
کارگر
5+1, İran'ın çözüm önerisini kabul etti
İran nükleer başmüzakerecisi yaptığı açıklamada, 5+1 grubunun İran'ın önerilerini kabul etmesi ile Cenevre anlaşmasının gerçekleşmesi için ilk adımın 20 Ocak 2014'te atılacağını duyurdu.
İran dışişleri bakan yardımcısı ve nükleer başmüzakerecisi Seyyid Abbas Irakçi dün yaptığı açıklamada 24 Kasım Cenevre anlaşmasının hayata geçirilme yöntemi konusunda anlaşmaya varıldığını belirtmenin ardından Tahran'da düzenlediği basın toplantısında, sıkı ve uzun görüşmelerin ardından her iki tarafın Cenevre anlaşmasının gerçekleşmesi yöntemi hakkında anlaşmaya vardığını belirtti.
Irakçi son koordinasyonların yapılması için dün akşam saatlerine kadar AB dış siyaset sorumlusu yardımcısı Helga Schmidt ile görüşmelerin sürdüğüne işaretle,gündemde olan çözüm önerilerinin Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Amerika ile Almanya'dan ibaret olan 5+1 grubu ve İran başkentlerine iletildiğini, ilgili makamlarca incelendiğini ve konu üzerinde mutabakatın sağlandığını ifade etti.
İran İslam cumhuriyeti dışişleri bakanı yardımcısı, ilk adımda İran ve 5+1 grubunun birlikte ve 20 Ocak tarihinde taahhütlerini yerine getirerek, Batının İran'a uyguladığı yaptırımları, İran'ın da %20 uranyum zenginleştirme sürecini askıya alacaklarını belirtti.
İran'ın ülke dışında bloke edilen mal varlıklarının 4,2 milyar dolarının 6 aylık bir süreçte ve 8 kademede serbest bırakılacağını ifade eden Irakçi, ayrıca bir yıllık bir süre içinde %20 zenginleştirilmiş uranyumun teknik sebeplerden dolayı seyrelitileceğini söyledi.
Amerika ve Avrupa'nın, İran'a uyguladıkları yaptırımları kaldırmaya hazır olduklarını hatırlatan İran İslam cumhuriyeti dışişleri bakan yardımcısı Abbas Irakçi ayrıca İran'ın sadakatini kontrol etmek için Tahran'ın UAEA ile müzakerelerde bulunduğunu söyledi
KUMEYL DUASI
Bu mübarek duayı İmam Ali (a.s), kendi özel ashabından olan Kumeyl'e öğretmiş ve bunun Hz. Hızır'ın (a.s) duası olduğunu bildirmiştir. Bu dua, her Perşembeyi Cumaya bağlayan gecelerde ve Şa'ban ayının 14. gününü on beşe bağlayan gece okunur.(1)
Düşmanların zararından korunmak, rızkın artması ve günahların bağışlanmasında önemli bir etkisi vardır.
Misbahu'l - Müteheccid kitabında bu dua şöyle nakledilmiştir:
بسم الله الرحمن الرحیم
اَللـهُمَّ ّاِنّي أَسْأَلُكَ بِرَحْمَتِكَ الَّتي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْء
Allah'ım! Sen'in her şeyi kaplayan rahmetin hakkına;
وَبِقُوَّتِكَ الَّتي قَهَرْتَ بِها كُلَّ شَيْء،
ve kendisiyle her şeye üstün geldiğin,
وَخَضَعَ لَها كُلُّ شَيء،
karşısında her şeyin boyun eğdiği
وَذَلَّ لَها كُلُّ شَيء،
ve her şeyin ram olduğu gücün hakkına
وَبِجَبَرُوتِكَ الَّتي غَلَبْتَ بِها كُلَّ شَيء،
ve her şeye galip geldiğin ceberut (ilahi azamet) un hakkına
وَبِعِزَّتِكَ الَّتي لا يَقُومُ لَها شَيءٌ،
ve önünde hiç bir şeyin duramadığı izzetin hakkına
وَبِعَظَمَتِكَ الَّتي مَلاََتْ كُلَّ شَيء،
ve her şeyi dolduran azametin hakkına
وَبِسُلْطانِكَ الَّذي عَلا كُلَّ شَيء،
ve her şeye üstün gelen saltanatın hakkına
وَبِوَجْهِكَ الْباقي بَعْدَ فَناءِ كُلِّ شَيء،
ve her şeyin fani olmasından sonra baki kalacak veçhin hakkına
وَبِأَسْمائِكَ الَّتي مَلاََتْ اَرْكانَ كُلِّ شَيء،
ve her şeyin temellerini dolduran isimlerin hakkına
وَبِعِلْمِكَ الَّذي اَحاطَ بِكُلِّ شَيء،
ve her şeyi ihata eden ilmin hakkına
وَبِنُورِ وَجْهِكَ الَّذي اَضاءَ لَهُ كُلُّ شيء،
ve her şeyi aydınlatan cemalinin nuru hakkına Senden niyaz ederim.
يا نُورُ يا قُدُّوسُ، يا اَوَّلَ الاَْوَّلِينَ وَيا آخِرَ الاْخِرينَ،
Ey Nur, ey Kuddüs, ey evvellerin evveli ve ey ahirlerin ahiri!
اَللّهُمَّ اغْفِرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تَهْتِكُ الْعِصَمَ،
Allah'ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı bağışla.
اَللّـهُمَّ اغْفِـرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تُنْزِلُ النِّقَمَ،
Allah'ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı bağışla.
اَللّهُمَّ اغْفِرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تُغَيِّـرُ النِّعَمَ،
Allah'ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı bağışla.
اَللّـهُمَّ اغْفِرْ لي الذُّنُوبَ الَّتي تَحْبِسُ الدُّعاءَ،
Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı bağışla.
اَللّـهُمَّ اغْفِرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تُنْزِلُ الْبَلاءَ،
Allah'ım! Belanın inmesine sebebiyet veren günahlarımı bağışla.
اَللّهُمَّ اغْفِرْ لي كُلَّ ذَنْب اَذْنَبْتُهُ، وَكُلَّ خَطيئَة اَخْطَأتُها،
Allah'ım! işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları bağışla.
اَللّهُمَّ اِنّي َتَقَرَّبُ اِلَيْكَ بِذِكْرِكَ،
Allah'ım! Ben san zikrinle yaklaşmak istiyorum,
وَاَسْتَشْفِعُ بِكَ اِلى نَفْسِكَ،
ve Sen'inle Sen'den şefaat diliyorum;
وَأَسْأَلُكَ بِجُودِكَ اَنْ تُدْنِيَني مِنْ قُرْبِكَ،
ve cömertliğin hakkına beni kendine yaklaştırmanı
وَاَنْ تُوزِعَني شُكْرَكَ،
ve şükrünü eda etmeyi bana nasip kılmanı
وَاَنْ تُلْهِمَني ذِكْرَكَ،
ve zikrini bana ilham etmeni istiyorum.
اَللّهُمَّ اِنّي أَسْأَلُكَ سُؤالَ خاضِع مُتَذَلِّل خاشِع
Allah'ım! Huzu, huşu ve zelil olmuş bir dille,
اَنْ تُسامِحَني وَتَرْحَمَني وَتَجْعَلَني بِقِسْمِكَ راضِياً قانِعاً وَفي جَميعِ الاَْحْوالِ مُتَواضِعاً،
Sen'den (hatalarıma) göz yummanı, bana merhametli davranmanı- beni verdiğine razı ve kani kılmanı ve her durumda mütevazı kılmanı diliyorum.
اَللّهُمَّ وَأَسْأَلُكَ سُؤالَ مَنِ اشْتَدَّتْ فاقَتُهُ،
Allah'ım! İhtiyaç ve yoksulluğu şiddetli olan,
وَاَنْزَلَ بِكَ عِنْدَ الشَّدائِدِ حاجَتَهُ،
ve hacetini zorluklar anında kapına getiren,
وَعَظُمَ فيما عِنْدَكَ رَغْبَتُهُ،
katında bulunanlara büyük rağbeti olan kimsenin yalvarışı gibi Sana yalvarırım.
اَللّـهُمَّ عَظُمَ سُلْطانُكَ وَعَلا مَكانُكَ
Allah'ım! Sen'in saltanatın azimdir ve mekanın yücedir,
وَخَفِي مَكْرُكَ وَظَهَرَ اَمْرُكَ
tedbirin gizlidir e fermanın aşikar;
وَغَلَبَ قَهْرُكَ وَجَرَتْ قُدْرَتُكَ
kahrın galip ve kudretin her yerde caridir;
وَلا يُمْكِنُ الْفِرارُ مِنْ حُكُومَتِكَ،
ve senin hükümranlığından kaçmak imkansızdır.
اَللّهُمَّ لا اَجِدُ لِذُنُوبي غافِراً،
Allah'ım! Sen'den başka günahlarımı bağışlayacak;
وَلا لِقَبائِحي ساتِراً،
kabahatlerimi öretecek;
وَلا لِشَيء مِنْ عَمَلِي الْقَبيحِ بِالْحَسَنِ مُبَدِّلاً غَيْرَكَ
kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam.
لا اِلـهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ وَبِحَمْدِكَ
Sen'den başka ilah yoktur; münezzehsin; Sana hamdederim.
ظَلَمْتُ نَفْسي،
Ben kendime zulmettim
وَتَجَرَّأْتُ بِجَهْلي
ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik yaptım,
وَسَكَنْتُ اِلى قَديمِ ذِكْرِكَ لي وَمَنِّكَ عَلَيَّ،
ve beni (ta) eskiden beri (hiç bir zaman) unutmadığından ve bana lütuf ve ihsanından dolayı rahatladım (ve korkmadan Sana isyan ettim.)
اَللّهُمَّ مَوْلاي كَمْ مِنْ قَبيح سَتَرْتَهُ
Allah'ım! Mevla'm! Nice kötülüklerimin üzerini örttün;
وَكَمْ مِنْ فادِح مِنَ الْبَلاءِ اَقَلْتَهُ (اَمَلْتَهُ)
nice belaları benden geri çevirdin;
وَكَمْ مِنْ عِثار وَقَيْتَهُ، وَكَمْ مِنْ مَكْرُوه دَفَعْتَهُ،
nice hatalardan korudun beni; hoşa gitmeyen şeyleri uzaklaştırdın;
وَكَمْ مِنْ ثَناء جَميل لَسْتُ اَهْلاً لَهُ نَشَرْتَهُ،
layık olmadığım nice güzel övgüleri benim için yaydın.
اَللّهُمَّ عَظُمَ بَلائي وَاَفْرَطَ بي سُوءُ حالي،
Allah'ım! Belam büyümüş, halimin kötülüğü haddi aşmış;
وَقَصُرَتْ (قَصَّرَتْ) بي اَعْمالي وَقَعَدَتْ بي اَغْلالى،
amellerim beni aciz bırakmış, (heva ve heves) zincirlerim beni çökertmiş;
وَحَبَسَني عَنْ نَفْعي بُعْدُ اَمَلي (آمالي)،
uzun arzularım beni menfaatimden alıkoyup hapsetmiş,
وَخَدَعَتْنِي الدُّنْيا بِغُرُورِها،
ve dünya beni boş şeylerle aldatmış;
وَنَفْسي بِجِنايَتِها (بِخِيانَتِها) وَمِطالي
ve nefs-i emmarem, kendi cinayeti ve müsamahakarlığımla beni kandırmış.
يا سَيِّدي فَأَسْأَلُكَ بِعِزَّتِكَ اَنْ لا يَحْجُبَ عَنْكَ دُعائي سُوءُ عَمَلي وَفِعالي،
Ey Efendim! İzzetinin hakkına Sen'den istiyorum ki); amelimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin,
وَلا تَفْضَحْني بِخَفِي مَا اطَّلَعْتَ عَلَيْهِ مِنْ سِرّى،
bildiğin gizli sırlarımı açarak beni rezil etme;
وَلا تُعاجِلْني بِالْعُقُوبَةِ عَلى ما عَمِلْتُهُ في خَلَواتي مِنْ سُوءِ فِعْلي وَإساءَتي وَدَوامِ تَفْريطي وَجَهالَتي وَكَثْرَةِ شَهَواتي وَغَفْلَتي،
gizlice işlediğim kötü amelim ve davranışım, sürekli ihmalkarlığım ve cahilliğim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluğu yüzünden, beni cezalandırmada acele etme.
وَكُنِ اللّهُمَّ بِعِزَّتِكَ لي في كُلِّ الاَْحْوالِ (فِي الاَْحْوالِ كُلِّها) رَؤوفاً وَعَلَي في جَميعِ الاُْمُورِ عَطُوفاً
Allah'ım! İzzetin hakkına her durumda bana karşı merhametli ve bütün işlerimde rauf ol.
اِلـهي وَرَبّي مَنْ لي غَيْرُكَ
Mabudum, Rabbim! Sen'den başka kimin var ki,
أَسْأَلُهُ كَشْفَ ضُرّي وَالنَّظَرَ في اَمْري،
ondan, kötü durumumu gidermesini ve derdimin çaresine bakmasını isteyeyim.
اِلهي وَمَوْلاي اَجْرَيْتَ عَلَي حُكْماً اِتَّبَعْتُ فيهِ هَوى نَفْسي
Mabudum, Mevla'm! Sen bana hükmettin; bense onlar hususunda nefsime uydum;
وَلَمْ اَحْتَرِسْ فيهِ مِنْ تَزْيينِ عَدُوّي،
ve ben bu konuda düşmanım (şeytan)ın (günahları) tezyin etmesinden korkmadım;
فَغَرَّني بِما اَهْوى وَاَسْعَدَهُ عَلى ذلِكَ الْقَضاءُ
böylece beni istediği gibi aldattı ve takdir de da bu işte ona yardımcı oldu;
فَتَجاوَزْتُ بِما جَرى عَلَي مِنْ ذلِكَ بَعْضَ حُدُودِكَ،
işte bu başıma gelenlerden dolayı bazı sınırlarını aştım;
وَخالَفْتُ بَعْضَ اَوامِرِكَ
ve bazı emirlerine karşı çıktım;
فَلَكَ الْحَمْدُ (اَلْحُجَّةُ) عَلي في جَميعِ ذلِكَ
bütün bunlarda (suç bana aittir ve) Sana hamdetmek benim vazifemdir.
وَلا حُجَّةَ لي فيما جَرى عَلَيَّ فيهِ قَضاؤُكَ
(Amellerim dolayısıyla) Hakkımda yürütülen kaza ve kaderim;
وَاَلْزَمَني حُكْمُكَ وَبَلاؤُكَ،
ve beni yakalayan hükmün ve belan (imtihanın) karşısında gösterecek hiç ir mazeret ve bahanem yoktur.
وَقَدْ اَتَيْتُكَ يا اِلـهي بَعْدَ تَقْصيري وَاِسْرافي عَلى نَفْسي
Ve şu anda Sana yöneldim Ey Rabbim! Kendimi ihmal edip işlediğim kusurlardan sonra;
مُعْتَذِراً نادِماً مُنْكَسِراً مُسْتَقيلاً مُسْتَغْفِراً مُنيباً مُقِرّاً مُذْعِناً مُعْتَرِفاً
özür dileyerek, pişman ve perişanlık içerisinde bağışlamanı ve mağfiret etmeni ümit ederek, tövbe edip tekrar (Sana) yöneldim ve günahımı ikrar ve (suçluluğumu) itiraf ederek Senin huzuruna geldim.
لا اَجِدُ مَفَرّاً مِمّا كانَ مِنّي
İşlediğim günahlardan kaçacak bir mekan
وَلا مَفْزَعاً اَتَوَجَّهُ اِلَيْهِ في اَمْري
ve zor durumlarda sığınacak bir yer bulamıyorum;
غَيْرَ قَبُولِكَ عُذْري وَاِدْخالِكَ اِيّايَ في سَعَة (مِنْ) رَحْمَتِكَ
mazeretimi kabul edip beni sonsuz rahmetine dahil etmenden başka ümidim yok;
اَللّـهُمَّ (اِلـهي) فَاقْبَلْ عُذْري وَارْحَمْ شِدَّةَ ضُرّي وَفُكَّني مِنْ شَدِّ وَثاقي،
o halde mazeretimi kabul eyle Allah'ım; perişanlığımın şiddetine acı (heva ve heves) zincirlerinden kurtar beni.
يا رَبِّ ارْحَمْ ضَعْفَ بَدَني وَرِقَّةَ جِلْدي وَدِقَّةَ عَظْمي،
Rabbim! Bedenimin zayıf, derimin ince ve kemiklerimin hassas oluşuna acı.
يا مَنْ بَدَأَ خَلْقي وَذِكْري وَتَرْبِيَتي وَبِرّى وَتَغْذِيَتي
Ey yaratılışımı gerçekleştirip beni yad eden, beni terbiye edip iyilik ve rızk veren;
هَبْني لاِبـْتِداءِ كَرَمِكَ وَسالِفِ بِرِّكَ بي
bağışının başlangıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hürmetine beni affeyle.
يا اِلـهي وَسَيِّدي وَرَبّي،
Ey Mabudum, Ey Efendim ve Rabbim!
اَتُراكَ مُعَذِّبي بِنارِكَ بَعْدَ تَوْحيدِكَ
Vahdaniyetine inandıktan sonra;
وَبَعْدَ مَا انْطَوى عَلَيْهِ قَلْبي مِنْ مَعْرِفَتِكَ
marifetin bütün kalbimi doldurduktan sonra;
وَلَهِجَ بِهِ لِساني مِنْ ذِكْرِكَ،
dilim zikrinle meşgul olduktan,
وَاعْتَقَدَهُ ضَميري مِنْ حُبِّكَ،
muhabbetin içime işledikten,
وَبَعْدَ صِدْقِ اعْتِرافي وَدُعائي خاضِعاً لِرُبُوبِيَّتِكَ،
Rububiyet makamına boyun eğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, doğrulukla (Sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateşiyle azap etmen inanılacak şey mi?
هَيْهاتَ اَنْتَ اَكْرَمُ مِنْ اَنْ تُضَيِّعَ مَنْ رَبَّيْتَهُ
Böyle bir şey Sen'den uzaktır ve Sen kendi yetiştirdiğin birisini zayi etmezsin;
اَوْ تُبْعِدَ (تُبَعِّدَ) مَنْ اَدْنَيْتَهُ
yakınlaştırdığın birisini kendinden uzaklaştırmazsın,
اَوْ تُشَرِّدَ مَنْ اوَيْتَهُ
barındırdığın birisini kovmazsın,
اَوْ تُسَلِّمَ اِلَى الْبَلاءِ مَنْ كَفَيْتَهُ وَرَحِمْتَهُ،
yetiştiğin ve kendisine merhamet ettiğin kimseyi belalara teslim etmezsin. Sen bütün bunlardan yücesin.
وَلَيْتَ شِعْرى يا سَيِّدي وَاِلـهي وَمَوْلايَ
Keşke bir bilseydim, Ey Seyyidim, Mabudum ve Mevla'm!
اَتُسَلِّطُ النّارَ عَلى وُجُوه خَرَّتْ لِعَظَمَتِكَ ساجِدَةً،
Azametin karşısında secdeye düşen yüzlere;
وَعَلى اَلْسُن نَطَقَتْ بِتَوْحيدِكَ صادِقَةً، وَبِشُكْرِكَ مادِحَةً،
sadakatle vahdaniyetine şehadet eden ve şükrünle metheden dillere;
وَعَلى قُلُوب اعْتَرَفَتْ بِاِلهِيَّتِكَ مُحَقِّقَةً،
ilahlığını gerçekten itiraf eden kalplere,
وَعَلى ضَمائِرَ حَوَتْ مِنَ الْعِلْمِ بِكَ حَتّى صارَتْ خاشِعَةً،
Senin marifetinle dolup taşan ve böylece huşuyla eğilen gönüllere cehennem ateşini musallat eder misin?
وَعَلى جَوارِحَ سَعَتْ اِلى اَوْطانِ تَعَبُّدِكَ طائِعَةً
Ve itaat etmek üzere ibadet yerlerine koşan
وَاَشارَتْ بِاسْتِغْفارِكَ مُذْعِنَةً،
ve günahını itiraf ettiği halde Sen'den mağfiret dileyen uzuvları (azaba duçar eder misin?)
ما هكَذَا الظَّنُّ بِكَ وَلا اُخْبِرْنا بِفَضْلِكَ عَنْكَ يا كَريمُ يا رَبِّ
Senin hakkında böyle düşünülemez; Senin lutüf ve keremin bize böyle tanıtılmamıştır. ey Kerem Sahibi, Ey Rab!
وَاَنْتَ تَعْلَمُ ضَعْفي عَنْ قَليل مِنْ بَلاءِ الدُّنْيا وَعُقُوباتِها وَما يَجْري فيها مِنَ الْمَكارِهِ عَلى اَهْلِها،
Dünyanın azıcık bela ve cezası ve ondaki zorluklar karşısında benim tahammülsüzlüğümü ve aczımı Sen biliyorsun;
عَلى اَنَّ ذلِكَ بَلاءٌ وَمَكْرُوهٌ قَليلٌ مَكْثُهُ،
halbuki dünyadaki bela ve zorlukların devamı az,
يَسيرٌ بَقاؤُهُ، قَصيرٌ مُدَّتُهُ
tahammülümü kolay ve süresi kısadır;
فَكَيْفَ احْتِمالي لِبَلاءِ الاْخِرَةِ وَجَليلِ (حُلُولِ) وُقُوعِ الْمَكارِهِ فيها
o halde nasıl tahammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acılara?
وَهُوَ بَلاءٌ تَطُولُ مُدَّتُهُ وَيَدُومُ مَقامُهُ وَلا يُخَفَّفُ عَنْ اَهْلِهِ
Halbuki o belanın müddeti uzun, kalışı süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz.
لاَِنَّهُ لا يَكُونُ إلاّ عَنْ غَضَبِكَ وَاْنتِقامِكَ وَسَخَطِكَ،
Çünkü o azap, Senin intikam ve hoşnutsuzluğundan kaynaklanır.
وَهذا ما لا تَقُومُ لَهُ السَّمـاواتُ وَالاَْرْضُ
Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacağı bir şey.
يا سَيِّدِي فَكَيْفَ لي (بي) وَاَنَا عَبْدُكَ الضَّعيـفُ الـذَّليـلُ الْحَقيـرُ الْمِسْكيـنُ الْمُسْتَكينُ،
Ey Seyyidim! O zaman Senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulum olan ben nasıl dayanabilirim.
يا اِلهي وَرَبّي وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ
Ey Mabudum, Rabbim, Seyyidim ve Ey Mevla'm
لاَِيِّ الاُْمُورِ اِلَيْكَ اَشْكُو وَلِما مِنْها اَضِجُّ وَاَبْكي
Hangi şeyden dolayı Sana şikayette bulunayım ve hangisi için ağlayıp sızlanayım ben?
لاَِليمِ الْعَذابِ وَشِدَّتِهِ،
Azabın elem ve şiddetine mi?
اَمْ لِطُولِ الْبَلاءِ وَمُدَّتِهِ،
Yoksa belanın devamı ve süresinin uzunluğuna mı?
فَلَئِنْ صَيَّرْتَنى لِلْعُقُوباتِ مَعَ اَعْدائِكَ
Eğer bana ceza çektirmek için düşmanlarının yanında yer verirsen,
وَجَمَعْتَ بَيْني وَبَيْنَ اَهْلِ بَلائِكَ وَفَرَّقْتَ بَيْني وَبَيْنَ اَحِبّائِكَ وَاَوْليائِكَ،
ve bela ehliyle beni bir araya toplarsan, beni dostların ve velilerinden ayırırsan,
فَهَبْني يا اِلـهى وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ وَرَبّي
Ey Mabudum, Ey Seyyidim, Mevla'm ve Rabbim!
صَبَرْتُ عَلى عَذابِكَ فَكَيْفَ اَصْبِرُ عَلى فِراقِكَ،
Farzen, azabına tahammül etsem bile, Senin ayrılığına nasıl dayanabilirim?
وَهَبْني (يا اِلـهي) صَبَرْتُ عَلى حَرِّ نارِكَ فَكَيْفَ اَصْبِرُ عَنِ النَّظَرِ اِلى كَرامَتِكَ
Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım, ama keremine nazar etmekten mahrum olmaya nasıl sabredeyim?
اَمْ كَيْفَ اَسْكُنُ فِي النّارِ وَرَجائي عَفْوُكَ
yahut affını ümit ettiğim halde ateşe nasıl gireyim.
فَبِعِزَّتِكَ يا سَيِّدى وَمَوْلايَ اُقْسِمُ صادِقاً
İzzetin hakkına ey Seyyidim ve Mevla'm, sadakatle yemin ediyorum ki:
لَئِنْ تَرَكْتَني ناطِقاً لاَِضِجَّنَّ اِلَيْكَ بَيْنَ اَهْلِها ضَجيجَ الاْمِلينَ
Eğer konuşmama izin verirsen, cehennem ehli arasındaki ümitliler gibi sürekli dergahına yönelip inlerim;
وَلاََصْرُخَنَّ اِلَيْكَ صُراخَ الْمَسْتَصْرِخينَ،
medet dileyenler gibi feryat edip yardım dilerim Sen'den;
وَلاََبْكِيَنَّ عَلَيْكَ بُكاءَ الْفاقِدينَ،
ve bir şeyini kaybedenler gibi ağlayıp sızlarım Sana;
وَلاَُنادِيَنَّكَ اَيْنَ كُنْتَ يا وَلِيَّ الْمُؤْمِنينَ،
ve "Neredesin Ey Müminlerin Velisi!" diye seni çağırırım;
يا غايَةَ آمالِ الْعارِفينَ، يا غِياثَ الْمُسْتَغيثينَ، يا حَبيبَ قُلُوبِ الصّادِقينَ، وَيا اِلهَ الْعالَمينَ،
ey ariflerin en yüce arzusu! Ey dileyenlerin imdadına yetişen! Ey sadık kalplerin dostu! Ve ey alemlerin ilahı! (Neredesin)?
اَفَتُراكَ سُبْحانَكَ يا اِلهى وَبِحَمْدِكَ
Ey Mabudum! Münezzehsin Sen. Ve ben Sana hamdediyorum.
تَسْمَعُ فيها صَوْتَ عَبْد مُسْلِم سُجِنَ (يُسْجَنُ) فيها بِمُخالَفَتِهِ،
Olacak şey mi, Sana karşı gelmesi yüzünden cehennemde tutulan,
وَذاقَ طَعْمَ عَذابِها بِمَعْصِيَتِهِ
ve günahından ötürü onun azabını tadan,
وَحُبِسَ بَيْنَ اَطْباقِها بِجُرْمِهِ وَجَريرَتِهِ
ve onun tabakaları arasında, işlediği suç ve cinayetten dolayı hapsedilen Müslüman bir kulun sesini duyasın da affetmeyesin,
وَهُوَ يَضِجُّ اِلَيْكَ ضَجيجَ مُؤَمِّل لِرَحْمَتِكَ، وَيُناديكَ بِلِسانِ اَهْلِ تَوْحيدِكَ،
oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte, ve tevhit ehlinin diliyle Seni çağırmakta,
وَيَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ بِرُبُوبِيَّتِكَ،
ve rububiyet makamını vasıta ederek Sana el açmada.
يا مَوْلايَ فَكَيْفَ يَبْقى فِي الْعَذابِ وَهُوَ يَرْجُو ما سَلَفَ مِنْ حِلْمِكَ،
Ey Mevla'm! O, Senin önceden yaptığın merhametini umduğu halde, nasıl azapta kalabilir?
اَمْ كَيْفَ تُؤْلِمُهُ النّارُ وَهُوَ يَأْملُ فَضْلَكَ وَرَحْمَتَكَ
Ya da Senin lutüf ve rahmetini ümit ettiği halde onu ateş nasıl yakabilir?
اَمْ كَيْفَ يُحْرِقُهُ لَهيبُها وَاَنْتَ تَسْمَعُ صَوْتَهُ وَتَرى مَكانَه
Ya da Sen onun sesini işittiğin ve yerini gördüğün halde ateş nasıl incitir onu?
اَمْ كَيْفَ يَشْتَمِلُ عَلَيْهِ زَفيرُها وَاَنْتَ تَعْلَمُ ضَعْفَهُ،
Ya da, Sen onun zaaf ve göçsüzlüğünü bildiğin halde cehennemin alevleri onu nasıl kuşatabilir?
اَمْ كَيْفَ يَتَقَلْقَلُ بَيْنَ اَطْباقِها وَاَنْتَ تَعْلَمُ صِدْقَهُ،
Ya da Sen onun sadakat ve doğruluğunu bildiğin halde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp kalır?
اَمْ كَيْفَ تَزْجُرُهُ زَبانِيَتُها وَهُوَ يُناديكَ يا رَبَّهُ،
Ya da, o, Seni "Ey Rabbim" diye çağırırken, cehennemin azap melekleri nasıl ona önleyebilir?
اَمْ كَيْفَ يَرْجُو فَضْلَكَ في عِتْقِهِ مِنْها فَتَتْرُكُهُ فيها
Ya da cehennemden kurtulmak için Senin fazl ve keremini dilediği halde onu nasıl bırakırsın?
هَيْهاتَ ما ذلِكَ الظَّنُ بِكَ وَلاَ الْمَعْرُوفُ مِنْ فَضْلِكَ
Sen münezzehsin, hakkında bunlar düşünülemez; Senin kereminler ilgili tanıtılan bunlar değildir;
وَلا مُشْبِهٌ لِما عامَلْتَ بِهِ الْمُوَحِّدينَ مِنْ بِرِّكَ وَاِحْسانِكَ،
Senin muvahhid insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir bunlar.
فَبِالْيَقينِ اَقْطَعُ لَوْ لا ما حَكَمْتَ بِهِ مِنْ تَعْذيبِ جاحِديكَ، وَقَضَيْتَ بِهِ مِنْ اِخْلادِ مُعانِدِيكَ
Ve ben şüphesiz biliyorum ki, eğer inkarcılarını azabı hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın,
لَجَعَلْتَ النّارَ كُلَّها بَرْداً وَسَلاماً وَما كانَت لاَِحَد فيها مَقَرّاً وَلا مُقاماً
ateşi tamamıyla soğuk ve selamet ederdin; ve onda hiç kimse yer almazdı.
لكِنَّكَ تَقَدَّسَتْ اَسْماؤُكَ اَقْسَمْتَ
Ama Sen, isimleri mukaddes olan! Cehennemi,
اَنْ تَمْلاََها مِنَ الْكافِرينَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنّاسِ اَجْمَعينَ، وَاَنْ تُخَلِّدَ فيهَا الْمُعانِدينَ
insanların ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya, ve onları orada ebedi olarak tutmaya yemin etmişsin.
وَاَنْتَ جَلَّ ثَناؤُكَ قُلْتَ مُبْتَدِئاً، وَتَطَوَّلْتَ بِالاًِنْعامِ مُتَكَرِّماً ،
Ve sen, (ey) methi yüce olan! Evvelden beri söylemiş ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ihsanda bulunmuşsun: buyurmuşsun ki:
اَفَمَنْ كانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كانَ فاسِقاً لا يَسْتَوُونَ
"Mümin olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olmazlar."
اِلهى وَسَيِّدى فَأَسْأَلُكَ بِالْقُدْرَةِ الَّتى قَدَّرْتَها،
Mabudum, Seyyidim! takdir ettiğin kudret hakkına
وَبِالْقَضِيَّةِ الَّتي حَتَمْتَها وَحَكَمْتَها
ve hükmedip kesinlik kazandırdığın kaza
وَغَلَبْتَ مَنْ عَلَيْهِ اَجْرَيْتَها
ve kaderine ki, kime takdir etsen galip gelirsin
اَنْ تَهَبَ لى فى هذِهِ اللَّيْلَةِ وَفي هذِهِ السّاعَةِ
bu gecede ve bu saatte bağışla,
كُلَّ جُرْم اَجْرَمْتُهُ، وَكُلَّ ذَنْب اَذْنَبْتُهُ،
benim işlediğim bütün suçları ve günahları,
وَكُلَّ قَبِيح اَسْرَرْتُهُ، وَكُلَّ جَهْل عَمِلْتُهُ، كَتَمْتُهُ اَوْ اَعْلَنْتُهُ اَخْفَيْتُهُ اَوْ اَظْهَرْتُهُ،
ve gizlediğim bütün kötülükleri, yaptıktan sonra üzerini örttüğüm veya açığa çıkardığım, gizleyip veya aşikar ettiğim cahillikleri,
وَكُلَّ سَيِّئَة اَمَرْتَ بِاِثْباتِهَا الْكِرامَ الْكاتِبينَ
ve Kiramel Katibin'i (amelleri yazmakla görevli melekleri) kaydetmelerine emrettiğin kötülükleri bağışla!
الَّذينَ وَكَّلْتَهُمْ بِحِفْظِ ما يَكُونُ مِنّي وَجَعَلْتَهُمْ شُهُوداً عَلَيَّ مَعَ جَوارِحي،
Öyle melekler ki, onları benim yaptığım amellerimi zapt edip korumakla görevlendirdin, uzuvlarımla birlikte onları da bana gözetleyici yaptın;
وَكُنْتَ اَنْتَ الرَّقيبَ عَلَيَّ مِنْ وَرائِهِمْ، وَالشّاهِدَ لِما خَفِيَ عَنْهُمْ،
ve kendin de bunların ardından gözetleyicim oldun, hatta onlara gizli kalan şeylere bile şahid oldun,
وَبِرَحْمَتِكَ اَخْفَيْتَهُ، وَبِفَضْلِكَ سَتَرْتَهُ،
rahmetinle gizledin ve fazlınla örttün onları.
وَاَنْ تُوَفِّرَ حَظّي مِنْ كُلِّ خَيْر اَنْزَلْتَهُ (تُنَزِّلُهُ)
Ve indirdiğin her hayırdan
اَوْ اِحْسان فَضَّلْتَهُ اَوْ بِرٍّ نَشَرْتَهُ (تَنْشُرُهُ)
ve gönderdiğin he ihsandan, yaydığın her iyilikten
اَوْ رِزْق بَسَطْتَهُ (تَبْسُطُهُ) اَوْ ذَنْب تَغْفِرُهُ اَوْ خَطَأ تَسْتُرُهُ،
yahut dağıttığın her rızktan, bağışladığın günahlardan veya kapattığın hatalardan nasibimi arttırmanı diliyorum.
يا رَبِّ يا رَبِّ يا رَبِّ
Ey Rabbim, ey rabbim, Ey Rabbim!
يا اِلهي وَسَيِّدي وَمَوْلايَ وَمالِكَ رِقّى،
Ey Mabudum, ey Seyyidim, ey Mevla'm ve ey benim Sahibim!
يا مَنْ بِيَدِهِ ناصِيَتى يا عَليماً بِضُرّى (بِفَقْرى) وَمَسْكَنَتى،
Ey varlığımı elinde tutan! Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!
يا خَبيراً بِفَقْرى وَفاقَتى
Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!
يا رَبِّ يا رَبِّ يا رَبِّ
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
أَسْأَلُكَ بِحَقِّكَ وَقُدْسِكَ وَاَعْظَمِ صِفاتِكَ وَاَسْمائِكَ
Hakkın, kutsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine
اَنْ تَجْعَلَ اَوْقاتي مِنَ (فِي) اللَّيْلِ وَالنَّهارِ بِذِكْرِكَ مَعْمُورَةً،
Sen'den dileğin şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle bayındırlaştır,
وَبِخِدْمَتِكَ مَوْصُولَةً،
ve beni kendi hizmetinde tut,
وَاَعْمالى عِنْدَكَ مَقْبُولَةً
ve amellerimi kendi indinde makbul buyur
حَتّى تَكُونَ اَعْمالي وَاَوْرادى (وَاِرادَتي) كُلُّها وِرْداً واحِداً
öylesine ki, artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün,
وَحالى فى خِدْمَتِكَ سَرْمَداً،
ve bütün hallerim Senin hizmetinde geçsin.
يا سَيِّدي يا مَنْ عَلَيْهِ مُعَوَّلي يا مَنْ اِلَيْهِ شَكَوْتُ اَحْوالي
Ey Seyyidim, ey güvenip dayandığım ve ey kendisine hallerimi arz ettiğim!
يا رَبِّ يا رَبِّ يا رَبِّ،
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
قَوِّ عَلى خِدْمَتِكَ جَوارِحى
Uzuvlarımı hizmetin için güçlendir
وَاشْدُدْ عَلَى الْعَزيمَةِ جَوانِحي
ve Sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver,
وَهَبْ لِيَ الْجِدَّ في خَشْيَتِكَ، وَالدَّوامَ فِي الاِْتِّصالِ بِخِدْمَتِكَ،
ve Sen'den korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki,
حَتّى اَسْرَحَ اِلَيْكَ في مَيادينِ السّابِقينَ وَاُسْرِعَ اِلَيْكَ فِي الْبارِزينَ (الْمُبادِرينَ)
yarış meydanlarında Sana doğru koşayım, ve mücadele verenler arasında Sana doğru hız alayım,
وَاَشْتاقَ اِلى قُرْبِكَ فِي الْمُشْتاقينَ وَاَدْنُوَ مِنْكَ دُنُوَّ الُْمخْلِصينَ،
ve gönüllüler arasında Senin yakınlığına gönül vereyim, ve ihlaslılar gibi yakınlaşayım Sana,
وَاَخافَكَ مَخافَةَ الْمُوقِنينَ، وَاَجْتَمِعَ فى جِوارِكَ مَعَ الْمُؤْمِنينَ،
ve yakin ehlinin korktuğu gibi korkayım Senden, ve indinde müminlerle birleşeyim.
اَللّهُمَّ وَمَنْ اَرادَني بِسُوء فَاَرِدْهُ
Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyene kötülüğünü benden uzaklaştır ve kendisine yönelt;
وَمَنْ كادَني فَكِدْهُ،
bana tuzak kuran kimseye tuzak kur,
وَاجْعَلْني مِنْ اَحْسَنِ عَبيدِكَ نَصيباً عِنْدَكَ،
ve beni, yanında en iyi pay alan,
وَاَقْرَبِهِمْ مَنْزِلَةً مِنْكَ،
ve Sana göre en yakın makama sahip olan,
وَاَخَصِّهِمْ زُلْفَةً لَدَيْكَ،
ve Sana mukarreb olan kullarından eyle,
فَاِنَّهُ لا يُنالُ ذلِكَ إلاّ بِفَضْلِكَ،
Gerçekten bunlara erişmek, ancak Senin lütuf ve kereminle gerçekleşebilir.
وَجُدْ لي بِجُودِكَ
Cömertliğin hakkına cömert davran
وَاعْطِفْ عَلَيَّ بِمَجْدِكَ
ve yüceliğin hakkına teveccüh eyle bana.
وَاحْفَظْني بِرَحْمَتِكَ،
Rahmetin hakkına koru beni
وَاجْعَلْ لِسانى بِذِكْرِكَ لَهِجَاً
ve dilimi zikrine alıştır,
وَقَلْبي بِحُبِّكَ مُتَيَّماً
ve kalbimi, kendi muhabbetine yönelt,
وَمُنَّ عَلَيَّ بِحُسْنِ اِجابَتِكَ،
ve dualarımı iyi bir şekilde kabul buyurmakla bana lutüf eyle;
وَاَقِلْني عَثْرَتي وَاغْفِرْ زَلَّتي،
yanılgılarımdan geç ve hatalarımı bağışla;
فَاِنَّكَ قَضَيْتَ عَلى عِبادِكَ بِعِبادَتِكَ،
muhakkak ki Sen, kullarının Sana ibadet etmelerine hükmettin;
وَاَمَرْتَهُمْ بِدُعائِكَ،
ve Sana dua etmelerini emredip,
وَضَمِنْتَ لَهُمُ الاِْجابَةَ،
kabul etmeyi vaat ettin;
فَاِلَيْكَ يا رَبِّ نَصَبْتُ وَجْهي وَاِلَيْكَ يا رَبِّ مَدَدْتُ يَدي،
o halde ey Rabbim! Yüzümü Sana çevirdim ve ellerimi Sana açtım
فَبِعِزَّتِكَ اسْتَجِبْ لي دُعائي وَبَلِّغْني مُنايَ
izzetin hakkına duamı kabul eyle ve arzularıma ulaştır beni;
وَلا تَقْطَعْ مِنْ فَضْلِكَ رَجائي،
fazlın ve kereminden ümidimi kesme;
وَاكْفِني شَرَّ الْجِنِّ وَالاِْنْسِ مِنْ اَعْدائي،
insan ve cinlerden olan düşmanlarımdan koru beni.
يا سَريعَ الرِّضا اِغْفِرْ لِمَنْ لا يَمْلِكُ إلاّ الدُّعاءَ
Ey çabuk razı olan! Duadan başka bir şeye sahip olmayan bu kulunu bağışla;
فَاِنَّكَ فَعّالٌ لِما تَشاءُ،
muhakkak ki sen her istediğini yaparsın.
يا مَنِ اسْمُهُ دَواءٌ وَذِكْرُهُ شِفاءٌ وَطاعَتُهُ غِنىً،
Ey ismi derman, zikri şifa ve itaati zenginlik olan Allah!
اِرْحَمْ مَنْ رَأْسُ مالِهِ الرَّجاءُ وَسِلاحُهُ الْبُكاءُ،
sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan şu kuluna merhamet eyle.
يا سابِـغَ النِّعَمِ، يا دافِعَ النِّقَمِ،
Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları defeden!
يا نُورَ الْمُسْتَوْحِشينَ فِي الظُّلَمِ،
Ey kararlıklarda dehşete kapılanların nuru!
يا عالِماً لا يُعَلَّمُ،
Ey öğretilmeden bilen!
صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد
Muhammed'e ve Al-i Muhammed'e salavat gönder,
وَافْعَلْ بي ما اَنْتَ اَهْلُهُ
ve bana da Sana yakıştığı şekilde muamele et.
وَصَلَّى اللهُ عَلى رَسُولِهِ وَالاَْئِمَّةِ الْمَيامينَ مِنْ آلِهِ (اَهْلِهِ) وَسَلَّمَ تَسْليماً كَثيراً .
Allah'ın rahmeti, Peygamberine ve O'nun soyundan gelen mübarek İmamlara olsun. ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun.
(1) İkbalu’l-Amal Adli değerli eserdeki nakle göre Hz. Ali Mescitte Şa’ban Ayının 14’nü önbeşe bağlayan gecenin faziletini kendi dostlarına açıkladılar. Bu gecede ilahi takdirlerin gereçekleşebileceğini beyan ettiler ve sözleri arasında buyurdularki bu gecede siz Hz. Hızır’ın duasını okumalısınız. Sonra topluluk dağıldı ve Hz. Ali evine döndü Hz. Ali’nin ashabından olan Kumeyl adlı şahıs Hz. Ali’nın kapısına gelerek Ya Ali “Sen Hızır’ın duasını okumamızı emrettin o dua nedir bana öğret dedi. Hz Ali buyurdular ki eğer senin bize olan yakınlığın olmasaydı bu duayı sana öğretmezdim, bir kalem ve kağıt getir ve gel dedi ve sonra İmam Kumeyl’e Hz. Hızrın duasını yukarıda açıklandığı şekilde yazdırdılar ve sonraları Kumeyl buna diğer müminlere de öğretti ve dua böylece Kumeyl duası olarak meşhur oldu.
“Tedbir”, “Şerif Sat” ve “Fecr” uyduları fırlatmaya hazır
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yürütme İşleri Yardımcısı, "Tedbir", "Şerif Sat" ve "Fecr" uyduların fırlatmaya hazır olduklarını bildirdi.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, "Şerif Sat" uydusunun fırlatılmaması konusunun siyasileitirilmesine tepki gösteren İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yürütme İşleri Yardımcısı Muhammed Şeriatmedari, İranlı bilim adamlarının çeşitli krurum ve kuruluşlardaki ilmi araştırmaları çok değerli olduğu dolaysıyla hiçbir devlet veya şahsa mal edilemeyeceğini ve hiçbir dönemde bu değerli sermeye küçümsenemediği belirtti.
"Şerif Sat" gibi uyduların fırlatılması için çeşitli teknik, siyasi ve güvenlik alanların organize edilmesi icabı doğal olduğunu ifade eden Şeriatmedari, nihai test aşamalarını geçiren "Tebir", "Şerif Sat" ve "Fecr" uyduların Allah’ın lütfüyle fırlatmaya hazır olduklarını bildirdi.
Erdoğan önümüzdeki ay Tahran’a geliyor
İran Türkiye karma ekonomik komisyonunun İranlı Eşbaşkanı Mahmut Vaizi, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde Tahran’ı ziyaret edeceğini açıkladı.
İran Türkiye karma ekonomik komisyonunun İranlı Eşbaşkanı Mahmut Vaizi, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde Tahran’ı ziyaret edeceğini açıkladı.
ICT Bakanı Vaizi, Erdoğan’ın Tahran ziyareti sırasında iki yıl ertelenen komisyonun oturumu da gerçekleşeceğini, bu çerçevede Tahran’da hazırlıkların tamamlandığını kaydetti.
Vaizi ayrıca kendisi de komisyonun oturumunun hazırlık çalışmaları çerçevesinde Pazartesi günü Türkiye’yi ziyaret edeceğini belirtti.
Müslüman kasabı Ariel Şaron nihayet öldü
8 yıldır komada olan ve her hafta beyninden su alınan İsrail'in “kasap” lakaplı eski Başbakanı hayatını kaybetti.
Daha önce, İsrail'in önde gelen gazetelerinde, eski başbakan Ariel Şaron'un durumunun daha da kötüye gittiği yönünde haberler yer almıştı.
İsrail'in 11. Başbakanı Ariel Şaron'un 2001-2006 yılları arasında üstlendiği başbakanlık görevi, felç geçirmesinin ardından sona ermişti. 85 yaşındaki Şaron, 4 Ocak 2006'da geçirdiği beyin kanamasının ardından komaya girmişti.
SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMLARININ SORUMLUSU
16 Eylül 1982 tarihinde İsrail yanlısı milisleri Batı Beyrut'ta Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarını basarak çocuklar dahil binlerce (700 ile 3500 arasındadır) kişiyi katlettiler. Sabra ve Şatilla katliamı katliamında İsrail'in eski Başbakanlarından olan Ariel Şaron'un rolü olduğu ortaya çıkmıştı.
1948'de kurulduğundan bu yana İsrail'in bütün savaşlarına katılan Şaron siyaset hayatında Filistinlilere karşı ırkçı ve acımasız tavrıyla dikkat çekmişti.
Ariel Şaron, 4 Ocak 2006’da geçirdiği beyin kanamasının ardından komaya girmişti. O tarihten beri bitkisel hayatta bulunuyordu. Bu zaman zarfında zaman zaman parmak ve gözlerini oynatarak uyarılara cevap veriyordu. Bir ara eve çıkarılmış ancak sonrasında yeniden hastaneye kaldırılmıştı. 1928 yılında İngiliz mandası altındaki Filistin’de doğan Ariel Şaron 14 yaşında orduya girdi.
İSRAİL'İN BÜTÜN SAVAŞLARINA KATILDI
1973’te sağcı Likud Partisi’nden milletvekili seçildi, bir yıl sonra danışmanlık için istifa etti. 1977’de yeniden parlamentoya girdi ve 1981’de Menahem Begin hükümetinde savunma bakanı oldu. Yaser Arafat'ın lideri olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü’nün İsrail’in kuzeyini havan topuna tutması üzerine, 1982’de Lübnan'’ işgal kararını aldı. Güney Lübnan’a girip güvenlik hattı oluşturdu. İşgal sırasında İsrail saflarında savaşan Lübnanlı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milisler 16 Eylül 1982’de Batı Beyrut’ta Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarını basarak katliama girişti.
Ariel Şaron Kimdir?
Ariel Şaron (d. 26 Şubat 1928), İsrail devletinin başbakanlığını yapmış bir siyasetçidir. İktidardaki Kadima Partisi’nin kurucusu ve ilk lideriydi.
Likud Genel Başkanı Ariel Şaron, Rakibi Barak gibi asker kökenli olan Şaron, orduya 14 yaşında girdi. Şaron, ordu bünyesinde özel komando birliği kurarak ülke güvenliğinin korunmasında etkin görev üstlendi. Şaron, askerliğinin yanında Tel Aviv Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi gördü. Ehud Barak’ın da katıldığı 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda yer alan Şaron, 1972’de ordudan ayrıldı. Aradan 1 yıl geçmeden 6 Ekim 1973’de, Mısır’ın tüm Sina Yarımadası’nı aldığı büyük zaferiyle sonuçlanan, İsrail’in en büyük dini bayramına denk gelen Yom Kippur Savaşı’nda orduya geri çağrıldı. Knesset’e 1973’te seçilen Şaron, 1 yıl sonra istifa ederek dönemin Başbakanı İzak Rabin’e güvenlik danışmanı oldu.& Şubat 2001 tarihinde yapılan Başbakanlık seçimini rakibi Ehud Barak’a karşı yüzde 60′ı aşkın oyla kazandı.Ancak oranın bu seviyede olmasında katılım oranın düşüklüğü de önemli bir etken.İsral seçimlerine seçmenlerin yüzde 40′ı katılmadı.
Ariel Şaron 1982 yılında Lübnan İç Savaşı sırasında İsrail’in Savunma bakanı olarak görev yapmaktaydı. Gözlemciler İsrail’in gözleri önünde gerçekleşen Sabra ve Şatilla katliamından Ariel Şaron’u sorumlu tutmuşlardır. Ariel Şaron’un 2000 yılında Kudüs’teki El Aksa camii’ne polis koruması altında yaptığı ziyaret ve verdiği demeç Filistin’lilerin 2. İntifada (ayaklanma)’yı başlatmalarına neden oldu ve bir provokasyon olarak görüldü.
“Lübnan Kasabı” lakaplı İsrail Başbakanı Şaron, 12 yıllık hayalini gerçekleştirmek istiyor. Gazze Şeridi’ni işgal edeceğinin ilk sinyallerini 1989′da yazdığı kitapta verdi
PERES: CEVAP VERDİK
Amerikalı gazeteciler de dün bu konuyu Gazze Şeridi’ni işgal eden ordu generaline sordu. General, ülke güvenliği için bölgede “geçici” bir hattın kurulduğunu kabul etti, hattın sürekli olmadığına dikkat çekti. Aynı konu hakkında soru İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres’e yöneltildi. Peres, İsrail halkına yapılan saldırılara cevap verildiğini belirtti, güvenlik hattı iddialarını yalanladı. Diplomatik çevreler ise Şaron’un Gazze’de güvenlik hattını oluşturmayı kafasına koyduğuna inanıyor. Delil olarak da Şaron’un 1989 yılında kaleme aldığı “Savaşçı” adlı biyografisi gösteriliyor.
Şaron kitapta Sderot (Gazze’deki Yahudi yerleşim merkezi) kentine saldırı olması durumunda bölgede bir güvenlik hattı oluşturulması gerektiğini anlatıyor. Siyasi gözlemciler, “Şaron 12 yıllık hayalini gerçekleştirmek istiyor. Güney Lübnan’da yaptığını bu kez Gazze’de yapmak istiyor” diye yorumladı. Şaron, 1982′de Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını bombaladığı için “Lübnan Kasabı” olarak isim yaptı.
Ariel Şaron Mart 2001 tarihinden Nisan 2006 tarihine kadar İsrail’in başbakanlığını yaptı. Filistin sorununa gençliğine göre daha ılımlı bir yaklaşım sergiledi. 2004 yılında İsrail’in Filistinlilerle anlaşma masasına oturmadan tek taraflı bir şekilde Gazze’den geri çekilmesine karar verdi. Bu karar Ariel Şaron’un başkanı olduğu Likud Partisi’nde özellikle eski başbakan Benjamin Netanyahu’nun liderliğindeki bir grubun muhalefetine yol açtı. Bunun üzerine Ariel Şaron kendisiyle aynı görüşteki bir grup siyasetçiyle birlikte Likud’dan ayrılarak Kadima Partisi’ni kurdu.
4 Ocak 2006 tarihinde Ariel Şaron beyin kanaması geçirerek hastaneye kaldırıldı. Ehud Olmert başbakanlığa vekaleten atandı. Bu tarihten sonra Ariel Şaron bir daha bilincini kazanamadı.
El Cezire, Avrupa medyasının dilini kullandı.
Arap Tv’ Siyonist olarak bilinen CİA tandanslı El Cezire, binlerce Müslüman’ı gaddarca katleden ve bununla övünen kasap Şaron için “katil” bile diyemedi ve bu katili yere göğe sığdıramayıp “barış havarisi, “kahraman savaşçı” ifadelerini kullanan Batı haçlı medyasının argümanlarını kullandı.
Sözde Arap televizyonu olarak lanse edilen ve CİA tarafından lanse edilip yönetilen El Cezire Şaron'un Katliamlarından Bahsetmedi
El Cezire ölen İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron'un hayatını İsrail ağzıyla verdi ve katliamlarından bahsetmedi.
Beyrut Kasabı olarak bilinen ve 8 yıldır komada olan İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron, 85 yaşında hayatını kaybetti. Arap medyasından ünlü bir kuruluşun Şaron'u sahiplenir bir dille haber yapması ise tepki çekti.
Filistin mülteci kamplarını basarak çocuklar dahil binlerce kişinin katledilmesine neden olan Şaron'un ölüm haberini servis eden Ortadoğu'nun en ünlü medyası El Cezire, Şaron'un bu katliamlarını görmedi. El Cezire, yazılan biyografiye, İsrailliler'in Şaron için gururla kullandığı "buldozer" lakabını da iliştirdi. İsrail ağızıyla yazılan bu biyografinin El Cezire'nin elinden çıkması şaşırtmadı.
NEDEN “BULDOZER” LAKABI??
Filistin halkının bütün geçim kaynaklarını keserek onları açlıktan ölüme mahkum etmeyi planlayan ilk Yahudi de Şaron’du.. Bu amaçla Filistinlilerin denizde balık avlamasını yasakladı ve bu yasağa uymayan fakir balıkçılar İsrail hücumbotlarından açılan makşnalı tüfeklerle öldürüldüler.
Kasap Şaron’un “Açlıktan öldürme” politikasının diğer iğrenç uygulaması da Filistinli çiftçilerin yegane geçim kaynağı olan “ZEYTİN AĞAÇLARINI BULDOZERLERLE KÖKÜNDEN KAZIMAK” “ tı. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bu insanlık dışı uygulamanın mimarı olduğu için dünyadaki Yahudiler ona “BULDOZER” lakabını verdiler.
Peki,Müslüman olduğunu, bırakın Müslüman olmayı, insan olduğunu iddia eden bazılarının bu Siyonist Yahudi Katil’e “katil” değil de “buldozer” demesinin nedeni ne olabilir sizce???
Daily Star: Şaron, Lübnanlılar için “en iğrenç kişi”ydi
“Daily Star” sitesi, işgalci İsrail’in eski Başbakanı Şaron’un ölümüyle ilgili verdiği bir haberinde “Şaron, Lübnanlılar için “en iğrenç kişi”ydi” diye kaydetti.
“Daily Star” sitesi dün, işgalci İsrail’in eski Başbakanı Ariel Şaron’un ölümünün resmen ilan edilmesinden birkaç saat sonra bu konuda verdiği bir haberinde Şaron’un işlediği muhtelif cinayetlerinden dolayı, Lübnanlılar için “en iğrenç kişi”ydi” diye vurguladı.
“Daily Star” ayrıca “Bu Cumartesi günü 85 yaşanda ölen Ariel Şaron, 1982 yılında Lübnan’a yapılan saldırıda oynadığı rolü, bunun yanında Sabra ve Şetilla kamplarında mülteci Filistinlileri katliam etmesinden dolayı Lübnan’da en çok nefret edilen kişi konumundaydı” diye yazdı.
Aynı habere göre, Şaron 1975 ila 1990 yılları arasında Lübnan’da yaşanan savaş sırasında işlenen ciayetlerde oynadığı rolü yüzünden “Beyrut kasabı” olarak da biliniyordu.
Amerika dünyanın en büyük insan hakları ihlalcısı
İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, Amerika dünyanın en büyük insan hakları ihlalcisi olduğunu belirtti.
MHA - Kum kenti halkının 19 Dey kıyamının yıldönümü dolaysıyla bu kentten gelen binlerce kişiyi kabulünde bir konuşma yapan İmam Hamanei, Amerikalı yetkililerin ve medya organlarının İran millet ve İslam Cumhuriyeti nizamı hakkında başta insan hakları ile ilgili iddialar olmak üzere düşmanca açıklamalarına temas ederek insan hakları konusunda kim konuşursa konuşsun, Amerikalıların bu konuda söz söylemeye hiç hakkı olmadığını, çünkü Amerika devleti dünyanın en büyük insan hakları ihlalcisi olduğunu belirtti.
Amerika'nın gaspçı rejim İsrail'e ve bu rejimin mazlum Filistin milletine ve özellikle Gazze halkına yönelik cinayetlerine sürekli destek vermesine ve Gazze'ye gıda maddeleri ve ilacın ulaşmasına mani olunmasına işaret eden İmam Hamanei, tüm bunlar bu zümrenin insan hakları ihlalleri ve cinayetlerinin en belirgin mısdakları olduğunu ifade etti.
Amerika Başkanı Obama'nın seçim kampanyalarında Guantanamo hapishanesi kapatma vaadine ve bu vaadini üzerinden beş yıl geçmesine karşın yerine getirmemesine de değinen İmam Hamanei, Amerikan İHA'larının Afganistan ve Pakistan'da düzenlediğ saldırılar ve binlerce cinayetleri ve yine dünyada bir çok bilinmeyen cinayetleri Amerika'nın gerçek mahiyetini ve insan hakları karşıtlığını ortaya koyduğunu vurguladı.
İmam Hamanei aslında İran Amerika'nın ve diğer bir çok Batılı devletin insan hakları ihlalleri konusunda iddia makamında olduğunu, bu ülkelerin dünya kamuoyuna bu bağlamda hesap vermesi gerektiğini kaydetti.
Nükleer müzakerelere de temas eden İmam Hamanei, İran'ın Batı ile müzakere etmesi yaptırımlarla ilgisi olmadığını, İran İslam Cumhuriyeti ne zaman maslahatı icap ederse müzakere edeceğini, son müzakerelerde de bir kez daha Amerika'nın İran ve İslam dünyasına yönelik düşmanları ve ayrıca İran karşısında acziyeti bütün dünya için ispatlandığını vurguladı.
İmam Hamanei bundan önce de İslamî nizamın bazı özel konularda maslahat bildiği takdirde bu şeytanla ve onun şerrini bertaraf etmek ve sorunu çözümlemek için müzakere edeceklerini açıkladıklarını kaydetti.
Geçmişteki deneyimlerin üzerinde düşünmeye ve gerekli dersi çıkarmaya vurgu yapan İmam Hamanei, hiç kimse bugün düşmanlar düşmanlıklarından el çektiği kuruntusuna kapılmaması gerektiğini, çünkü her bir düşman bazen geri adım atmak zorunda kalabileceğini, fakat düşmanın tebessümünü ciddiye alıp aldanmamak gerektiini ifade etti.
İmam Hamanei 19 Dey 1356 tarihinde Kum kentinde yaşanan hadisenin aslında en zor şartlarda kesin imana dayanmak ve basiretle hareket etmenin örneği olduğunu, bu hadisenin en önemli dersinin de sorunların üstesinden kesin iman gücü ve basiretle gelinebileceğinden ve düşmanı asla unutmamaktan ve dıştan bağımsız olarak iç imkanlara dayanmak gerektiğinden ibaret olduğunu vurguladı.
Cemaat'in nefretinin sebebi İmam Humeyni'ye olan kıskançlıktır
Sayın Gülen'in de hayali bir gün muzaffer bir komutan gibi ülkeye geri gelmektir. Tıpkı Humeyni gibi. Bundan dolayı da her daveti sadece elinin tersi ile çevirmez, aynı zamanda kendisine bir meydan okuma olarak da görür. Ancak Sayın Gülen ile Humeyni'yi birbirinden ayıran çok önemli bir fark var. Sayın Gülen bürokratik gücüne güveniyor, Humeyni ise halkına güvenmişti.
Sanıyorum artık Fethullah Gülen'den bahsederken, 'hoca', 'efendi', 'muhterem', gibi ifadeler kullanmak son derece yersiz olacaktır. Çünkü bahsi geçen tüm vasıfları bizzat kendisi üzerinden alıp bedduasının kabul olması için havaya fırlattı. Geri geldiğine dair bir işaret de yok ortada.
Sahip olduğu statüsünün fazlası ile farkında olan ve kendisini 'kıtmir' olarak tanımlayıp aşırı tevazu üzerinden bazen egosunu yüceleştiren birisi olarak toplumda sahip olduğu saygınlığını kendi rızası ve çabası ile bir çırpıda bitirdi. Bunu niçin yaptı ya da yaptığının farkında mı bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki, o da seven sevmeyen herkesin belli bir saygınlık içinde olmayı düşündüğü birisi olarak mizah, ironi ve magazine konu olacak hale gelmesine giden yolun taşlarını bizzat kendisi ve çevresindekiler döşedi. Kendi kendisini zeki ergenlerin diline düşürdü. Hâlbuki o, onlara nasihat etme makamında idi.
GÜLEN HAREKETİ
Ancak burada bahse konu etmek istediğim tabii ki Sayın Gülen'in şahsı ya da retoriği değildir. Onun öncülüğünü ettiği 'Gülen Hareketi', Cemaat'tir. Bu yapının temel sosyolojik yapısına dair bir analiz sunmaktır. Bu analizleri artık çoğaltmak durumundayız. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların önemli bir kısmının çok 'özel siparişlerle' hazırlandıklarını biliyorum çünkü bu hareketi analiz eden Amerikalı iki sosyolog meslektaşımla da yolum bir vesileyle kesişti.
Öncelikli olarak belirtmeliyim ki, her sosyoloğun ilgi duyacağı kadar ilginç bir olgu var karşımızda. Gerçekten bu kadar büyük bir kitleyi organize etmek ve kafasının içini bir parmak işareti ile değiştirebilmek büyüleyici bir kabiliyettir. Karpuz yeme şekline dair dahi bir işaret ya da söz bekleyen bir kitle oluşturmak son derece başarılı ve programlı bir operasyondur. Tek başına bir kişinin aklı ile olabileceğine ihtimal vermek sosyolojiye sığmaz, toplumda oturmaz. Tabii uzun soluklu bir kurgu olduğu açıktır. İşin içinde hangi deha varsa onu gerçekten saygıyla selamlamak gerekir. Birbirinden farklı sosyolojik kompartımanlara sahip olan bireylerin hepsinin aynı hizmet içi eğitimden geçirilmişçesine ağız birliği etmesini sağlamak da sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Yapının içinde olan herkesi, hem de uzaktan yürütülen hizmet içi bir eğitimle tek tipleştirmek önemli bir başarıdır.
O halde son derece örgütlü bir yapı var karşımızda. Ancak bu örgütlü olma durumu ise otoriteye karşı sivil bir alan oluşturmak için değil, bizzat kendisi bir otorite olmak içindir. Bu durumun perdelenmesi için de başvurulan iki yol vardır, tevil ve takiyye. Sözgelimi hepimizin beddua olarak duyduğu ve anladığı bir konuşmayı abilerden birisinin mülaaene olduğunu ima etmesi yetiyor. O metin artık yok. Hatta hiç olmamış da bile. Varsa da yeniden anlamlandırılmış bir metindir. İşte toplumsal yapıyı esas tehdit eden de budur. Bu batıni-ruhani yapı son derece eklektik bir mekanizmadır. Hem protestan hem de batıni. İşin ilginç olan tarafı ise cemaat kendisine rakip olarak gördüğü yapıları da doğrudan bu iki alan üzerinden hedef alır.
İkincisi de şudur; cemaatte tarih yoktur. Kin vardır. Tarih her zaman yeniden yazılır. Onun için geçmişte söylenen ya da dile getirilen herhangi bir söz üzerinden ya da davranış üzerinden itham etmek veya bir hatırlatmada bulunmak yersizdir. G. Orwell'ın 1984 adlı romanında altını çizerek vurguladığı bir durum var: Okyanusya Devleti her şeyi yeniden anlık olarak kurar. İnsanların sahip olduğu şahsiyetlerini önce parçalar (dağıtır) ve yeniden kendi sistemine göre kurar ki iktidarını tesis edebilsin. Bunun için de çok özel kurumlar ve bakanlıklar vardır. Söz gelimi Gerçek Bakanlığı, Yenidil Kurulu, Sevgi Bakanlığı, Düşünce Polisi, Bolluk Bakanlığı gibi.
EPİSTEMOLOJİK FAŞİZM
Üçüncü konu ise, bu yapı herhangi bir hedefe kilitlenmişse hasar görmeden durmaz. Çünkü yaptığının doğru olmadığını ancak pratik olarak bir zarar gördüğü zaman fark edebilir. Yolun bittiğini gördüğü anda ise 'yaşanan tarihsel tecrübeyi buharlaştırma' mekanizması işler ve hemen oracıkta yeni bir söylemsel paradigma geliştirilir ki, bu anlık bir iştir. Bu durum ise epistemolojik faşizm diyebileceğimiz bir tutuma işaret eder. Sahip oldukları bilginin mutlak hakikati temsil ettiğine, doğrunun onlara özel olarak ilham edildiğine ve onlardan başka hiç kimsenin 'mutlak gerçeğin' farkında olmadığıne, bu özelliğin de kendilerine bahşedildiğine inanırlar. Bu durum bütün muhataplarını aynı kategoride görmeyi ve herkesin onların hizmetkarı olması gerektiğine inandırdığını görürüz ki yapılan pek çok sınav için soru çalma dedikoduları esas olarak gerçek olmasa bile bu açıdan onları olağan şüpheli hale getirmektedir.
GÜLEN HAREKETİ VE İRAN
Dördüncü ve son olarak aslında bu hareket en çok İran karşıtlığı üzerinden kendini konumlandırır. Bunun da iki temel nedeni var. Birincisi ki bu konu bence çok önemlidir, cemaat derin devletin çelik çekirdeğinin muhafazakar yansımasıdır ve bu refleks İran ile tarihsel bir düşmanlığı barındırır içinde. Cemaatin, bu çelik çekirdeğin filizi olduğuna dair veriler de son günlerde çoğalmaya başladı. Bütün yazarları ve kalemşorları kendisini devletin sahibi ve bekçisi olarak görmektedirler. AK Parti'ye düşmanlık etmeye başlamalarının nedeni de, onların deyimi ile, 'devlet gibi davranmaktır'. Çünkü kendilerini devlet olarak görmektedirler. Keza Sayın Gülen'in bedduasının merkezinde de devlete sahiplik vardır. 'Bize ait olan kamu malını başkasına nasıl peşkeş çekersin' refleksi ile kendinden geçmişti. Bu konuyu en iyi detaylandıran Yıldıray Oğur'un 29.12.2013 tarihli yazısıdır: Cemaatin gizemli yazarı R. Atilla Polat, 'Aslında yazacak çok pislik ve ihanet var da, ne acıdır ki devletin geleceği adına ciğerimizden kalemimize kan çekerek sadece aktif sabır ve dua ile bu işin gerçek sahibi olan 'hu' esmasının sırrına sığınıyoruz. Zira bir noktadan sonra ölüm HAKK'TIR... Menderes öldü, Özal öldü, Türkeş öldü ve Ecevit öldü, Yazıcıoğlu da öldürüldü... Bu isimlerden bazıları bir dava için öldürüldü. Eğer birileri şu anda yaşıyor ve öldürülmediyse insaf edip oturup neden yaşıyorum diye tefekkür etmeli değil midir?'
Buyurun, derin devletin de derininden gelen tehdidi ve sahiplenme duygusunu görünüz.
İMAM HUMEYNİ VE GÜLEN
İran'a karşı var olan nefretin bir diğer nedeni de İmam Humeyni'ye duyulan kıskançlıktır. Onun gibi olamamaktır. Sanıyorum hepimiz biliyoruz ki, Sayın Gülen'in de hayali bir gün muzaffer bir komutan gibi ülkeye geri gelmektir. Tıpkı Humeyni gibi. Bundan dolayı da her daveti sadece elinin tersi ile çevirmez, aynı zamanda kendisine bir meydan okuma olarak da görür. Ancak Sayın Gülen ile Humeyni'yi birbirinden ayıran çok önemli bir fark var. Sayın Gülen bürokratik gücüne güveniyor, Humeyni ise halkına güvenmişti.
Son olarak, daha imam-hatip yıllarında İslami alanlara dair tartışmalarda en çok gündemde olan konulardan birisi de bu coğrafya için parlak ve makul çözümler üreten Bediüzzaman Said-i Nursi'nin bıraktığı mirası dejenere etmeye yönelik çok özel çalışmalar yapıldığına dair iddialardı. Ki buna örnek olarak da eserlerinin kritik kimi ifadelerinin değiştirilmesi gösterilirdi. Keza bu konu, Risale Akademi tarafından bir sempozyumda da bizzat Üstad'ın talebeleri tarafından dile getirildi. Bu değiştirmelerin (yozlaştırmaların) de içeriye sızan birileri tarafından yapıldığı dile getirilirdi. Sistematik bir operasyon olmadığından dolayı da kimse işin üstüne gitmedi. Su-i zandan da kaçınmak gerekiyordu. Ancak son günlerde neo con tetikçiliğini yapmış olması bu iddiaları güçlendirdi. Elbette somut bir bağ yok ama inananların yüreğinde ki o kadim kuşku derinleşti. Bu vakitten sonra hiçbir muhafazakar mütedeyyin derin cemaate güvenmez. Artık birbirimize itimadımız kalmadı. Yolsuzluk susturucusu takılmış silahlarla piyasaya sürülen neo con çetesinin sniperları nokta atış suikastlara başladılar.
Bu yolla hükümetin devrilmeyeceğini tabii ki biliyorlar ama tezgah farklı.
PROF.DR. MAZHAR BAĞLI - YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ- SOSYOLOJİ
Batılı devletler dayattıkları yaptırımları yeniden gözden geçirmeli
Tahran, 08 Ocak 2014 - İngiltere parlamenter heyeti Başkanı eski dışişleri bakanı Jack Straw, batılı devletlerin İran’a dayattıkları yaptırımları yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini belirtti.
MHA - İngiltere parlamentosu İran dostluk grubu üyeleri, İran İslami Şura Meclisi İngiltere-İran Dostluk Grubu üyeleri ile görüşmek amacıyla önceki gün mecliste hazır bulundular.
İran İngiltere parlamentoları dostluk grubu üyelerini ziyaret eden İngiliz heyetin Başkanı Straw, İran’a yönelik yaptırımlar ta baştan yanlış olduğunu ifade etti.
İngiliz parlamenter heyet ayrıca Ortadoğu bölgesinin her türlü nükleer silahtan arındırılması gerektiğini, İran isa NPT’de belirtilen tüm imkanlardan yararlanması gerektiğini vurguladı.
Görüşmede dostluk grubunun İranlı eşbaşkanı Abbas Ali Mansuri de İran ve İngiltere’nin İslam inkılabından önceki ilişkilerine temas ederek bu ilişkilerin tek yanlı olduğunu, o günlerde İngiliz yönetimi sürekli İran’ın içişlerine karıştığını kaydetti.
Mansuri, İslam inkılabından sonra İngiltere ile ilişkilerin bozulduğunu, çünkü İngiltere inkılaptan sonra İran’ı yağmalamayı sürdüremediğini, 8 yıllık dayatılan savaşta da Saddam rejimine büyük yardımlarda bulunduğunu vurguladı.
İngiltere parlamentosunda inkılap karşıtları İran ve İngiltere ilişkilerini engellemeye çalıştığını belirten Mansuri, İran’ın dış politika önceliği tüm ülkelerle ilişki kurmak olduğunu, İngiliz yetkililer bunun için İran milletinin güvenini kazanması gerektiğini kaydetti.
İngiliz heyetinin ziyaretinin 4 gün süreceği açıklanmıştır. Jack Starw ayrıca bugün Mecliste düzenlenecek bir basın toplantısına da katılacak.
Muhtelif alanlarda İran ve İngiltere ilişkilerinin düzeltilmesi bu heyetin başlıca amaçları arasında olduğu bildirilmiştir.
Cenevre-2’ye katılmak için hiç bir ön şart kabul etmeyiz
İran Dışişleri bakanı, İran İslam Cumhuriyeti Cenevre-2 konferansına katılmak için hiç bir önşartı kabul etmeyeceğini vurguladı.
MHA - İran Dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif, Tahran’ı ziyaret eden Suriye dışişleri bakanı yardımcısı Faysal Mikdad’la görüşmesinde İran İslam Cumhuriyeti Cenevre-2 konferansına katılmak için hiç bir önşartı kabul etmeyeceğini vurguladı.
Zarif Suriye krizi siyasi yollardan ve Suriyeli taraflarca çözümlenmesi gerektiğini, Suriye’de yaşananlar bölgenin istikrar ve güvenliği bağlamında büyük bir sınav olduğunu, terör ve radikalizmle mücadelede tüm bölge ülkeleri işbirliği yapmaları gerektiğini kaydetti.
Zarif ayrıca İran Suriye krizinin çözümü için her türlü yardımda bulunmaya hazır olduğunu ifade etti.
Görüşmede Faysal Mikdad da İran ve Suriye’nin bölgede barış ve istikrarın sağlanması için işbirliğinin hayati önem arz ettiğini vurguladı
Kanada: İran ambargosu en katı şekilde devam edecek
Kanada dışişleri bakanı John Baird, İran’a ambargo uygulamaya devam edeceğini açıkladı. İran ile yapılan nükleer müzakerelerde nihai anlaşmayı görmeden ambargoyu kaldırmak istemediklerini belirten Baird, diğer ülkeler kaldırabilir ama Kanada bu ambargonun en katı şekilde devam etmesini istiyor diyerek İran ile ilişkilerini daha da gergin seviyeye taşımaktan kaçınmadığını gösterdi.
Geçtiğimiz bahar aylarında İran’a karşı uyguladığı ambargonun daha da katılaşmasını isteyen Kanada, İran ile her türlü ticaretin engellenmesi için ciddi önlemler aldı ve Kanada bankalarındaki İran hesaplarını dondurdu. İstatistiklere göre Kanada’da hesapları dondurulan 508 şirket ve 78 şahıs bulunmaktadır. Son olarak ise ülkesindeki İran konsolosluğunun kapanmasını istemiş ve İran’daki konsolosluğunu da kapatarak İran ile ilişkilerini tamamıyla koparmıştı.