Selefilerin Suriye krizindeki etkileri görmezlikten gelinmemelidir. Suudi Arabistan öncülüğündeki Vahabbiliğin son zamanlarda Suriye’deki nüfuzunun etkisiyle bir kriz ortaya çıkmıştır.
İmam Humeyni önderliğinde 1979’da İran’da gerçekleşen İslam Devrimi bütün dünyayı hayrete düşürmüştü. Aynı şekilde, 2011’de Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da tekrar bütün dünyayı hayrete düşüren tarihin nadir olaylarından biri olan İslami uyanışa şahit olduk. Tunus’ta başlayan İslami uyanışın üzerinden uzun zaman geçmemesine rağmen bunun hakkında çok şeyler söylenmiştir. Ancak internet ve uydu kanalları gibi gelişmiş iletişim araçlarına rağmen krizlerle karşı karşıya olan ülkelerdeki sınırlı bilgi akışı bölge ve siyasi uzmanların konu hakkında farklı ve bazen çelişkili analizler öne sürmelerine neden olmuştur.
Her ne kadar bu olayların hızı konu hakkında doğru ve mantıklı analiz ve öngörüleri zorlaştırsa da devlet yetkilileri garezden uzak bir şekilde bu olaylardan daha iyi yararlanmak ve bunları daha iyi okuyabilmek amacıyla doğru bilgi akışını sağlamada yardımcı olabilirler. Tunus devrimi, oluşmasındaki hızından ötürü şaşkınlığa neden oldu. Diktatörlük ve geniş güvenlik önlemlerine rağmen zulme maruz kalmış bir gencin kendisini yakmasıyla halk, spontane bir şekilde meydana çıktı ve “halk düzenin devrilmesini istiyor” sloganları atarak bir ay ve birkaç gün içinde bu ülkede yıllarca hüküm süren diktatörlük düzenini devirdi ve bölgede İslami uyanışı başlattı. Ardından Mısır devrimi dünyayı hayrete düşürdü. Bu ülkede de Tunus’ta olduğu gibi bazı insanlar kendilerini yaktılar ve halk Tunus’ta olduğu gibi “halk düzenin devrilmesini istiyor” sloganları atarak Kahire’nin Tahrir Meydanı’na ve ülkenin diğer şehirlerindeki meydanlara çıktılar. Bu ülkenin mahrum halkı ülkenin güvenlik kuvvetlerine karşı direndi ve hiçbir parti ve gruba bağlı olmadan Mısır halkının, özellikle de gençlerinin istekleri 20 günden az bir zamanda tahakkuk buldu ve Batı’ya bağımlı diktatör Hüsnü Mübarek devrildi.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu devrimler dünya istikbarının öngörüsü olmadan çok hızlı bir şekilde ortaya çıkıp neticelendi. Bu yüzden Amerika merkezli Batı ile Siyonistler bölge ülkelerindeki İslami uyanışı etkilemek ve diğer bölge ülkelerine sirayet etmesini engelleyerek bunları bozguna uğratmak için bazı girişimlerde bulundular.
Bu arada padişahlık ve diktatörlükle yönetilen ve Amerika’nın elinde oyuncak olan Fars Körfezi ülkeleri de İslami uyanışın kendi ülkelerine sirayet etmesinden korkuyorlardı. Bu yüzden Amerika’nın ve genel bir şekilde Batı’nın yol göstericiliği ile ülkelerindeki her türlü halkçı itirazı bastırmaya başladılar. Tabii bu hususta en önemli rolü Suudi Arabistan ifa etmiştir. Bu bağlamda Bahreyn’in diktatör düzeni halkın haklı talepleri karşısında yetersiz kalınca Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinden yardım isteyerek Batılıların elindeki oyuncak olan bu ülkelerin yardımıyla kendi mazlum vatandaşlarının isyanını bastırmaya çalıştı. Bölgenin etkin ve önemli ülkelerinden biri olan İran İslam Cumhuriyeti söz konusu ülkelerde, yani Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Bahreyn’de halkçı hareketleri desteklediğini resmi bir şekilde ilan ederek söz konusu ülkelerden halklarının taleplerine saygı göstermelerini istedi.
Medya Organlarının Bölgedeki Değişimlerde İfa Ettikleri Roller
Facebook ve Twitter gibi farklı internet siteleri ile el-Arabiye, el-Cezire ve BBC Arapça gibi uydu kanalları olayları anbean aktararak bilgi akışında çok önemli roller ifa ettiler ve kamuoyunun, bilhassa gençlerin aydınlatılmasını sağladılar. Halkın talep ve sloganlarının aynı olması ve benzer itiraz yöntemlerini benimsemeleri bu iddianın delilidir.
İslami Uyanışta Suriye’nin Konumu
Suriye’nin siyaset ve toplum sahnesinde gelişen olaylar ile söz konusu ülkelerde ortaya çıkan hadiseler birbirinden çok farklıdır. Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Bahreyn’deki olayların kaynağı halkın kendisiyken Suriye’de vaziyet çok daha farklıdır. Suriyeli yetkililer bu olayların dışarıdan yönlendirildiğini ve Batı’nın desteklediği silahlı grupların sivilleri öldürdüklerini söylemektedirler. İran, Suriye ve Lübnan Hizbullah’ı, dünya istikbarı ve Siyonistlere karşı sağlam bir kale oluşturmuştur ve Batılılar ile bölgede onlara bağlı güçler İran ve Hizbullah aleyhinde bir şey yapamadıkları için Suriye’yi hedef almışlardır. Bir taraftan da bölgedeki ve Arap ülkelerindeki hızlı değişimlerden ötürü Batılılar İran İslam Cumhuriyeti’nin nüfuzunun artmasından korkmaktadırlar. Bu yüzden Suriye’deki olayları karartarak Suriye’nin müttefiki olan İran İslam Cumhuriyeti’nin bölgedeki değişimler karşısında ikili oynadığını gösterme çabasına girmişlerdir.
Nitekim bölgede halkçı itirazların hızlı bir şekilde yayılmasından dolayı kamuoyu Suriye konusunda yanılgıya düştü ve ülkedeki hadiseler Bahreyn’de olduğu gibi Amerika ile Batılıların yardımıyla bastırılan halk ayaklanmalarıyla aynı kategoride gösterilmeye çalışıldı. Bu hususta sulta düzenin uydu kanallarının etkisi fazla olmuştur. Bunlar arasında el-Arabiye, el-Cezire, BBC Arapça, 24 Fransa ve Körfez ülkelerinin diğer uydu kanallarının adını zikredebiliriz. Bu uydu kanallarının geneli Arabistan’ın, aslında da geri plandaki dünya emperyalizminin yol göstericiliği ile bölgedeki değişimler hakkında haberler yapmaktadır. Bu kanallar Tunus ve Mısır’daki halk kıyamlarını uygun bir şekilde göstermiştiler. Ancak bölgenin diktatör düzenleri ülkelerindeki halk ayaklanmalarından duydukları korkulardan ötürü dünya kamuoyunu yanıltmak ve Bahreyn gibi bölge ülkelerindeki itirazların önünü alabilmek amacıyla Suriye rejimine ve Beşşar Esed’in şahsına karşı ağır bir medya savaşı başlattılar. Nitekim bu bağlamda söz konusu uydu kanalları Bahreyn ile ilgili hiçbir haberi yansıtmamaktadır. Suriye aleyhindeki bu ağır medya saldırısı Arap dünyası ve medya organları ile de sınırlı değildir. Bilakis CNN, BBC, VOA Farsça ve BBC Farsça gibi Batı’ya bağlı haber ve uydu kanalları da bu saldırıda yer almakta ve kasıtlı bir şekilde İran İslam Cumhuriyeti’nin bölge politikalarını zan altında bırakmak istemektedirler.
Öte yandan Selefilerin Suriye krizindeki etkileri de görmezlikten gelinmemelidir. Suudi Arabistan öncülüğündeki Vahabiliğin son zamanlarda Suriye’deki nüfuzunun etkisiyle bir kriz ortaya çıkmıştır ki medya organlarının bu alandaki tahrik faaliyetleri açıktır. İran İslam Cumhuriyeti’nin ve genel olarak İslami direnişin bölgedeki yeminli düşmanları İslami uyanışla beraber başlayan bu fırsattan istifade ederek Suriye’de fitne çıkarmaya ve Beşşar Esed’in yönetimindeki Suriye düzenini devirmeyi çalıştılar. Bu ülkede fitne çıkarmanın en iyi yolu da grupçuluktur. Ülke nüfusunun % 65’i Sünni’dir ve bunlar arasında Arabistan’ın finanse ettiği radikal gruplar vardır. Uzun yıllar boyunca ülkenin önde gelen yetkililerinin Alevi olması bazılarını rahatsız etmiş ve Suriye’nin İran ve Hizbullah ile ilişkisinin Şia mezhebinden kaynakladığını söylemişlerdir. Sefa, el-Visal, el-Halic ve Orient gibi Batıya bağımlı televizyon kanalları bu hususta Sünnilerin mezhebi duygularını harekete geçirip Beşşar Esed aleyhinde bir ayaklanmaya ortam hazırlamaya çalışmaktadır. Ancak Suriye’nin, dış düşmanları tarafında kiralanan muhaliflerin feci cinayetlerini enformatik ortama doğru ve zamanlı bir şekilde aktarması, yazılı ve görsel medyada muhaliflerin silahlı kuvvetlerin cenazelerini parçalamak ve ateşe vermek gibi insanlık dışı faaliyetlerinin yansıtılması, yakalanan teröristlerin itiraflarının yayınlanması, kiralanmış kimselerin Facebook gibi sosyal ağlarda paylaştıkları ve düşman kanallarında yayınlanan ses ve tasvirlerin içeriklerinin doğru bir şekilde aktarılması halkı düşmanın fitnelerinden haberdar kılmıştır. Artık Suriye’nin dini, siyasi ve kültürel elitleri ile halkın geneli düşman kanallarının abartılı haberlerine teveccüh etmemektedir.
Bu arada Suriye’deki değişimlerde göze çarpan önemli bir nokta Suriye’de kırmızı çizgi kabul edilen Fars Körfezi ülkelerinin bilhassa Arabistan’ın siyasetlerinin tartışılmaması politikalarına Suriye medyasının itina etmemesidir. Nitekim bu ülkelere bağlı el-Arabiye ve el-Cezire gibi televizyon kanallarının yalan haberlerinin ve abartılarının mahiyeti Suriyeliler için aşikar olmuş ve Suriye halkı bu itirazların halkçı itirazlar olmadığını anlamışlardır. Bu da Suriye medyasının siyasi tahlillerinde söz konusu ülkelerin yetkililerinin Batılılarla işbirliklerini rahat bir şekilde göstermesini kolaylaştırmıştır. Suriye’deki olayların çıkışında etkili olan diğer amilleri de ülkenin tek partili sisteme sahip olması, serbest seçimlerin yapılmaması, güvenlik birimlerinin (17 güvenlik birimi vardır) halka ve dini elite çok fazla baskı yapması ve yolsuzluklarla beraber fakirliğin fazla olması olarak sayabiliriz.
Suriye halkının geneli ülkede Beşşar Esed yönetimindeki düzenin devrilmesine varmayacak reformların yapılmasını istemektedir. Suriye halkının çoğu tarihte benzeri görülmemiş katliamlar yapan bu ülkedeki selefi grupların insanlık dışı davranışları ve özellikle de Beşşar Esed’in sahip olduğu direnişçi yapısı nedeniyle Beşşar Esed’i sevmektedir. Suriye halkı vatanlarının yeminli düşmanlarının ülkedeki olaylarda ellerinin olduğunu gördüklerinde bu fitnelere karşı tepki göstererek Beşşar Esed’i desteklemek amacıyla Şam, Halep ve Lazıkiye’de milyonluk gösteriler yaptılar. Bu destek gösterileri havai fişeklerle birlikte günlerce, bazen de sabah ezanına kadar sürdü.
Arap ülkelerindeki değişimlerden ötürü başlarda Suriye’nin de kırılgan bir yapısının olduğu düşünülüyordu. Ancak halkın gösterdiği tepkiler ve yeri geldiğinde sistemi eleştiren Şam müftüsü, Dr. Ramazan el-Buti ve diğer dini otoriteler, Vakıflar Bakanlığı ile görüşen din alimleri ve ülkenin diğer yetkilileri bunlara karşı durarak Suriye rejimini yıkmanın zor olduğunu gösterdiler.
Ülkenin yeri geldiğinde düzeni eleştirmekten kaçınmayan ünlü alimlerinden Dr. Ramazan el-Buti ve Dr. Muhammed Habeş farklı uydu kanalları ile yaptıkları söyleşilerinde bu ülkede reformların başlamasından ötürü Beşşar Esed’ten yana tavır takındıklarını açıkladılar. Nitekim Şii ve Sünnilerden müteşekkil Suriyeli Müslüman Alimler Birliği bu hususta bir bildiri yayınladı. Bütün bunlar Beşşar Esed yönetiminin devrilmesinin kolay bir şey olmadığını gösteriyordu. Tabii Hama şehrindeki olaylar ile bu ülkenin diğer şehirlerindekiler birbirinden çok farklıdır. Selefilerin öncülük ettiği yıkıcı gruplar Der’a (Suriye ve Ürdün sınırında), Cisr’ul-Suğur (Suriye ve Türkiye sınırında) ve Teleklah (Suriye ve Lübnan sınırında) gibi büyük şehirlerde yenildikten sonra 33 yıl önce Hafız Esed dönemindeki gibi Hama halkının çektikleri acıları (seksenli yıllarda Müslüman Kardeşlerin asıl merkezi olan Hama şehri Hafız Esed’in emri ile saldırıya uğramış ve bu şehirde binlerce insan öldürülmüştü) kullanarak ülkede iç savaş yaratmak ve Hama’yı da Libya’nın Bingazi şehri gibi muhaliflerin merkezi gibi göstermek istediler. Bu hassas ve buhranlı dönemde Amerika ve Fransa Büyükelçilerinin bu şehre gitmeleri de bu programlarını gösteriyordu.
Hama şehrinde 100 binden fazla gösterici olmasına (ki başka şehirlerde bu sayı 300’e bile ulaşamamaktadır) rağmen, Suriye güvenlik kuvvetleri düşman planlarından daha önce haberdar olduğu için, Suriye ve Türkiye sınırına tamamen hakim olduktan ve teröristlere sınırdan her türlü silahın akışını engelledikten sonra uygun bir program ile Hama şehrinin onları kabul etmeye hazır olduğunu göstererek bazı muhalif liderleri şehre çekmeyi başardı. Ardından da daha önceden hazırlanış plan doğrultusunda askeri bir operasyonla Hama şehrini muhasara etti ve güvenlik kuvvetleri yıkıcı eylemlerde bulunan teröristlerin çoğunu yakalamayı başardı. Bu başarılı operasyondan sonra, şehrin içinde hiçbir askeri kolluk olmamasına rağmen bu şehir şuanda çok sakindir. Bu yazı kaleme alındığı sırada Suriye güvenlik açısında nispi bir huzura sahipti.
Kısaca şunları söyleyebilir;
1- Bugüne kadar Suriye’de yapılan protesto yürüyüşleri diğer bölge ülkelerinde görüldüğü gibi kendiliğinden gelişmemiş ve halkın çoğunun desteğini almamıştı. Gösteriler ilk günden itibaren barışçıl olmadığı için bu toplantılarda devletin kolluk güçlerine ateş açılmış ve birçok kişi ölmüştü.
2- Öldürülenlerin çoğu Esed taraftarı güvenlik güçlerinden oluşmaktadır ki bunların sayıları binlerle ifade edilmektedir.
3- Suriye bugüne kadar Batılılara bağımlı Arap ülkeleri tarafından bu yoğunlukta bir siyasi ve enformatik saldırıya maruz kalmamıştı. Suriye’nin durumunu karalayan, abartan ve propaganda çalışmaları yürütenlerin bu faaliyetleri özellikle toplumun ekonomik sorunlarla yüzleşen bazı kesimlerini kendi taraflarına çekmeyi ve etkilemeyi başardı.
4- Batılılar kendilerine bağımlı Arabistan ve Türkiye ile Sad Hariri’nin öncülük ettiği 14 Mart grubu üyeleri vesilesiyle Suriye’ye karşı büyük yoğunluklu siyasi saldırılarda ve fiili girişimlerde bulunmaktadır.
5- Arap dünyasının Körfez ülkeleri tarafından idare edilerek yönlendirilen el-Cezire ve el-Arabiye gibi çok seyredilen uydu kanallarının Suriye’nin farklı bölgelerindeki olayların çıkmasındaki etkileri açık ve aşikardır.
6- Bazı siyasi analistler Libya’daki ayaklanmanın başarıya ulaşarak Kaddafi rejiminin yıkılmasının Batı’nın ve Batı’ya bağımlı medya organlarının Suriye’ye daha çok siyasi baskıda bulunmasına ortam sağladığına inanmaktadır.
7- Siyasi uzmanlara göre Suriye’ye askeri saldırı çok uzak bir ihtimaldir. Zira bu ülkenin Siyonist rejime komşu olması ve müttefikleri olan direniş cephesinin, yani İran İslam Cumhuriyeti, Hizbullah ve Filistin’in (Hamas) tepkileri Batı’yı telafi edilmeyecek bir sorunla karşı karşıya bırakabilecektir.
8- Görünüşe göre Batılılar için en iyi vesile bilhassa partilerin kurulmasını serbest kılacak ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasını kapsayacak reform silahından istifade etmektir. Zira onayladıkları parti ancak bu vesileyle iş başına gelebilir.
Sonuç
Bu makalede dillendirilen bütün hususların Beşşar Esed rejiminin yaptığı bütün işlerin onaylandığı anlamına gelmediğini belirtmeliyim. Nitekim İslam Devrimi Önderi ve İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yaptıkları açıklamalarda dünyanın neresinde olursa olsun her türlü dikta rejimine karşı olduklarını ilan etmiş ve Suriye’de de biran önce reformların yapılmasını isteyerek her türlü yabancı müdahalenin Suriye halkının çıkarına olmadığını ve buna karşı olduklarını açıklamışlardır.
Seyyid Ali Musevizade (İran’ın Suriye Kültür Ataşesi)