
کارگر
İran: İşkence fotoğraflarının zamanlaması manidar
İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Merziye Afham, Suriye'de işkence yapıldığını gösteren fotoğraflar hakkında, "Cenevre-2 Konferansı arifesinde bu tür iddiaların ortaya atılması şüphe uyandırıcı" dedi.
Basın toplantısında konuşan Afham, ‘fotoğrafların yayımlanmasının ardından İran’ın Suriye’ye yönelik tavrında değişiklik olup olmayacağına’ ilişkin soruya şu yanıtı verdi: “Bahsettiğiniz fotoğrafları görmedim. Ancak bahsettiğiniz içerikte fotoğrafların Cenevre-2 Konferansı arifesinde yayımlanması şüphe uyandırıcı. Doğruluğuna gelince, daha önce de birçok kez gündeme getirilmiş olan bu konudan Suriye hükümeti aleyhine bir atmosfer yaratılmak isteniyor olabilir. Cenevre-2 Konferansı’nın hemen öncesinde gündeme getirilmesi de doğal olarak propaganda amaçlı olduğunu düşündürüyor.”
ASILSIZ İDDİALAR YAYILIYOR
Bu tür haber ve iddiaların gerçeği yansıtmadığının defalarca kanıtlandığını ifade eden Afham, şunları kaydetti: “Suriye’de yaşananlar konusunda ortaya maalesef gerçek olmayan iddialar daha önce de ortaya atıldı. Çok sayıda Amerikalı araştırmacı dahi Suriye hükümetinin halkına karşı kimyasal silah kullandığı iddialarının gerçeği yansıtmadığı sonucuna vardı ve bunu yazdılar. Suriye hükümetinin kimyasal silah kullandığı iddiası bizzat ABD hükümeti tarafından Suriye’ye askeri müdahalede bulunabilmeleri için gerekli zemini hazırlamak üzere ortaya atılmıştı. Bazı yabancı ülkeler kendi politikalarını uygulayabilmek için bu tür asılsız iddiaları yaymaktan çekinmiyor. Suriye politikamız, diyalog ve siyasi yollarla çözüm aranması, dışarıdan askeri müdahale olmaması ve Suriye halkının kendi ülkesinin geleceği hakkında karar verme halkına saygı gösterilmesidir. Bu tür iddiaların kim tarafından ortaya atıldığının ve kaynağının göz önünde bulundurulması gerekiyor.”
FAİLLER KARŞI TARAFTI
“İsnat edilen cinayetlerin failleri, bazılarının iddia ettiklerinin aksine karşı taraftı” diyen Afham, son iddiaların da Cenevre-2 Konferansı ile bağlantılı olduğunu, konferansın etki altında bırakılmak istendiğini belirtti.
Kur’an ve Nehcul Belağa’ya Göre Peygamber Efendimizin Özellikleri
Tarihe adlarını altın harflerle yazdıran kişileri ötekilerden ayırt eden özellikleri bulunmaktadır. Peygamberler ve bütün peygamberlerin en üstünü olan peygamber efendimizin (s.a.a.) evrenselleşmiş bazı özellikleri vardır. Bu makalede Kur'an ve Nehcul Belağa’ya göre yüce İslam peygamberinin (s.a.a) birkaç özelliğine değineceğiz. Öncelikle Kur'an açısından Hz. Peygamberin (s.a.a.) bazı özelliklerine bakacağız.
1- Halktan Olması:
“O ümmiler içinde onlardan bir rasül seçmiştir.” [1] Ve “Kuşkusuz size içinizden bir rasül gelmiştir.” [2] Gibi ayetler, peygamberimizin (s.a.a.) halktan birisi olduğunu göstermektedir. Halkın itimadını ve güvenini beraberinde getiren böyle bir özelliğe ilave olarak, insanlarının sıkıntılarından haberdar olmaya ve onların hidayeti için daha çok uğraşmaya da neden olmaktadır.
2- Ümmi yani Ders Okumamış Olması:
Araf suresinin 157–158. ayetlerine ilave olarak Ankebut suresinde de şöyle buyrulmaktadır:
Sen bundan önce bir kitap okumuyordun, elinle de yazmıyordun. Öyle olsaydı o zaman iptalciler kuşkulanırlardı. [3]
Yazmak ve okumak bir üstünlük olsa da, ancak peygamberimiz (s.a.a.) hususunda ümmi olmak daha önemli bir üstünlüğe sahipti. Çünkü peygamberlik görevinin ulaştırılmasında dinin ilahi olması çok açık olmalı ve muhalifleri çaresiz bırakmalıdır.
3- Güzel Ahlak:
Şefkat, merhamet, sabır, dayanıklılık, doğruluk, güvenilirlik, cesaret ve cömertlik… gibi nitelikler onun yolunun doğru olduğunu göstermekteydi. Kur-an, bu konuda peygamberimizi (s.a.a.) şöyle tanıtmaktadır:
Kuşkusuz sen büyük bir ahlak üzeresin. [4]
Peygamberimizin (s.a.a.) güzel ahlaklı olması, Arabistan yarım adasında çok etkili olmuştu. Onlar onu incitiyorlar, ancak o onlara öğüt veriyordu. Onlar onun mübarek başına kül döküyorlar, o onlar için üzülüyordu.
4- Muhabbet ve Yumuşak Kalplilik:
Kur-an’ı kerim, peygamberimizin (s.a.a.) yumuşak kalpliliği konusunda şöyle buyurmaktadır:
Allah’ın rahmeti nedeniyle, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. [5]
Bu ayet, peygamberimizin (s.a.a.) uhud savaşındaki muhalifleri ve savaştan kaçanları bağışlamasıyla ilgili olarak nazil olmuştur. Ancak genel olarak peygamberimizin (s.a.a.) sahip olduğu yumuşak kalpliliği de açıklamaktadır.
5- Sıkıntı ve Meşakkat Görmüş Olması:
Zuha suresinde şöyle buyrulmaktadır;
O seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
Sıkıntı çekmiş bir önder, toplumun yönetimi konusundaki öncelikli ihtiyaçları da tespit eder. Temel sorunların giderilmesiyle ilgilenir.
6- Doğru Yola İletmek İçin Hırslı Olması:
İlahi önderlerin tamamı, insanların doğru yoldan sapmış olmalarından dolayı çok sıkıntı çekmişlerdir. Ancak peygamberimiz (s.a.a.) kendisini tehlikeye atacak derecede üzülmekteydi. Kehf suresi peygamberimizin (s.a.a.) durumu şöyle nitelendirmektedir:
Herhalde sen, onlar bu söze iman etmiyorlar diye üzüntüden kendini helak edeceksin. [6]
Başka bir ayette de şöyle buyrulmaktadır:
Herhalde sen, iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin. [7]
Müfessirlerin bir kısmı yukarıdaki ayetin iniş nedeniyle ilgili olarak şöyle söylemişlerdir:
Peygamberimiz (s.a.a.) Mekke halkını defalarca tevhide davet etmişti. Ancak onlar iman etmemişlerdi. Bundan dolayı peygamberimizin (s.a.a.) mübarek yüzlerinde rahatsızlık izleri belirmişti. [8]
Hz. Ali’ye (a.) Göre Peygamberimizin (s.a.a.) Özellikleri
1- Rahmet:
Müminlerin Emiri Ali (a.) peygamberimizin (s.a.a.) özelliklerini açıkladıktan sonra şöyle buyurmaktadır:
Ahlak bakımından, bütün temizlerden daha temiz ve cömertlik bakımından herkesten daha sürekli idi. [9]
2- Gönül Doktoru:
Peygamberimiz (s.a.a.) insanların manevi hastalıkların tedavisi konusunda doktorluk görevini de yerine getirmekteydi. Kuşkusuz hastanın kendisine gelmesini bekleyen bir doktor olarak değil. Tam tersine onların ayağına gidiyordu. Tedavi iki şekildeydi; Merheme ihtiyacı olan tedavi ve dağlamaya ihtiyacı olan tedavi. Bu konuda Ali (a.) peygamberimizi (s.a.a.) şöyle nitelendirmektedir:
O, tıbbiyle sürekli hastaların etrafında dönen bir doktordu. Gerekli olan yerler için merhemlerini güzelce hazırlardı. Yaralı bölgeleri dağlamak için malzemelerini eritmişti. Kendi ilaçlarıyla şuursuz kalpler, sağır kulaklar, tat diller, unutulmuş hastalar ve avareler peşindeydi. [10]
3- Dünyaya Önem Vermeyişi:
Hz. Ali (a.s) başka bir hutbede de peygamberimizin (s.a.a.) dünyaya ilgisizliğini şöyle açıklamaktadır:
O dünyayı çok değersiz buluyordu. Başkalarının gözünde de küçük göstermeye çalışıyordu. Onu aşağı ve rezil olarak değerlendiriyor ve başkalarının yanında da horluyordu.
Hz. Ali (a.s) devamında şöyle buyurdu:
O bütün kalbiyle ve ruhuyla dünyadan yüz çevirmişti. [11]
Hz. Ali (a.) peygamberimizin (s.a.a.) dünya ile vedalaşmasını şöyle nitelendirmektedir:
O dünyadan aç bir karınla gitmiştir. Huzur dolu bir kalp ile ahirete girmiştir. Yolunda gittiği süre içinde taş üstüne taş koymamış ve böylece rabbinin davetine icabet etmiştir.(yani kendisi için ev ya da bina gibi bir şey yapmamıştır.) [12]
4- Alçak Gönüllü Olması:
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır;
Peygamberimiz (s.a.a.) halısız yere otururdu. Kölelerin oturduğu gibi oturur ve tevazulu olarak yemek yerdi. Kendi elleriyle elbiselerini ve ayakkabılarını yamardı. Bineğe eyersiz binerdi. Hatta arkasına da birini bindirirdi. Odasında üzerinde resim bulunan bir perde görünce eşine seslenerek şöyle buyurdu;
Onu benden gizleyin. Çünkü onu gördüğüm zaman dünyayı ve onun gelip geçici dış görünüşünü hatırlıyorum. [13]
-------------------------------------------------------------------------------
[1] Cuma: 2
[2] Al-i İmran: 164, Tövbe: 128
[3] Ankebut: 48
[4] Kalem:4
[5] Al-i İmran:159
[6] Kehf:6
[7] Şuara:3
[8] Tefsiri Numune: C.15,S.185
[9] Nehcul Belağa: Hutbe-i 105
[10] Nehcul Belağa: Hutbe-i 109
[11] Nehcul Belağa: Hutbe-i 109
[12] Nehcul Belağa: 160
[13] Nehcul Belağa: 160
Caferi Mektebi, Öz Muhammed’i İslam’ın Kendisidir
Ayetullah Hadevi Tahrani, Caferi Mektebinin, Ehli Sünnettin dört fıkıh mezhebi ile mukayese edilmesinin yanlış olduğunu belirterek şunları söyledi: Bazen bazıları hatayla Caferi Mektebini Hambeli, Maliki, Şafii ve Hanefi mezhebi ile mukayese etmektedir. Ancak bilinmelidir ki bu dört mezhep, fıkhi mezheplerdir ve gerçekte bu dört mezhep mensupları fıkıh alanında bir taklit merci ve müçtehidin takipçileridir. Yani Ebu Hanife, Ahmed bin Hambel, Şafii ve Maliki’nin. Halbuki İmam Cafer Sadık (aleyhi selam), Nebiyi Mükerrem Hz. Muhammed’in bulunduğu konuma sahiptir. Yani bizler dinin bütün boyut ve alanlarında ona müracaat etmekteyiz. Bir müçtehit olarak değil, bilakis Allah’ın ilmine sahip bir imam olarak ona başvurmaktayız.
İmam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) konumu hakkında birkaç noktaya dikkat etmek gerekir. Birinci nokta şudur ki İmam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) yolu, dedelerinin ve Hz. Nebiyi Hatem’in (Allah’ın selamı onun ve evlatlarının üzerine olsun) yolunun aynısıdır. Caferi Mektebi, Ehlibeyt Mektebidir. Ehlibeyt (aleyhimu’s selam) mektebi ise Öz Muhammed’i İslam’ın kendisidir. Ve İmam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) açıkladığı şeyler mutahhar dedelerinin açıkladıklarının aynısıdır. Ondan sonrada tertemiz evlatları bu yolu sürdürmüş ve açıkladıkları şeyler İslam’ın hakikatleridir. Öz Muhammedî İslam ise her türlü kişisel içtihad-i algı ve tercihlerden uzaktır. [1]
Caferi Mektebi İslam’ın Aslı ve Özüdür
Ayetullah Hadevi Tahrani konuşmasını şöyle sürdürdü: Caferi Mektebini konuştuğumuzda gerçekte İslam’ın aslını ve özünü konuşuyoruz demektir. Dolayısıyla İslam için yapılan (öteki mezhep) yorumlardan birini konuşmuyoruz demektir. Caferi Mektebi öteki ekol ve mektepler gibi onlarla aynı konuma sahip bir ekol değildir, bilakis Caferi Mektebi İslam’ın asli metni ve İslam’ın hakkaniyet ölçüsüdür. Öteki ekol, mektep ve mezhepler Caferi Mektebine yakınlık ölçülerine göre hakikatle birliktedirler.
Dünya Ehlibeyt (aleyhimu’s selam) Yüksek Konsey Üyesi Ayetullah Hadevi Tahrani, Caferi Mektebi ve öteki mezhepler arasındaki farkları şu şekilde dile getirdi: Beşerin tüm yaşam boyutlarını göz önünde bulunduran İslam’ın hakikatine dikkat ettiğimizde Ehlibeyt Mektebi ve Caferi Mektebinin gerçekte düşünce, inanç, ahlak ve davranış yönlerini içine alan insanın tüm yaşam boyutlarını ele almaktadır. Caferi Mektebi insanın yaşantısının yalnızca bir bölümünü kapsayarak diğer bölümlerinden gaflet etmemiştir. Bazen bazıları hatayla Caferi Mektebini Hambeli, Maliki, Şafii ve Hanefi mezhebi ile mukayese etmektedir. Ancak bilinmelidir ki bu dört mezhep, fıkhi mezheplerdir ve gerçekte bu dört mezhep mensupları fıkıh alanında bir taklit merci ve müçtehidin takipçileridir. Yani Ebu Hanife, Ahmed bin Hambel, Şafii ve Maliki’nin. Gerçekte bunlar fıkıh alanında taklit merci ve müçtehittirler ve bunların takipçileri fıkıh konusunda bunları taklit etmekte ve tabi olmaktadırlar. Ancak İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) taklit merci ve müçtehit değildir ki bizler yalnızca fıkhi konularda onu taklit edelim, tam tersi İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) Şeriatın açıklayıcısıdır. İslam Peygamberi Nebiyi Mükerrem’in (sallallahu aleyhi ve alihi) bizler için getirdiği şeriatın açıklayıcısı. İsmet sıfatına sahip Ehlibeyt (aleyhimu’s selam) bu din ve şeriatın açıklayıcısı masumlardır. Onlar açıklamalarında hiçbir beşeri ilimlerden yararlanmadan bunu yapmaktadırlar. Ehlibeyt İmamlarının ilimleri, ilahi ilimle belgelenmiştir.
“Ehli Sünnetin dört mezhebi gerçekte dört fıkhi mezheptir. Her birisinin imamı taklit merci (ve müçtehit)tir. Halbuki İmam Cafer Sadık (aleyhi selam), Nebiyi Mükerrem Hz. Muhammed’in bulunduğu konumuna sahiptir. Yani bizler dinin bütün boyut ve alanlarında ona müracaat etmekteyiz. Bir müçtehit olarak değil, bilakis Allah’ın ilmine sahip bir imam olarak ona başvurmaktayız. İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) bilinen yöntem ve araçlarla meseleleri dinden çıkarmak isteyen müçtehitler gibi değildir, bilakis bizler, din alanında ilahi ilimlere sahip kişiler olarak İmam Cafer Sadık ve öteki İmamlara başvurmaktayız.
Caferi Mektebi Veya Başka Bir İfadeyle İslam’ın Özü, Dini Tanımak İçin Mutedil Düşünce Yoludur
Ayetullah Hadevi Tahrani, Caferi Mektebi veya başka bir ifadeyle Ehlibeyt mektebi yahut tam doğru ifadesiyle öz İslam’ın dini tanımak için itidal düşünce yolu olduğunu belirterek şunları söyledi: Caferi Mektebi, akıl ve nakil arasındaki teadül ve denge mektebidir. Bizler tüm dinlerde iki ifrati ve radikal akımla karşı karşıyayız. Bunlar dinin metnine bağlı ve kendilerini bu metninin içinde sınırlamaktadırlar. Bizim kültürde “Ahbari Akım” bu şekildedir. Bunun mukabilinde ise akıldan dini anlamak için kontrol edilmez bir şekilde yararlanılmaktadır. Bizim kültürde buna “Kıyas Akımı” denir. Ancak Caferi Mektebi, akıl ve nakil arasında teadül ve denge mektebidir. Caferi Mektebinde, akıl naklin ışığı altında kemale ermekte ve nakil ise aklın ışığı altında kendi doğru yorum ve tefsirini ortaya koymaktadır.
[1] — Öteki mezhepler bu tür kişisel içtihat, algı ve tercilerle doludur. Kıyas, istihsan… vb. gibi.
BM, İran’a gönderdiği Cenevre-2 davetini geri çekti
ABD ve Suriye muhaliflerinin baskısı altında BM, Cenevre-2’ye katılması için İran’a gönderdiği davetini geri çekti.
Mehr haber ajansının New York Times’a dayandırdığı habere göre, Cenevre-2 konferansına katılması için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından İran’a gönderilen davet ABD ve Suriye muhaliflerinin baskısı altında geri çekildi.
Pazartesi günü Genel Sekreter Ban Ki-Moon tarafından yayınlanan bildiride İran’ın Cenevre-2 konferansına katlacağını duyurmuştu.
BM’nin bu kararından şoke olan Amerika, İran’ın Cenevre-2 koneransına katılmasını Cenevre-1 konferansının bildirisini kabul etmesine bağlamıştı.
Ban Ki-Moon da daha önce İran’ın Cenevre-1 bildirisini kabul ettiğini iddia etmişti.
BM Sözcüsü ise yaptığı açıklamasında İran’ın Cenevre-1 bildirisini kabul etmediği dolaysıyla Genel Sekreter davetini geri çektiğini açıkladı.
Suriye konulu Cenevre-2 konferansı 22 Ocak Çarşamba günü İsviçre’nin Montrö şehrinde düzenlenecektir.
Müslümanlar ihtilaflardan uzak durmalı
Müslümanların asıl görevi vahdeti korumak ve ihtilaflardan uzak durmak olduğunu ifade eden İslam İnkılabı Rehberi, müslümanların vahdete karşı olan herhangi bir unsura karşı koymaları gerektiğini ifade etti.
Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, İslam Peyğamberi Hz Muhammed-sav- ile sevgili torunlarından Hz İmam Cafer Sadık’ın-s- mesud veladet yıl dönümnde bugün 27. Uluslararası İslami Vahdet Konferansı’na katılan yabancı misafirler, müslüman ülkelerin büyükelçileri, bazı ülke yetkilileri ve çeşitli halk kesimlerini kabulünde yaptığı konuşmasında Peyğember(s)’in özellliklerine ve haz. Resul biseti döneminde halkın yaşadığı vaziyete işaret etti ve İslam’ın fitne ortamında ortaya çıktığını dile getirdi.
Yaşanan bu dönemde çeşitli tekfiri gruplarının yayılmasına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, bu vaziyetin meydana gelmesinin asıl sebebi düşmanın İslami uyanışa karşı olması olduğunu söyledi.
İmam Hamanei, bazı müslüman ülkelerdeki saptırılmış gruplarının asıl amacı Filistin meselesini unutturmak olduğunu ifade ederek, amacına ulaşmak isteyen düşmanın İslam adını araç olarak kullanarak ihtilaf ve iç savaş çıkartmanın yanısıra saptırılmış radikalizm düşüncenin yerleşmesine yönelik faaliyetlerine dikkat çekti.
Başarılı olmamasına rağmen emperyalist dünyası 65 yıl boyunca Filistin’i unutturmak için çaba gösterdiğini dile getiren İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, 33 günlük, 22 günlük ve 8 günlük savaşların İslam ümmetinin yaşadığının göstergesi olduğunu, ABD yatırımlarına rağmen İslam ümmeti sahte Siyonist rejime tokat atabildiğini söyledi.
Başta Şii ve Sünni olmak üzere bütün müslümanların en asıl görevi ihtilaflardan uzak durmak ve vahdeti korumak olduğunu açıklayan ve bu yönde müslüman bilge insanlarının önemli etkisini anlatan Ayetullah Hamanei, vahdete karşı olan herhangi bir unsura karşı koymak gerektiğini ifade etti, büyük bir görev olan bu konunun hem Şii ve hem Sünni tarafından kabul görülmesi gerektiğinin altını çizdi.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bölgede silahların yayılmasının asıl kaynağı emperyalist ülkeler ve istihbarat servisleri olduğunu ifade ederek bazı bölge ülkelerini bu yönde eleştirdi.
Son olarak İslam dünyasının geleceğini aydın ve ümit verici olarak niteleyen İmam Hamanei, siyasi, ilmi ve dini bilge insanların müslüman ülkelerin yücelmesinde ciddi etkileri olabileceğini konuşmasına ekledi.
Vahdeti sağlama görevi dini, siyasi ve ilmi bilge insanlarının boynunda olduğunu ifade eden İslam İnkılabı Rehberi, bugünün en önemli meselesi vahdet olduğunun altını çizdi.
Rehber, vahdetin amacı dini demokrasi ve ilahi hükümlerin yayması olduğunu da konuşmasına ekledi.
İmam Hamanei, siyasi bilge insanlarının onuru ve şerefi yabancılara bağlı kalmakta değil halka bağlı kalmakta yattığını kaydetti
Barışçıl nükleer hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz
Cumhurbaşkanı Ruhani, hakkında ısrar ettiği İran İslam Cumhuriyeti, barışçıl nükleer teknolojisinden vazgeçmeyeceğini belirtti.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, Huzestan Askeri ve Güvenlik Güçlerine hitaben konuşan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, sekiz yıl kutsal savunmada toprağının bir karışını bile düşmana bırakmayan ve hakkını savaunmada ısrar eden İran İslam Cumhuriyeti yasal hakkından bir milimetre bile geri adım atmayacağını ifade etti.
Ülkenin kalkınması ve ilerlemesi yolunda devletin silahlı kuvvetlere ihtiyacı olduğunun altını çizen Ruhani, emniyetsiz ortamda gelişmenin imkansız olduğunu konuşmasına ekledi.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, politika dünyasında her zaman barışın yerlemşemsine yana olan İran’ın hiç kimseye saldırmayacağını belirterek, devrim menfaatleri ve ülke savunması adına saldırı durumda düşmanı saldırmasından pişman edeceklerini söyledi.
Ruhani, kitle imha silahları peşinde olmayan İran İslam Cumhuriyeti’nin kitle imha silahlarını önleyen bütün konvansiyonlara bağlı kaldığını konuşmasına ekledi.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, komşu ve bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirmenin İran hükümetinin en önemli programları arasında olduğunu söyledi.
MHA - Ruhani, İran'ın güneybatısında yer alan Hürremşehr kentinde halka hitaben yaptığı konuşmada, İran hükümetinin bölge ve komşu ülkelerle ilişkileri geliştirmede kararlı olduğunu belirterek 'eğer bazı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi önünde engeller varsa onlar da giderilmelidir' dedi.
Ruhani, devrik Saddam rejiminin İran'a saldırmasıyla başlayan ve 8 yıl süren zorunlu savaş döneminde Hürremşehr ve Abadan kentlerinin fedakarlıklarına da temasla, bu iki şehrin direnişin simgesi ve sembolü olduğunu belirterek, bu iki kentte halkın sorunlarının giderilmesi için hükümetin elinden gelen bütün çabayı göstereceği sözünü verdi.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Ervend nehrinin temizlenmesi ve yeterince istifade edilmesi için Irak hükümetiyle de temaslarda bulunduğunu belirtirken, Abadan ve Hürremşehr kentlerinin serbest bölge ve aynı zamanda turizmin merkezlerinden olması için hükümetin önemli programlarının olduğunu söyledi.
Ruhani, ülke dışındaki İranlıları da İran'da yatırıma davet ederken, Abadan ve Hürremşehr'in yatırım için son derece uygun kentler olduğunu bildirdi.
İran Cumhurbaşkanı konuşmasında ayrıca, her türlü etnik ve cinsi ayrımcılığa da karşı olduklarını belirterek, vatandaşların eşit haklara sahip olduğunu dile getirdi.
Suriye’yi perişan ettiler
Küresel güçler, Suriye’de isyan hareketini destekleyerek ülke halkını bini aşkın gündür, sıkıntının bin bir türlüsünün içine sürükledi. Araştırmalara göre 12.9 milyon Suriyeli yemek, su, sağlık ve barınma gibi temel hizmetlere ulaşamıyor.
Suriye’de başta ABD ve Fransa olmak üzere Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi küresel ve yerel güçlerin körüklediği çatışmalar 34 ayını geride bırakırken ülkede bazı şehirlerde sağlık, eğitim, güvenlik gibi kamu hizmetleri verilemiyor. Çatışmaların acı bilançosu 130 binden fazla üzerinde can kaybı olarak kendini gösteriyor. Ülkede devam eden çatışmaların arasında kalan yaralılara sağlık sistemi süreçten olumsuz etkilendiği için zamanında müdahale yapılamıyor. Gerek malzeme yetersizliği gerekse ilkyardım bilgisi eksikliği nedeni ile de halkın bu sorunu çözmeye yönelik çabaları boşa gidiyor. Suriye’de yaşanan iç savaş süresince güvenli olmayan bölgelerde yaşayan halk isyancılardan uzak güvenli bölgelere doğru göç ederek hayatlarını kurtarmaya çalışıyor. Irak, Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye sığınan birçok Suriyeli, bu bölgelere ulaşırken güvenliksiz bölgelerden geçerek hayatlarını tehlikeye atıyor. Çatışma arasında kalan yaralılara ilk müdahaleyi bulundukları bölgede tam fonksiyonlu sağlık merkezi ya da ambulans olmadığı için çevredeki insanlar yapıyor. Gerek malzemelerin yetersizliği gerekse de ilkyardım bilgisi eksikliği nedeni ile de müdahaleler doğru yapılamıyor.
İsyancılar ambulansları bile hedef aldı
Suriye’deki çatışmalardan en çok etkilenen alanlardan biri de sağlık sektörü. Ülkedeki 88 kamu hastanesinin 23’ü tamamen yıkıldı. Özellikle çatışmaların yoğunlaştığı Halep, İdlib, Hama, Humus gibi şehirlerdeki hastaneler kapsamlı sağlı hizmeti sunamıyor. Ülkedeki 520 ambulansın 385’i isyancılar tarafından vuruldu. Yaklaşık 30 bini doktor olmak üzere sağlık çalışanlarının yüzde 70’i ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. İlaç fabrikaları eskiden ülke ihtiyacının yüzde 90’ını karşılarken şu an üretim üçte bire düşmüş vaziyette. Çatışmaların şiddetli olduğu şehirlerde eczaneler ihtiyaçları karşılayamıyor. Ağrı kesici gibi en basit ilaçlar bile Halep gibi çatışmaların yoğun olduğu şehirlerde bulunamıyor.
y.mesaj
İran:"Hizbullah için canımızı veririz"
İslami Şura Meclisi başkanı Ali Laricani, büyük şeytana gözdağı verdi.
Laricani, son zamanlarda büyük şeytan Amerika ve müttefikleri tarafından hedef alınan Hizbullah'ın arkasında olduklarını ve Hizbullah'a zarar vermek isteyenlerin karşısında İran'ı bulacaklarını hatırlatan Laricanı şöyle dedi:
İran:"Hizbullah için canımızı veririz"
"İran İslam Cumhuriyeti Lübnan Hizbullah'ı için canını verir. İran Hizbullah'ın her daim arkasındadır. Çünkü Hizbullah İsrail'in belini kırdı.
İran:"O lafı kendilerine yuttururuz"
Batılı bazı yöneticiler Hizbullah hakkında tek bir laf edecek olurlarsa o lafı onlara yuttururuz."
Günümüz insanın ihtiyaç duyduğu şeyin cihad olduğunu vurgulayarak, ekonomik rahatlığı ön plana çıkarmaya çalışan bazı kimselere de göndermede bulunan Ali Laricani sözlerine şöyle devam etti:
"Bugün bazı ülkeler ekonomik olarak rahat bir yaşam tarzına sahip olabilirler. Ama bu ülkeler kendi ayakları üzerinde ve bağımsız bir şekilde yaşayamıyorlar. Çünkü "cihadı" bir kenara bıraktılar.
Müslümanlar rahat ama cihatsız bir yaşam peşine düşerlerse başları önlerinde yaşamak zorunda kalırlar. Böyle bir siyaset izzet getirmez."
İslami Şura Meclisi başkanı Amerika'nın İran'ın güç noktası olan barışçıl nükleer enerjiyi hedef aldığına dikkat çekerek şöyle dedi:
"10 yıldır Amerika İran'ın kuvvet noktası olan barışçıl nükleer enerji programımızı hedef almış durumda. Müzakere bahanesiyle yavaş yavaş 2 yıl içinde nükleer faaliyetlerimizi durdurmak istiyorlar. Bizi aldatmaya çalışıyorlar.
Onlar bize "sizin güvenliğinizi sağlamaya çalışıyoruz" diyorlar. Hiç kimsenin bizim güvenliğimizi sağlamaya ihtiyacımız kesinlikle yoktur."
Bloke edilmiş 4 milyar 200 milyon dolar serbet bırakılıyor
İran ve 5+1 grubu arasında yapılan nükleer anlaşmasnın yürülüğe girmesi ardından bloke edilmiş paraların bir kısmı serbest bırakılacaktır.
Mehr haber ajansının Reuters’e dayandırdığı habere göre, İran ve 5+1 grubu arasında yapılan Cenevre anlaşmasının 20 Ocak’ta yürülüğe girmesi sonucunda İran’ın bölke edilmiş 4 milyar 200 milyon dolar paranın bir kısmı 01 Şubat’tan başlayarak bırakılacaktır.
Bu bağlamda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkilisi serbet bırakılacağı paraların tarihe göre şöyle sıraladı:
01 Şubat: 550 milyon dolar
01 Mart: 450 milyon dolar
07 Mart: 550 milyon dolar
10 Nisan: 550 milyon dolar
15 Nisan: 450 milyon dolar
14 Mayıs: 550 milyon dolar
17 Haziran: 550 milyon dolar
20 Temmuz: 550 milyon dolar.
Cenevre-2 oturumuna ön şartsız olarak katılabiliriz
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, İran’ın istememesine rağmen Cenevre-2 oturumuna ön şartsız olarak katılabileceğini ifade etti.
Mehr haber ajansı muhabirinin Lübnan’dan bildirdiğine göre, Lübnan’a resmi temaslarda bulunmak için önceki akşam Beyrut’a giden İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, havalimanında gezetecilere verdiği demeçte, İran’ın istememesine rağmen Cenevre-2 oturumuna ön şartsız olarak katılabileceğini ifade etti.
Suriye krizi bir tek siyasi yolla çözülebileceğini ve İran’ın buna ısrar ettiğini vurgulayan Zarif, seçim yoluyla halk talepleri kabul görüldüğü zaman terörizmin ve radikalizmin önü kesilebileceğini konuşmasına ekledi.
İran Dışişleri Bakanı, İran’ın bu mevzuya yardımcı olabilecek her çeşit çözüm yoluna destel vereceğini hatıralattı.
İran ve Suudi Arabistan’ın ilişkilerine de işaret eden Zarif, bölge güvenliği ve barışı için önemli olan İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerini İran’ın bu ülkeyle herhangi düzeyde görüşmeye hazır olduğunu bildirdi.
Zarif, Lübnan ziyaretini değerlendirerek, ziyareti kapsamında başta ikili ilişkiler olmak üzere bölgesel meseleleri ele alacağını ifade etti.