Bismillah
NÜKLEER ANLAŞMA KOEP’İN (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) GEÇMİŞİ
İran ile 5+1 ülkeleri gerçekte ise İran ile ABD arasında yakın bir gelecekte imzalanması beklenen yeni nükleer anlaşma ile ilgili olarak tahminler, analizler ve beklentiler son günlerde yeniden artmaya başladı. Konuyu takip den politikacılar ve yorumcular için bu anlaşmanın içeriğinden ve taraflar için doğuracağı sonuçlarından çok bir şekilde sonuçlanması ve gerilime son verilmesi daha öncelikli gibi görülmektedir. Ama ABD ve İsrail başta olmak üzere Batı için ve yine İran açısından bu anlaşmanın her maddesi kelimesi kelimesine önemli ve belirleyicidir. Bu da müzakerelerin uzamasına neden olmakta, bazı konularda karşılıklı olarak ödünler verilmesini ve esneklik gösterilmesini gerektirmektedir. Bütün bunca uluslar arası çabalara rağmen müzakerelerde sona yaklaşıldığı söylenebilir mi?
Onlarca sayfadan oluşan bu anlaşma diplomatik, hukuki ve anlaşılması uzmanlık isteyen teknik terimlerle dolu bir metin olduğu için şimdiye kadar konunun uzmanları dışında çok az kişi tarafından dikkatlice okunmuş veya incelenmiştir. Bazı iddialara göre George Soros’a bağlı Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group) adlı düşünce kuruluşu uzmanlarınca müzakereler başlamadan önce ve aylarca süren bir çalışma sonucu hazırlandıktan sonra ABD tarafından müzakere masasına konulan bir metindir. İran ve öteki taraflar 2013-2015 arasında iki yıl süren müzakarelerde sadece önceden hazırlanmış metin üzerinde bazı rotüşler yapmış ve 2015 yılında da imzalamışlardı.
Bilindiği üzere bu anlaşma uygulamaya konulduktan yaklaşık iki yıl sonra 2018 yılında zamanın Amerikan Cumhurbaşkanı Donald Trump tarafından lağvedilmiş ve ABD anlaşmadan çıkmıştı. Trump imzalanan KOEP anlaşması ABD’nin zararına olduğu için değil yeni KOEP’lerin imzalanması ve İran’ın yeni tavizler vermek için müzakere masasına oturacağı beklentisiyle anlaşmayı lağvetmişti.
ABD’nin anlaşmadan ayrılmasına rağmen Hasan Ruhani hükümetinin anlaşmaya bağlı kalacağını açıklaması üzerine Avrupa ülkeleri bir takım vaatlerde bulunduysalar da ABD’den bağımsız bir varlık gösteremedikleri veya ABD adına İran’ı oyaladıkları için İran aleyhindeki yaptırımlar 2019 yılına gelindiğinde KOEP anlaşması öncesinden daha şiddetli düzeye ulaştı.
Ruhani hükümetinin başarısızlığın üzerini örtmek için Avrupalı ülkelere umut bağladığı dönemde duruma müdahale eden İran meclisi 2019 yılı sonlarında nükleer programa aşamalı olarak dönüş için kanun çıkarmak suretiyle Avrupa’nın oyalama taktiğine son verdi. Yeni santrifujlar üretmek de dahil aşamalı olarak uranyum zenginleştirme faaliyetleri yeniden başlatıldı. KOEP’e göre en fazla %3,5 oranında sınırlı miktarda uranyum zenginleştirme hakkı tanınan İran geçen süre içerisinde önce %20, daha sonra %60 oranında zenginleştirmeyi gerçekleştirince ABD ve müttefiklerinin paçası tutuşmaya başladı. Son iki yılda İran’daki sivil nükleer faaliyetlerde kaydedilen ilerleme her zamankinden daha yüksek bir düzeye ulaşmış bulunuyor.
ABD beklediği amaca ulaşamayınca Joe Biden döneminde yeniden anlaşmaya dönme karar verdiyse de İran bu talebi reddederek ABD’nin anlaşmaya dönmek için bazı taahhütleri yerine getirmesi şartını ileri sürdü. Böylece 2021 Nisan ayında ABD dışındaki öteki KOEP üyeleri ile İran arasında ABD’nin anlaşmaya geri dönüşü üzerine başlatılan müzakereler hala devam etmektedir
Yeni dönem müzakerelerde gündem ABD’nin KOEP’e dönüşü konusu olsa da tarafların karşı taraftan yeni imtiyazlar koparmaya çalıştıkları, ortaya çıkan yeni şartları kendi lehlerine çevirme çabalarına ilaveten ilk metinin özü korunmakla birlikte bazı değişiklikler yapılacağı da gündemdedir.
ABD VE TOPYEKÜN BATININ KOEP’E BAKIŞI
ABD ve müttefikleri başta olmak üzere müzakere üyesi ülkeler olası nükleer anlaşmaya güvenlik açısından baktıklarını ileri sürmekte ve İran’ın sivil nükleer programının askeri yöne sapabileceği ihtimaliyle dünyanın güvenliğine tehlike olarak görmekte ve en azından dünyaya böyle lanse etmektedirler.
Halbuki UAEA 2003 yılından beri sürdürdüğü teftişlerde askeri amaca sapılmadığını defalarca rapor etmesine rağmen ABD ve müttefikleri her defasında yeni iddialar ileri sürerek İran’ın sivil nükleer programını sahte bir krize dönüştürmüş bulunuyorlar.
Gerçek şu ki, İran tüm nükleer tesislerini kapatsa, Libya’da olduğu gibi tüm teçhizatını söküp Amerika’ya teslim etse ve nükleer araştırmalara tamamen son verse de hiçbir zaman ABD’nin hışmından, gazabından kurtulamayacaktır. Bugün nükleer programı bahane eden ABD yarınlarda İran’dan sahip olduğu balistik ve kruz füzelerinin menzilini sınırlamayı, bölgesel nüfuzunu paylaşmasını veya bölgeden çekilmesini, direniş/kurtuluş hareketlerine desteğini kesmesini isteyecek ve bütün bunları yerine getirse bile insan hakları, demokrasi vb gibi iddialarla dini devlet idealinden vazgeçmesi gerektiğini dayatacaktır.
Amerika’da Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında saydığımız bu konularda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Görüş ayrılığı bu hedefe nasıl varılacağı, İran’ı dize getirmek için uygulanacak taktiklerle ilgilidir. İran konusundaki aynı temel görüş ve taktik farklılıkları İsrail ve öteki Batı ülkeleri için de geçerlidir. Kısacası Batılılar Batı paradigması karşısında yeni bir paradigma oluşturmaya çalışan İran’a bu yüzden tahammül edemezler ve zaten bu tahammülsüzlüğü açıkca ifade etmekten de çekinmiyorlar.
İsrail’in anlaşmaya karşı çıktığına dair iddialar ve İran’ın nükleer tesislerine saldırı düzenleyeceğine dair blöfler de İran’ı anlaşmaya teşvik veya zorlamaya yönelik psikolojik savaştan ibarettir. İsrail’in mevcut şartlarda İran’a saldırmaya cüret edemeyeceği bir yana KOEP nükleer anlaşması herkesten çok ABD ve İsrail’in lehinedir. Zaten İran konusunda bu ikisini birbirinden ayırmak, farklı bölgesel stratejileri varmış gibi göstermek temelden yanlıştır. Batı açısından KOEP anlaşması durmadan güçlenen İran’ı sınırlamak ve kontrol altında tutabilmek için uygulanabilecek en ideal yoldur.
İRAN CEPHESİNDE NÜKLEER ANLAŞMA NEYİ İFADE EDİYOR?
İran ise nükleer görüşmeler ve olası anlaşmayla ekonomik sıkıntılarını gidermeyi amaçladığını ileri sürmektedir. Yani Batı’nın güvenlik önceliğine karşı ekonomik öncelik. Halbuki ekonomi de güvenlik kapsamı içerisine alınabilir ve İran da müzakerelerde güvenlik kaygılarını öne sürebilirdi. Buna dayalı olarak İsrail’in nükleer programının da aynı ölçüde uluslar arası teftiş ve kontrol altına alınması şartını ileri sürebilirdi. İran’ın şimdikine göre zayıf bir konumda bulunduğu ve 2003 yılından beri Batı karşısına baş müzakerecei olarak çıkarılan Hasan Ruhani gibi uzlaşmacı tiplerin çıkarılması da bu zaafın ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
İran içerisinde de geçmişten beri nükleer müzakereler ve KOEP konusunda farklı yaklaşımların olduğu ve bazen şiddetli eleştirilerin yapıldığı bir gerçektir.
İran’daki anayasal sistemi ve özellikle de Velayet-i Fakih makamının yetkilerini kendi yargı değerlerine göre yorumlayanlar bu ülkedeki tüm kararların ve siyasetlerin ayrıntılarına kadar Ayetullah Hamanei tarafından belirlendiği, onaylandığı veya uygulandığı gibi bir değerlendirme hatasına düşmektedirler. Halbuki halkın oylarıyla iş başına gelen cumhurbaşkanı ve hükümetler halka vaat ettikleri konularda kendi iç ve dış siyasetlerini belirlemektedirler. Bunun en açık örneği 2013 yılı seçim propagandaları sırasında nükleer görüşmelerle İran’ın sıkıntılarını gidereceği sloganını öne çıkaran Hasan Ruhani seçimleri kazanarak cumhurbaşkanı olmuş ve önceliği nükleer müzakerelere vermişti. Rehber Hamanei de uyarılarda, nasihatlerde bulunmakla birlikte Ruhani’nin müzakere ekibini desteklemişti.
Rehber Hamanei’nin uygulanan siyasetleri takip ettiği ve gerekli uyarılarda, öğütlerde bulunduğu bir gerçek olmakla birlikte yürütme, yasama ve yargı gibi anayasal kurumların çalışmalarına, kararlarına istisnalar dışında müdahale etmediği de ayrı bir gerçektir. Bunun için Velayet-i Fakih makamındaki Ayetullah Hamanei’yi nükleer müzakereler ve anlaşmada hükümetlerin, müzakerecilerin faaliyetlerinden sorumlu tutmak bir hatadır. Bu siyaset gelmiş geçmiş tüm cumhurbaşkanları dönemlerinde olduğu gibi şimdi İbrahim Reisi hükümeti döneminde de aynen sürdürülmektedir.
Bu hatırlatmadan sonra İran içerisinde nükleer müzakereler ve KOEP konusundaki duruş ve yaklaşımları üç ayrı grupta değerlendirebiliriz:
Ruhani, Rafsancani ve Hatemi Dönemleri:
Kendilerini reformcu diye tanıtan kesimler, bu cümleden olarak sekiz yıl iktidarda kalan Hasan Ruhani hükümeti,(daha önce Haşimi Refsancani ve Muhammed Hatemi hükümetleri de ) amacın ekonomiyi rahatlatmak olduğunu dile getirseler de gerçekte Batı ile İnkılap paradigması da dahil tüm sıkıntıları gidermeye çalıştılar. Batının her alanda üstünlüğüne ve Batı’ya entegre olmaktan başka çözüm yolu olamayacağına inanan bu kesim ABD’nin yukarıda sıraladığımız planlarının kendi amaçlarına da yardım edeceği düşünce ve niyetiyle KOEP’i imzaladılar. Açıkca ilan edilmesi de bu görüşmeleri füzeler, bölgesel nüfuz, direniş hareketlerinden desteği kesme ve… konularında da sürdürme sözü verdikleri İran’da sık sık dile getirilmektedir. ABD’den herhangi bir garanti almadan, karşı tarafın ekonomik yaptırımları kaldırmasını, taahhütlerini yerine getirmesini beklemeden nükleer tesisleri tahrip ederek ve bilimsel araştırmaları durdurarak bilim adamlarını işten çıkaran Hasan Ruhani hükümetinin bu hatası yüzünden İran’ın sekiz yıllık İran-Irak savaşında uğradığı düzeyde (Bir trilyon USD) bir zarara uğradığı dillendirilmektedir.
Bazı gözlemcilere göre, Amerikalıların KOEP’in ruhu dedikleri bu alenen açıklanmayan vaatler İmam Hamanei’nin karşı çıkması sonucu sonuçsuz kalınca Donald Trump anlaşmadan çekilmek kararı almıştır.
İbrahim Reisi Dönemi:
Ruhani ekibinin aksine hükümet programını ekonomi de dahil tüm alanlarda nükleer görüşmelerden bağımsız olarak hazırladıklarını ve sürdüreceklerini sık sık vurgulayan şimdiki Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi aynı zamanda müzakereleri de ciddiyetle sürdürmektedir.
İran’da İbrahim Reisi ekibinin Amerikalıların gizli açık amaçlarının farkında olarak görüşmelerde nasıl bir siyaset izledikleri konusunda da farklı görüşler ileri sürülmektedir.
Bazı gözlemcilere göre Reisi ekibi uluslararası alanda İran lehine öne çıkan olumlu şartları, Rusya-Ukrayna savaşı, enerji krizi vb gelişmeleri de dikkate alarak görüşmelerde avantaj koparabileceğine ve bu vesileyle ülke ekonomisini rahatlatabileceğine inanmaktadır. Bunun için şartları yerine getirilirse ABD’nin KOEP’e dönmesine rızayet gösterecek ve geçici de olsa anlaşmanın avantajlarından yararlanmak isteyecektir. İran’ın şartlarının başında UAEA’da devam eden PMD (Nükleer programın muhtemel askeri boyutları iddiası) dosyasının tümden kapatılması, ABD’nin anlaşmadan ayrılmayacağına dair garanti vermesi ve yaptırımların kaldırılacağının pratikte denenmesinden sonra İran’ın taahhütlerini yerine getirmesi gelmektedir.
Bazı gözlemcilere göre Reisi ekibi ileri sürülen şartlar karşı tarafca kabul edilmese bile iç ve dış baskılara son vermek ve mümkün olduğunca İran’ın dış ülkelerde bloke edilen mal varlığını ülkeye getirmek için anlaşmayı her halukarda imzalayacaktır. Çünkü Reisi’nin daha önce yaptığı açıklamalarda KOEP’in verilen tavizler karşılığında alınmış bir çek olduğunu, Ruhani ekibinin bu çeki tahsil edemediğini, kendi ekibinin bunu tahsil edecek dirayete sahip olduğunu belirtmişti. Olumsuz sonuçlar doğurması durumunda ise bu anlaşmanın önceki hükümet zamanında imzalandığını ve kendisinin sorumlu tutulamayacağını söyleyecektir.
Bazı gözlemcilere göre Reisi hükümeti ileri sürdüğü şartların ABD tarafından kabul edilmeyeceğini biliyor ve ülke içi ve uluslar arası alanda kamu oyu baskısından kurtulmak ve suçu ABD’nin üzerine atmak için anlaşma yanlısı olduğu taktiğini uygulamaktadır. Reisi, KOEP’in başından beri İran’ın aleyhinde olduğunun farkındadır ve yeniden ihya edilmesinde herhangi bir fayda görmemektedir.
Said Celili ve Bazı KOEP Karşıtları:
Eski nükleer müzakereci ve hala Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Rehber’in temsilcisi olan Said Celili gibi bazı siyasetçiler ve gözlemciler ise KOEP’e hangi şartlarda dönülürse dönülsün İran’ın zararına olacağını ileri sürmekteler. Bunlara göre, ABD’nin Donald Trump zamanında anlaşmadan çekilmesi aslında İran lehinedir, ABD’nin yeniden anlaşmaya dönmesinin kabul edilmesi İran için tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu görüşte olanlara göre; KOEP her bakımdan İran’ın zararınadır, bu anlaşmada yaptırımların kaldırılacağına dair, özellikle de bankacılık sistemi ve Doların kullanılmasına dair İran’a herhangi bir taahhütte bulunulmamıştır. Kaldırılacak değil askıya alınacağı belirtilen yaptırım listesinin tüm yaptırımların ancak dörtte birine tekabül etmektedir ve bu sınırlı sayıdaki yaptırımlar ile 2015 yılında askıya alınan BMGK yaptırım kararlarının bile snapback(geri tepme mekanizması) uyarınca yeniden uygulanabilirlik yeteneği bulunmaktadır.
Bu çevrelere göre KOEP’in en zayıf yanı snapback mekanizmasıdır. Snapback veya geri tepme kuralına göre anlaşma taraflarından biri İran’ın anlaşmaya aykırı davrandığı iddiasında bulunur ve bu iddia anlaşma tarafı ülkelerden oluşan komisyonda kabul edilirse İran aleyhinde uygulanan tüm yaptırımlar geri dönecek ve otomatik olarak yeniden uygulanacaktır. Komisyonda Batılı ülkelerin çoğunlukta olduğu dikkate alındığında yerli yersiz her iddianın kabul edilmesi her an olasıdır. Çünkü Batılı ülkelerin UAEA Tahkim Kurulunda da çoğunluk silahıyla uyduruk bahanelerle İran aleyhinde sık sık karar aldıklarını hatırlatmaktalar.
KOEP anlaşması karşıtlarının görüşüne göre Batılı ülkelerin kontrolündeki UAEA İran’ın PMD dosyasını asla kapatmayacak ve geçmişte olduğu gibi İsrail’in kışkırtmasıyla her an mesnetsiz iddialar ileri sürerecek ve PMD dosyasını İran’ın başı üzerinde Demoklesin kılıcı gibi kullanacaktır.
Said Celili ve aynı görüşte olan çevrelere göre KOEP hiçbir zaman tahsil edilemiyecek karşılıksız bir çektir, sadece İran’ı oyalamak, İran’ı ilkelerinden tedrici bir şekilde uzaklaştırmak, uluslar arası sisteme katıp normalleştirmek ve direniş cephesini ortadan kaldırmak için sinsice hazırlanıp Batıcı Ruhani ekibine imzalattırılmış büyük bir kayıptır. Zararın neresinden dönülürse kardır misali daha fazla vakit kaybetmeden bu anlaşmadan uzaklaşmalı, yaptırımlarla yaşamaya uyum sağlanmalı ve sultacı Batı dışındaki ülkelerle ilişkilere ilavaten ülke içindeki imkan ve dinamiklere sarılarak yola devam edilmelidir.
Ziya Türkyılmaz