ABD’nin İran’a karşı hamlelerini bu ülkeye karşı saldırı hazırlığı olarak gören değerlendirmeler var. Ancak biz bu değerlendirmelere katılmıyoruz.Bize göre bu hazırlıklar bir savaş hazırlığı değil, tersine savaşamayacakolanın, saldırmadan bir şeyler elde edebilme çabasıdır...
Peki, ABD ne elde etme peşinde?
‘Yüzyılın anlaşması’ hazırlığı
Trump’ın İran kuşatması, doğrudan İsrail’le ilgili. Daha somut söylersek,ilan etmeye hazırlandığı “yüzyılın anlaşması”yla ilgili.
ABD, İsrail-Filistin barışı için hazırladığını duyurduğu “yüzyılın anlaşması”nı ilan etme sürecinde, karşıtlarını buna mecbur etmenin hamlelerini yapıyor aslında...
Ki yüzyılın anlaşması dedikleri, gerçekte Filistin’in işgal edilmiş topraklarını İsrail’e verme ve “Geniş İsrail”i Ortadoğu’ya kabul ettirme dayatmasıdır aslında...
İran’a karşı Suudi Arabistan-İsrail ittifakı da, İran’a karşı Arap NATO’su inşası da, Kudüs’ü başkent ilan etmek de, işgal altındaki Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’nde İsrail egemenliğini tanıma kararı da, İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütü listesine almak da, Obama’nın İran’la yaptığı nükleer anlaşmayı bozmak da, İran’a ekonomik ambargo uygulamak da, bölgeye uçak gemisi ve ağır bombardıman uçakları yollamak da, 1500 asker göndereceğini ilan etmek de, PYD’yi İran’a karşı Irak- Suriye sınırında kullanmak üzere tahkim etmek de...
Hepsi İsrail’e Ortadoğu’da büyük kazanç getirecek “yüzyılın anlaşması”nı rayına oturtma hedefiyle ilgili öncelikle. Kuşkusuz başka hedefler de içeriyor kimi hamleler.
500 bin askerle Irak’ta zafer kazanamayan ABD’nin, 1500 askerle, hatta sevk etmesi mümkün olsa 500 bin askerle bile İran’a diz çöktüremeyeceğini Trump da çok iyi biliyor elbette!
Stratejik savunmada taktik atak
Durum ABD için aslında şudur: ABD’nin hegemonyası bir süredir iniştedir ve ABD egemen güçleri bu inişe karşı iki çözüm önermektedir. ABD’de bir kanat geri çekilip içeride güç biriktirmeyi, bir kanat da hâlâ en büyük askeri güce sahip olmanın avantajıyla savaş çıkarılmasını istemektedir.
Savaş isteyen bu kanada göre savaş, tam olarak çıkılamayan 2008 krizinin ilacı ve 10 yıl sonra baş edilemeyecek güçlere karşı bugünün son fırsatıdır.
İşte Trump, bu iki kanadın 10 yıldan fazla zamandır sürdürdüğü mücadelenin bir sentezidir. Bu sentezde geri çekilme de vardır, vekâlet savaşları da; gümrük duvarlarını yükseltme de, müttefiklerine bile ekonomik ambargo uygulama da…
Fakat ABD için esas olan, ülkenin artık stratejik savunmada olduğugerçeğidir. Hamleler, stratejik savunmada taktik atak olmaktan öteyegeçemeyecektir.
Bu, kuşkusuz her şeyden önce ekonomik güce dayalı bir gerçekliktir.
Nedir o gerçeklik? Somut rakamlarla anlatalım:
ABD güç kaybediyor
ABD’nin dünya ekonomisindeki payı 1980 yılında yüzde 24.5’ti. Aynı yıl Çin’in payı sadece yüzde 2.1’di.
ABD’nin 2000 yılındaki payı yüzde 21.9’a düşerken, Çin’in payı yüzde 11.2’ye yükseldi.
15 yıl sonra, 2015’te ABD’nin payı yüzde 15.8’e geriledi. Çin ise yüzde 17.3 ile ABD’nin önündeydi.
Sonraki her yılda ABD’nin payı gerilerken, Çin’inki yükselmeye devam etti.
Yani ABD artık en büyük ekonomik güç değil, en büyük ticarete de sahip değil! Askeri gücünün hâlâ en büyük olmasını bu açığı kapatmanın aracı olarak değerlendirmeye çalışıyor sadece.
Ancak bu çaba, Bolton-Pompeo ikilisinin temsil ettiği sınıfa Ortadoğu’da savaş çıkarabilme olanağı tanımıyor. Tam da o nedenle Trump bu ikiliyi dengelemeye çalışıyor, açık açık savaş lobisinden şikâyet ediyor...
Ve ABD’nin İran’a saldırmasının nasıl bir felaket getireceğini öngören “eskiyetkililer” de Bolton-Pompeo ikilisine itiraz ediyor.
Eski ulusal güvenlik uzmanları ve generallerden oluşan bir grup, Trump’a yazdıkları bir mektupla, İran’la yaşanan gerilimden endişe duyduklarını ifade ettiler örneğin.
ABD kaybeder
Kısacası ABD’nin İran’a saldırma olasılığı, güç analizi yapıldığında mümkün görünmüyor. Tarih elbette güç analizine uymayan delice hamlelere de sahne oldu.
Ancak belirtelim: Böylesi bir delilik, ABD’ye çok ağır bir yenilgi tattıracaktır!
CUMHURİYET