İzzet ve celalime andolsun ki her kim namazlardan sonra sizi okursa ona ancak Kudüs’ün üstünde yer ver verecek ve oranın nimetlerinden istifade etmesini sağlayacağım. Her gün 70 defa ona rahmet gözüyle bakacak ve her gün 70 hacetini yerine getireceğim. Her ne kadar günah işlemiş olsa ve onların en düşüğü dua, hacet ve günahların bağışlanması olacaktır. Ona her düşmanlıktan sığınak verecek ve her düşmana galip gelmesi için ona yardım edecek ve cennete gitmekten başka bir manisi olmayacaktır. (yani ölümden sonra cennete gidecektir.)

***

Gözlerin Korunması İçin Ayete’l Kürsi

Her namazdan sonra elleri gözlerin üzerine konulur ve Ayete’l Kürsi okunduktan sonra şöyle denir:

(أَللهُمَّ احفَظ حَدَقَتَیَّ بِحَقِّ حَدَقَتی عَلِیِّ بنِ أَبیطالِبٍ أَمیرِالمُؤمِنینَ (علیه السلام)

Allahumme’h fez hedeketney bi hakki hedeketne Aliyyibn’i Ebi Talib Emiri’l Müminine (aleyhi selam)

***

İlahi Amanname

Ehlibeyt İmamlarından İmam Musa Kazım (aleyhi selam) şöyle buyurmuştur: Bazı büyük babalarımdan duydum ki birisi Fatiha suresini okuyordu, sonra hazret şöyle buyurdu: “Hem ilahi şükrü yerine getirdi, hem de sevap kazandı.” Sonra hazret İhlas suresini okuduğunu duydu ve şöyle dedi: “İman etti ve güvenliği kazandı.” Sonra Kadir suresini okuduğunu duydu ve şöyle dedi: “Doğru söyledi ve bağışlandı.” Sonra Ayete’l Kürsi’yi okuduğunu duydu ve şöyle söyledi: “Yaratan Allah, onun için amanname gönderdi.”

***

Kur’an mı üstdündür Yoksa Tevrat mı?

Rivayet edildiğine göre Peygamber efendimizden: “Kur’an mı üstündür, yoksa Tevrat mı üstündür?” diye bir soru soruldu. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Kur’an’da bir ayet vardır ki Allah’ın tüm peygamberlerine gönderdiği kitapların tamamından daha üstün ve seçkindir. İşte o ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”

Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bana nazil olan en faziletli ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”

Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ayete’l Kürsi ve İhlas suresi, Allah’tan daha aşağı olan her şeyden daha büyük ve azimdir.”

Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “… Muhammed’in canı elinde olan and olsun ki bu ayetin (Ayete’l Kürsi) ilahi arşta, Allah’ı tesbih ve takdis eden iki dil ve dudağı vardır.”

Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi iki levha gördüm. Bir levhada Fatiha suresi, ötekisinde Kur’an’ın tamamı vardı. Ondan üç tane nur parlıyordu. Cebrail’e dedim ki bu nur nedir? Cebrail (a.s) cevap olarak şöyle dedi: “O üç nurdan birisi İhlas Suresi, birisi Yasin Suresi ve ötekisi ise Ayete’l Kürsi’dir.”

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, derecelerin yukarı çıkması için Ayete’l Kürsi’den istifade ediyorum.”

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Fatiha, Tevhit, Kadir ve Ayete’l Kürsi’yi okur ve ondan sonra kalkar ve kıble karşısında hacetlerini Allah’tan dilerse, hacetleri kabul olur. Çünkü onlar İsmi azamdır.

Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler Ayete’l Kürsi’nin manevi eserlerinden haberdar olsaydınız hiçbir anınızda onu okumaktan uzak kalmazdınız.”

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi bir defa okursa, Allah dünya sıkıntılarından bin tanesini ve Ahiret sıkıntılarından bin tanesini ondan uzaklaştırır. Dünyanın en küçük sıkıntısı yoksulluk ve ahiretin en küçük sıkıntısı ise kabir sıkmasıdır.”

Kâinatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) rüyasında kızına şöyle buyurmuştur: “Amel terazini Ayete’l Kürsi ile ağırlaştır. Zira her kim onu kıraat ederse, gökler ve yerler meleklerle birlikte harekete gelir ve Allah’ı yüksek ses ve paklıkla zikrederler, O’nu yüceltir ve tesbih ederler. Daha sonra tüm melekler, Allah Teâlâ’dan Ayete’l Kürsi’yi okuyanın günahını bağışlamasını ve onun hata ve sürçmelerinden geçmesini isterler.

Resulü Kibriya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi bir kez okursa, ismi kötü ve şaki insanların divanından silinir.”

İmam Rıza (a.s) Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakletmiştir: “Her kim 100 kere Ayete’l Kürsi’yi okursa, sanki tüm ömrünü ibadetle geçirmiş gibi olur.”

***

Namazlardan Sonra Ayete’l Kürsi

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi namazlardan sonra okursa, yedi gök yarılır ve Allah Teala, Ayete’l Kürsi’yi okuyana rahmet gözüyle bakmayana kadar onlar kapanmaz ve bir melek görevlendirerek o andan bir gün sonraya kadar onun işlerini yazmasını ve kötü işlerini silmesini ister.”

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Farz namazlardan sonra Ayete’l Kürsi okumak senin üzerine olsun (onu oku). Zira Peygamberler, Sıddıklar ve şehitler dışında kimse namazlardan sonra onu okumak için ihtimam göstermez. Her kim namazlardan sonra Ayete’l Kürsi’yi okursa, Allah’tan başkası onun ruhunu kabzetmez ve Allah’ın peygamberleri ile birlikte cihat ederek şehit olanlar gibi olur.” Ayrıca şöyle buyurmuştur: “(Böyle birisi) öldükten hemen sonra cennete girecektir. Sıddık ve abidlerden başkası Ayete’l Kürsi’yi okumak için ihtimam göstermez.”

Başka bir rivayette İmam Muhammed Bakır (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi her namazdan sonra okursa, yoksulluk ve çaresizlikten güvende olur ve rızkı genişler. Allah Teala ona kendi fazl ve lütfundan fazla mal verir.”

Resulü Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim, farz namazlardan sonra Ayete’l Kürsi’yi okursa, namazı Hakk Teala’nın dergahında kabul olur ve Allah’ın amanında olur. Allah, onu bela ve günahlardan hıfzeder.”

***

Gözlerin ışıklanması için her namazdan sonra ellerinizi gözlerinizin üzerine koyun ve Ayete’l Kürsi’yi okuyun ve şöyle söyleyin:

اُعیذُ نورَ بَصَری بِنورِ الله الّذی لا یطفی

Uiyzu nure beseri bi nurillahi’l lezi la yutfa.

Hafıza ve İlmin Artması İçin Ayete’l Kürsi

Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: “5 şey hafızayı güçlendirir: Tatlı yemek, boyna yakın et yemek, mercimek, soğuk ekmek yemek ve Ayete’l Kürsi okumak.”

Alimlerden birisi şöyle demektedir: “Her kim ilim istiyorsa beş şeye dikkat etsin: 1. Gizli ve açıkta takvalı olmak. 2. Ayete’l Kürsi okumak. 3. Her an abdestli olmak. 4. İki rekat olsa bile gece namazı kılmak. 5. Mideyi doldurmak için değil, güç kazanmak için yemek yemek.”

***

Sefer ve Seyahate Çıkmak

Ehlibeyt imamlarından İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Yolculuğunuza sadaka vererek yahut Ayete’l Kürsi okuyarak başlayın. Her kim yolculuk boyunca her gece Ayete’l Kürsi okursa hem kendisi hem de onunla birlikte olanlar selamette kalır.”

***

Hacetler İçin

Eğer birisi önemli bir işle karşılaşır ve bir an önce amacına ulaşmak isterse, kimsenin olmadığı bir çöl veya sahraya (kimsenin olmadığı dağlık veya kuraklık bir yerde olabilir) gitmeli. Etrafını bir çizgiyle çizmeli ve kıbleye doğru oturarak 70 kere Ayete’l Kürsi okumalı. Hiç şüphesiz o kişi o gün hacetine kavuşacaktır. Bu amel tecrübe edilmiş ve sonuç alınmıştır.

Resulü Ekrem Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman herhangi bir hacetin için dışarı çıkarsan Ayete’l Kürsi oku ki hacetini Allah yerine getirsin.”

Müminlerin Emiri Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman sizlerden birisinin bir haceti olursa Perşembe günü sabah onu talep etmek için evden dışarı çıksın ve dışarı çıktığı an Al-i İmran Suresinin son ayetlerini (190. Ayet ve sonrasını), Ayete’l Kürsi’yi, Kadir Suresini ve Fatiha suresini okusun. Zira bunları okuyan dünya ve ahiret hacetlerini elde eder.”

Başka bir rivayette ise her kim Ayete’l Kürsi’yi güneş battığı vakit okursa hacetine ereceği söylenmiştir.

Şeytanı Uzaklaştırmak İçin

Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlerinizde Ayete’l Kürsi okuyunuz ki şeytan size yaklaşamasın.”

***

Uyku Vakti

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber beni çağırdı ve şöyle buyurdu: ‘Uyumak için yatağına gittiğinde çokça istiğfar et, salavat getir ve Kul huvallahu ahed (ihlas suresini) oku. Çünkü bunlar Kur’an’ın nurudur. Ve Ayete’l Kürsi oku. Zira onun her harfinde bin bereket ve bin rahmet vardır.”

Ayete’l Kürsi’nin Fazilet ve Önemi

1. Ayete’l Kürsi, gökten bir nurdur.

2. Ayete’l Kürsi, arşın hazinelerindendir.

3. Ayete’l Kürsi, yolculukta güvende kalmayı sağlar.

4. Ayete’l Kürsi, Kur’an’ın en yüce noktasındadır.

5. Hz. Resulü Ekrem, uyuduğunda okuduğu zikir Ayete’l Kürsi idi.

6. Ayete’l Kürsi ile insan tüm afetlerden masun kalır.

7. Ayete’l Kürsi, fakirliğin defedilmesi için etkili ve gaipten ilahi yardıma neden olur.

8. Yalnızken Ayete’l Kürsi okursan korkudan emanda kalır ve Allah’tan yardım alırsın.

9. Ayete’l Kürsi’yi tarla, mezra ve dükkana gizlemek işin bereketli ve kazancın artmasına neden olur.

10. Ayete’l Kürsi ile ölüm rahat olur.

11. Can ve malını korumak için Ayete’l Kürsi oku.

Rivayet edildiğine göre her kim Ayete’l Kürsi’yi yazım dükkanına veya evine asarsa malı çoğalır ve asla başkasına muhtaç olmaz.

***

--------------------------------------------------------------------------------

[1] - شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَا بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

[2] - قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ

Güvenlik güçleri bir süre önce düzenledikleri ani ve nitelikli bir operasyonla Hz.Sakine'nin türbesini teröristlerin kuşatmasından kurtarmıştı.

Ancak Tekfirci teröristler yine de İslami değerlere saldırmaktan vaz geçmedi.

Teröristler, Şam kırsalındaki Darya Bölgesinde bulunan Hz. Hüseyin'in (as) kızı Hz. Sakine'nin türbesine füzelerle saldırdı.

 

İran yapımı denizaltılar ilk kez bu şekilde askeri medyaya sızdı

Görüntüler bir tv yayınından alındı ve Jane's Defenc Weekly tarafından yayınlandı. 

İran'ın 3 türlü büyük denizaltısı var 48 m boyunda 29m eninde olanları Körfez'de 40 m boyunda olanı da Hazar denizinde kullanılmak üzere dizayn edilmiş. Hazar denizi için olanlar Hazar kıyısındaki Bandar Anzali'de yapılıyor. Bir de çok daha ufak sadece körfezde sığ sularda kullanılmak üzere yapılanları var. 

Denizaltıların yapımın Çin Ve Kuzey Kore yardımı alındığı da düşünülüyor. 

Tamamen İranlı mühendislerin katkılarıyla yapılan modern denizaltılar silah olarak torpidoların yanında cruise füzeleri taşıyıp taşımadıkları henüz bilinmiyor.

Modern denizaltılar hem torpido hem de denizden denize veya kara hedeflerine karşı kullanılan Cruise füzeleri kullanabiliyor.

 

Batılı araştırmacıların çoğu, aksiyom olarak, bütün toplumlarda Batılı demokratik sekülarizme doğru kaçınılmaz bir ilerleme olduğunu ileri sürdüler ve dinin önemli bir sosyal ve siyasi faktör olduğunu ya küçümseyip görmezden geldiler ya da reddettiler.

 İslam Devrimi'nin zaferinin 35. yıldönümünün kutlu vesilesiyle, İslam Devrimi lideri İmam Seyid Ali Hameney'e, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye, hükümet yetkililerine ve İran İslam Cumhuriyeti'nin bütün yürekli insanlarına tebriklerimi sunmak istiyorum.

ABD liderlerine ve Batılı uzmanlara: Aksi yöndeki uğursuz öngörülerinize rağmen İslam Cumhuriyeti ayakta kaldı; “rejim değişikliği” yönündeki ateşli düşlerinizi bırakmanızın tam zamanı.

Ünlü Amerikalı yazar Mark Twain'i yorumlamak üzere, İslam Cumhuriyeti'nin ölümüne ilişkin raporlar aşırı derecede abartıldı ve Batılı uzmanlar, daha başlamadan İslam Cumhuriyeti'nin ömrünün tamamlandığını öngörmeye başladı.

Ervand Abrahamian şöyle yazar: “1979'un hareketli aylarında – İslam Cumhuriyeti resmen ilan edilmeden önce – pek çok İranlı ve yabancı, akademisyenler ve gazeteciler, katılımcılar ve gözlemciler, muhafazakârlar ve devrimciler, kendilerinden emin bir şekilde onun yıkılışının eli kulağında olduğunu öngörüyordu.”

İran'ın eski Maliye Bakanı Cihangir Amuzigar 1993 yılında, “İran İslam Cumhuriyeti'nin Şubat 1979'daki kuruluşundan bu yana, muhalefetin içinden birilerinin yeni rejimin yakın bir çöküşe doğru ilerlediğini öngörmedikleri tek bir yıl bile olmadı” diye yazmıştı. Ancak 35 yıl boyunca İslam Cumhuriyeti sabırla direndi, İran'ın eli kulağındaki patlamasına ilişkin tüm hayal mahsulü öngörülere, bazıları aşağıda listelenen gülünç iddialara meydan okudu.

1980 – Christian Science Monitor'ün deniz aşırı haber editörü Geoffrey Godsell, “İran, devrimin harcandığı noktaya mı yaklaşıyor?” başlıklı makalesinde, Fransız Devrimi'nin ivmesini kaybedip Napoleon Bonaparte'ın yükselişini gördüğü Temmuz 1794'e gönderme yaparak “İran devriminin ‘Termidor'una mı geliyoruz?” diye sordu.

1981 – New York Times muhabiri John Kifner, “İran'daki şiddetli siyasi iç çatışma, Amerikan Büyükelçiliği rehinelerinin serbest bırakılmasıyla daha da alevlendi ve bu hafta iki yaşını dolduran devrimin gelecekteki seyrine şüphe düşürdü” diye yazdı.

1982 – İranlı sürgündeki araştırmacı Sepehr Zabih, “Rejim, giderilmesi çok zor olan ciddi bir tehlike içinde. Humeyni rejimi uzun süredir, gerçek anlamda üç cepheli bir savaşla karşı karşıya… Rejim, hiçbir cephede sonuç alıcı bir şekilde eyleme girişemedi” iddiasında bulundu.

1984 – Gazeteci Terence Smith, “Öngörülen şey, uzayan ve muhtemelen şiddet içerecek olan bir güç mücadelesidir. Bu öngörüyle, merkezleri Paris'te bulunan İranlı sürgün grupları, günlerdir Tahran'da siyasi bir rol oynama şansına hazırlanıyorlar” diye yazdı.

1993 – Sol eğilimli, ödüllü liberal gazeteci Chris Hedges, “Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin devrilmesinden on dört yıl sonra İran devrimi, ne refaha ulaşabildi ne de kalıcı bir umuda… Rahatsızlık o kadar yaygın ki, Hükümet yetkilileri bile sesli olarak, bu kadar destek kaybını nasıl başardıklarını düşünüyorlar” ifadelerini kullandı.

1995 – “İran'da ikinci devrimin eli kulağında” başlıklı bir makalede serbest çalışan gazeteci Lamis Andoni, “Tahran'ın bir işçi banliyösünde gerçekleşen 4 Nisan eylemi bütünüyle, ABD destekli şahın devrildiği 1979 devrimi sırasındaki protestoları hatırlatıyor” gözleminde bulundu.

1997 – Deniz Akademisi kıdemli öğretim üyesi Michael Rubin, Middle East Quarterly'ye, İran'a yeniden girmesine izin verilmesi için Fred S. Eldin takma adıyla yazdığı yazısında, “Değişim geldiği zaman Amerikalılar, rejime karşı durmuş kişiler olarak minnetle anılacaktır; Almanlar, Fransızlar ve diğerleri de, diktatörleri bastırmış kişiler olacak görülecektir” öngörüsünde bulundu.

1998 – Washington Post dış haberler editörü Douglas Jehl, “İran ekonomisi her geçen gün daha da hasta hale geliyor… İranlı liderler ise daha fazla ilaç ararken, ülkenin sorunlarının gölgesinde kalmış görünüyor” diye yazdı.

1999 – “Zaman tükeniyor” başlıklı bir makalede Ortadoğu araştırmacısı Sandra Mackey, “İran halkı Tahran sokaklarında, İslam Cumhuriyeti'nin geleceğini planlama hakkı için çatışıyor” diye yazdı.

2001 – “Yıkılan İran'a can simidi atmayın” başlıklı makalesinde Michael Rubin, “Amerika Birleşik Devletleri'ni yapması gereken en son şey, en azından sendeleyen ve gerçekten de çökmeye başlamış olabilecek bir hükümetle görüşmektir” tavsiyesinde bulundu.

2003 – Muhalefet aktivisti Ali Cavidi, “İslami rejim hiçbir bakımdan istikrarlı bir sistem değildir. Ekonomik bakımdan, yenilmiş bir projedir… Bütün bu durumların sonucu olarak rejimin çöküşü kaçınılmazdır” dedi.

2007– Dış politika analisti Michael Ledeen açıkça rejim değişikliği çağrısında bulundu. “İran'da rejim değişikliği için açık çağrıları savunuyorum” diye ilan eden Ledeen, “İran bize karşı savaşta olmasa bile, nükleer programı olmasa bile ahlaki ve siyasi olarak doğru olan budur” vurgusu yaptı. 

2009 – Askeri stratejist Edward Luttwak, “Bu noktada, İran'ın dini rejiminin sadece kısa vadeli geleceği şüphelidir. … Bu şeylerin her biri kendi dinamiğine ve zaman çizelgesine sahiptir, fakat söz konusu olan, uzun yıllar daha süremeyecek olan bir rejimdir” dedi.

2010 – İran doğumlu yazar ve akademisyen Macid Muhammedi, “İran İslam rejimi şimdi çöküş yolundadır ve onun hayatta kalabileceğinin lehindeki ve aleyhindeki argümanları tartışma zamanıdır” diye yazdı.

2012 – Wall Street Journal editörü Sohrab Ahmari, “Dış müdahale olmasa bile, sakatlayıcı yaptırımlardan gelen ekonomik bozulma ile içerideki huzursuzluğun birleşmesi, önümüzdeki aylarda ve yıllarda Tahran'da rejimin çöküşünü hızlandırabilir” kehanetinde bulundu.

Batı'daki İran araştırmacılarının çoğu, İran İslam Cumhuriyeti'nin çöküşüne ilişkin öngörülerini üç faktöre dayandırdılar: birinci olarak, sözde 2500 yıllık monarşik geleneğin varsayılan kurumsal ağırlığı; ikinci olarak, Irak tarafından empoze edilen ve İran'da Kutsal Savunma olarak bilinen 8 yıllık savaşın yıkıcı sosyo-ekonomik etkileri; üçüncü olarak da sözde uluslararası toplumun – yani ABD ve müttefiklerinin – İslam Cumhuriyeti'nin doğuşundan beri ülke üzerine dayattıkları tecrit.

Benzeri bir şekilde, Batılı araştırmacıların çoğu, aksiyom olarak, bütün toplumlarda Batılı demokratik sekülarizme doğru kaçınılmaz bir ilerleme olduğunu ileri sürdüler ve dinin önemli bir sosyal ve siyasi faktör olduğunu ya küçümseyip görmezden geldiler ya da reddettiler.

Aynı araştırmacılar ayrıca Flynt Leverett ve Hillary Mann Leverett'in işaret ettiği, Şah'ın devrilmesinin nedeninin esasen İslam'a karşı saygısızlığı olduğu gerçeğini de görmezden gelme konusunda ısrarcı oldular. 

Mark Whittington, içlerinden bazıları kariyerini İslam Cumhuriyeti'nin eli kulağındaki çöküşünü öngörmekle geçiren ABD'li siyaset uzmanlarının tipik perspektifini ortada kouyor. Whittington, şunları yazıyor: “İran'daki teokratik rejimin, muhtemelen yerini demokrasiye benzer bir şeye bırakacak şekilde çöküşü, dünyayı sarsacak bir olay olacaktır. Bir dizi dolaysız sonucu olacak, bunların hemen hemen hepsi Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarına olacaktır.”

Ancak Washington, İran'ın en kötü düşmanlarından ikisini, Afganistan'da Taliban'ın ve Irak'ta Saddam'ı ortadan kaldırmak suretiyle, gerçekte Tahran'a yardım etmiş oldu.

“ABD politikalarının aynı zamanda İran'ın bir bölgesel güce dönüşmesine yardım etmiş olması ironiktir” diye yazan Muhsin Milani, şöyle devam ediyor: “Amerika Birleşik Devletleri sayesinde, İran'ın karşısındaki en büyük tehdit ortadan kalktı ve İran'ın Fars Körfezi'ndeki en kuvvetli yerli güç rolü pekişti.”

İslami hareketten gazeteci ve yorumcu Zafer Bengeş, Batılı (veya Batılılaşmış) “otoritelerin” İran hakkındaki düşüncelerindeki bir başka kusuru ortaya koyuyor. Batılı “uzmanlar”, İran'la ilgili değerlendirmelerini, iktidar düğmelerinin sadece sınırlı sayıda elitin elinde olduğu Batı tipi “demokrasi”lere dayandırıyor. Oysa İran'da bulunan ve İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni tarafından tasarlanan hükümet sistemi için bu geçerli değil; orada iktidar, seçilmiş yasama üyeleri, yürütme ve yargı arasında dağıtılıyor ve hepsi dini merciin denetimi altında. Bengeş, “ABD ve Siyonist İsrail tarafından teşvik edilen suikastler ve bombalamalar kampanyası, Batı'nın modeline göre işleyen herhangi bir hükümetin çöküşüne yol açardı. İslami İran ise bu model üzerine kurulu değildi ve hayatta kalması Batı'nın hüsnüniyetine bağlı değildi.”

Pek çok Batılı araştırmacı, İran İslam Cumhuriyeti'nin kaydadeğer direncini izah etmek için, İran hükümetinin yıllar içinde kriz yönetiminde çok maharetli hale geldiği, ABD'li rehineler krizinden itibaren her krizi yurttaşlarını kendisine daha fazla bağlı hale getirmek için kullandığı şeklinde mantıksız bir bakış açısına sarıldı.

Oysa bu argüman sadece İran için geçerli olamaz, zira bütün istikrarlı hükümetler, belli bir kriz yönetimi becerisine ulaşmış olmalıdır. En açık olan nokta, Şii İslam'da ve İslam öncesindeki tektanrıcılık arayışında derin kökleri bulunan İran'ın, yurttaşlarının çoğunluğunun arzularına uygun olduğu görülen eşsiz bir İslami temsili hükümet biçimi yaratmış olduğudur. Ne yazık ki bu apaçık izahat, dinin etkili bir siyasi ve askeri güç olduğunu görmezden gelen, bunu sadece mevcut İran hükümetinin ileri sürdüğü bir argüman olarak görüp yadsıyan – ki bu reddetmek için yeterli bir zemin değildir – Batılı araştırmacılar tarafından devamlı olarak reddedilmektedir.

İlave olarak, İslam Cumhuriyeti'nin hayatta kalmasına ilişkin olarak ileri sürülen öteki teoriler de bir dizi tarihsel noktayla tutarsızdır. Söz konusu olan Şiiliğin merkezi rolüdür.

Bu nedenle, araştırmacılar İran'ın “ekonomik basınca karşı zemininin tanımlanamayan bir güç kaynağı aracılığıyla koruma” yeteneğinden bahsebilirken, bu güç kaynağının İran halkının Şii İslam'a sadakatinden geldiği açıktır.

İran'ın İslam Devrimi'nin zaferi öncesinde Şah yönetimi altındaki hali, Arapların, İslam onlara özgürlük getirmeden önce içinde oldukları berbat koşullara çarpıcı bir şekilde benziyor.

Nehcü'l-Belağa'nın ikinci vaazında bu koşulları tarif eden İmam Ali, “O dönemde insanlar fitne içine düşmüş, din ipi kopmuş, inancın temelleri sarsılmış haldeydi… yol gösterecek şey bilinmiyordu ve karanlık hâkimdi” der.

İmam Hameney, fitne kelimesinin anlamını “Bu, insanın hiçbir şeyi göremediği tozlu bir iklimdir. Bu iklimde kişi, yolu göremez ve ne yapacağını bilmez” şeklinde açıklar. İran halkı, Şah yönetimi altında kendilerini tam olarak böyle bir çevrede buluyorlardı, ancak Şii İslam'la olan tarhsel bağlantılarından ötürü, İmam Humeyni'nin sunduğu rehberlik ipini coşkuyla tuttular.

İşte bu yüzden bir kez daha İran halkını, İran İslam Devrimi'nin 35. yıldönümünün sevinçli vesilesiyle tebrik ediyorum. “Rejim değişikliği” taraftarı olan ABD liderleri, 1980 yılında İran'ı işgal ettiği zaman zayıf bir direniş bekleyen, fakat İran halkının kendisine karşı birleştiğini gören Saddam'dan ders almalıdır.

ABD'nin, kaydadeğer direncini şüphesiz gelecekte de gösterecek olan İslam Cumhuriyeti'ni tanımasının zamanı gelmiştir.

ABD'li yetkililere: İran İslam Cumhuriyeti, temelli olarak burada. Bunu unutmayın!

Yuram Abdullah Weiler / Press TV

Çev: Selim Sezer

 

 

Perşembe, 06 Şubat 2014 07:17

İİT İslam ümmetinin sesi olmalı

İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri ile görüşen İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, İİT’nin İslam ümmetinin vahdetinin sesi olması gerektiğini ifade etti.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri İyad Medeni’yi Tahran’da Kabul eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, devrim yıldönümü olan Şafakta On Gün günlerine işaret ederek, İran’da İslam devrimi zaferi fikir ve düşüncenin zaferi olduğunu dile getirdi.

Ruhani, İslam dünyasının zaferi olan İslami devrimin zaferi İran milletinin vahdeti ile elde edildiğini konuşmasına ekledi.

İran’ın dış politikasında müslüman ülkelerle ilişkiler öncelikli olduğunu söyleyen İran Cumhurbaşkanı Ruhani, İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye ülkeler karar alma meknizmasında etkin rol ifa etmeleri gerektiğini belirtti.

İslam’ın dünya çapında şiddet yanlısı olan bir din olarark gösterilmek istendiğini açıklayan Ruhani, “İİT yanlış olan bu düşüncenin bertaraf edilmesi yönünde çaba göstermeli”diye konuştu.

İslam ümmetinin vahdetinin en önemli zarureti İslami inançlara sayı duymak olduğunu dile getiren Ruhani, İİT’nin İslam ümmetinin vahdetinin sesi olması gerektiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Ruhani, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın diğer önemli amacı kutsal Kudüsü ve Filistin topraklarını kurtarmak ve Filistin halkını ana toraklarına geri dönmelerini sağlamak olduğunu vurguladı.

İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri İyad Medeni de bu görüşmede İran İslam Cumhuriyeti’nin görüşlerinden yararlanacaklarını dile getirdi.

İyad Medeni, İslam dünyasında vahdeti sağlamak yönünde somut adım atmanın zaruretini anlatı.