
کارگر
Allah’ım!!! Bizi yüz üstü bırakanları sana şikayet ediyoruz..
Ahmed Kunayta.Gazze yaşadıklarını anlatırken işgalci İsrail’in Gazze’de hukuku nasıl hiçe saydığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Terörist İsrail’in Gazze’de hukuk tanımadan devam ettirdiği terörist saldırıları insani krizi her geçen gün daha da derinleştiriyor. İslam ülkeleri liderleri olup biteni adeta film seyreder gibi izlerken Gazze halkının çığlıklarına kulak kabartılmıyor.
Ahmed Kunayta.. Gazze sakinlerinden.. Yazdığı mektupta yaşadıklarını anlatıyor. Elimize ulaşan sözleri şu şekilde:
Babam Allah’ın izniyle şehit oldu..
Allah, 7 yıl kadar önce babamın felç geçirmesini takdir buyurdu. Bu felç onu tamamen hareketsiz kılmıştı. O günden bu yana yatalak durumdaydı ve sağlık durumu iyileşme ile kötüleşme arasında gidip geliyordu.
Geçen bu süreç boyunca ben ve kardeşlerim, sevgili ve sabırlı annemin de rehberliğinde gece gündüz babama hizmet ettik. Haftanın günlerini aramızda bölerek geceleri onun rahatını sağlarken, gündüzleri de onun işleriyle ilgilendik.
Son iki yılda babamın tedavisinin ve beslenmesinin özel olarak ayarlanması, hastalığının ilk günlerinden itibaren tedaviye ve uzman hekime görünmeye devam etmesiyle durumu büyük ölçüde stabilleşmişti.
Gazze'deki soykırımın ve Gazze Şehri ile kuzeyine yönelik acımasız ve şiddetli kuşatmanın başlamasından bu yana, İsrail Nazi yönetiminin Gazze'ya dayattığı açlık ve susuzluk neticesinde babamın sağlık durumu kötüleşmeye başladı.
Kuşatma ve açlığın şiddeti arttıkça babamın sağlık durumu kötüleşti. İlaç ve özel tedaviler sağlanamadı, çok nadir haller istisna hiçbir yiyecek temin edilemedi.
Babam, iki milyar Müslüman olan biteni izlerken, açlık ve kuşatma kılıcıyla haksız ve zalimce öldürülen birçok yaşlı gibi, sabrederek ve mükafatını yalnızca Allah’tan bekleyerek “İnşallah’’ şehadete nail oldu.
Allah’ım!!! Yahudilerin zulmünü ve Müslümanların bizi yüz üstü bırakmasını da sana şikayet ediyoruz..(Ajanslar)
Gazze'de 150 Sağlık Merkezi Yıkıldı, 32 Hastane Kapatıldı
Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü Dr. Eşref el-Kudra, Katar'ın el-Cezire kanalına verdiği röportajda şunları söyledi: Gazze Şeridi'nde bir milyondan fazla insan yetersiz besleniyor.
Eşref el-Kudra şunu belirtti: Siyonist işgal rejimi, tıbbi ekipman ve yakıtın Gazze Şeridi'nin kuzeyine girmesine izin vermiyor. Tesis yetersizliğinden dolayı Gazze Şeridi'nin kuzeyinde sağlık hizmeti veremiyoruz.
Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü şunları söyledi: Yaralı sayısının fazla olması nedeniyle hizmet aksaklığı olurken Refah'ta sadece 3 hastane faaliyet gösteriyor.
Eşref el-Kudra Gazze Şeridi'ndeki sağlık durumunun düzeltilmesi için uluslararası kuruluşlara acil müdahale çağrısında bulundu.
Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı şunları vurguladı: Siyonist rejimin Gazze halkına yönelik vahşi saldırılarının başlamasından bu yana 29.606 Filistinli şehit oldu, 69.737 kişi de yaralandı.
Filistinli direniş grupları, İsrail rejiminin Filistinlilere karşı onlarca yıldır işlediği suçlara tepki olarak 7 Ekim 2023'te Gazze'den (Filistin'in güneyi) işgal rejiminin mevzilerine karşı Aksa Tufanı adı verilen sürpriz bir operasyon başlattı. 45 gün sonra 24 Kasım 2023’de nihayet savaş ve çatışma geçici olarak sona erdi ve İsrail ile Hamas arasında dört günlük geçici ateşkese varıldı.
Savaştaki bu duraklama 7 gün sürdü ve Cuma sabahı geçici ateşkes sona erdi ve İsrail rejimi Gazze'ye yönelik saldırılarına yeniden başladı. Bu rejim, Aksa Tufanı sürpriz operasyonuna misilleme yapmak, yenilgiyi telafi etmek ve direniş operasyonlarını durdurmak amacıyla Gazze Şeridi'ndeki geçişleri kapattı ve bu bölgeyi bombalıyor. Öte yandan Filistinli direniş savaşçıları kara savaşında Siyonist orduya çok sayıda kayıp ve hasar verdirdi
Ümmetin Gazze Sınavı..
Mescid-ul Aksa'nın Rabbi'nin adıyla.....
İnsanoğlu varolduğundan bu yana hep sınanmıştır.
Bazen ferdi olarak, bazen topluluklar ve kavimler hâlinde sınanmıştır.
Allah u Teâlâ, Ankebut süresi 2. Ayet-i Kerime'de şöyle buyuruyor:
" insanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?"
Ayet-i Kerime'nin devamında şöyle buyuruyor: "Andolsun ki, biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır."
Yani sınav sonrasında kimin doğru tarafta kimin yanlış tarafta olduğunu da mutlaka ortaya çıkaracağız, buyuruyor Allah-u Teâlâ.
Dünya tarihinde Hz Adem'den (as) Hz. Muhammed'e (sav) kadar tüm ümmet ve kavimler sınava tabi tutulmuş ve tarih sayfalarında her kavim layık olduğu yerde yerini almıştır.
Kimi kaybeden, ziyana uğrayanların, kimi de Hakk'ın Adaletin, kurtuluşa erenlerin safında yerlerini almışlardır.
İslam tarihine baktığımız zaman, Peygamber efendimizin dünyadan irtihalinden hemen sonra İslam ümmeti büyük sınavlara, imtihanlara tabi tutulmuştur.
Bu imtihanlar. Gadir-i Hum ile başlayıp, Sakife ile devam eden sürecin sonunda Cemel, Nehravan , Sıffeyn gibi çeşitli tefrika ve savaşlar ile birlikte Kerbela hadisesi ile hak ile batılın kalın çizgiler ile belirlendiği bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır İslam ümmeti.
Öyle ki, bu imtihan müslümanlar arasında
Kur'an'ı Kerim'de sevgisi farz kılınan, İslam Peygamberi'nin (sav) Ehlibeytini kılıçtan geçirip esir etmek kadar ileri gitmiş ve bunu Peygamber efendimizin irtihalinden sadece 50 yıl sonra yapmışlardır.
Bunu yapanlar her müslüman gibi Namaz kılan, Oruç tutan, Kur'an okuyan hafızlar vs. ibadetleri yerine getirenler idi.
Islam ümmetinin büyük çoğunluğu batılı temsil eden Yezid'in yanında yer almış, Hakkı temsil eden,
Hakk'ın kendisi olan İmam Hüseyin'in (as) safında ise bir avuç müslüman yer almıştır.
Batılı temsil edenler sadece Yezid'in yanında savaşanlar değil, sözde iman Hüseyin'in (as) yanında olup, zulme sessiz kalanlar, kalan ömrünü Kabe'nin dibinde kalıp her gün namaz kılıp Kabe'yi tavaf ile cenneti arzulayanlar, itidalli davranmaya çağıranlar da imtihanı kaybedenlerin safında sayılmıştır.
Kerbela'da vurgulanan bariz sözlerden biri
" Kulli arzın Kerbela, kulli yevmin Aşura" yani "her yer Kerbela her gün Aşura" cümlesidir. Buna binaen
bugünün Kerbelası Gazze'dir demekte hiç bir sakınca yoktur!!
Her ne kadar Kerbela'daki zulüm hiçbir zulümle kıyaslanamaz olsa da,
günümüzdeki gasbçı siyonist rejimin Gazze'de yaptıkları zulüm, bütün dünyanın gözü önünde cereyan ederken, dünyadaki bütün insanlık sus pus durumda, gasbçı rejimin aşikar dostlarının yaptıkları destek vs onların fıtratından dolayı normaldir.
Genel anlamda imtihana tabi tutulan tüm insanlık olmakla birlikte, özelde Gazze halkının müslüman olması ve müslümanların kutsal beldesi olan Mescid-ul Aksa'yı, yani müslümların izzetini, onurunu korumaları nedeniyle müslümanlardır.
Gazzeli müslümanlar insanlık dışı bu vahşi yaratıkların zulmünü kendilerine verilen imkanlar ile mukavemet gösterirken satılmış Arap ülkelerinden ümidini kesmiş durumdalar. Onunla birlikte bekledikleri yardım, özellikle müslüman liderliğine oynayan, asırlarca Kudüs'ü yönetmiş Osmanlı Türkiyesinden de maalesef gelmiyor.
Zira Osmanlı Türkiyesi bürokrasi ve diyalog nutukları ile itidalli olmaya davet ederken, İsrail'e giden hiçbir yardımı kesmiyor, engellemiyor bile,
ama çok şiddetli bir şekilde kınıyor tabi....
Güney Afrika kadar bile bürokrasiyi işletemezken,
insanlığın yanında İslam ümmetinin de çıtı çıkmıyor maalesef..
57 islam ülkesi içinde sadece tüm direniş hareketini oluşturan Filistin'deki İslami cihad, Hamas, Lübnan ve Irak Hizbullahı, Haşdi Şabi, Yemen'de Ensarullah ve bunların abisi ve hamisi olan İran İslam Cumhuriyeti'nin dışında hakkın yanında duran dik duruşlu onurlu bir yönetim kadrosu göremiyoruz maalesef.
Evet bu ümmetin çoğunluğu Kerbela'da nasıl zalimin yanında yer aldıysa, bugünde Gazze'de yine gerek sessiz kalarak, gerek sadece kınayarak, gerekse bizzat gasıp rejime destek vererek zalimin yanında zulmün safında yer almışlardır.
İmtihanı kazananlar Kerbela'da nasıl bir avuç müminler idiyse şimdi Gazze'de de kazananlar yine aynı Kerbela ruhunu anlayan müminler olmuştur...
Kerbela ruhu anlaşılmadan Zafer kazanılmayacağı
bir kez daha anlaşılmıştır.!
Gazze sınavında haktan yana saf tutanlara selâm olsun.
Mehmet Yüksek
İsrail raporu: İsrail'in Hizbullah'a karşı savaşı karşılıklı kesin yıkıma tek yönlü bilet anlamına gelir..
Askeri ve güvenlik işleri uzmanı ve yazar Yossi Melman, Hizbullah ile savaşın işgalci İsrail için yarattığı varoluşsal tehlikeden bahsediyor.
İsrailli güvenlik ve askeri ilişkiler uzmanı Yossi Melman, Haaretz'deki yazısında, işgalci İsrail ile Hizbullah arasındaki herhangi bir savaşın, İsrail'in varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalmasına neden olacak ölçekte bir yıkımla sonuçlanacağından emin olduğunu belirtti.
Karşılıklı Kesin Yıkım Doktrini (MAD), ABD ile SSCB arasındaki Soğuk Savaş dönemine kadar uzanan ve ABD ile Sovyetler Birliği arasında tam teşekküllü bir nükleer savaşın patlak vermesini önleyecek bir caydırıcılık ve güç dengesi yaratmaya dayanan stratejik bir düşüncedir. Pratikte MAD, bir ülkenin diğerine nükleer saldırı gerçekleştirmesi halinde, ilk saldırıya uğrayan tarafın saldırgana misilleme yapmak için cephaneliğinde yeterli nükleer silaha sahip olduğunu ve böylece karşılıklı olarak güvence altına alınmış bir yıkıma yol açacağını söylemektedir.
Melman, 7 Ekim'deki El Aksa Seli Operasyonu'nun ardından Lübnan sınırında yaşanan durumun MAD doktrininin bölgesel ve konvansiyonel bir versiyonu olduğunu, ancak bunun çok ölümcül olacağını, çünkü hem İsrail işgalinin hem de İslami Direniş'in İsrail şehirlerini ve hem askeri hem de sivil altyapıyı büyük ölçüde tahrip edebilecek ve yüz binlerce can kaybına yol açabilecek silah sistemlerine sahip olduğunu belirtti.
Bugün, topyekûn bir savaş halinde olmasa bile, Hizbullah Ras al-Naqoura'dan "Metula "ya kadar sınır boyunca yer alan tüm yerleşimlere ve kibbutzlara binlerce füze, anti zırh füzesi, top mermisi ve insansız hava aracı fırlatırken aynı zamanda "Kiryat Shmona", Safad ve "Shlomi" gibi sınırdan daha uzaktaki yerleşim yerlerini de bombalayarak on binlerce yerleşimcinin Hizbullah tarafından büyük zarar verilen yerleşim yerlerini terk etmesine neden oldu.
Hizbullah füzeleri büyük hasar verecek
Hizbullah'ın füzelerinin, "Meron" hava trafik kontrol üssü de dahil olmak üzere Kuzey Komutanlığı bünyesindeki çok sayıda İsrail askeri üssünü vurduğunu söyledi.
İsrail tarafından bakıldığında ise Melman, işgal güçlerinin Lübnan'da hava saldırıları, insansız hava araçları, topçu ve füze saldırıları ve suikastlar yoluyla çok sert operasyonlar yürüttüğünü kaydetti. Tüm bunların Hizbullah'ın çok sayıda üssünün ve füze deposunun imha edilmesine ve yaklaşık 200 savaşçısının öldürülmesine yol açtığını iddia etti.
Ancak Melman "acı gerçeğin" Hizbullah'a verilen zararın çok büyük olmadığını vurgulayarak, savaşçılarının sınırdan yaklaşık 2 km geri çekilmesinin İsrail'in baskısı sonucu değil, Hizbullah liderliğinin insan kayıplarını azaltmak için aldığı bilinçli bir kararın sonucu olduğunu çünkü "Hizbullah'ın da insan kayıpları konusunda hassas olduğunu" sözlerine ekledi.
Meilman, Hizbullah'ın Gazze savaşından dersler çıkardığını ve sınır çatışmalarının tam teşekküllü bir savaşa dönüşmesi halinde elit Radvan Gücü'nü riske atmamak ve korumak için her adımını hesapladığı bir savaş verdiğini de sözlerine ekledi.
Savaş 'İsrail' için korkunç olur
Melman, "İsrail'de" ister halk, ister IOF, ister yetkililer arasında olsun, Gazze'deki savaş sona erdiğinde işgalci İsrail'in Lübnan'a saldırmaktan başka çaresi olmadığına inanan pek çok ses olduğu uyarısında bulundu. Diğerlerinin yanı sıra Başbakan Benjamin Netanyahu ve Güvenlik Bakanı Yoav Galant'ın bu militan yaklaşımı desteklediğini, bazı eski güvenlik ve askeri kurum yetkililerinin ise buna karşı çıktığını belirtti.
Muhalifler arasında, Gazze savaşının ilk günlerinde Hava Kuvvetleri'nin Lübnan'a geniş çaplı bir saldırı düzenlemesini isteyen Savaş Kabinesi kararını engelleyen Bakanlar Benny Gantz ve Gadi Eisenkot'un da bulunduğunu söyledi.
Al Mayadeen'den Tercüme
Hazırlayan: İlhan Bozkır-Hertaraf Haber
İran, Amerika ve Siyonist rejimin nüfuzuna karşı bölgesel bir süper güçtür
Ray Elyoum gazetesi bir makalesinde İran İslam Cumhuriyeti'ni bölgesel bir süper güç ve Amerika'nın ve Siyonist rejimin bölgedeki nüfuzuna karşı koymanın ana faktörü olarak değerlendirdi.
Ray Elyoum'un editörü Abdulbari Atwan, bu gazetenin başyazısında, İran ile Rusya arasındaki ilişkinin bölgede giderek güçlendiğine ve ABD ile Siyonist rejim arasındaki ittifakın daha da zayıfladığına değinerek, İran'ın bölgesel bir süper güç olduğunu ve buna karşın Amerika'nın bölge ülkelerinin çoğunda hızla zayıfladığını yazdı.
Atwan, daha önemli olan Amerika'nın özellikle Yemen ve Irak'taki savaşlara katılması, ki bu da çok uzak olmayan bir gelecekte muhtemelen bölge sularında sahip olduğu askeri üslerin, tüm güç ve filoların yok olmasına yol açacak, dedi.
Bu makalenin devamında ABD'nin en büyük başarısızlığının, İran başta olmak üzere bölgedeki bazı ülkelere ve daha az oranda da Yemen ve Suriye'ye uyguladığı yaptırımlar nedeniyle vardığı olumsuz sonuçlar olduğu belirtiliyor. Bu başarısızlığın en açık göstergesi, İran İslam İnkılabı'nın askeri ve sivil sanayiyi genişleterek bu ülkeye uygulanan ambargoyu kırmadaki başarısıdır.(Ajanslar)
İmam Mehdi (a.f) ’nin Kutlu Doğumu
Şaban ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece çok kutsal bir gecedir. Kadir gecesinden sonra en mübarek olan gecedir. Muntazar (beklenen) İmam Muhammed Mehdi bu gecede doğmuştur.
Hz. Mehdi (a.f) zamanın karanlık bulutlarının ardından adeta parlayan bir güneş gibi doğacaktır. Beşeriyetin son kurtarıcısını rivayetlerde Hz. Musa’ya benzetmişlerdir. Firavun yandaşları Hz. Musa’nın doğumunu engellemek için gebe kadınlara saldırdı ve erkek bebekleri katlettiler. Abbasi halifeleri de İslam Peygamberi’nin (sav) hanedanından birinin zuhur edeceğini ve onların hükümetini devireceğini duymuştu. Bu yüzden Abbasiler zalim iktidarlarını korumak için Hz. Mehdi’nin (a.f) veladetini engellemeye çalıştılar. Lakin yüce Allah’ın iradesi ile Samerra kentinin güvensiz ortamına karşın o hazret Abbasi hükümetinin adamlarının gözlerinden uzak bir şekilde dünyaya geldi. O gün hicri Kameri 255 yılının şaban ayının 15'iydi. Bu bebeğin doğması ile birlikte imam Hasan Asgeri’nin (a.s) evi sevinç ve nurla doldu.
Hz. Mehdi (a.f), ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından müjdelenmiş, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır. Peygamberimizden (s.a.a) aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi (a.f), çeşitli hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa (a.s) ile buluşacak, Allah'ın izniyle yegâne hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hâkim olmasına vesile olacaktır.
İmam Hamanei: Gazze Konusunda Batı'nın İkiyüzlülüğü Ortaya Çıktı
İmam Hamanei, Tahran'daki İmam Humeyni (r.a) Hüseyniyesi'nde yapılan görüşmede yaptığı konuşmada, Huzistan halkının Kutsal Savunma döneminde (8 yıllık İran-Irak savaşı) büyük bir destana imza attığını belirterek, bu başarının halkın dine olan büyük inancı ile çabaları sonucu gerçekleştiğini söyledi.
İmam Hamanei, ''İslami düzenin güçlenerek ilerlemesini ve birçok engelleri aşmasını sağlayan en önemli konu, halkın cumhuriyete ve İslam'a olan inancıdır ve gelecekte de sorunları çözmek aynı düşünceyi sürdürmekle mümkün olur.’’ dedi.
Düşmanların İran halkını ve İslam’ı iyi tanımadığını anlatan İmam Hamanei, şunları kaydetti:
''İran düşmanları, kendi tahminlerine göre İran İslam Cumhuriyeti'nin 40. zafer yıl dönünü göremeyeceğinden emindiler, ancak İran'ın ilerleyişi durmadı. Allah'ın izniyle, halkın büyük iradesi ve dini inancıyla ülkenin ilerleyişi devam edecektir.’’
İslam Devrimi Lideri, insanlara güvenme ve dini inancın Gazze’de de mucize yarattığını belirterek, ''Filistinli güçlerin gösterdiği direnişle düşmanın hayal kırıklığına uğratılması, aynı zamanda Gazze halkının saldırılar karşısında gösterdiği sabır, bu halkın dini inancının güçlü olduğunu gösteriyor.’’ değerlendirmesinde bulundu.
Gazze konusunda insan hakları savunucusu olduğunu iddia eden Batı'nın ikiyüzlülüğünün açıkça ortaya çıktığını belirten İmam Hamanei, ''Bir suçlunun infaz edilmesi konusunda yaygara çıkaran Batılılar, Gazze'de 30 bin masum insanın öldürülmesine göz yumuyor.’’ ifadesini kullandı.
İmam Hamanei, Gazze'de acilen insani ateşkes edilmesi için çağrıda bulunulan BM Güvenlik Konseyi tasarısını veto eden ABD'nin kararına tepki göstererek, ''ABD, Gazze'ye saldırıların durdurulmasını talep eden karar tasarısını yüzsüz bir şekilde defaatle veto etti. Bu, Batı'nın liberal demokrasisinin ve kültürünün gerçek yüzüdür. Dış görünüşüne göre Batılı politikacılar ütülenmiş kıyafetlerle gülümsüyor ama onların içinde kuduz bir köpek ve kana susamış bir kurt var.'' dedi.
İslam Devrimi Lideri, ''Batı medeniyetinin amacına ulaşamayacağına, doğru kültüre dayanan İslam mantığının tüm sorunların üstesinden geleceğine inanıyoruz.'' diye konuştu./mehr
Ensarullah ABD’nin Petrol Tankerini Ve Savaş Gemilerini Hedef Aldı
Yemen Ensarullah Hareketi, Aden Körfezi'nde bir Amerikan petrol tankerini ve Kızıldeniz'de bir dizi Amerikan savaş gemisini hedef aldıklarını duyurdu.
Ensarullah Hareketi Askeri Sözcüsü Yahya Seri, Telegram hesabından yazılı açıklama yaptı.
Yahya Seri, "Ensarullah’a ait deniz güçlerinin Aden Körfezi'nde bir Amerikan petrol tankerini, hava güçlerinin de Kızıldeniz'de bir dizi Amerikan savaş gemisini hedef aldığını" belirterek, saldırıların sonuçlarına ilişkin bilgi vermedi.
Seri, saldırıların, "Filistin halkına yönelik zulme karşı ve ülkelerine yönelik Amerikan-İngiliz saldırganlığına yanıt olarak" gerçekleştirildiğine dikkati çekti.
ABD ve İngiltere’den Yemen’e Saldırı
Yemen medyası Amerika ve İngiltere'nin Yemen başkenti San’a'ya saldırdığını açıkladı.
Bu saldırılarda Yemen’in kuzeyindeki bazı fabrikaların hedef alındığı, şehrin doğusundaki bölgelerin de peş peşe vurulduğu belirtildi.
Bu saldırıların amacının altyapının ve lojistik bölgelerin yok edilmesi olduğu ifade edildi.
Ensarullah ABD’nin Petrol Tankerini Ve Savaş Gemilerini Hedef Aldı
Yemen Ensarullah Hareketi, Aden Körfezi'nde bir Amerikan petrol tankerini ve Kızıldeniz'de bir dizi Amerikan savaş gemisini hedef aldıklarını duyurdu.
Ensarullah Hareketi Askeri Sözcüsü Yahya Seri, Telegram hesabından yazılı açıklama yaptı.
Yahya Seri, "Ensarullah’a ait deniz güçlerinin Aden Körfezi'nde bir Amerikan petrol tankerini, hava güçlerinin de Kızıldeniz'de bir dizi Amerikan savaş gemisini hedef aldığını" belirterek, saldırıların sonuçlarına ilişkin bilgi vermedi.
Seri, saldırıların, "Filistin halkına yönelik zulme karşı ve ülkelerine yönelik Amerikan-İngiliz saldırganlığına yanıt olarak" gerçekleştirildiğine dikkati çekti.
ABD ve İngiltere’den Yemen’e Saldırı
Yemen medyası Amerika ve İngiltere'nin Yemen başkenti San’a'ya saldırdığını açıkladı.
Bu saldırılarda Yemen’in kuzeyindeki bazı fabrikaların hedef alındığı, şehrin doğusundaki bölgelerin de peş peşe vurulduğu belirtildi.
Bu saldırıların amacının altyapının ve lojistik bölgelerin yok edilmesi olduğu ifade edildi.
Imam Mehdi’yi Bekleme Felsefesi ve Bekleyişin En Faziletli Amel Oluşu
Beklemek (intizar), yolunu gözlemek demektir. Bu kelime eklendiği diğer kelimeyle belirli bir anlam kazanır. Ona eklenen kelime ne kadar öneme, değere ve derinliğe sahip olursa bekleyiş de o ölçüde önemli ve değerli olur. (İbn Faris, c.4, 498)
Servet beklemek, mevki makam beklemek, çocuk beklemek, sevgiliyle görüşmeyi beklemek ve hak devletini beklemek (intizar-ı ferec), bunların hepsi bekleyiştir. Ama bu bekleyişlerin her biri kendinden önceki kelime ile önem kazanır, o kelime bekleyişin derinliğini tayin eder. Hiç kuşkusuz, bekleyişin zirvesi, kalıcı ve faydalı olan bekleyiştir, yani tek bir cümle ile beklemeye değer olmasıdır.
Para, makam, evlat ve dünya beklentileri, dünyada ulaşılabileceğimiz beklentilerdir ve ömür boyunca beklentisini duyduğumuz her şey, sona erer. Ama eğer beklenti kalıcı ve değerli olursa yani dünyadan sonra da faydası olursa, berzahta ve kıyamette de fayda vermeye devam ederse onun değeri ve önemi diğer bekleyişlerle kıyaslanabilir nitelikte olmayacaktır.
Fereci beklemek, Hak devletin zuhurunu beklemek işte böylesine görkemli bir bekleyiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim ayetlerinde onu bekleyenlerin bu işte Allah’la beraber olma iftiharına ulaşacağı belirtilmiş rivayetlerde ise bu bekleyiş en faziletli amel olarak nitelenmiştir.
Ferec bekleme ile ilgili yazılmış makalelere baktığımızda şu noktadan gafil kalındığını görüyoruz: Niçin ferec bekleme konusunda bunca sevap ve fazilet zikredilmiş, hatta bu iş en üstün amel olarak adlandırılmıştır. Genellikle ferec bekleyişiyle ilgili yazı yazanlar, faziletlerini zikretmekle yetinmiş ve çoğunlukla okuyucuların kafasına takılan ferec beklemenin neden bunca sevap kazandırdığı ve faziletli olduğu sorusuna cevap verilmemiştir. Bu makalede rivayetlerden hareketle bu soruya cevaplar vermeye çalışacağız.
Bekleyiş için zikredilen özellikler dikkate alındığında bekleyiş böylesi bir ortamda şekilleniyor ve kendi anlamını kazanıyor. Bekleyişin (intizar) sözlük anlamı, gözün yolda olmasıdır. –Özellikle İmam-ı Zaman’ın (as) zuhuru için gözü yolda olan kimselerle ilgilidir- Bekleyiş, bir şahısta bekleyişin gerçek özellikleri oluşunca gerçekleşir. Bir başka deyişle, gözü yolda olmak ve İmam-ı Zaman’ın (as) ferecini beklemek, yalnızca ona kesin olarak inanan ve örnek bir şekilde sebat gösteren kimselerde oluşabilir. Ayrıca bunlar sâlih amelleri, Allah’ın Resulü’ne (s) kardeş olma iftiharına nail olacak ölçüde yerine getiren kimselerdir. (Bkz. Meclisi, 1403, c.52, 124.)
Dolayısıyla, bekleyiş sadece sözde olan bir şey değildir. Yakine dayalı derin bir inancın ve sâlih amellerin ürünüdür ve bekleyen kimse gaybet döneminde bunlara bağlıdır. Diğer bir deyişle bekleyiş, tüm inançların ve sâlih amellerin zirvesidir. Tevhidin, nübüvvetin, imametin maadın ve tüm ahkam ve ahlakın özüdür. Bekleyişin amellerin en faziletlisi diye adlandırılmasının ve bekleyenin İmam-ı Zaman’ın (as) gölgeliğinde yer almasının sırrı işte budur. (Saduk, c.2, s.380)
1- Bekleyenlerin Vasıfları ve Özellikleri
Gerçek anlamda bekleyenler, dini öğretiler çerçevesinde çeşitli vasıflara ve özelliklere sahiptir. Aşağıda bunlardan önemli olan bazılarına değinilecek.
1-1- Sebat Göstermek ve Doğru İnanç
Gerçek bekleyenlerin özelliklerinden biri, onların velayete bağlılık konusunda sebat göstermesidir. Gerçek bekleyenler, gaybet döneminde itikadi ve ameli açıdan rivayetlerde mümtaz sıfatlarla nitelendirilmiştir. Öyle ki onlar inancın zirve noktasına yerleştirilmiştir ve onların velayete ve Ehlibeyte bağlılık konusunda gösterdikleri sebat ise örnek verilecek türdendir. Bir rivayette Hz. Peygamber, (s) Hz. Ali’ye (as) gerçek bekleyenlerin inançlarıyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
‘’Ey Ali’ Bil ki yakîn açısından insanların en yüceleri, Ahir zamanda gelirler. Onlar, Peygamberi görmemişlerdir ve hüccet onlardan gaiptir. Onlar, beyazın üstündeki siyahlıklara (Kur’an’ın ve hadislerin yazdıklarına) iman ederler.’’
Bu hadis-i Şerif’te gaybet dönemindeki bekleyenler, yakinin zirvesindeki kişiler olarak diğer tüm insanlarla mukayese ediliyor. Onlar Peygamber’i görmemişlerdir ve İmamları da gaybet perdesinin arkasındadır. Onların elinde olan sayede ilahi hüccetlerden kalan hadislerdir. Onlar, itikadi açıdan peygamberi gören ve onun mucizelerine yakından tanıklık eden kişilerden daha ileridedirler. Bu durum onların kavrayış ve marifetin zirvesinde olduklarını ifade eder. Onlar, itikadi açıdan işte böylesine yüksek düzeyde bir yakine sahiptir.
1-2- İmanda Üstünlük
Gerçek bekleyenlerin ikinci özelliği onların iman açısından üstünlüğüdür. Hz. Peygamber, (s) nakledilen diğer bir hadiste gaybet dönemindeki bekleyenleri kendi kardeşi olarak nitelemekte ve onları görmeyi arzuladığını ifade etmektedir. Bu çok önemli olan unvan, Peygamber’in sahabesinin gıpta etmesine ve ‘’Ey Allah’ın Resulü, bizler senin kardeşin değil miyiz?’’ demelerine neden oldu. Hz. Peygamber (s) ise ‘’Sizler benim ashabımsınız; ama kardeşlerim ahir zamanda beni görmedikleri halde bana inanan kimselerdir’’ diye buyurdu. (Meclisi, 1403, c.52, 124; Saffar, 1404, c.1, s.84)
Hz. Peygamber’in (s) bu buyruğunda bekleyenlerin iman bakımından sahabesine olan üstünlüğü açık bir şekilde gözükmektedir.
1-3- Bekleyenlerin Hidayet Etme Rolü
Diğer bir konu da bekleyenlerin inançlarına, özellikle de gaybet zamanında Ehlibeyt’in velayetine bağlılıkta sebat göstermesidir. Bu, öylesine zordur ki karanlıkta dikenlerle dolu bir ağacın üstüne çıkmaya ya da ateşi eliyle tutmaya benzetilmiştir.
“Her biri, zifiri bir gecede dikenler üzerinde yürümek ve avucunda ateş koru tutmaktan daha zor olmasına rağmen dinlerini korurlar. Onlar, kapkaranlık gecelerin kandilleridirler ve Allah onları her türlü bulanık ve karanlık fitneden kurtarır.” (Meclisi, 1403, c 52:124)
Bu hadis-i şerifte bekleyenlerin bir diğer özelliğine işaret edilmiştir. Onlar, karanlıkta yön gösteren lambalardır. Diğer bir ifadeyle onlar, gaybet zamanında başkalarının hidayetine vesile olan bilgelik meşaleleridir. Bazı rivayetlerde gaybet döneminde imamı bekleyenler, muttakilerin misdakı olarak tanıtılmıştır.
‘’Muttakiler için yol göstericidir. Onlar gaybe inanırlar’’ (Bakara:2-3) ayetinin tefsiriyle ilgili olarak İmam Sadık’tan rivayet edilen bir hadiste şöyle deniyor: “Onlar, Kaim’in kıyamının hak olduğuna ikrar edenlerdir.’’ (İbn Babuye, 1395, c.2, 340)
Bu rivayette İmam Sadık (as) muttakileri -ki onlar Kur’an’ın özel hidayetinden yararlanırlar ve onların birinci özelliği gayba iman etmeleridir- İmam-ı Zaman’ın (as) kıyamını ve hakkaniyetini ikrar edenler olarak görmüştür.
1-4-Akıl, Anlayış ve Marifet Sahibi Olmak
İmam-ı Zaman’ı (as) bekleyenlerin en önemli özelliklerinden biri de Allah’ın onlara verdiği özel akıl, anlayış ve marifettir. Bu özellik sebebiyle İmam Seccad (as) onları tüm zamanların en üstün insanları olarak adlandırır.
“Allah Resulü'nün vasileri ve kendisinden sonraki imamlardan olan on ikinci Allah velisinin gaybeti uzun sürecektir ey Eba Halid! Onun gaybet döneminde yaşayıp, imametine inanan ve zuhurunu bekleyenler bütün zamanların en faziletlileridir. Zira Allah Teala onlara öyle bir akıl, şuur ve marifet bahşetmiştir ki gaybet, onlar için doğrudan görmek mesabesindedir. Allah, onları Allah Resulünün (saa) hizmetinde kılıçlarıyla savaşan mücahitler düzeyine yükseltmiştir. İşte onlar, gerçek anlamıyla ihlas sahipleri, en doğru anlamıyla Şialarımız ve Allah’ın dininin gizli-açık davetçileridirler’’. (Meclisi, 1403, c.52, 122)
Bu hadiste İmam-ı Zaman’ı (as) bekleyenler, kendine özgü özelliklerle nitelendirilmiştir ve onlar sırasıyla şu şekilde adlandırılır: Onlar tüm zamanların en faziletli insanlarıdır. Allah’ın kendilerine özel olarak verdiği akıl, anlayış ve marifete sahiptirler. Öyle ki gaybet onlar için tıpkı müşahede gibidir. Onlar, Peygamber’in (s) yanı başında kılıçla cihat eden mücahitler gibidir. Onlar gerçek birer ihlas ehli, sadık Şii ve Allah’ın dinine açık ve gizli davet edicidir. Bu özellikler sayesindedir ki bekleyiş gerçek anlamını bulmaktadır. Nitekim İmam-ı Zaman’ın (as) ferecini bekleyenlerin safında yer almak da büyük bir lütuf ve büyük bir kurtuluştur. Bu yüzden hadisin sonunda İmam Seccad (as) şöyle buyurdu:
“Fereci beklemek, en büyük fereclerdendir.’’
Yani fereci beklemenin kendisi, insanın elde etmek için çalışması gereken en büyük kurtuluştur.
2- Bekleyişin Bekleyene Yönelik Etkileri ve Sonuçları (Sevap)
Bekleyiş felsefesinde önemli hususlardan biri de bekleyen için söz konusu olan etkiler ve sonuçlardır. Fereci bekleyiş, bekleyene dünyevi ve uhrevi birçok bereket getirecektir. Bazı rivayetlerde fereci beklemenin bekleyene yönelik sevaplarından söz edilmiştir. Bunlar dikkate alındığında bekleyiş gerçekliği ve bekleyenin yüceliği daha iyi anlaşılmaktadır.
2-1- Fereci Beklemek En İyi Amel Mesabesindedir
Bir rivayette Hz. Ali (as) fereci beklemenin Allah katındaki en sevimli amel olduğunu belirtmiştir:
“Fereci bekleyiniz, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyiniz. Allah azze ve celle katında en sevimli amel fereci beklemektir.’’ (İbn Babuveyh, 1362. c.2, 616. Meclisi, 1403, c.52. 123)
2-2- Bin Şehidin Sevabına Eşit
İmam Seccad’dan (as) gelen bir rivayette gerçek bekleyenlerin sevabı, Bedir ve Uhud şehitleri de dahil olmak üzere binlerce şehitle mukayese edilmiştir.
‘’Herkim, Kaimimiz’in gaybet döneminde velayetimiz üzere sebat ederse, Allah ona Bedir ve Uhut şehitleri gibi bin şehidin sevabını bahşeder’’. (Erbili, 1381, c.2, 522; Şübber, 1424, 290.)
‘’İmam-ı Zaman’ın gaybeti döneminde bizim velayetimize bağlı kalmakta sebat gösteren kimseye Allah, Bedir ve Uhud şehitleri gibi bin şehidin sevabını verecektir.’’
2-3- Bekleyenlerin Peygamber’e (S) Ve İmam-ı Zaman’a Arkadaş Olması
Bekleyenlerin sevabı, İmam-ı Zaman’ın (as) gölgeliğinde onunla birlikte oturan kimseler gibi vasıflandırılmıştır.
“Ebu Abdillah’a (as): “Bu dava üzere ve onun yolunu gözlüyorken ölen kişi hakkında ne dersin?” diye sordum. İmam: “O, Kaim’in çadırında, onunla birlikte olan biri mesabesindedir” dedi ve sonra şöyle buyurdu: “O, Allah Resulü ile birlikte olan biri gibidir”. (Hür Amili, 1422, c.5, s139)
İmam Sadık’a (as) şöyle sordum: Sizin emrinizi beklerken bu dünyadan giden bir kimse hakkında ne buyurursunuz? İmam buyurdu ki: ‘’O, tıpkı İmam-ı Zaman’ın gölgeliğinde oturan kimse gibidir.’’ Daha sonra İmam durdu ve şöyle buyurdu: “O, tıpkı Peygamber’le (s) birlikte olan kimse gibidir.’’
Görüldüğü gibi bu hadis, bekleyenlerin yüceliğini yansıtıyor. Zira onlara İmam-ı Zaman’ın (as) gölgeliğinde yer veriyor veya ondan daha da üstün olmak üzere onları Peygamber’e (s) biat eden kimse gibi niteliyor. Bunlar bütünüyle İmam-ı Zaman’ı (as) gerçek anlamda bekleyenlerin ruhsal açıdan ileriliğin zirvesinde olduğunu ifade ediyor. İnsanın İmam-ı Zaman’ın (as) gölgeliğinde oturmasından daha büyük bir sevap veya lütuf ne olabilir?
2-4- Bekleyişin En Üstün Amel Olması
Masumların (as) diliyle çeşitli şekillerde tekrar edilen bir diğer hadiste, ferec beklemek en üstün amel olarak nitelenmiştir.
Peygamber-i Ekrem (s) şöyle buyuruyor: “Ümmetimin en faziletli ameli Allah Azze ve Celle’den ferec beklemesidir.’’ (İbn Babuveyh, 1395, c.2, 744)
Şimdiye kadar anlatılanlar çerçevesinde bu konunun sırrı bir ölçüde aydınlandı.
Konunun sırrı şudur: Gaybet döneminde Mehdi’ye inananlar, karanlık gecelerde ve zorluklarda imanlarını değerli kılıyorlar ve sebat gösteriyorlar, zorluklarıyla birlikte en üstün amelden yararlanıyorlar. Zira “Amellerin an faziletlisi en zor olanıdır”. (Meclisi, 1403, c.67, 191.) Öte yandan ferec bekleme sayesinde insan kendisini ferece hazır hale getirir. Karamsarlık ve umutsuzluktan uzak durur, Allah’tan umudunu kesmez; çünkü Allah katında en sevimli amel olan fereci beklemek ile Hz. Mehdi’nin (as) hükümetine ve ferece hazırlık kazanır. Böylece gaybet döneminin uzunluğu ve o dönemlerin zorlukları bekleyenlerin gücünü azaltmaz, bekleyenlerin safı sağlam şekilde korunur. (Musevi İsfehani, 1390. C.2, 235-236)
Ayrıca, fereci beklemek salt bir ruhsal durum değildir. Cereyan haline gelmiş, gerçekleşmiş bir haldir, eyleme geçmiş bir durumdur. Bu yüzdendir ki onun hakkında ‘’amellerin en faziletlisi ve en sevileni’’ diye buyurulmuştur. Bu sayede sabır ve istikamet sahibi olmak gerekir. (Bkz. Age. Meclisi, 1403, c.2, 146)
Gaybet döneminde düşmanlar tüm şeytani planlarını ortaya koydular ve İmam Mehdi’nin takipçilerinin imanını hedef aldılar. Onların tuzağına düşmeyenler sadece umutsuzluğa düşmeyip sabredenlerdir. Çünkü umutsuzluğa düşüldüğünde onların her şeyi saldırıya ve yok oluşa hazır hale gelir. Fereci bekleyerek ise onlardaki direniş canlı kalır sorunlara galip gelme için yol açılmış olur.
2-5- Bekleyenlere Şehitlik Mükâfatı
Bekleyenler, sevap bakımından Allah yolunda canlarını verenlere benzetilmiştir. Nitekim Hz Ali (as) şöyle buyuruyor:
“Bizim emrimizi/davamızın zaferini bekleyen, Allah yolunda kanına boyanmış (şehitler) gibidir”. (Age. 645)
2-6- Allah’la Yoldaş Olmak
Bir diğer hadiste İmam Rıza (as) sabrı ve fereci beklemeyi övmüş ve Kur’an ayetleri çerçevesinde Allah’ın bekleyenlere yoldaş olduğuna şahitlik etmiştir.
“Ne kadar güzeldir, sabır ve fereci beklemek. Allah’ın şöyle buyurduğunu işitmediniz mi? ‘Bekleyin ben de sizinle birlikte bekliyorum.’ Ayrıca yine Allah şöyle buyuruyor: ‘Öyleyse bekleyin ben sizinle birlikte bekliyorum.” (Meclisi, 1403, c52, 129)
Bekleyişin güzelliği Allah’ın da kendisini bekleyenlerden olarak anması ve tüm bekleyenlere eşlik etmesidir. İnsanın kendisini Allah’la birlikte hissetmesi ne güzel bir bekleyiştir.
Bu iki bahisten de anlaşıldığı üzere gaybet zamanında İmam-ı Zaman’ın zuhurunu bekleyen –hem marifet açısından hem de amel açısından- tüm zamanların en üstünüdür. Onlar için söz konusu olan sevaplar en yüksek düzeydedir. Diğer bir ifadeyle bekleyen, halis Şiilerin özelliklerine ve halis müminlerin sevabına sahiptir. Dolayısıyla üstlendiği ağır görevleri vardır. Şimdi rivayetlerden hareketle onlardan bazılarına işaret edilecek.
3- Bekleyenlerin Görevleri
Belki de denilebilir ki bekleyenleri kendi zirvesinde tutan en önemli görevleri huzurda olduğunu hissetmesidir. Yani bekleyen şahıs, bir taraftan yaptığı tüm amel ve davranışların İmam-ı Zaman’ın gözlerinin önünde yani onun huzurunda olduğunu bilir. Öte taraftan da Allah, ona o kadar akıl, marifet ve kalem vermiştir ki gaybet, onun için bir müşahede mesabesindedir.
Bu yüzden, böylesi şartlar içinde gaybet döneminde huzurda olduğu hissini kazanmaktadır. Bununla ilgili olarak Hz. Emir’den (as) şöyle nakledilir:
Rumeyle Nami şöyle diyor: Hz. Ali (as) zamanında ağır bir hastalığa yakalandım. Cuma günü biraz hafiflemiş hissedince kendi kendime gidip Müminlerin Emiri’nin arkasında namaz kılayım dedim. Mescide gittim, Hz. Ali minbere çıktığında benim hastalığım yeniden ağırlaştı. Hz. Emir (as) minberden sonra bana: ‘’Ey Rumeyle hastalıktan kıvrandığını görüyorum’’ dedi. Evet dedim ve durumumu anlattım. Hz. Ali buyurdu ki: ‘’Ey Rumeyle, hasta olan hiçbir mümin yoktur ki biz de onun hastalığı vesilesiyle hasta olmayalım, üzüntüsü yoktur ki biz de onun üzüntüsüyle üzülmeyelim. Hiçbir duası yoktur ki biz ona amin demiş olmayalım ve suskunluğu yoktur ki biz onun için dua etmiş olmayalım.’’ Dedim ki: ‘’Ey Müminlerin Emiri, canım sana feda olsun! Bu mesele sizin çevrenizdeki insanlar için geçerlidir; peki siz çevrenizde olmayan birini görüyor musunuz?’’ Bunun üzerine Hz. Ali (as) ‘’Ey Rumeyle, ne yeryüzünün doğusundaki ne de yeryüzünün batısındaki mümin bizden gizli değildir’’ diye buyurdu.’’ (Age. C.26, 140. H,11)
Bu hadis, onların müminleri ihata ettiğini açıklıyor. Onların tüm halleri, hastalıkları, üzüntüleri, sükûtları, duaları, her zaman İmamın gözünün önündedir. Ayrıca müminin İmam-ı Zaman’ın (as) onu gördüğüne inandığını açıklıyor.
İmam Seccad şöyle buyuruyor:
“Ey Eba Halid! Onun gaybet döneminde yaşayıp, imametine inanan ve zuhurunu bekleyenler bütün zamanların en faziletlileridir. Zira Allah Teâla onlara öyle bir akıl, şuur ve marifet bahşetmiştir ki gaybet, onlar için doğrudan görmek mesabesindedir." (Tabersi, 1403, c.2, 318)
İmam bu hadiste buyuruyor ki zuhuru bekleyen ve onun imametine inanan kimseler, tüm zamanların en üstünüdürler. Bunun sebebini de Allah’ın onlara özel bir akıl, anlayış ve marifet vermesiyle açıklıyor. O kadar ki onlara verilen akıl, kavrayış ve marifetle gaybet meselesi onlar için müşahede hali gibidir.
Nitekim bekleyenlerin kendilerini Hz. Mehdi’nin (as) huzurunda hissetmesi, onların adeta İmam-ı Zaman’ı görüyormuş gibi yaşamasını sağlamaktadır. Böylesi bir his sayesinde ona karşı yapması gereken görevlerinin hiçbirini ihmal etmiyor. Dolayısıyla İmam Seccad’ın rivayetinin devamında onlardan, Peygamberle yan yana cihat eden kimseler, gerçek ihlas sahipleri ve sadık Şiiler diye söz edilmiştir.
Bazı görevler, bekleyenlerin geneli için bazı görevler ise sadece âlimler için söz konusudur. Önce genel için söz konusu olan görevleri sonra da bu alandaki âlimlerin görevini açıklayalım.
3-1- Sürekli Olarak İmam-ı Zaman’ı Yâd Etmek
Bir hadiste İmam Kazım (as) şöyle buyuruyor:
“Şahıs olarak insanların gözünden gaip olsa da onun yâdı müminlerin kalplerinden gaip olmaz”. (Meclisi, 1403, c.51, 150)
Bu rivayete göre İmam-ı Zaman (as) şahsen gözlerden kayıp olsa da o, mümin kalplerde zikredilerek asla unutulmaz. Bir başka deyişle müminler ve Hz. Mehdi’yi bekleyenler, sürekli onu yâd ederler ve onu zikrederek yaşarlar.
3-2- İmamların Velayetinde Sabır ve Sebat Göstermek
Gaybet döneminde bekleyenler için zikredilen önemli görevlerden biri de Ehlibeyt’in (as) velayetinde sebat göstermektir. Bu görev o kadar önemlidir ki sebat gösteren bekleyen, bin şehit sevabı kazanmaktadır. İmam Seccad, bu konuda şöyle buyuruyor:
“Herkim, Kaimimiz’in gaybet döneminde velayetimiz üzere sebat ederse, Allah ona Bedir ve Uhut şehitleri gibi bin şehidin sevabını bahşeder’’. (Age. C.25, 125)
‘’Kim İmam Mehdi’nin gaybeti döneminde bizim velayetimizde sebat gösterirse Allah ona Bedir ve Uhud şehitleri gibi bin şehidin sevabını verir.’’
3-3- Görevle Amel Etmek (Vera Ve İçtihat)
İmam Sadık, (as) İmam-ı Zaman’ın (as) dostlarını tarif ederken onların bekleyiin yanı sıra vera, iyilik ve ahlakla davrandıklarını söyler. Bu hadiste İmam Sadık açık bir şekilde vera, iyi ahlak ve bekleyişi birlikte emretmiş ve İmam Mehdi’nin ashabı olmanın şartını bu üç görevi yerine getirmek olarak açıklamıştır. Eğer bu sahabe ölürse onun sevabı İmam-ı Zaman’ı idrak edinceye kadar vera ve iyi ahlakla bekleyen kişininki gibi olacaktır.
“Hz. Mehdi’nin ashabı olmayı gönülden isteyen biri, bekleyiş içinde olmalı, vera ve iyi ahlakla amel etmelidir. O, bekleyiş halinde ölür de İmam ondan sonra kıyam ederse, o kişi İmamı idrak etmiş kişiler gibidir. Onun için de sevap vardır. O halde gayret gösterin ve bekleyiş içinde olun! Bu durumda nr mutlu size ey ilahi rahmete nail olanlar topluluğu!’’ (Numani, 1397, 200)
Görüldüğü gibi İmam, bekleyişin yanı sıra bekleyen kişilerden vera, takva ve iyi ahlakla amel etmeye çalışmalarını da istemektedir. Çünkü dinin esası vera, takva ve ahlaktır, bekleyen kişi bu iki dini görevi yerine getirerek gerçek bir bekleyen olur.
3-4- Fereci Beklemek ve Umutsuzluğun Olmaması
Bekleyenler için gaybet döneminde belirtilen görevlerden biri de beklentide umutsuzluğa düşülmemesi, şeytanın onlara verdiği vesveselerin onları umutsuzluğa düşürmemesidir. Onlar bilmelidir ki bekleyiş ne kadar uzun da sürse sonunda hak devletin zuhuru gerçekleşecektir
Hz. Ali (as) ferec bekleme emrini umutsuz olmamakla birlikte zikretmiştir:
“Fereci bekleyiniz, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyiniz. Allah Azze ve Celle katında en sevimli amel fereci beklemektir”. (Age.)
Fereci beklemek, umutsuzluğa kapılmama ile birlikte olursa insanı bekleyen olmaya layık kılar. İnsanın fereci bekleme zamanı boyunca umutsuzluğa kapılmaması zordur. Belki de bekleyenin Allah katında sevgili olmasının sırrı, bekleyiş süresi boyunca umutsuzluğa kapılmamasıdır.
3-5- Bize Ulaşana Tutunmak
Bazı rivayetlerde bekleyenler için İmamlardan (as) onlara ulaşanlara tutunmak ve onlara bağlı kalmak bir görev olarak zikredilmiş ve gaybet döneminde diğer bir emir size ulaşıncaya kadar önceki emre tutunun diye buyrulmuştur.
İmam Sadık (as) bu konuda şöyle buyuruyor:
‘’Size diğer emir açıklanıncaya kadar önceki emre tutunun!’’ (Age. 158)
‘’Yeni emir sizin için açıklığa kavuşuncaya kadar elinizde olanlara tutunun.’’ (Age. 159)
“İşin hakikati size açıklanıncaya kadar hâlihazırda sahip olduğunuz önceki emre tutunun.’’ (Age. 159)
Allame Meclisi, bu rivayetleri zikrettikten sonra, şu açıklamayı yapıyor: Bu rivayetlerdeki kasıt, dinde sarsıntıya ve amelde şaşkınlığa düşülmemesidir. Yani bu rivayetler demek istiyor ki usul-i dinde ve füru-u dinde İmamlardan size ulaşanlara tutunun, amelleri terk etmeyin, imamınız zuhur edinceye kadar sapmayın. (Meclisi, 1403, c.52, 133)
3-6- Ferec İçin Dua Etmek
Bekleyenlere gaybet döneminde emredilen şeylerden biri de İmam-ı Zaman’ın (as) fereci için dua etmektir. Bundan daha da önemlisi mukaddes mercilerden gelen buyruklarda (tevkilerde) ferec için çok dua edilmesi istenmiştir. İmam-ı Zaman (as) İkinci Naibi Muhammed bin Osman’ın eline ulaşan mektubunda gaybetin sebeplerini açıkladıktan sonra ferecin çabuk gerçekleşmesi için çok dua edilmesini emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:
“Ferecin çabuk olması için çok dua ediniz. Bu, kesinlikle sizin kurtuluşunuzdur.’’ (Tabersi, 1403, c.2, 471)
Bu iş hem de İmam-ı Zaman (as) tarafından gaybet dönemi için tayin edilen önemli görevlerden biridir. Bekleyen şahıs Allah’a ferecin çabuk gerçekleşmesi için dua etmelidir.
Daha önce de söylediğimiz gibi İmam daima bekleyenlerin gönlündedir. Belki bu hadis şu şekilde toparlanabilir: Bekleyenler daima İmam-ı Zaman’ın fereci ve zuhuru için dua etmektedir. Çokça yapılan bu dualar, İmam-ı Zaman’ın (as) buyurduğu gibi onlar için başlı başına bir kurtuluş ve ferahlıktır.
3-7- Bekleyen Âlimlerin Görevleri
Gaybet döneminde din âlimleri için genele zikredilen görevlerden daha ağır görevler zikredilmiştir. Rivayetlere göre onlar, halkı imama çağırmalı, İmam’ın varlığıyla yol göstericiliği yapmalıdır. İmam’ın görüşlerini savunmalı, Allah’ın zayıf kullarını şeytanın ağına, şüphe ve sapkınlığa düşmekten kurtarmalıdır. Böylesi âlimler Allah katında en üstün olanlar diye adlandırılmıştır. İmam Ali bin Muhammed (as) şöyle buyurmuştur:
‘’Eğer Kaimimizin gaybetinden sonra halkı ona çağıran, Allah’ın hüccetleriyle onun dinini savunan, Allah’ın zayıf kullarını şeytanın ve Nasıbilerin ağına düşmekten kurtaran âlimler olmasaydı, Allah’ın dininden irtidat etmeyen hiç kimse kalmazdı. Zayıf Şiilerin kalplerinin dizginini tutan onlardır, tıpkı geminin dümenini tutan gemi kaptanları gibi. Onlar, Allah katında en üstün olanlardır”. (Meclisi, 1403, c.2, 6)
Sonuç
Toparlayacak olursa şunu söyleyebiliriz: Bekleyen şahıs, bekleyenler için zikredilen vasıflara sahip olan ve gaybet zamanındaki görevlerini yapandır. Zikredildiği üzere, o, kendine özgü özellikleri –hem itikadi açıdan hem de ameli açıdan- bakımından zirvede yer almaktadır. Nitekim bekleyen unvanı, böylesi bir durumda anlamını kazanmaktadır. Bekleyen kelimesi bu vasıflarla ve gaybet dönemindeki görevlerini yerine getirerek liyakatli bir şahıs olmaktadır. Dolayısıyla bekleyenler için zikredilen bu vasıflar ve görevler sebebiyle gaybet döneminde bekleyişin en faziletli amel diye adlandırılması şaşırtıcı değildir.
Bekleyenler yakînin ve sâlih amelin zirvesindedir. Onlar, Allah’ın Resulü’nün (s) kardeşi unvanını almıştır. Muttakilerin misdakıdırlar. Tüm zamanlardaki insanların en üstünü olarak adlandırılmışlardır. Allah onlara özel bir akıl, marifet ve anlayış bahşetmiştir. Daha da önemlisi onlar, gaybet döneminde İmam-ı Zaman’ın hazır olduğunu hissetmektedirler. Sürekli olarak İmam-ı Zaman’ı zikretmekte ve gaybet döneminde hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamakta, sürekli olarak vera ve güzel ahlakla hareket etmektedirler. Peygamberi görmedikleri, İmam ise kendilerinden gizli olduğu halde bu vasıflara sahip olarak bekleyiş, dindarlığın doruk noktasıdır. Bu ise, bekleyenler olarak onların en faziletli olmalarının sırrını herkes için açık hale getiriyor fereci beklemenin de en üstün amel oluşunu açıklıyor.
Doç. Dr. S. Ali Musavi