Bilimsel Tekelciliğe Karşı Direnişin Bedeli

Rate this item
(0 votes)
Bilimsel Tekelciliğe Karşı Direnişin Bedeli

 Bismillahirrahmanirrahim 
İranlı bilim insanı Dr. Muhsin Fahrizade 27 Kasım 2020 tarihinde düzenlenen komplike bir terör saldırısıyla şehid edildi. Birinci dereceden devlet adamları düzeyinde koruma altına alınan Dr. Fahrizade’ye oldukça profesyonel, karmaşık ve uluslar arası çapta bir hazırlık ve koordinasyonla bir terör operasyonu gerçekleştirilmiştir.


 Bu son olay, son onbeş yıl içerisinde İranlı bilim insanlarına karşı gerçekleştirilen ve şimdiye kadar beş seçkin bilim insanının şehadetiyle sonuçlanan onlarca terör eyleminden ilki olmadığı gibi sonuncusu da olmayacaktır.
Peki bu terör eylemlerini kim, niçin ve hangi amaçla yapmaktadır? Hangi güçler bu terörlerden medet ummakta ve yarar sağlamaktadır?
Bu soruların cevabı bilimin ve bilim insanlarının gücünü anlamakta yatıyor. Çünkü bilim teknoloji demektir; teknoloji kalkınma, güçlenme ve refah demektir.
Bugün yeryüzünde ekonomik, askeri, siyasal, kültürel ve medya alanlarında sulta kurmuş müstekbirler bu güçlerini bilimden almıştır. Bilim sayesinde, teknolojik ilerlemeler sayesinde başka milletlere ve özellikle de İslam dünyası üzerinde üstünlük sağlamış, yeryüzünde sultalarını şimdiye kadar bu sayede sürdürebilmişlerdir. Bilimsel ve teknolojik üstünlüklerini kaybettikleri zaman ekonomi, askeri, siyaset, kültür ve medya dalındaki sultaları da sona erecektir.
İki-üç yüzyıldan beri bilimi başka ülkeleri işgal, milletlerin zenginliklerini sömürü, kültürlerini ortadan kaldırma aracı olarak kullanan müstekbir güçler, bu üstünlüklerini kolayca kaybetmek istemedikleri için bilimsel çalışmaları ve teknolojik ilerlemeleri tekellerinde tutmaya özel bir önem verirler.
Emperyalist güçler, kendi imkanlarıyla bilimsel alanlarda ilerleme kaydeden milletlerin bilim insanlarını çeşitli yöntemlere başvurarak kontrol altında tutmaya, kendi hizmetlerine almaya çalışırlar. Kukla ve bağımlı rejimleri aracılığıyla bu insanların bilimsel ilerlemesini engellemek, yetenekli gençleri kendi üniversitelerine çekmek için burslar vermek, yetişmiş bilim adamlarını birtakım  vaatlerle Batılı ülkelere göçe teşvik etmek bu konudaki yöntemlerin en alışılagelmiş olanlarıdır.
Bu alanda müstekbir güçlerden bağımsız olarak bilimsel çalışmalar başlatan ve bu güçlere  teslim olmayan ülkelerin başında İran gelir. Bilimsel-tekonolojik ilerleme kaydetmeden Batı müstekbirliği ile  baş etmenin imkansız olduğunun farkına varan İran, kendine bazı dallarda öncelikler belirleyince kıyamet kopmaya başladı.

 


Nükleer teknoloji İran’ın öncelik verdiği bilimsel alanlardan biridir. Sürdürülen propagandalarla oluşturulan yaygın görüşün aksine, nükleer teknoloji sadece askeri alanla sınırlı olmayıp temiz enerji üretiminden tutun insan sağlığını yakından ilgilendiren ilaçların üretimine, ziraat alanındaki ilerlemelerden tutun sanayinin çeşitli dallarına kadar kalkınmanın önemli faktörlerinden ve alt yapılardan biridir.
 Nükleer teknolojiyi uğursuz sultalarını sürdürmek ve zayıf milletleri tehdit etmek için daha çok askeri alanda ön plana çıkaran emperyalist güçler halbuki ekonominin can damarı olan enerji üretiminde daha çok kullanmakta, insan yaşamının her alanında nükleer teknolojiyi hizmetlerine almış bulunmaktalar.
Kendi ülkelerinin refahı ve kalkınması İçin nükleer teknolojiyi her geçen gün daha geniş alanlarda kullanan müstekbir güçler sıra İran’a gelince “atom bombası yapabilir” iftirası ile bu ülkeyi nükleer teknoloji nimetinden mahrum bırakmayı amaçlamaktadırlar.
 İran’ın tüm nükleer faaliyetlerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı uzmanlarınca teknik mekanizmalarla 24 saat boyunca gözetlemelerine ve  NPT ek protokolü çerçevesinde istedikleri her merkezi defalarca denetlemelerine rağmen yine de bununla yetinmemekte ve İran’ın barışçıl/sivil nükleer faaliyetlerini durdurmak için bu dalda faaliyet gösteren bilim insanlarını öldürmek yoluna başvurmaktalar.
Niçin mi?
Çünkü İran, küresel sulta sistemine entegre olmamakta; sömürülerine, cinayetlerine kayıtsız kalmamakta, zalimlerle işbirliği yapmamaktadır.
Çünkü İran, başını ABD’nin çektiği müstekbir güçler ve işbirlikçilerinin işgalleri, yağmalamaları ve cinayetlerine karşı bölge halklarınca sürdürülen direniş hareketlerini desteklemektedir.
Çünkü İran, İslam coğrafyasının  kalbine yerleştirilen kanser tümörü İsrail’in uğursuz varlığını kabul etmemektedir. Sulta sisteminin şımarık temsilcisi bu terör rejimi ortadan kaldırılmadıkça bölgede ve yeryüzünde barış ve  huzurun sağlanamayacağını haykırmaktadır.
Çünkü İran, ülkeleri  işgale uğrayan Lübnan, Filistin, Yemen, Suriye ve Irak halklarının yanında yer almakta, onları her açıdan desteklemektedir.
Çünkü İran, Batı emperyalizminin bilimsel-tekonolojik tekelciliğine karşı da direnmektedir. Bu doğrultuda bilimsel-teknolojik birikimlerini, bu cümleden olarak füze/roket teknolojisini direniş cephesinde yer alan halkların hizmetine sunmaktadır.
Ve işte bu cesurca duruşunun, bilimsel-teknolojik tekelciliğe karşı bu direnişinin  bedelini seçkin bilim insanlarını şehid vererek ödemektedir.
İnsanlık düşmanları yaptırımlarla, ekonomik ablukayla, diplomatik baskıyla, yalan ve iftira dolu propagandalarla ve en çirkini  terör eylemleriyle bu hareketin önünü alacaklarını sanıyor ve bölgedeki dostlarına moral verdiklerini sanıyorlar. 
İslam düşmanları İran içerisinde dönem  dönem iş başında bulunan basiretsiz ve İnkılabın ilkelerinden uzaklaşmış kişi ve çevrelerin uzlaşmacı tavırlarına bakarak yanlış hesap yapmaktadırlar.
Halbuki ne İslam coğrafyasındaki basiretsizlerin uzlaşmacı tavırları, ne de bölgedeki işbirlikçi kukla rejimler 41 yıl önce yükseltilmiş İnkılap bayrağını indirmekte sulta sistemine yardım edemeyecek ve bölge halklarının uyanış,  diriliş ve direnişi karşısında  kesinlikle yenilgiye uğrayacaklardır, o günler yakındır, inşallah.
Ziya Türkyılmaz

Read 924 times