Allah’ın Adıyla
İran’da son zamanlarda bir ekonomik kriz yaşandığı inkar edilemez bir gerçektir. ABD ve müttefiklerinin uluslararası kuralları ayaklar altına alarak ve imzaladıkları nükleer anlaşmayı çiğneyerek devam eden ekonomik yaptırımları genişletmeleri İran para birimi Riyal’in değer kaybetmesine yol açtı ve bu durum ister istemez halk arasında etkisini hissettirmeye başladı.
Son durumun ortaya çıkmasında İran’da işbaşında bulunan hükümetin yanlış siyasetleri ve gafletleri de görmezden gelinemez elbet. Nükleer anlaşma sırasında ve sonrasında sulta sistemine güvenerek gerekli tedbirleri almaması, direniş ekonomisini zamanında uygulamayarak başta ABD olmak üzere Batı’nın baskıları azaltacağına dair iyimser tutumlar takınması; idari ve yargı sistemindeki yolsuzlukların önlenmesinde zayıf kalışlar da yaptırımların etkili olmasındaki etkenlerdendir.
Ancak İranlılar 40 yıldan beri dış yaptırımlar yüzünden zaman zaman bu gibi krizlerlerle karşılaşmış oldukları için buna karşı artık bağışıklık kazandıkları, dirençlerini artırdıkları dolayısiyle bu krizi de atlatacakları söylenebilir.
Son durum İslam İnkılabının bu ülkede zafere ulaştığı 1979 yılından beri yaşanan ilk ekonomik kriz olmadığı gibi sonuncusu da olmayacaktır kuşkusuz. Niçin mi?
Çünkü, İran zulüm temeli üzerine kurulu uluslararası sulta sisteminin egemenliğini kabul etmemektedir.
Çünkü, İran müstekbir güçlerin bunca çabasına rağmen bu sisteme entegre olmamakta, uyum sağlamamakta ve teslim olmamaktadır.
Çünkü, BM gibi uluslararası kurum ve kuruluşları, özellikle de mali, sermaye kuruluşlarını ellerinde bulunduran siyonist güç odaklarının isteklerini yerine getirmemekte, gasıp işgalci Siyonist Rejimin/İsrail’in varlığını kabul etmemektedir.
Çünkü, başta komşuları olmak üzere Batı Asya ülkeleri üzerinde oynanan oyunları bozmakta, Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi Amerikan emperyalizmi ve bölgesel müttefiklerinin planlarını etkisiz hale getirmiş bulunmaktadır.
Çünkü, bölgenin gerçek sahipleri ve halklarının içinden çıkan Hizbullah, Ensarullah, İslami Cihad, Hamas vb direniş güçlerini desteklemekte ve düşmanların sadece şimdiki değil gelecekteki uğursuz emelleri önüne de set çekmektedir.
Çünkü, İran sadece bölgenin mazlum halklarına değil dünyanın her yanındaki tüm mustazaf halklara da sultacılara karşı bir mücadele yöntemi sunmakta, direniş sembolü olmaktadır.
Ve işte bütün bu nedenlerden dolayı İran’a geçmişte baskı uygulandığı gibi bundan sonra da uluslararası sulta sistemine teslim olmadığı, İslam İnkılabının ilkelerine bağlı kaldığı sürece bu gibi baskılar devam edecektir.
İran halkının son aylarda düzenledikleri miting ve gösterileri de hükümetin yanlış siyasetlerine itiraz ve uyarılar olarak değerlendirmek gerekir. Her ne kadar bu gösterilerde dış tahrikler ve içerideki rejim muhalifi küçük grupların rolü olsa da göstericilerin ekseriyeti ekonomik sıkıntıların giderilmesini talep etmekte ve İslam İnkılabının ilkelerine olan bağlılıklarını her fırsatta dile getirmekteler.
Her ülkede olduğu gibi İran’da da halk yöneticilerin yanlış siyasetlerine olan itirazlarını dile getirmekte iken bunu rejim karşıtlığı olarak göstermek doğru değildir.
Sulta sistemine bağlı medyanın dünya çapında kasıtlı olarak başlattığı bu akıma Türkiye’de de her nedense iktidarın nimetlerinden geçinen Havuz Medyası öncülük etmektedir.
Başta Anadolu Ajansı olmak üzere yandaş medyayı yöneten perde arkası güçler belli amaçlarla istihdam ettikleri sözde İran uzmanlarından anlaşıldığı kadarıyla sadece İslam İnkılabını karalamalarını istemektedir.
İran için sözde hayıflanan bu çevreler aslında efendilerinin daha başarılı olduğunu ispatlamaya ve güya İran’ın bölgesel siyasetlerini eleştirmekle gerçekte efendilerinin son yıllarda başta Suriye olmak üzere bölgesel çapta kırdıkları potları gizlemeye çalışmaktalar.
Anadolu Ajansı ve benzeri merkezlerde istihdam edilmiş sözde İran uzmanlarınca üretilen yarım yamalak haber ve analizlerinin üzerine “mal bulmuş mağribi misali” atlayan medyanın İslam İnkılabı hakkındaki arzuları hiç bir zaman gerçekleşmiyecektir.
Ziya Türkyılmaz