Allah’ın adıyla
Müslümanların mezhepçi olunmaması konusunu ele almaları yerinde bir konu olarak söz konusu edilebilir. Mezhepçi olmamak, kendi mezhebinden olmayanları kardeşliğin dışında görmemek ve kardeşliğin gereği olarak birlik olmaktır. Farklılıkların bir gerçeklik olduğu bilinciyle hareket etmektir.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Müslümanlar tarih boyu mezhepçi devlet yapılanmasının sorunlarını yaşamıştır. İnandığı gibi yaşamaya her zaman engeller oluşturulduğuna tarih şahit olmuştur..Özellikle Allah Resulü’nün Ehli Beyt’i ve onların uğradığı zulümler tarihte emsalsiz olmuştur. Müslümanların iktidarını ele geçirenler, Ehli Beyt ve taraftarlarına karşı tüm zamanlarda zulüm yapmışlardır.
İktidarlar, peygamberimizin Ehli Beyt’ini ve onların yolunda gidenleri kendileri için tehlike gördüklerinden yapmadıklarını bırakmamışlardır. Tarih boyunca Şiilere karşı zulümlerin yapılması, Sünni toplumlar tarafından bile normal görülür hale gelmiştir. Daha üzülünecek durum ise, âlim ve aydın konumundaki kimselerinde bu yanlışlığa ayak uydurma durumlarıdır.
Irak’ta binlerce Şii Müslümanın intihar saldırılarıyla katledilmeleri, âlim ve aydınların seslerini çıkarmak için bir neden değildir. Bu konularda konuşup yazan kimselere rastlamak mümkün olmamaktadır. Tarihin zalimlerini temize çıkaranların kalpleri karardığı için, Şiilere yönelik katliamlar geçiştirmektedir. İntihar saldırganların hiçbirinin Şii olmaması ve çoğunlukla Şiilerin hedef alınması, binlerce masum insanın katledilmesine karşı sessiz kalınma sebebi olmaktadır. Acaba tersi olsaydı âlim ve aydın bilinenler nasıl bir tepki ortaya koyarlardı?
Zamanımızda Sünniliği esas alan bir iktidar yoktur diyerek, şimdiki iktidarların yanlışlıklarında zamanımızın Sünni toplumlarını dışarıda tutabiliriz. Bunu dışarıda tutanların kendi yaklaşımlarına tutarlı olabilmeleri için Sünnilik adına laik Türkiye ya da Amerikan uşağı Katar ve Suud gibi ülkeleri Sünnilik adına savunmamaları gerekir. Laik bir ülkeyi Sünnilik adına savunulamaz. Suniliğin laiklikle ne alakası vardır? Milliyetçilik adına ulusalcılık adına hangi ülkeyi savunma ihtiyacı olan varsa savunsun.
Zamanımızda İslam dünyasında Sünniliği esas alan bir iktidar bulunmamaktadır. Eğer bu dediğimiz doğruysa Şiilik – Sünnilik mücadelesinin devlet düzeyinde düşünülmemesi gerekir. Artık kimse Şii İran İslam Cumhuriyeti ve Sünni Suud arasında mücadeleden bahsetmesin. Suud krallığı Suud krallığıdır. Bu krallığın Sünnilikle alakası yoktur. Amerikan uşağı bu iktidarların ne İslam’la nede Sünnilikle alakası yoktur. Bunları Sünnilikle ilişkilendirenler, Sünniliğe de hakaret etmiş oluyorlar.
Zamanımızda İslam’a dayalı tek devlet vardır. O da İran İslam cumhuriyetidir. İslam Cumhuriyeti’de başta Büyük Şeytan olmak üzere dünya küfrüne ve uşaklarına rağmen İslam’a dayalı yolunda kararlılıkla yürümektedir. Acaba İslam cumhuriyeti mezhepçi bir yapıda mıdır?
Bu sorunun cevabını doğru anlamak için yersiz ve cahilce yaklaşımlardan kurtulmak gerekiyor. Ehli Beyt yoluyla gelmiş İslami anlayış ve yaşayışı İslam dışı zanneden cahillik var olduğu sürece bu sorunun cevabı da anlaşılmayacaktır. Şiilerin inançlarını bilmeden mahkûm edenler İslam cumhuriyetini de değerlendirme yapmadan mahkûm etmektedirler.
İslam tarihinde Resül’ü Ekrem’den sonra Rahmetli İmam Humeyni’nin önderliğiyle yapılan inkılâbın emsali olmamıştır. İslam’a dayalı olmaya inanan ve bunu gerçekleştirecek bir önderliğe sahip olan ancak İslam inkılâbı olmuştur. İslam dünyası için (şiisiyle- sünnisiyle) tek pratik bir örnek olmuştur. Velayeti fakih sisteminin alternatifi de hiçbir zaman pratikte olmamıştır.
Aynı zamanda fakih, arif ve önderliği kâmilen şahsında toplamış başka bir örneği de değerlendirme imkânı olmayan bir ümmetin evlatlarıyız. Tarihte Müslümanların önderliğini ele alanlardan hem bir müçtehit, hem bir arif hem bir filozof var mıdır? Ya da bu özelliklerden bir tanesine sahip olan biri olmuş mudur? Mesela bir müçtehit olan var mıdır? Yazık ki bu zaviyeden tartışmalar olamamaktadır.
İran İslam inkılâbı acaba mezhepçi yapıda mıdır? Varoluş biçimiyle İslam tarihinde emsalsiz olan bu inkılâp, mezhepçi olmamakla da emsalsizdir. Buna otuz yıllık geçmişi şahittir. Otuz küsur yıldır gerek Rahmetli İmamın gerek İmam Hameni’inin (Allah onu korusun) yaptıkları tüm konuşmaları ele alıp inceleyen zerre kadar mezhepçiliğin olmadığını görür. İslam dünyasının merkezi sorunu Filistin sorunudur. Bu soruna yaklaşım İslam inkılâbının mezhepçi olup olmadığını ortaya koyar. Filistin için Kudüs için canlarını ortaya koyan Hamas ve İslami Cihad gibi hareketler şahit ki zerre kadar mezhepçilik yapılmamıştır. İslam inkılâbı, Filistin davasından dolayı dünya küfrünün tüm komplolarıyla karşı karşıya kalmıştır. İsrail’e bir taş bile atmamış olanların İslam inkılâbını mezhepçilikle suçlamaları insanlık dışı bir tutumdur. Müslümanların ortak sorununu çözmek için tek başına mücadele eden bir devlet asla mezhepçi olamaz.
Hüseyin TAŞ