ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Türkiye’deki temaslarında “tampon bölge” üzerinde durdu.
Olayların patlak vermesinin ardından sınırımızı geçerek ülkemize sığınan Suriyelilere sahip çıkan Türkiye, şimdi de ABD’nin “tampon bölge” talebi ile karşı karşıya…
Burada oluşturulacak bir “tampon bölge” sadece Suriyeli vatandaşları koruyacak güvenli bir toprak parçası manasına gelmemektedir.
Tampon bölge, Türkiye’nin Güneydoğu coğrafyasının bizden ayrılmasının zeminidir.
Bizim bunu kabul etmemiz, Kürt Devletinin Türkiye ayağını elimizle hayata geçirmemize neden olacaktır.
Yani, Türkiye izlediği dış politika ile aslında kendi bindiği dalı kesmek üzeredir.
Tampon bölge, bölgesel yönetimle idare edileceği için bu, muhtemelen ABD’nin baş olacağı bir ekibin tampon bölge içinde yerleşecek terörist kadro oluşumuna ses çıkarmaması demektir.
Geçmişte Irak ile yaşanılan gerginliklerin önümüzdeki süreçte Suriye ile devam etmesi kaçınılmazdır. Birleşik Devletler, Arap Baharı sürecinde izlediği “ince” siyasetle perde arkasından hem ülke liderlerini alaşağı etmiş, hem de bölge kaynaklarına erişmeyi başarmıştır.
Tampon bölge konusunda da geri planda durmakta, Türkiye’yi öne sürmektedir.
Asıl hedefin Büyük İsrail olduğu dikkate alındığında, Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit edecek böyle bir projede başrol oynamak bizim de “son”umuzu hazırlayacaktır.
Zira tampon bölge Türkiye sınırlarında gerçekleşse TSK tarafından kontrolü düşünülebilirdi.
Ancak Suriye’deki bir oluşumda Türk ordusunun hiçbir inisiyatifi olmayacaktır.
Irak Başbakanı Maliki, “Türkiye’nin Irak’ın bütünlüğünü tehdit eder şekilde” hareket ettiğini açıkladı.
Hazırlanacaktır, Davutoğlu’nun Barzani ziyareti öncesinde Türkiye, Irak Bölgesel Yönetimi’yle direkt ilişkilere girmiş, ticaret yapmaya ve petrol alımına başlamıştı.
Kısa bir zaman önce, PKK konusunda tehdit görülen Barzani bugün devlet erkânı tarafından muhataptır.
Suriye lideri Esad ve yakın çalışma arkadaşlarının da Türkiye’nin Suriye politikası ile ilgili görüşleri Maliki’nin açıklamalarından farklı değildir.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü de riske atmaktadır.
Malatya Kürecik’te konuşlanmasına izin verdiğimiz füze kalkanı da İran’ın parçalanmasına neden olabilecek hassasiyettedir.
Demek ki gelinen noktada Türkiye, komşular Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın toprak bütünlüğünün ve bekasının önünde engel haline gelmiştir.
Unutulmamalıdır ki, Irak’ın, Suriye’nin ve İran’ın bölgesel varlığı aslında Türkiye’nin bekasıdır.
ABD’nin “tampon bölge” konusundaki ısrarları Türkiye eli ile bu coğrafyadaki taşları yerinden oynatmanın son adımıdır.
Türkiye, “son gülen” olmak istiyorsa, hem komşularının ikazlarını dikkate almalı, hem de üzerinden oynanan oyunu bozmalıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş 14 Ağustos 2012