İsrail ve Amerika'nın Hizbullah ve İran'a karşı savaşı

Rate this item
(0 votes)
İsrail ve Amerika'nın Hizbullah ve İran'a karşı savaşı

 Kitabında Netanyahu'nun bu görüşüne karşı çıkan Gates, İsrail başkanına şöyle söylediğini ifade ediyor: "Iraklılar, 1981 yılında Osirak reaktörünün İsrail tarafından imha edilmesine sessiz kalmış olabilir. Suriyeliler de, 2007 yılında reaktörlerinin imha edilmesine tepkisiz kalmış olabilir. Ancak İranlılar Araplara benzemez. Nükleer tesislerine yönelik herhangi bir saldırıda tüm bölgeyi ateşe vereceklerdir."

ABD'nin eski savunma bakanı ve CIA'nin eski başkanlarından Robert Gates'in hatıralarından oluşan "Görev" adlı kitabı okuduğumda, İsrail'in sürekli Amerika'yı İran ve Hizbullah'a karşı savaşa sürüklediğini iyice gördüm.

Kitabın sonuna geldiğimde, Amerika'nın da tüm zorbalığı ile bu savaş için binlerce hesap yaptığından, İran'ın askeri cevabı ve Hizbullah füzelerinden korktuğundan kesin bir şekilde emin oldum. Kitaptan anladığım üçüncü nokta ise, Donald Trump gibi bir başkanın, kendisine yöneltilen iç saldırıları durdurmak için savaşa sürüklenmeye ihtiyaç duyduğu bilgisi oldu. İsrail ise, bir kısmı Araplardan ve diğer bir kısmı da kendisi ile ilişki kurmak isteyenlerden oluşan kendisine güvenenleri harekete geçirmek için uygun zamanı buldu.

2009 yılının girmesi ile birlikte İran'ın uluslararası güvenlik için bir çeşit kara delik haline geldiğini kitabında vurgulayan Gates, bu kara deliğin doğrudan ya da dolaylı olarak Avrupa, Rusya, Çin, İsrail ve Körfez ülkeleri olan ilişkilerinin yörüngesinde dönüp durduğunu belirtiyor. İsrailli liderlerin ise, İran'ın nükleer tesislerine ve altyapısına askeri saldırı düzenlemek için yanıp tutuştuğunu belirten Gates, kitabında "Biz kendimizden neredeyse emindik. Eğer bunu yapsaydılar, bu işin yanı sıra İsrail'e, bölgedeki dostlarımıza, hatta belki de ABD'ye karşı saldıracak olan İran'a müdahale edecektik" ifadelerini kullandı.

Burada, kıymetli okuyucularımın dikkatini çekmek istediğim önemli bir nokta var. Amerika, bu kitapta tüm azameti ve kudreti ile en önde gelen İstihbarat başkanlarından biri tarafından, İran'a karşı bir savaş durumunda İsrail'e körü körüne hizmet edecek bir ülke olarak sunuluyor.

Gates sözlerine şunları ekliyor: "Netanyahu, saldırıdan sonra İran'ın cevabının bir formalite olacağını zannediyordu. Ona göre, belki İran birkaç füze fırlatacak, Hizbullah da roket ile destek verecekti. İranlıların realist oldukları gerekçesi ile bu görüşe sahip olan Netanyahu, İran'ın ABD'nin hedefleri vurarak büyük bir askeri saldırıyı kazanmayı amaçlamadığını düşünüyordu. Eğer Körfez petrolünün ihracatı durursa, bu İran ekonomisini darboğaza sokacaktır."

Kitabında Netanyahu'nun bu görüşüne karşı çıkan Gates, İsrail başkanına şöyle söylediğini ifade ediyor: "Iraklılar, 1981 yılında Osirak reaktörünün İsrail tarafından imha edilmesine sessiz kalmış olabilir. Suriyeliler de, 2007 yılında reaktörlerinin imha edilmesine tepkisiz kalmış olabilir. Ancak İranlılar Araplara benzemez. Nükleer tesislerine yönelik herhangi bir saldırıda tüm bölgeyi ateşe vereceklerdir."

Amerika'nın bir numaralı istihbaratçısı, şöyle devam ediyor, "Önce Bush sonra da Obama İran'ın nükleer çalışmalarını durdurmak için askeri seçenek açıklamaları yaptıktan sonra, biz Pentagon'da hazırlık ve planlamalara başladık. Özellikle İsraillilerin ve İranlıların uyarmaksızın ya da basit bir uyarıdan sonra askeri harekâta kalkışmaları ihtimalinden endişe duymaya başladık. Bu, bizim Körfez'deki bir saldırıya anında müdahale edebilmek için hazırlanmamız gerektiği anlamına geliyordu.”

Ardından bölgeye nasıl savaş gemileri ve askeri hazırlıkların gönderildiğini anlatan Gates, eski Fransa cumhurbaşkanı Nikola Sarkozy'nin "çok vakit kaybedildiği" gerekçesi ile savaşa teşvik ettiği bilgisine yer veriyor ve ABD ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilere dikkat çekiyor.

Eski savunma bakanı Gates, kitabında eski Suud Kralı Kral Abdullah ile yardımcısı veliaht prensin Ringling kardeşlerin sirk çadırında nasıl buluştuklarını anlatarak dalga geçmeye başlıyor. Kitaba göre, Suud kralı için genişletilen sirk çadırında kristal avizeler, 50 çeşit yemek ve onlarca çeşit tatlı ve haber programlarının yer aldığı dev ekran bir televizyon bulunuyordu. Bu karmaşa yaşlı kurnaz bir adam içindi.

Hatıralardan oluşan bu kitaptan anladığımız iki şey var. Bunlardan birincisine göre Gates, Suud kralından Çin'e petrol satış oranını yükseltmesini bizzat kendisi istedi. Bunun amacı ise, İran'dan petrol satın alımının azaltılması idi. Bu arada İsrail, Amerika'nın Suudi Arabistan ile yaptığı dev uçak ve silah anlaşmalarına karşı çıkarken, bu Amerika'nın Riyad yönetimini ikna etme yolu idi.

Gates, kitabında Netanyahu ve onun savaş bakanı olan Ehud Barak'a yönelttiği sözlerine yer veriyor: "Suudi Arabistan'ın şimdiye kadar İsrail'in girdiği savaşlara tek bir kurşun attığı bile görülmedi. Şimdi ise ikinizin ortak bir düşmanı bulunuyor. İsrail ve Suudi Arabistan'ın bu düşmanı, İran İslam Cumhuriyeti'dir. Suudi Arabistan bu ortak düşmana karşı sizin için olası bir müttefiktir." Bu ifadeyi kitabında birkaç defa vurgulayan Gates, Netanyahu ile bir araya geldiğinde, Amerikan gelişmiş silahlarının Suudi Arabistan'a satılmasından duyulan endişeden dem vurduğundan bahsediyor ve Netanyahu'ya şu soruları soruyor: "Suudi Arabistan'ın İsrail'e saldırdığı ne zaman görülmüş? Amerika'nın Suudi Arabistan'a sattığı bu uçakların ABD desteği olmaksızın çalışabileceğine inanıyor musunuz?"

Dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. Amerika, uzun zamandan bu yana İran tehdidi ve İsrail'in korunması bahanesi ile Körfez ülkelerini İsrail ile yakınlaşmaya ve ittifaka çağırıyor. Öte yandan Obama ise, Robert Gates'in "sürekli sabit bir şekilde İsrail'i savunan" hatıralar kitabında, gelmiş geçmiş tüm ABD yönetimlerinden daha ağırlıklı bir şekilde Netanyahu ile çelişiyor.

Hatıra kitabındaki çarpıcı verilerden biri de, Robert Gates'in Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensi Muhammed bin Zayed'e sunduğu büyük övgülerdir. Gates, Prens için diyor ki: "Onların arasında tanıştığım en zeki ve kurnaz insanlardan biri. Usta bir konuşmacı ve kuvvetli bir hitabete sahip. Diğer Körfez ülkeleri ile İran hakkındaki görüşleri, daima öngörülü ve bizim menfaatimize uygun."

Burada anlıyoruz ki, İsrail, Amerika'nın Birleşik Arap Emirlikleri ile olan askeri anlaşmalarına da karşı çıkıyordu. ABD istihbarat başkanı konu hakkında diyor ki, "Arap ülkeleri ile sağlanan, özellikle savaş uçakları ve füzelerden oluşan gelişmiş silah anlaşmaları İsrail'de muhalefet ile karşılanıyor."

Araplar olarak buradan çıkarmamız gereken şudur, İsrail ve ABD İran'ın düşman olduğu konusunda bazı Arap ülkelerini ikna etme çalışmalarını sürdürüyor. Yani İsrail, Arap devletlerine ancak düşman gözü ile bakar.

Şimdi konunun düğüm noktasına geldik. Amerika, İran'ın cevabından korkuyor mu?

Cevap evet… Hem de kesinlikle!

Robert Gates, "Görev" adlı kitabında diyor ki: İran'ın kısa ve orta menzilli füzelerinin tehdidi, Ortadoğu ve Avrupa'daki askerlerimizi ve tesislerimizi hedef alabilir. Beklediğimizden daha hızlı gelişiyor." Bu cümle, son birkaç yıl içinde İran Rus yapımı S-300 füzelerine benzeyen uzun menzilli ve balistik füzeler geliştirmeden önce söylendi. Bundan dolayı Amerika, Trump'tan önce defalarca İsrail'i dizginlemeye çalıştı.

İran'daki bu gelişmeler savaşı önler mi?

İran'daki gelişmeler şüphesiz caydırıcıdır, ancak savaşı engellemez. Gerçek şu ki, savaşa sürüklenmek iki tarafın da çıkarları ile çelişir. Ancak kesin bilgilere göre İsrail, Hizbullah'a karşı gireceği savaşın hazırlıklarını tamamladı. Hizbullah da savaş hazırlıklarını tamamladı, hatta İsrail'den gelecek herhangi bir saldırıya karşı cevap verileceği komutunu bile verdi. İran ise, şüphesiz yıllardan beri savaş ihtimalini hep göz önünde tutarak hazırlık yapıyor. İran'ın son zamanlarda hazırlıkları yoğunlaştırdığı görülüyor.

Trump gibi hakkında öngörü yürütülemeyen bir adamla anlaşma ihtimali ile savaş tehlikesi eşit durumda görülüyor. Trump, her şeyden önce ticari şirketler sahibi ve kâr etmek istiyor. Eğer içeride çok zarar ederse, muhakkak dışarıda maceraya atılır. Bu arada İsrail ise her zamankinden daha fazla sırtını Araplara dayıyor ve ABD yönetimini peşinden sürüklenmeye itebilir. Hürmüz Boğazı, Güney Lübnan ya da Suriye toprakları en tehlikeli savaş meydanları olabilir.

Caydırıcı olan, İran'ın vereceği cevaptan duyulan endişe, savaşın yüksek maliyeti ve muhtemel yıkımlardır. Buna ilaveten, Çin ve Rusya, İran için iki temel ortak haline geldi. İki ülke, İran ile askeri anlaşmaları, savunma sistemlerini ve ticari alışverişi geliştirdi.

Bölge, tümüyle tetikteki bir parmak gibi görünüyor. Ancak hiç kimse -en azından şimdiye kadar- tetiği çekemedi. Çünkü kimse savaş patlak verdikten sonra, ertesi gün yaşanacakları bilmiyor. İsrail eğer tüm sorumluluğu Lübnan'a yükler ve Lübnan yönetimini Hizbullah'ın sisteminin bir parçası olarak tanımlarsa, (Avn'ın Lübnan ordusunun Direnişin desteğine ihtiyaç duyduğuna yönelik açıklamalarından sonra) Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, bu sözlere birkaç saat içinde cevap verecektir. Genel sekreter yardımcısı Şeyh Naim Kasım konu hakkında şu sözleri zikretti: "İsrail'in iç cephesini güvenceye alarak saldırdığı zamanlar bitti. İsrail için yabancı topraklarda savaşma devri kapandı. İsrail artık herhangi bir gelecek savaşta ağır bedel ödeyeceğini tamamıyla öğrendi. Herhangi bir saldırıda ilk kaybı o verecek. Her an ve her zaman bunu düşünüyor."

Kısacası bölge, her an patlamaya hazır bir barut fıçısı üzerinde duruyor. Ancak hiç kimse patlamanın sonuçlarına katlanmak istemiyor. Bundan dolayı İsrail'i dizginlemek ve Trump'ın kahramanlık vızıltılarını azaltmak için büyük çaba harcanıyor... ABD'li karar alıcılar, herhangi bir savaşın bir "gezinti" olmayacağını iyi biliyorlar. Hizbullah ve İran üzerindeki tüm baskının, Rusya'yı Hizbullah ve İran'ı Suriye'den çekilmeye itmeyi hedeflediğine inananlar var. Bunun karşılığında Türkiye ve teröristler de bölgeden çekilecek. Bu durum eğer Trump doğru söylüyorsa anlaşma içeriyor… Ancak Rusya hakkındaki açıklamalardan geri çekilmesi, onun doğru söylemediğini düşündürüyor.

İran; tırmandırmalara, yaptırımlara ve ABD ile ilişkilerde uçurumun kenarına yaklaşmaya alıştı. Ancak İran, hiç şüphesiz ki geçmişten çok daha güçlü bir hale gelmiştir.

Sami Kuleyb 


El Alem

Read 1892 times