Bismillah
ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından beri ne zaman ABD işgali ve sultası gündeme gelse İran’ın da adı geçer kuşkusuz. Irak’ta anayasa tedvin edilir İran, referandum düzenlenir İran, seçim olur İran, Irak’lı partileri uzlaştırma gerekir İran, hükümet kurulmak istenir İran, DAİŞ işgaline karşı Haşdi Şabi (halk seferberliği ve eğitimi) gündeme gelir İran, Irak’ın parçalanmasına karşı duruş vb gelişmelerde İran hep ilk sözü edilen ülke olur.
Peki niçin başka komşu ülkelerin değil de hep İran’ın Irak üzerindeki nüfuzu, yaptırım gücü, arabuluculuğu ve yardımları gündeme gelir?
Suriye dışında Irak’a komşu öteki ülkeler işgalci ABD ile her bakımdan ittifaklar ve işbirliği içerisinde olmalarına ve tarihi geçmişleri, dil, mezhep vb ortak değerlere sahip olmalarına rağmen niçin Irak üzerinde İran kadar veya daha az nüfuz sahibi olamamaktalar? Halbuki askeri, ekonomik ve medya gücü bakımından İran’dan daha zayıf sayılmazlar. Hatta komşu ülkelerden hiç biri İran gibi bu ülkeyle sekiz yıllık bir savaş geçmişine de sahip değiller.
Burada şu soru öne çıkmaktadır: Ya öteki komşu ülkeler Irak üzerinde yanlış hesaplar yapıyorlar? Ya da İran’ın yaptığı bazı şeyleri yapamıyorlar? Ya da her ikisi.
Evet, bu ülkeler Irak’ta yanlış çevrelerle ilişki geliştirdiler. En başında Amerikan işgalini onayladılar, işgalden rant sağlamaya , pay almaya çalıştılar. Ardından hesaplarını Irak’ı parçalama planı üzerine yaptı ve her biri mezhep ve kavmiyet taassubuyla ayrılıkçı, bağnaz ve terörist çevreler üzerine yatırım yaptı ve onları sonuna kadar desteklediler. DAİŞ terör çetesinin Musul’u işgali öncesi ve sonrasında bölge ülkeleri resmi makamlarının neler söyledikleri hala kulaklarda çınlamaktadır.
İran ise Amerikan işgalinin ilk gününden beri ABD’yi bu ülkeden nasıl çıkaracağının planlarını yaptı ve hala da aynı çizgide sabırla çalışmaktadır. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması için –iddia edildiğinin aksine- sadece Şiilerle değil Sünni Araplar ve Kürtlerin liderleriyle de daima sıkı ilişkiler geliştirdi. Elbette Irak’a yardım ederken kendi çıkarlarını gözettiği inkar edilemez.
İşgal sonrası Irak’a genel vali (Paul Bremer) atayan, Irak’taki bütün mülki ve askeri idareyi kontrolüne alan, sınır güvenliğinden petrol satışına kadar ülkeyi tek başına bu vali aracılığı ile yönetmeye başlayan ABD nasıl oldu da anayasa tedvini ve halkın oyuna sunulmasını engelleyemedi?
Çünkü, İran’ın yönlendirmesi ve yardımlarıyla başta Ayetullah Sistani olmak üzere Irak dini merceiyeti varlığını ortaya koydu. Saddam döneminde çetin mücadeleler vermiş Şii ve Kürt siyasal oluşumlar İran’ın yardım ve yönlendirmeleriyle Amerika’nın genel vali yönetiminin devamına karşı çıkmaya başladılar.
İdeal olmasa da yeni bir anayasa hazırlanması, ivedilikle halkın oyuna/onayına sunulması, yeni devlet organlarının bu anayasaya göre şekillenmesinde İran’ın rolünü kim inkar edebilir?
ABD 2. Dünya savaşından bu yana girdiği hiçbir ülkeden kendi isteği ile ayrılmamıştır. Askeri birliklerine yer/üs veren ve besleyen/giderlerini üstlenen ülkeler olduğu sürece niçin ayrılıp gitsin ki?! Hem askeri giderlerini ev sahibi ülkeye ödettiriyor hem de sultasını sürdürebiliyorsa ABD veya herhangi bir işgalci güç kendi rızasıyla bundan vazgeçer mi hiç?
ABD askeri güçlerinin işgal ettiği veya çöreklendiği yerlerden sökülüp atılması ancak ve ancak halk direnişiyle olmuştur. Hükümetlerle yapılan anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşmiş olsa da o ülke halkının hükümete baskı ve ısrarlı talepleriyle olmuştur. Ve nitekim on binlerce Amerikan askerinin yapılan bir anlaşma çerçevesinde 2011 yılında Irak’ı terk etmeleri de İran destekli hükümetin çabaları ve halkın baskıları sonucunda sağlanmıştır.
Kendi ifadeleriyle bir trilyon Dolardan fazla harcama yapan ve on binlerce askerini kaybeden ABD’yi Irak’ta başarısızlığa sevkeden faktörlerin başında hiç kuşkusuz İran’ın izlediği siyaset, eğitim ve organizelerinde yardımcı olduğu silahlı direniş grupları gelmektedir.
ABD 2003 yılında Irak’ı işgal ederken Saddam Hüseyin rejimini yıkıp yerine bu ülke halkının iradesiyle işbaşına geçecek bir rejim kurmayı amaçlamıyordu herhalde. ABD’nin öyle demokrasi gibi bir kaygısı olsaydı bölgede Saddam’dan önce yıkılacak o kadar krallık, şeyhlik ve emirler var ki, Saddam’a zor sıra gelirdi
Amerikalıların defalarca itiraf ettikleri üzere Saddam’ın elinde kitle imha silahları bulunduğu iddiası işgal için kullanılan bir kamuflajdı sadece.
ABD’nin çok yönlü planları vardı ve bunların başında İran’ı kuşatarak İslam İnkılabının yayılışını engellemek, BOP planını hayata geçirmek, Irak ve bölgedeki petrol yataklarını kontrol altında tutarak durmadan büyüyen Çin’e karşı elini güçlendirmek ve nihayetinde işgalci Siyonist rejimin varlığını korumak gelmektedir.
Peki yüz binlerce insanın ölümü, yaralanması, evlerini barklarını bırakıp başka bölge ve ülkelere göçmesine sebep olan bu işgal sonucunda ABD planladığı hedeflerine ulaşabildi mi? Şimdiye kadar yukarıda sayılan hedeflerine ulaşamadığını söylemeye gerek yok herhalde. Batı emperyalizmi bölgemiz üzerinde kurduğu sultasına karşı hiçbir zaman şimdiki kadar direnişle karşılaşmamıştır. Başta Irak ve Suriye olmak üzere Batı’ya karşı direnişin merkez ve destekçisinin İran olduğunu kim inkar edebilir?
Gözlerini mezhep ve kavmiyetçi taassubun bürüdüğü birtakım çevreler bu gerçeği göremiyor veya görmek istemiyorlar. Ama kendi basiretsizliklerini görememeleri ve kıskançlıkları onları bu gerçeği kabullenmekten alıkoymakta ve hatta bilerek veya farkında olmadan emperyalist Batı’nın safında bulunmayı tercih etmektedirler.
Bir Haşdi Şabi düşmanlığıdır bunları kahretmektedir. İran’ın desteklediği, İran taraftarı, İran güdümlü Haşdi Şabi milisleri ifadelerini Irakla ilgili her haberin bir başında bir sonunda tekrarlamaktadırlar.
Irak içerisindeki Amerikancı çevreler de Irak dışındakilerden farklı değil. Haşdi Şabi gündeme gelince, devlet kontrolü dışındaki silahlı birlikler yasaklanmalı vb ifadelerle Amerikalıların sözlerini tekrarlamaktadırlar.
Peki kimdir bu Haşdi Şabi güçleri?
2016 yılında Irak topraklarının önemli bir bölümünü işgal edip başkent Bağdat’a doğru ilerleyen DAİŞ terör çetelerine karşı koymak için dini merceiyetin fetvası ve İran’ın yardımıyla organize olan ve silahlandırılan halk seferberlik güçlerinin adıdır Haşdi Şabi.
DAİŞ her ne kadar Irak ve Suriye’de şehirler ve yerleşim merkezlerinden çıkarılıp yenilgiye uğratılsa da kalıntıları hala Irak ve Suriye’de devam etmekte olup terör ve cinayetlerinden vazgeçmiş değildir.
Peki, DAİŞ ve benzeri terör örgütlerine karşı hala çetin bir mücadele veren Haşdi Şabi güçlerine yönelik Irak içi ve dışındaki bu kin ve nefretin sebebi nedir öyleyse?
Çünkü Haşdi Şabi kendisi bir halk seferberlik gücü olduğu gibi Irak halkını da her türlü iç ve dış tehlikeye karşı organize edecek bir kapasiteye sahiptir. Bu ise ABD ile Irak içindeki ve dışındaki uzantıları ve müttefiklerinin tahammül edebileceği bir durum değildir. Hükümetler ve ordu komutanları üzerinde öteden beri nüfuz ve kontrol kurmaya alışmış, askeri ve sivil darbeler planlayan müstekbir güçler Haşdi Şabi, Besic ve genel olarak meydanı terk etmeyecek halk güçlerini uğursuz planları karşısında engel görmektedirler.
Ve nitekim 2011 yılından sonra sadece belli üslerde konuşlanan sınırlı sayıda askeri varlığına rağmen 2016 yılında DAİŞ ile mücadele bahanesiyle Irak’taki zayıf/basiretsiz yöneticilerin davetiyle yeniden Çok Uluslu Koalisyon Güçleri adı altında Irak’a çağrılan Amerikan askeri birlikleri Irak Meclisi’nin geçen Ocak ayında aldığı kararla ülkeyi terk etmek zorundadır.
Irak’tan ayrılmak niyetinde olmayan ABD bu ülkedeki hassas dengeleri ve anlaşmazlıkları kullanarak Irak yönetimini önümüzdeki Haziran ayında stratejik işbirliği adı altında düzenlenecek görüşmelerde yeni bir anlaşmaya mecbur bırakmak ve bir süre daha Irak’ta kalmak istemektedir. İşte böyle hassas bir dönemde Haşdi Şabi Irak’ın imdadına yetişmekte ve ABD’nin kayıtsız şartsız alınan karara uymasını ve Irak’ı terk etmesi gerektiğini, aksi takdirde silahlı saldırıda bulunacağını açıkca deklare etmiş bulunuyor.
İçte ve dışta Amerikan dostlarının Haşdi Şabi’ye olan düşmanlıklarının sebebi böylece daha iyi anlaşılmaktadır. İçtekiler Amerikan güçlerinin gitmesiyle istedikleri gibi at koşturamayacakları, bölücülük planları suya düşeceği için; bölgedekiler ABD’nin Irak’tan çıkmasıyla Direniş Cephesinin güçleneceğine tahammül edemedikleri için; ABD ise Irak’tan çıkarsa bütün bir Batı Asya’ya elveda edeceğini bildiği için.
İran’ın Irak halkına 2003 yılından beri vermiş olduğu destek ve hediyelerin en büyüğü işte bu Haşdi Şabi’dir.
Ziya Türkyılmaz