Boko Haram isyancılarının Nijerya’nın doğusunda, Sambiza ormanlarında yaktığı fitne ateşi, Batı ve siyonist İsrail askerlerinin terörle mücadele bahanesi ile Afrika kıtasının en kalabalık nüfusu olan ve petrol zengini sayılan Nijerya’ya ayak basmasına yol açtı.
Nijerya halkının yarısı Müslümandır. Son günlerde ise bu ülkenin adı sürekli Boko Haram adı ile anılıyor. Boko Haram örgütü yaklaşık iki ay önce Borna eyaletinde yatılı bir okuldan 276 kız öğrenciyi kaçırdı. Örgütü şimdi de Benoe eyaletinde erkek öğrencilerin okuluna saldırı tehdidinde bulundu. Boko Haram örgütü ayrıca Cas kentinde iki bombalı eylemde 118 kişiyi katletti. Gerçi Boko Haram örgütünün kaçırdığı 276 kız öğrenciden bazıları kaçmayı başardı, ancak hala 223 kız öğrenci örgütün elinde rehine olarak bulunuyor. Bu arada örgütün kaçırdığı kızların sayısı da arttığı belirtiliyor. Reuters haber ajansı geçen ay örgütün Borno eyaletinin Gavza bölgesinde de 8 kızı kaçırdığını duyurdu.
Boko Haram örgütünün küstahlığı had safhaya ulaştı, öyle ki Benoe eyaletinde bir erkek lisesi yetkilileri örgütten bir kaç tehdit mektubu aldıklarını açıkladı. Boko Haram örgütünün Hosa dilinde anlamı, Batı tarzı eğitim yasaktır. Örgüt en çok okullara baskın düzenlenmek ve öğrencileri öldürmek veya kaçırmakla biliniyor. Fakat nedense ne Amerika, Fransa ve İngiltere gibi Batılı devletler, ne de BM örgüte ciddi bir tepki gösterdi. Buna karşın Batılı devletlerin ilk tepkisi 276 kız öğrenci kaçırıldıktan hemen değil, 17 gün sonra başladı, çünkü kaçırılan kızların aileleri ve Nijerya halkı Boko Haram örgütüne karşı protesto eylemlerine başladı ve sanal ortamda da kızlarımızı geri verin kampanyası başlattı. Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry bu gelişmenin ardından hemen Washington yönetimi olaya el koymaya hazır olduğunu açıkladı. Bu arada kız öğrencilerin kaçırıldığı sıralarda BM güvenlik konseyinin dönem başkanlığını yürüten Nijerya yönetimi bile konuyu konseyde gündeme getirmek için hiç bir adım atmadı.
Oysa Boko Haram örgütü uluslararası ceza mahkemesi tüzüğünün 7. Maddesine göre ve yine örgüt liderinin yayınladığı video mesajlarda kızları Cameron ve Çad’a götürdüklerini ve orada köle olarak sattıklarını veya evlenmeye zorladıklarını açıklamasına göre beşeriyete karşı suç işlemiştir. Bir süre önce ilk kez işgal altındaki Filistin’i ziyaret ederek İslam dünyası ve hatta Nijeryalı Hristiyanların tepkisine neden olan Nijerya Cumhurbaşkanı Good Luck Janatan kızların kaçırıldığı ortaya çıktığı günlerde daha çok Afrika’da düzenlenmesi planlanan dünya ekonomik forumunun sakin bir şekilde geçmesi için çaba harcıyordu.
Nijerya yönetiminin bu tutumu yüzünden olsa gerek, kız öğrencilerinin kaçırılması ve başkent Ebuca’da iki bombalı eylemde sırasıyla 75 ve 19 kişinin hayatını kaybetmesi, sadece bu ülkenin Amerika, İngiltere, Fransa ve Çin’den yardım talebi ile sonuçlandı. Şimdiye kadar Amerika, İngiltere, Fransa ve hatta İspanya ve siyonist İsrail rejimi kaçırılan kızları bulmak için Nijerya’ya istihbarat servislerine bağlı arama ekipleri gönderdi. Geçen ay Paris’te düzenlenen ve Nijerya, Cameron, Çad ve Nijer liderlerinin katıldığı oturumda Fransa Cumhurbaşkanı Oland’ın önerisi üzerine Boko Haram’la mücadele için geniş kapsamlı bir program hazırlanması kararlaştırıldı. Bu oturumdan sonra Nijerya Cumhurbaşkanı Janatan, Boko Haram dosyasını BM güvenlik konseyine göndermeyi kabul etti. Janatan Boko Haram örgütünü Afrika’nın batısının El-kaide’si niteledi ve böylece örgütün yerel isyancı bir grup olamayacağını ortaya koydu.
Bu arada Fransa yönetimi Nijerya’nın güçlü ordusu bulunduğunu açıkladı ve bu yüzden bu ülkeye askeri müdahalede bulunmayacağını belirtti. Oysa Fransa geçtiğimiz yıllarda benzer bahanelerle Fildişi Sahili, Kongo ve Merkezi Afrika ülkelerine müdahale etmişti. Amerika ise Nijerya’ya İHA’larını gönderdi. Amerika yönetimi Nijerya yönetimi kaçırılan kızları bulmakta başarısız olduğunu ileri sürerek bu kararı uyguladı. Uluslararası af örgütü yaptığı araştırmaların ardından Nijerya güvenlik güçleri Boko Haram örgütünün yatılı okula saldırmadan dört saat önce bazı duyumlar aldığını, ancak bu saldırı önlemek için yeterli girişimde bulunmadığını açıkladı, Nijerya savunma bakanlığı ise bu açıklamayı reddetti. Her halükarda Afrika kıtasının ikinci büyük ekonomisi başta Amerika olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin raporları ve uydu görüntüleri ile Nijer, Çad ve Cameron arasında kalan ortak bir bölgede yer alan ve mayınlı arazileri bulunan Sambiza ormanlık alanlarına yöneldi.
Bu gelişmenin ardından Nijerya ile Çad’ı bir birine bağlayan köprünün patlaması, Nijer deltasında üç Hollandalının kaçırılması, Borno eyaletinde günün en kalabalık saatlerinde bir siteye düzenlenen baskında 125 kişinin katledilmesi, Borno eyaletinde stratejik bir köprünün havaya uçurulması ve emekli bir subayın eşi ve iki çocuğunun kaçırılması gibi olaylar bir bir yaşandı. Boko Haram örgütü faaliyetlerini 2003 yılında Nijerya’nın kuzeyinde başlarken, sürekli strateji değiştirdiği gözleniyor, çünkü bundan 4 yıl önce örgütün lideri Muhammed Yusuf öldürüldükten sonra örgütün başına geçen Şakao ta o günlerden itibaren kamu binaları, camiler ve kiliselere ve yine yabancı uyruklulara ve bölgesel ve uluslararası kurumların binalarına saldırılarını arttırdı. Örgüt üç yıl önce BM bürosuna intihar saldırısı düzenledi. Şimdi de bombalı eylemler ve adam kaçırma olayları daha büyük ebatta ve daha korkunç boyutlarda devam ediyor. Nijerya acil durum kurumu, Boko Haram örgütünün bu yılından başından beri işlediği cinayetlerden üç milyon insanın etkilendiğini açıkladı. BM mülteciler ajansı da son dört yılda Nijerya’da 470 bin kişi ülke içinde ve 30 bin kişi de komşu ülkelerde mülteci durumuna düştüğünü açıkladı.
Öte yandan son yıllarda Boko Haram örgütü teknolojik açı bir yana sayı, askeri güç ve siyasi nüfuz bakımından da bir hayli güçlendiği gözleniyor. Nijerya medyası bazı siyasi, iktisadi ve etnik grupların Boko Haram örgütü ile işbirliği yaptığını yazdı. Kuşkusuz bu durum örgütü cinayetlerini sürdürmekte daha da cesaretlendiriyor. Her halükarda Nijerya Cumhurbaşkanı Janatan şimdiye kadar Boko Haram örgütünün bölgesel bir terör örgütü olduğunu kabul ettirmeyi başardı. Örgüt ta El-kaide lideri Usame Bin Laden öldürüldüğü günlerden itibaren El-kaide eğilimli tavır sergilemeye başladı ve şimdi Afrika’nın batısında El-kaide’nin bir kanadını oluşturdu. Janatan böylece Boko Haram örgütü ile mücadeleyi Batı ile bölge ülkeleri arasında paylaştırdı ve böylece örgüte karşı yenilgi eleştirilerinden ve örgütün her türlü misilleme ve intikam eyleminden korunmak istedi. Belki de bu yüzden Nijerya yönetimi örgüt lideri Şakao’nun kaçırılan kız öğrencileri tutuklu bulunan örgüt üyeleri ile takas önerisini reddettikten bir gün sonra Amerikan ordusunun bu sürecin başlatılması ile ilgili açıklamasının ardından örgütlü müzakere etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Bu konu özellikle Amerika ve diğer Batılı devletlerin Nijerya’nın 6 milyar varil ham petrol rezervlerine göz diktiği düşünüldüğünde daha da önem arz ediyor. Dünyada doğalgaz rezervleri bakımından 9. Sırada yer alan Nijerya ayrıca 1300 ton dolayında uranyum madenleri bulunuyor ve dünyada uranyum ihraç eden ülkelerin arasında üçüncü sırada yer alıyor. Nijerya’da ayrıca taş kömür, altın ve diğer önemli madenler, yabancı yatırımcılara büyük gelirler sağlıyor. Amerika’da Cheney raporu olarak bilinen ve bu ülkenin ihtiyacı olan petrol kaynaklarının güvenliğini içeren enerji milli stratejisine göre son yıllarda Amerika Afrika ülkelerinde bu kaynaklara sahip olan ülkelere iktisadi, teknik ve askeri yardımlarına şahit oluyoruz. Amerika bu yardımları terör ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ve yine petrol hırsızlığı ile mücadele bahaneleri ile yapıyor.
Gerçekte Batı’nın Libya’ya yaptığı saldırının amacı da bu ülkenin petrol kaynaklarına musallat olmaktı. Bu arada El-kaide bağlantılı bir örgütlü mücadele bahanesi bir kez daha bu tür tekfirci örgütlerin İslamofobi projesine hizmet ettiklerini ortaya koyuyor. Çünkü Batı yine bu bahane ile nüfusunun yarısı Müslüman olan Nijerya’ya Irak ve Afganistan’a yaptığı gibi çıkarma yaparak bu ülkenin yeraltı zenginliklerinin üstüne konmak istiyor.