Uyuyan güzel

Rate this item
(0 votes)

Bir cadının büyüsüyle Şato'nun Güzel'i uykuya daldı. Bazı kimseleri de uykunun devamını sağlamakla görevlendirdi. Biz Şato'ya yaklaşamıyoruz, yatak odasına hiç giremiyoruz. Merhum Barış Manço'nun 'domates, biber, patlıcan' türküsünü köşemizden haftada iki kez çağırır gibi yaparken, araya bir de Merhum Cenab Şehabeddin'in mısralarını sokuşturuyoruz ki ninni söyleyenlerin, cadının uyku tozunu Şatoya serpiştirenlerin Hışm-i Devletleri'ne maruz kalmayalım!

Arada; 'domates, biber, patlıcan'ın yeni bir düzenlemesiymiş gibi fısıldıyoruz, 'nakarat' olarak terennüm ediyoruz: -Artık uyan ey Mah! / Ey Mâh-i Dil-ârâm! / Zira geçiyor âh! / Sâât-i semen-fâm!... / Zira geçiyor âh! / Sâât-i muhabbet!

Mâbeynciler'den; duyan ve cevaba tenezzül eden olursa şu cevabı alıyoruz:

-Uyuyan sizsiniz! Kendinize bakın!

Bu arada 'sâât-i muhabbet', sevgi saatleri geçiyor, şuur altlarına gömülü savaş baltaları çıkarılıyor Neyleyelim ey Azîzan? Merhum Cenab Şehabeddin gibi ye'se kapılıp 'artık uyu ey Mâh!'mı diyelim? Ayşe Hanım (Böhürler) gibi 'lâf orucu'na mı girelim? Yanılmıyorsam Ayşe Hanım kardeşimizin orucu, yine yanılmıyorsam Şeref Hanım'ın Sultan Mahmud'a hitab ettiği 'şarkı'sındaki oruç kabilinden idi: -Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar! / (Ey Mah!=Aslında: Zâlim!) beni söyletme derunumda neler var!

Ne var ki mâbeynciler, sussanız da, konuşsanız da, aynı sonuca varıyorlar: -Şi'i takıyyesi! Bunlara güvenmemek lazım! Bütün tutum ve davranışları takıyyedir. Biz takıyye yapmayız, Cadı Hazretleri'nin talimatında ne yazılıysa onu terennüm ederiz! Bu mülkün sahibi cadı değil mi? Ul-ül-emre itâat farz değil midir?

Esasen bu şi'iler asırlarca nikah yoluyla Şatomuz'a nüfuz etmişler de nihayet 1915'de ermenilere haddini bildiren şanlı Hükümetimiz acemlerle nikahı da yasak eylemiş! Nur içinde yatalar! 1926'da acemler yine bir oyunla bize Medeni Kanun'u kabul ettirdiler ve bu yasak kalktı. Ne durursuz ey müslümanlar? Bu yasağı ihya vakti değil midir? Görmediniz mi? Acem Serdarı coştu, yanıtını aldı! Bir o eksikti! Cadı benim, ben Cadı'nın, el ne karışır? / Obama'ya beyzbol sopası ne güzel yakışır! Esasen biz Acem'i nükleer krizde yalnız bırakmayıp kendilerine bir hücum olursa yardımlarına koşabilelim ve onları cadının arabasına koşup Cadı'nın gazabından kurtarabilelim deyû füze kalkanı kurdurmuş iken bu nankörlüğe, bu vefasızlığa bakın! Üstelik Cadı Sultan'dan haber geldi: PKK'yı destekleyen de Acem imiş!

Yine 'domates, biber, patlıcan!' arasına bir 'fısıltı' katıyoruz: -Bre Devletlûm, bizde bir haksızlığa uğrayanlar, 'dilsiz şeytan olma!' anlamında, '-susma, sustukça sıra sana gelecek!' deyû çığrışmazlar mı? 'Acem Serdarı' da 'men gelerem şırtu pırtınızı dağıdaram haa!' mı dedi ki bu kadar hiddet buyuruyorsunuz? -'Cadı'nın yangın kundakçıları komşu şatoyu hâk ile yeksân ve Seyyide Zeyneb ve Seyyide Rukayye haremlerini viran ettikten sonra Cadı'nın günlüğündeki sıraya göre ergeç sıra size de gelecek, bugün bana ise yarın sanadır!' demedi mi? Yoksa bunu söylerken, elinde kalyan marpucu varmış da biz mi bilmiyoruz?

Yine soruyorum ey gerçek Azizan, apaçık bir sözün bu kadar aksine yorumu, güven ilkesine göre yorum mu demektir? Alacağım cevabı biliyorum: -Acem'e güven olmaz ki sözünü de güven ilkesine göre yorumlayalım!- -Pes çi bâyed kerd ey akvâm-i, Şark? (Ey Doğu Milletleri! Bu durumda ne yapmalı? -Merhum İkbal'in bir kitap başlığı) '-Süleyman tahtını sanki mâr almış!' Beyzbol sopası; 'Süleyman asâsı'nın yerine geçmiş. Süleyman Asâsı'nın Musa'nın asâsından farkı yoktu. Bugün bunun yerini Dâbbet-ul-Arz'ın sopası aldı. İftar sofrasında Ehl-i Beyt'den bahsetmemi dahî 'Şi'îlik propagandası' sayıp tepki gösteren ebna-i zaman devletluleri, ninni söyleyen mabeynciler ve Cadı marka enfiye tiryakilerinin sayıdan, saygıdan, insafdan ârî yorumları karşısında 'domates, biber, patlıcan' demek dahî zor! İyi bir 'Müslüman Kardeş' bundan gayet mantıklı bir idam fetvası gerekçesi çıkarabilir: -Domatesin çekirdeği kırmızı kırmızı! Biber de yeşildir mâlûm-i devletleri! Şu halde bu söz, aslında 'kızıl' olup da 'yeşil' görünme parolasıdır, yani takıyyedir, değil mi efendim? Patlıcan da Acem Serdarı'nın beyanatından sonra âşikâr oldu ki patlıyacan! 'tehdididir vs. vs.

Bir kez bu yola girilip de insafa, mantık ve akla 'elveda' dendikten sonra, 'neo-Kemaltahirizm' de peşinden gelir kiKemal Tahir'e dahi parmak ısırtır:

-Pir Sultan Abdal İran casusu idi. Şi'i propagandası ile Anadolu'nun milli birliğini bozdu. Yavuz'a da altmışbin küsûr halkı katletmekten başka seçenek bırakmadı. Şu halde bu tenkillerin sevabı Hünkâr'a, varsa günahı Acem'e yazıla! -Efendi Hazretleri, Pir Sultan Abdal, Yavuz'dan sonra yaşamış değil mi? -Kaziyye değişir mi a dümbelek? -Bu fetvânızdanBeşşar Esed de yararlanabilir mi? -Aslâ ve kat'â! Kaziyye ve kazın ayağı öyle değil! Zalim de olsa, fâsık da olsa sünnî emîre itaat farz, buna mukabil râfızîyî ne olursa olsun alaşağı etmek yine farzdır!

Cenab Şehabeddin Merhum ye'se düşerek: –Artık uyu ey Mâh!... / Etdi güzer eyvâh! Sâât-i Mülakaat! demişdi. Biz 'artık uyu ey Mah!' desek bile 'tala'al-Bedru aleyna!' diyeceğimiz mülâkat saatini bekliyoruz. Akıbet muttakıylerindir. Selâm!

Hû diyelim Gerçekler'in demine!

Hüseyin Hatemi 11 Ağustos 2012 Cumartesi

Read 1723 times