
کارگر
Batı'nın Hizmetindeki Selefi Terörü ve Bir Uyarı...
Bismillah...
Irak, Pakistan, Lübnan ve Suriye'de Şiilere ait bir mekana hemen her gün bir bombalı saldırı yapılmakta, onlarca masum insan katledilmekte veya yaralanmaktadır. Artık Şiilerin kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden katledilmeleri normal haberler olarak kanıksanmaktadır. Yirmi-yirmibeş yıl öncesi Pakistan ve Afganistan'dan başlayan bu kindarlık ve vahşilik, on yıl öncesinden beri Irak'ta onbinlerce masumun kanına malolmuş ve son iki yıldır Suriye, Lübnan ve Mısır'da sürdürülmektedir. Bu gidişle ve iş başındaki hükümetin izlediği basiretsiz siyasetler yüzünden benzeri terör ve cinayetlerin ülkemize sıçraması an meselesidir.
Bir önceki yazımızda işaret ettiğimiz üzere doğrudan ve dolaylı sayısız komplo planları, askeri saldırılar ve yaptırımlara rağmen İslam İnkılabı'nın yükselişini önlemeyi başaramayan ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizmi önceki baskı ve taktiklerine ilaveten mezhep fitnesi silahına sarıldı. Müslümanların yumuşak karnının mezhep taassubu olduğu gerçeğinden hareketle İslam İnkılabı'nın bir Şii inkılabı olduğu, İran'ın gerçek hedefinin Şiiliği yaymak olduğu ve Sünnilerin bu Şii yayılmacılığına karşı tedbir almaları gerektiği ilk olarak ABD ve Avrupa'da siyonistlerin kontrolündeki düşünce ve karar merkezlerinde dillendirilmeye başlandı.
1981'de öğrencilik yıllarımda Almanya'nın Stuttgart şehrindeki bir Protestan kilisesinin düzenlediği aylık rutin toplantılardan birinin "İslam İnkılabı ve Batı'yı Tehdidi" başlıklı ilanını görünce Türkiyeli, Mısır'lı ve İran'lı birkaç arkadaşla merağımızı gidermek amacıyla katılmaya karar verdik. Kilise konferans salonunda düzenlenen bu toplantıya bizim dışımızdakilerin tümü elli yaş üzeri ve resmi kiyafetlerle katılan kadın- erkek davetlilerden oluşuyordu. İlk bakışta salon işçisi olarak algılandığımız için olsa ki, salona girişimize engel olunmadı ve köşedeki bir masaya oturunca etraftakiler arasında tedirginlik ve rahatsızlık oluşmaya başladıysa da umuma açık toplantı olduğundan katılmamıza ses çıkarılmadı.
Konferans konuşmacıları derslerine önceden hazırlanmış oldukları için on-onbeş dakikalık sürelerle görüşlerini özet olarak ortaya koydular. Hemen hemen bütün konuşmacıların savunduğu ortak iki konudan biri, İran İslam İnkılabının nüfuzunu engellemek için tarihi ihtilafları bir yana bırakarak Yahudilerle (İsrail ile) işbirliğine gidilmesi ve ikincisi ise Sünnilerin İslam İnkılabından etkilenmesini engellemek amacıyla Sünni ve Şii müslümanlar arasındaki ihtilafların nasıl körükleneceğinden ibaretti.
Bu ve bunun gibi nice toplantıların Batı dünyasının çeşitli düşünce –komplo- merkezlerinde onlarca yıl öncesinden beri yapıldığından şüphemiz yoktur. Ancak daha İslam İnkılabının zafere ulaştığı ilk yıllardan itibaren alenileştirildiğine bizzat tanık olduğumuz için aktarmayı uygun gördük.
İslam İnkılabının zaferi öncesi Sünni dünyada pek sevilmeyen ve batıllığı üzerinde onlarca fetva ve kitabın yayınlandığı Selefi-Vahabilik cereyanının Ehlibeyt imamlarının türbelerine olan ilgisinden dolayı Şiilere yönelik düşmanlığının farkında olan Batı emperyalizmi, yukarıda zikredilen uğursuz hedefi doğrultusunda İslam İnkılabına karşı kullanacağı ilk silahını bulmuştu.
Çünkü o sıralar bazı mutaassıp milli-mezhebi kesimler istisna tutulursa dindar Sünni müslümanları İslam İnkılabı aleyhine kışkırtmak imkansız gibiydi. Hatta bazı İslami teşkilatların lider kadrosunda bulunan kişiler bile kendi cemaat ve taraftarlarını kaçırmamak için olmadıkları halde bazen kendilerini İslam İnkılabı taraftarı göstermek zorunda hissediyorlardı. Bu liderlerden birinin - ismi mahfuzdur- başkanlığında Stuttgart'ın Bad Cannstad semtindeki bir camide yüzlerce Sünni müslümana hitaben yapılan konuşmalarda merhum İmam Humeyni ve İslami İran hakkında yapılan övgü dolu konuşmaların ardından aynı mekanda üniversite öğrencilerine yönelik özel sohbetinde açıkca camideki konuşmaların maslahata binaen yapıldığını, bu halkın başka türlü güdülemiyeceğini, gerçekte ise Şiilerle Sünnilerin uzlaşmasının mümkün olamıyacağını vurguladığında genç müslümanların tepkisiyle karşılaşmıştı. Bu konuşmadan birkaç yıl sonra vefat eden bu kişinin şüpheli kimliği ve Milli Görüş teşkilatının karşı olmasına rağmen Vahabilerle ilişkileri bizzat yakın teşkilat arkadaşlarınca dile getirilmişti. Bu ve benzeri tecrübeleri yaşayan biri olarak İslam İnkılabı treninden inerek İslami İrana karşı sinsice kalem oyanatan kalemlerin son sıralarda Selefi sitelerde boy göstermelerine pek şaşmıyorum. İslam İnkılabının vahdet çizgisinden asla sapmadığı, anti siyonist ve anti emperyalist duruşunu sürdürdüğü, Filistinli gruplar başta olmak üzere Müslüman Kardeşler kökenli bazı parti ve grupların ilkesel hatalarına rağmen Filistin ve ümmetin vahdeti davasından vazgeçmediğini fiilen göstermesine rağmen bu vefasız kalemlerin geldikleri durumları görünce Batı emperyalizminin özelde İslam İnkılabına genelde İslami uyanış hareketine karşı mücadelede mezhep fitnesi ve Vahabi kartı komplosunda başarısız olduğu söylenemez.
Batı emperyalizminin önceden belirlenmiş planları çerçevesinde Selefi-Vahabi örgütler, Fars Körfezi krallık ve şeyhliklerinin petro-dolarları ve Batılı ülkelerin siyasal-diplomatik desteğinde ve "Harici" terör anlayışı doğrultusunda geçen bu zaman içinde durmadan güçlendi ve İslam dünyasının hemen her yanına serpildiler. Daha düne kadar İslam mezhepleri kategorisi dışında tutulan Vahabilik ve mensupları İslam İnkılabının zaferinden sonra ılımlı Sünni Hanefi anlayışının merkezi durumundaki Pakistan, Afganistan ve Irak başta olmak üzere İslam dünyasının hemen her yanında ABD-Suudi desteğiyle Şiilere karşı terör merkezleri kurmayı başardılar. İktidar merkezlerinin tahrikleri istisna tutulursa asırlardır Sünnilerle aynı mahallelerde barış içinde yaşamış Şiiler, Selefi-Vahabi terörizminin son 30 yıldan beri ABD ve bölgedeki kukla rejimlerince desteklenmesi sonucunda Şiiler son sıralarda Vahabi terörizmi karşısında artık ibadethanelerde bile kendilerini güvende hissetmemektedirler.
Hoşgörü ve kardeşliğin merkezleri durumundaki Irak-Şam-Anadolu ve Mısır diyarları Vahabi terörizmi sayesinde bugün radikal ayrışma, kutuplaşma ve tarihte eşine rastlanmış katliamlara tanık olmaktadır. Artık Şii'lere ait camilere, Hüseyniyelere, matem merasimlerine, Cuma namazlarına yönelik bombalı saldırılar, intihar operasyonları, kitlesel katliamalar normal hadiseler olarak görülmektedir. Bu terör akımını takviye edip yönlendiren Batı emperyalizmi, elinde bulundurduğu medya sayesinde bunların vahşice eylemlerini gizlemekte veya müslümanlar arası mezhep savaşı olarak lanse etmektedir. Batı'nın ülkemiz de dahil İslam ülkelerindeki işbirlikçileri ise maymun gibi uluslararası siyonizmin kontrolündeki haber ajanslarının servis ettiği haberleri aynen yansıtmaktadırlar.
Pakistan ve Irak başta olmak üzere Suriye, Lübnan ve son zamanlarda Mısır'da Şiilere yönelik vahşice saldırılar bir mezhepler arası savaş değildir. Şimdiye kadar adını saydığımız ülkelerde Sünnilere ait tek bir cami veya mekana Şiilerce terör eylemi yapılmış değildir ve dini önderlerinin fetvalarına, içtihatlarına sıkı sıkıya bağlı Şiilerin böyle bir cinayet işlemesi mümkün de değildir. Böyle olunca buna mezhep savaşı değil de Şiilere yönelik tek taraflı Tekfirci- Vahabi terörü demek daha doğru olur. Sünnilere ait camilere yönelik bir saldırı kaydedilse bile bu da yine aynı tekfirci odaklarca Şii ve Sünnileri karşı karşıya getirmek amaçlı gerçekleştirilmiştir.
Cinayet ve terör aklın, mantığın ve insafın bittiği yerde başlar. Terör, acizliğin, yenilginin, tıkanmışlığın ve mantıksızlığın işaretidir. Terör, görüşünü bilimsel olarak, mantık yoluyla kabul ettiremeyen ve meşru meydanda kaybeden cahillerin, mütekkebbirlerin ve üstünlük taslayanların başvuracağı yoldur. Şia'ya ve Şiilere yönelik saldırılar bu açıdan görülmeli ve değerlendirilmelidir.
Önceki yazılarımızda da bu hususa değinerek Selefi-Vahabi terörizminin tehlikelerine dikkat çektik ve yine uyarıyoruz: Arap Yarımadasında yaklaşık iki yüz yıl öncelerinde İngilizlerin desteği ile icad edilen Suudi – Vahabi koalisyonu, o gün bugündür kendisine verilen görevi sürdürmektedir. Dün Batı sömürgeciliğine karşı kalkan durumundaki Osmanlı'yı arkadan vurmakla görevlendirilen Suudi-Vahabi koalisyonu bugün anti emperyalist, anti siyonist İslami hareketlere karşı kullanılmaktadır. Bunun en açık örneği daha geçen hafta Mısır'da İhvan'ul Müslimiyn hükümetinin devrilmesinde Selefi Nur partisinin Batı emperyalizminin Mısır'daki uzantılarının yanında yer almasıdır. Ve yine Suudi rejimi ve körfezdeki şeyhliklerin darbe rejimini tebrik ederek mali destekte bulunmaları bunun açık bir kanıtıdır.
İslamcılık iddiasındaki bu İngiliz beslemesi ve şimdilerde ABD yörüngesindeki sapık akımın İran İslam İnkılabının zaferi öncesinde Sünni devrimci hareketlerin en büyük düşmanı olduğu ne çabuk unutuldu?! İslam İnkılabının zaferinden sonra Ehli Sünnet hamiliğine soyunması efendilerince verilmiş yeni görevi ifa amaçlı değil midir?
Dün Afganistan'ı komünist Sovyet işgaline karşı desteklemek amacıyla cepheye sürülenlerin daha sonra bu ülkeyi ABD-NATO işgaline hazırladıklarına hep birlikte tanık olmadık mı? Bu terör örgütünün Suriye'de, Irak'ta ve Lübnan'da da aynı görev doğrultusunda kullanılmadıklarını kim iddia edebilir? Suriye'de laik rejimi yıkmak pahasına bu canilerle işbirliğine gidilmesi, bu ülkeye girerek mezhep savaşı başlatmasına yardımcı olunması vb. komplo planlarına ortak olunmasının bölgede onarılması imkansız yaralar açacağı niçin öngörülemiyor? Suriye rejiminin hataları, baskıları ve... yüzünden dış müdahaleyle ve mezhebi saikler ileri sürülerek değiştirilme girişimleri İslam dünyasında ve özellikle de ülkemizde muhtemel çatışmalara, toplumsal kamplaşmalara ortam hazırlamasını hangi akl-ı selim kabul edebilir?
Bugün el-Kaide, en-Nusra, İslam Devleti, Nur Partisi, Sahabe Ordusu ve nice başka adlar altında ortaya çıkan bu terör örgütlerini mezhep taassubu, haset ve bazen de duygusal özgürlükçülük düşüncesiyle destekleyenler Vahabi-Selefi akımının Mısır'da izlediği siyaseti yarın Suriye veya başka ülkelerde izlemeyeceğini garanti edebilirler mi?
ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizminin İslam dünyasını kendi içinde meşgül etmek, ülkeleri karşı karşıya getirmek için başvurduğu başka silahlar da vardır elbet. İmam Humeyni'nin(ra) "Amerikancı İslam" diye adlandırdığı ve Batı'nın "Ilımlı İslam" olarak çeşitli ülkelerde farklı adlar altında öne sürdüğü planları, bu hareketlerin halk tabanındaki ümmetçi ve anti siyonist özelliğinden dolayı çoğu defa tutmamaktadır. Bölge ülkelerindeki ve özellikle de Mısır'daki son gelişmeler – lider kadrosundakilerin hataları, iktidar düşkünlükleri ve ilkesizlikleri bir yana- bu çerçevede değerlendirilmelidir. Batı açısından kendi uğursuz planlarını – mezhep savaşlarını- uygulamak bakımından daimi olarak güvenilecek tek grup Selefi-Vahabi akımıdır. Sebebi ise bu akım mensuplarının inanç planında öteki İslam mezheplerinden kesin çizgilerle ayrılması ve Sünnisiyle Şiisiyle başka müslümanları kolayca tekfir ederek öldürülmelerini caiz görmesidir. Öyle ki, bu cevaz sayesinde ibadethanelere, okullara, çarşı-pazar da dahil müslümanların toplu bulundukları mekanlara gözlerini kırpmadan intihar saldırısı düzenlemekte ve masum insanları acımsızca katletmekten çekinmemektedirler.
Başta Başbakan ve Dışişleri Bakanı olmak üzere ülke yöneticilerinin bu nasihatımızı dikkate alarak toleranslar, höşgörüler ülkesi Anadolu'yu ve tüm bir bölgeyi zaman geçmeden terör ve cinayet şebekesi bu cani akımın tehlikesinden kurtarmak için bölgesel siyasetlerini yeniden gözden geçirmeleri umit edilir. Defalarca dile getirdiğimiz üzere; bölgesel meseleler sadece ve sadece bölgenin önemli ülkelerinin bir araya gelerek işbirliği ve dayanışmasıyla mümkün olabilir. Bu işbirliği yüzde yüz istediğiniz gibi cereyan etmese ve kısa sürede beklediğiniz sonuçları vermesede İslam düşmanlarıyla aynı cephede bulunmaktan daha hayırlıdır. Batı emperyalizmiyle ittifaklar kurarak, mezhebi ihtilafları körüklüyerek şimdiye kadar kimse başarı elde edememiştir ve bundan sonra da mezhepçi siyasetler sadece ve sadece Batı'nın uğursuz planlarına hizmet etmiş olacaktır.
Not: Değerli okuyucuların mübarek Ramazan ayı boyunca yapacakları ibadetlerin Allah katında kabul görmesi dua ve dileklerimle...
Y. ZİYA T.YILMAZ 13/07/2013
Ramazan konuşmaları 4
Hadislerle Oruçlu Kimsenin Fazileti
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutan kimse yatağında uyusa dahi Müslümanın gıybetini yapmadıkça Allah’a ibadet halindedir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet, nefes alması ise tesbihtir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin Reyyan adında bir kapısı vardır ki oradan sadece oruçlu kimseler geçer.” Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Onlardan sonuncusu içeri girince kapı kapanır.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek yemekle meşgul olan kimselerin yanından oruçlu kimse yanından geçince “Endamı tesbih eder, melekler ona selam gönderir, meleklerin selamı mağfiret dilemektir.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkimi, orucu arzu ettiği yemeği yemekten kendisini sakındırırsa onu cennet yemeklerinden doyurması ve cennet şarabından susuzluğunu gidermesi Allah’a bir haktır.”
Resulullah (s.a.a), iftar edince Allah’a şöyle arzederdi: “Allah’ım! Senin için oruç tuttum ve rızkınla iftar ettim. O halde onu bizden kabul et. Susuzluk gitti, damarlar sevindi ve ecir baki kaldı.”
Cabir b. Yezid, İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, işte bu Ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup, gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, karnını ve fercini haramdan korur ve diline hâkim olursa (onu haram ve boş şeylerden korursa) Ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”
Nasıl Oruç tutmalıyız?
Nefsimizi Allah’ın haram ettiği şeylere bulaşmaktan ve haram şeylerle iftar etmekten korumalıyız ve İmam Cafer Sadık(as)’ın şu tavsiyeleriyle amel etmeyi ihmal etmemeliyiz; buyuruyor ki;
“Oruçlu olduğun zaman, kulağın, gözün, tüylerin, derin ve bütün uzuvların da (günahlara ve hatta mekruhlara karşı) oruç tutsun.”
Yine buyuruyor ki: “Oruçlu olduğun gün ile oruçlu olmadığın gün aynı olmasın.”
Ve yine;
“Oruç sadece yemek ve içmeğe karşı değildir. Oruç tuttuğunuz vakit, dillerinizi yalandan koruyun ve gözlerinizi Allah’ın haram kıldığı şeylere kapayın. Birbirlerinizle çekişmeyin; birbirinize haset etmeyin. Birbirinizin aleyhine (yalan yere, hatta doğru yere) yemin etmeyin, birbirinize sövmeyin; küfürleşmeyin. Birbirinize zulmetmekten, akılsız davranışlarda bulunmaktan ve eziyet etmekten kaçının; Allah’ın zikrinden ve namazından gaflette olmayın. Susmayı (boş yere konuşmamayı), sabır ve doğruluğu, kötü insanlardan kaçınmayı, kendinize düstur edinin. Batıl sözler, yalan, iftira, düşmanlık, kötü zanda bulunmak, gıybet, söz taşımak gibi (kötü sıfatlardan) kaçının.
Her an ahirete meyleden ve kurtuluş günlerinizi ve Allah’ın vaat ettiklerini gerçekleştirmesini bekleyen ve Allah’ın likasına hazırlanan kimselerden olun. Sükûnet, vakar, (Allah’a karşı) huşu ve huzuyu elden bırakmayın ve Allah karşısında, efendisinden korktuğu halde onun şefkatine ümit bağlayan ve ona karşı kendisini zelil ve hakir gören köleler gibi olun.
Ey oruçlu olan, kalbin ayıplardan, batinin habasetten, cismin kir ve pislikten temizlensin. Allah’tan gayri her şeyden beri olup, velayeti Allah’a halis kılmaya çalış ve Allah’ın nehyettiği şeylerden, gizlide ve aşikârda oruçlu ol (onlardan kaçın). Gizli ve aşikârda Allah’tan korkup oruç günlerinde kendi nefsini O’na (Allah’a) hediye et. Kalbini tamamıyla ona ayır ve nefsini Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirmeye ada. Bütün bu zikrettiklerimden hangisini eksik edersen, orucunda da o kadar eksiklik meydana getirmiş olursun.
Resulullah (s.a.a) oruçlu bir kadının, cariyesine küfür ettiğini görünce, bir miktar yemek isteyerek kadına, “Hadi ye!” buyurdu; kadın: “Ben oruçluyum ya Resulullah”! deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Cariyene küfür ettiğin halde nasıl oruçlu olabilirsin? Oruç sadece yemek ve içmeye karşı değildir. Allah orucu aslında yemek ve içmek dışında olan fiili ve sözlü kötülüklerden uzak durmak için engelleyici bir vesile olsun diye emretmiştir. Evet, ne azdır oruç tutanlar; ne çoktur aç kalanlar.
Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar var ki orucundan, susuzluktan başka bir şey nasip alamaz ve nice gece ibadete duranlar var ki yorgunluktan başka bir nasibi olamaz. Ne güzeldir akıllıların uykusu ve oruç tutmaları! (olanların uykusu ahmakların orucu ve gece ibadetlerinden daha hayırlıdır.)
Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, işte bu Ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup, gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, karnını ve fercini haramdan korur ve diline hâkim olursa (onu haram ve boş şeylerden korursa) Ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”
Cabir: “Ya Resulullah, ne güzeldir bu hadis!” deyince Resul-i Ekrem (s.a.a) de “Ne de zordur bu şartlar!” diye buyurdu.
İran füzeleri yakında ABD'ye ulaşacak
Amerika Savunma Bakanlığı "2013 füze tehditleri" raporunda İran yakında Amerika'yı vurabilecek füze gücüne kavuşacağını yazdı.
Amerika Savunma Bakanlığı 2013 füze tehditleri ile ilgili raporunda İran, Çin ve Kuzey Kore ülkelerinin füze gücünü çok geliştirdiğini, bu ülkelerin yakında Amerika topraklarını bile hedef alabilecek güce kavuşacaklarını yazdı.
Pentagon raporun İran ile ilgili bölümünde ise Tahran yönetiminin 2015 yılına kadar ilk balistik füzelerini denemek istediğini belirtti.
Raporda İran'ın füze gücü hakkında da Tahran yönetiminin balistik ve uzay füzelerini geliştirmeye yönelik büyük programları bulunduğu ve sürekli bu füzelerin tahrip gücünü ve dikkatini geliştirdiği vurgulandı.
İmam Hamaney’den Ramazan Ayı Ahlak Dersleri (1)
Bismillahirrahmanirrahim
Ramazan ayında eğitim için bütün şartlar hazırdır; en önemlisi ise tuttuğunuz oruçtur.
İnsanın kendisini yetiştirme mevsimi:
Bizler hammadde gibiyiz; bu hammaddeyi işleyip güzelleştirerek verimli hale getirirsek hayatımızda yapmamız gereken işi yapmış olacağız. Yaşamın hedefi de budur. Vay olsun, ilim ve amel yönünden kendisinde bir değişiklik yapmayanın haline. Hiç bir değişiklik yapmadan bu dünyaya geldiği haliyle bu dünyadan göçüp giden insanın vay haline, üstüne üstlük hayatı buyunca yaptığı fesadlar, günahlar da onu yıpratmış olacak.
Mümin, bu hammaddeyi işlemek için çaba harcamalıdır, hem de devamlı. Zannedilmesin ki, devamlı uğraşmak mümkün değildir veya fazladır. Bilakis hem mümkündür, hem de aşırı ve fazla değildir. İnsan yasak ve haram olan işlerden kaçınır, ilahi yolda ciddiyetle hareket ederse hedefe ulaşmanın imkan dahilinde olduğunu görecektir. İnsanın kendisini eğitmesi, yetiştirmesi, hammadeyi işlemesi budur işte. Namazlarda hep “iyyake ne’budu ve iyyake neste'in” söylenmesi, devamlı ruku yapılması, devamlı secdeye kapanıp tesbih edilmesi ve devamlı hamd edilmesinin hikmeti, insanın daimi olarak kendisini yetiştirmesi için çaba harcamasının gerekliliğini gösteriyor.
İnsanın meşguliyetleri; şahsi işler, rızkı kazanmak için çalışmak, sorunlarla boğuşmak gibi işler insanın gerektiği gibi kendisi ile ilgilenmesine engel oluyor. Bundan dolayı Allahu Teala Ramazan ayını kendimizi yetiştirmemiz için karar vermiştir. Bu ayın kadrini bilin, kendinizi eğitmek için devamlı uğraşamıyorsanız en azından Ramazan ayını ganimet bilin.
Ramazan ayında eğitim için bütün şartlar hazırdır; en önemlisi ise tuttuğunuz oruçtur. Bu en büyük ilahi tevfiktir. Tevfik ne demektir? Tevfik, yani Allah’ın insan için en münasib olanı sunmasıdır; Allah orucu farz kılarak bu ayda kendimize eğilmemiz için müsait ortamı oluşturmuştur. Oruc büyük bir nimettir. Mide boştur, oruçlu olduğumuz sürece nefisle mücadele ediyoruz; istediğiniz şeyi yiyip içemiyorsunuz, birçok nefsani istekleri yasaklıyorsunuz. Bu nefisle mücadeledir. Nefis ve heva hevesle mücadele insanın kendisini eğitmesidir.
Ramazan ayı insanın kendisini eğitmesi için çok müsait bir zamandır; Allah-u teala bu fırsatı bizlere sunmuş ki kendimizi eğitelim. Bu ayın saatleri en bereketli vakitlerdir. Bu ayda bir rekat namaz, bir zikir, sadaka vermek, silayı rahimde bulunmak bu ay dışında yapılan bu amellerin kat kat fazlası mükafat olarak insana veriliyor; insana daha fazla maneviyat kazandırıyor.
Kendi doktorumuz olalım:
Ramazan ayı insanın kendisini eğitmesi için çok müsait bir ortamdır; bir doktorun, şeker, tansiyon, kolestrol, kemik hastalıkları gibi çeşitli hastalıklara müptela olmuş hastasını tedavi etmesi gibi. Doktor hastalıkları tanıyor ve tedavisini de biliyor. Hastasını tedavi etmek için önce hastalıkları bir kağıda yazıyor, bu hastalıklardan hangisine mübtela olduğunu tesbit ediyor, eğer doktor bazı hastalıkları teşhis edemezse tedavi için vereceği ilaç diğer hastalıklarını azdırabilir ve başka hastalıklara da düçar edebilir. Hastalıkları büyük bir titizlikle yazar, daha sonra hangisinin önemli olduğunu ve öncelik verilmesi gerektiğini tesbit eder ve daha sonra detavisi için ilaç yazar. Hastalıklar için yazacağı ilaca başka hastalıklara zarar vermemesi için dikkat eder.
Siz de kendi doktorunuz olun. Hiç kimse insanının kendisi gibi hastalıklarını teşhis edemez. Bazı hastalıklar vardır ki başkası söylese insanın zoruna gider. Biri bana “sen hesudsun/ kıskançsın” kızarım, başkasının “hesud” demesine insan tahammül edemez. Neden hakaret ediyorsun, diye cevap veririz. Başkasından birşey kabul etmeye hazır değiliz, ama kendi kendimize baktığımız zaman bu hastalığın kendimizde olduğunu görürüz. İnsan hastalığını başkasından saklayabilir ama kendisinden gizleyemez ve kendisini aldatamaz. Öyleyse hastalıklamızı en iyi tesbit edecek kendimiziz. Elinize kağıt kalem alın hastalıkları teker teker yazın; hasud, cimri, başkalarının kötülüğünü isteme, vazifesine itinasızlık, görevini ihmal, kendisinini beğenmek, gurur, tekebbür, mümin ve salihlere suizan vb tesbit ettiğimiz bu hastalıklarımızı Ramazan ayında elimizden geldiği miktarda teker teker tedavi etmeye çalışalım. Eğer bu hastalıkları tedavi edemezsek bu hastalıklar bizi helak edecektir. Cismi hastalıklar menevi ve ruhi hastalıkların yanında naçizdir. Bizi helak edecek bir hastalığın varlığını bize haber verseler ne kadar teleşlanırız, geceleri uykumuz kaçar, en iyi doktorların bulmaya çalışırız, örneğin bedenimizde bir “ur” olsa, onun kanser olma ihtimali ile korkuya kapılırız. Bu dünya hayatı nedir ki, kaç yıl daha kalacağız; beş yıl, on yıl sonunda yine gidiciyiz, bu dünyada ebedi kalıcı değiliz ki. Bedenimizin helak olması, yok olması hakkında bu kadar korkuyoruz.
Manevi hastalıklara düçar olup helak olmayı düşündük mü hiç? Ebedi ilahi azaba düçar olmak, ebedi saadet hayatından mahrum olmak, Allah’ın bizler için hazırlamış olduğu maddi ve manevi lezzetlerden mahrum kalmak... Kıyamet gününü düşünün, bu dünyada işyerinde, bölgemizde beraber olup muaşeret ettiğimiz insanlara yüce makamlar verildiğini göreceğiz, onları cennete götürecekler, cehennem azabından uzaklaştıracaklar ama bizler kendimizi eğitmediğimizden, bir anlık gafletimizden dolayı bütün o nimetlerden mahrum kalacağız. “Sen onları, gaflette oldukları ve iman etmedikleri bir halde işin bitmiş olacağı hasret/ pişmanlık günü hakkında uyar” ayetinin belirttiği gibi o gün iş işten geçmiş olacak. İnsan pişman olacak ama fayda sağlamayacak bu pişmanlığı.
Kardeş ve bacılarım! Eğer kendimizi eğitmezsek bedbaht olacağız; yüzkaralığı, mahrumiyet, Allah’ın gözünden düşmek, manevi makamlardan uzak kalmak, ilahi ebedi nimetlerden mahrum ve eli boş kalmak. Öyleyse kendimize gelelim, Ramazan ayı iyi bir fırsattır, ahlak kitapları elimizde var, okuyalım, ama önemli olan insanın heva hevesini kontrol etmesi ve ona hakim olmasıdır.
İran Voleybol Milli Takımı Güçlü Almanya'yı Mağlup etti
Dünya Voleybol Ligi rekabetleri kapsamında İran Milli Takımı güçlü Almanya takımını kesin galibiyetle 3-0 yendi.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, 24. Dünya Ligin yedinci haftasının rekabetleri kapsamında Tahran Azadi salonda İran ve Almanya Voleybol milli takımları arasında ilk karşılaşma gerçekleşti.
B grubunun 7. haftasında yapılan bu karşılaşmada İran takımı güçlü Almanya takımını 3-0 (25-19, 25-18, 25-20 ) olarak yendi.
Söz konusu rekabetlerin yedinci haftası kapsamında iki takım yarın Tahran'da ikinci kez karşılaşacaktır.
Davutoğlu-Salihi ortak basın toplantısı
İran İslam cumhuriyeti ve Türkiye Dışişleri Bakanları Suriye'de ateşkes çağrısında bulundular.
MHA - Mısır olaylarıyla ilgili fikir alış verişinde bulunmak üzere bir heyet başkanlığında Ankara'ya bir günlük iş ziyaretinde bulunan İran İslam Cumhuriyeti dışişleri bakanı Ali Ekber Salihi katıldığı ortak bir basın toplantısında soruları cevaplandırdı.
İran devlet televizyonun İrna'ya dayandırdığı habere göre iki ülke dışişleri bakanları bu basın toplantısında Suriye gelişmelerine temasla mübarek Ramazan ayı boyunca bu ülkede ateşkes uygulanması talebinde bulundular.
Geçen yıl da İran ve Türkiye dışişleri bakanlarının Suriye'de ateşkes çağrısında bulunduklarını hatırlatan Salihi, bu yılki ateş kes çağrılarının olumlu yanıt bulmasını ve Suriye'de akan kanın sadece Ramazan ayında değil her zaman durmasını temenni etti.
Türkiye ile İran arasında çok özel, eski ve köklü ilişkiler bulunduğuna işaret eden Salihi, "Türkiye ile siyasi anlamda birçok konuda aynı şeyi düşünüyoruz. Sadece birkaç fikir ayrılıklarımız bulunmaktadır. Bunları da istişare ederek, birbirimizi aydınlatmaya çalışıyoruz. Her zaman şeffaf ve konuşmaya çalışıyoruz, diplomasinin çerçevelerinden uzak durmaya çalışıyoruz, birbirimizle kardeşçe konuşuyoruz" ifadesini kullandı.
Türkiye ve İran'ın çok fazla ortak noktası olduğunu, bunları güçlendirerek fikir ayrılıklarının üstesinden gelinebileceğini de vurgulayan Salihi Mısır'daki duruma temasla da, "Sonunda kendi geleceğini belirleyecek olanlar Mısır halkıdır, Mısır halkının iradesi ve isteği ne olursa olsun herkes tarafından onaylanmalıdır. Mısır'ın siyasetçileri, bilim adamları, seçilmiş kişileri, kontrolü kaybetmemek için ellerinden geleni yapsınlar. İnşallah bunu yaparlar ve bu bereket ayında milli birliklerini sağlayabilirler. Umuyoruz ki Mısır hızlı bir şekilde bu kaos ortamını ve krizi bir an önce atlatır ve ülkede halkın iradesi gerçekleşir" ifadesini kullandı.
Türkiye dışişleri bakanı Davutoğlu da, burada yaptığı konuşmada, Türkiye ve İran'ın köklü ilişkilere sahip iki önemli bölgesel güç olduğunu belirterek, İranlı mevkidaşının en sık görüştüğü meslektaşlarının başında geldiğini, her konuyu kapsamlı şekilde değerlendirdiklerini kaydetti.
Davutoğlu, "Türkiye olarak bu çerçevede, bu taleplerin dile getirilmesi konusunda da özellikle seçimler ve seçimlerle iş başına gelmiş otoritelere saygı yanında bu tür seçme şansının da verilmediği ülkelerde bir an önce bu tür sağlam meşruiyet zemini oluşması yönündeki talepleri hep destekleye geldik. Maalesef, son dönemde özellikle Suriye ve Mısır bağlamında yaşanan gelişmeler, bölgemizin barış istikrar ve refah havzası haline gelmesinin önünde ciddi engeller teşkil ediyor" dedi.
BM: Muhalifler sarin gazı kullandı
BM, Suriyeli muhaliflerin sarin gazı kullandığını gösteren bulgulara ulaştığını duyurdu.
BM yetkilisi Carla del Ponte, "Suriye'deki şiddet olayları kurbanlarının ifadeleri, muhaliflerin sinir gazı (sarin) kullandığını gösteriyor" dedi. Esad rejiminin kimyasal silah kullandığına dair kanıt ise yok.
Bir İsviçre televizyonuna konuşan BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Carla del Ponte, muhaliflerin sarin gazı kullandığına dair güçlü, somut şüpheler bulunduğunu, ancak bu konuda henüz kesin kanıtlara ulaşamadıklarını söyledi.
BM yetkilisi Del Ponte, Esad rejiminin kimyasal silah kullandığına dair bir kanıta ise rastlamadıklarını belirtti.
NEREDE VE NE ZAMAN KULLANILDIĞINI AÇIKLAMADI
Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin başsavcılığını da yapan İsviçreli eski savcı Carla del Ponte, ellerindeki verileri doğrulamak için daha fazla sayıda tanık ifadesi dinlemek istediklerini vurguladı. BM yetkilisi Del Ponte, sarin gazının nerede ve ne zaman kullanıldığı konusunda ise bilgi vermedi.
sviçreli eski savcı Carla del Ponte'nin başkanlığını yaptığı BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu, Ağustos 2011'de Suriye'deki insan hakları ihlallerinin araştırılması için kurulmuştu.
BM HEYETİ KOŞULSUZ İZİN İSTİYOR
BM, Suriye'deki kimyasal silah kullanımı iddialarını soruşturmak için ayrı bir ekip görevlendirdi. Söz konusu ekibin Suriye'ye gitmek için hazır olduğu açıklandı. Ancak ekip, tüm iddiaların araştırılabilmesi için koşulsuz olarak izin verilmesini istiyor.
'HER GÜN 8 BİN SÜRİYELİ KAÇIYOR'
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Ortadoğu Sözcüsü Rim es-Salim de, günde 8 bin Suriyelinin komşu ülkelere sığındığını belirtti.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Ortadoğu sözcüsü Salim, bu yıl sonunda komşu ülkelere sığınan Suriyeli sayısının 3 milyona ulaşacağı, Türkiye'deki sığınmacı sayısının ise 1 milyona varacağı tahmininde bulundu.
Sığınmacılara gerekli hizmetleri sunmak için destek talebinde bulunan Salim, "Hizmet sunmak için ek finans sağlanmalı. Maddi sorunların yanında bir de güvenlik konusu var. İnsani yardımların Suriye'ye güvenli bir şekilde ulaşması için insani yardım
Bahreyn'de gece protestoları
Bahreyn'in farklı bölgeleri yine protesto gösterilerine sahne oldu. Gece saatlerinde sokağa dökülen halk, dikta Ali Halife rejiminin siyasi tutukluları işkence etmesini etti.
Bahreyn mahkemeleri "14 Şubat Hareketi'ne" karşı yargılama sürecini başlattı. Tutuklular ilk mahkemede, tutuklanma anlarından, gördükleri işkencelerin detayına kadar her şeyi söylerken, kendilerine atılan iftiraları reddettiler.Tutukluların arasında bulunan bir bayan tecavüz edilmekle tehdit edildiğini de vurguladı.
Bunun ardından, Bahreyn'in, Kerbabad, El Musella, İskan Selmabad, Kerane, Malikiye, Neviderat, Sitre, Deraz, Meamir, Bilad Kadim, Manama, Sehle ve daha bir çok yerinde dikta Ali Halife rejiminin zorbalığı protesto edildi.
Irak'ta teröristler "Ramazan" demedi
Irak sokakları yine kan gölüne döndü. Teröristler, cenaze merasimlerine ve polis merkezlerine saldırdı.
Yetkililerin bildirdiğine göre, bombalı saldırılardan biri Bağdat'a 180 km mesafede kurulan kontrol noktasına düzenlendi. Saldırı sonucu 11 kişi hayatını kaybetti.
Bağdat'ın Miktadiye Bölgesi'nde bir cenaze evine yapılan bombalı saldırıda 10 kişi hayatını kaybetti, 32 kişi de yaralandı. Teröristler, yaralıları hastaneye götürmek için akın eden halkın arasında tekrar intihar saldırısı düzenledi.
Tekrib Bölgesi'nde düzenlenen bombalı saldırılarda 28 kişi hayatını kaybetti, 79 kişi de yaralandı.
Musul'da polisleri hedef alan 3 intihar saldırısında 9 polis hayatını kaybetti, 28 kişi de yaralandı.
El Anbar Bölgesi'nde de bombalı saldırı yaşandı.
Ramazan ayından en iyi şekilde faydalanmak için ne yapmalı?
Büyük Ahlak ve İrfan üstadı Ayetullah Ensariyan’ın bu soruya vermiş olduğu cevap:
1- Bünyenize uygun bir beslenme programını takip edin. Özellikle daha önceden alıştırma yapmamış iseniz bu büyük ibadeti yerine getirirken sağlığınıza zarar getirecek bir programdan kaçının.
2- Allah’ın veli kulları dillerine, gözlerine ve kulaklarına oruç tutturdukları gibi kalplerine de oruç tuttururlar; dosttan yani haktan gayrisinin oraya girmesine müsaade etmezler.
3- Ramazan ayı Kurân’ın baharıdır. Günün bir bölümünde Kurân’a vakit ayırın. Onun bir bölümünü dikkatle okuyun ve gerektiğinde muteber olan tefsir kaynaklarına müracaat ederek ondaki mana ve maksatları anlamaya çalışın.
4- Ramazan ayı batını temizlemek ve manevi bir saflığa ulaşma ayıdır. Dolayısıyla bu ayda özellikle seher vakitlerinde dua ve münacat programımız olsun. Peygamberden ve imamlardan (ki Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bize ulaşmış olan dualarda en güzel tabirleri bulacağımızdan kuşkumuz olmasın. Bu münacatları okuyarak Rabbimizle raz-u niyaz edelim. Münacatta kişi Allah’la arasında dilediği her şeyi dile getirebilir ve günahlarından istiğfar eder.
5- Dini etkinliklere katılalım. Özellikle Kadir gecelerindeki programlara iştirak edelim ve bu fırsatlardan azami ölçüde faydalanalım.
6- Dünyadan göçmüş mümin kardeşlerimizi unutmayalım. Onlar hakkında istiğfar edelim. Okuduğumuz Kurân’ın sevabını onların ruhlarına hediye edelim.
7- Az konuşalım, çok tefekkür edelim ve ahlakımızı ve davranışlarımızı güzelleştirmek için çaba sarf edelim.
8- Ramazan ayının bizde oluşturduğu manevi ve ruhani gücü en azından belli bir süre de olsa korumaya çalışalım. Elbette haddinden fazla kendimizi zorlamamalıyız.
Shafaqna