LÜBNAN, SURİYE, IRAK OLAYLARINDAN SONRA İRAN, BÖLGESEL GÜÇ VE İSLAM MEDENİYETİNİN MERKEZİ OLDUĞUNU İSBAT ETTİ.
İran, İslam Devrimi ile dünyaya bir mesaj verdi. Dini bir devlet kurulabilir ve ulema da bu devleti yönetebilir.
Bu mesaj, başta ABD olmak üzere doğu ve batılı güçleri tedirgin etti. Dinin bu meydan okuyuşu batı değerlerine, modern dünyaya karşı bir duruştu. İnsanlığa huzur veremeyen, insanları AVM ve Medya ile uyutan Batı dünyası, İslam medeniyetinin yeniden doğuşundan tedirgin oldu. Modern batı dünyası, doğu bloku ile mücadele etmekten vaz geçti ve doğu bloku çöktü. Kendini geliştiremeyen ve çökme sınırına gelen, batı emperyalizminin kendini yenileyebilmesi için bir düşmana ihtiyacı var. ABD ve batı dünyası bu düşmanı İslam olarak seçti.ve zaman içerisinde, islam ile mücadele ederek insan ve madde kaybına uğramamak için, bulduğu yeni taktik, dine karşı din modelidir. Yani İslam’ın kendi içinde çatışmasıdır.
ABD ve batı emperyalizmi 1990’lı yılları bu teori üzerinde çalışmakla geçirdi, araştırmalarını olgunlaştırdı ve İslam ile mücadele için, yine eski metotlarına döndüler. Batı emperyalizminin metodu: böl ve parçala, sorun çıkar ve karıştır. İslam ile mücadele etmenin en kolay yolu, yine İslami olduğunu iddia edenler ile o dinin savunucularını savaştırmak değil mi?
Basit fıkhi ihtilaflar veya tarihi birikimler dinselleştirilerek, “dine karşı din” savaşı başlatıldı. Din içerisinde ise en iyi savaş, mezhep savaşı: Şii-Sünni savaşı. ABD ve Batı dünyası medya, üniversite, iletişim, kültür, sanat yoluyla, İslam üzerinde tahakküm kurmaya başladı. İslam dünyasına referans olmaya başladı. İslam ve Müslümanların en büyük düşmanı “Kapitalist Batı Medeniyeti” ve “Siyonist İsrail Terörü” iken, Batı medya aracılığı ile İslam dünyasına mezhep savaşı ve fitne tohumlarını ekti. Çünkü, Batı dünyası bu işi çok iyi biliyor. Yüzlerce yıl mezhep savaşları içinde büyük katliamlar yapan bir tarihe sahipti.
Ali Şeriati’nin dediği gibi, “savaş hakla batıl, İslam ile küfür arasında değil” daha zor olan “dine karşı dinle” savaşılıyordu. Bir yanda hak din ve onun takipçileri varken, diğer yanda pekte habersiz olmadığımız kendini dindar tanıtan, inanıyormuş gibi yaparak dine darbe vurup zarar veren bir kesim var.
İran İslam Devriminden sonra ne mezhep fitnesi ne milliyet fitnesi ve nede Saddam’ın savaş fitnesi İran’a karşı başarılı olamadı. Afganistan’da Ruslar’a karşı desteklenen Taliban ve El-kaide güçleri, eski Hariciler gibi, akılları dillerinin ucunda olan bir kavim. Bağnaz dindarlıkta inat ederken, basiret ve ferasetten uzaklar. Sabahlara kadar ibadet eden, ama şeytanın oyunları görmekten aciz varlıklar. Din için çalışıp zorluklara sabreden ama farklı düşünce veya fıkhi farklılıklar nedeniyle müminleri tekfir edip kesmekten çekinmeyen bir cahili kavim. Yüz yıl önceki Vahhabilik, Suudi-Arabistan’ın yeşil petrol dolarları ile tekrar yeşermeye başladı. İnsanlık ve Batı, İslam’ın barış, hoşgörü ve huzuruna muhtaçken, bu “Tekfirci Terör Militanları” İslam dünyasını ateşe vermekten ve batıyı dinden korkutmak ve uzaklaştırmak dışında bir şey yapmıyor.
Lübnan’da mezhep savaşını başaramayanlar, İsrail’in güvenliği için Suriye’de bu işe soyundular. Suriye devleti ve halkının büyük fedakarlıkları, Hizbullah’ın çabaları ve İran’ın yardımlarıyla bu yangında başarılı olamadılar.
Yerli işbirlikçiler buna daha çok kızdı ve yıllarca Baas Partisi ve Saddam’ın zulmü altında kalan son 40 yılı savaş ve yıkımlarla geçen Irak’a saldırdılar. Irak tamda “eceli gelen köpeğin cami duvarına bevl etmesi” gibi, zamanımızın “cehennem köpekleri” IŞİD, Arap-Kürt-Türkmen-Şii-Sünni-Süryani-Hristiyan Musul’a ihanetle girdi. Barış şehri olan Musul, petrol ve İngiliz siyasetiyle, çile ve ölüm şehri olmaya başlamıştı. Şimdi ise terör merkezi olacak, cehennem köpeklerinin üreme yeri olacak.
Ama nasıl Suriye bu zorlukları aştıysa, fedakar mümin insanlar ve muttaki önderler sayesinde de ırak bu fitne ateşinden kurtulacaktır.1300 yıl önce Süfyan’ın çocukları nasıl İmam Ali ve İmam Hüseyin’i katlettilerse, şimdi yine onların soyu, din görünümü altında müminleri, insanlığı katletmeye devam ediyorlar. Ama az bir topluluk, batıl yoldaki büyük toplulukları yenmeye kadirdir. Tüm fitne ve fesatlara rağmen, batıl örümcek yuvası gibidir, yok olmaya mahkum.
Suriye’de başarılı olamayan bu “Tekfirci Terör”, Irak’ta da başarılı olamayacak. Necefin, Kerbela’nın çocukları bunları geldikleri yere gönderecek veya Ney-neva çölünü bunlara mezar yapacaktır.
Maliki Eşter’in o zaman yapamadığını bugünün Alisi, Hüseyin’i yapacaktır….
Murat Nazlı / Taha Haber