“Rejim gerçekçi davranırsa terörle mücadele, siyasi süreç ve Suriyelilerin geri dönüşleri konusunda birlikte çalışmaya hazırız."
Böyle buyurmuş Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu. Meclis’te, bütçe görüşmelerinde. Yani biz her şeyi dayatırız, hakkımızdır; sense makul olmak zorundasın, mahkumsun!
Komşuya makuliyet biçiyor, komşunun belli nüfus unsurlarını ‘terör’ parantezine alıp düşmanlık ilan ediyor, komşunun kaderini tayin hakkını kendinde görüyor. Yoksa sahada ve diplomaside oluşturduğum gerçeklikle seni cenderede kıvrandırırım!
Gerçekçi olması istenene gerçek de söylenir değil mi?
- ABD’nin bölgeyi dizayn operasyonuna taşeronluk yapmak.
- Kirli vekalet savaşına öncülük etmek.
- Rejim değiştirme aparatları için sınırların güvenliğini yok etmek.
- Terör örgütleriyle iştigal etmek. Savaşçı transfer edip binlerce ton silah dağıtmak.
- Halep’in organize sanayi tesislerini yağmalatmak.
- Kimyasal silah tezgahlarına ortaklık etmek.
- Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla Suriye’nin topraklarını kontrol etmek.
- Suriye’ye yönelik bütün kirli savaştan sonuç alınamadığı halde bıkmadan usanmadan eski IŞİD, eski El Kaide ve selefi-Cihatçı unsurları da barındıran milis gruplarıyla Suriye Ulusal Ordusu diye alternatif ordu kurmak. Bunları eğitip donatıp maaşa bağlayıp kendi çıkarları için kullanmak.
- Terör örgütleri listesinde olmasına rağmen IŞİD artığı Heyet Tahrir el Şam ve müttefiklerine İdlib’de kalkan olmak.
- Soçi ve Moskova mutabakatlarıyla terör örgütlerini ortadan kaldırma sözüne rağmen bunların hiçbirine dokunmamak.
- Kürtlerin bütün kazanımlarını hedef alarak barış potansiyelini yok etmek.
- Afrin’e taşınan İslamcı milisler eliyle bölgenin bütün varlıklarının yağmalanmasına göz yummak. Zeytin ağaçlarının kesilmesine, tarladaki hasata ve fabrikadaki ürüne el konulmasına, tarihin yağmalanmasına, ev ve arazilerin gasp edilmesine...
- Demografik yapıya müdahale etmek. Askeri operasyonlarla fiilen “sakıncalı nüfus’ muamelesi yapılan Kürtleri yurtsuzlaştırmak.
Bu liste daha da uzar.
Bu gerçekliği tartışmaya açtırmadan Şam’a zeytin dalı uzatıyorlar. Rusya lideri Vladimir Putin ha bire sufle veriyor; “Esad’la barış” diye, Rusya’yı da kırmak olmaz bu karanlık tünelde. Esad’la barış kendini dayatıyor lakin Şam’ın koşullarının da masadan kalkması lazım. Paşa gönlü böyle istiyor. İki koşul var: Biri “Türk askeri çekilsin”, öteki “Teröristlere destek sonlandırılsın!”
Yok hayır, ne çekmesi; beşinci harekât yolda; 32’ye 444 km’lik kemer tamamlanacak. Kürtlere karşı! Çavuşoğlu cümlesinin devamında “Bunun aksi zaten düşünülemez. Aynı politikayı Irak'ta da uyguluyoruz” diyor. Askeri üslerin genişlemesi, daha fazla askeri konuşlanma, daha çok operasyon. Erbil ve Bağdat’la da ilişkiler ite kaka sürüyor. Şam’la barışın kodları da bunlar.
Kim makul kim değil?
TEKLİFLER SAVAŞI
Şimdi ben biraz da güncel gerçeklikten bahsedeyim.
Görünen o ki Kobani, Tel Rıfat ve Menbic’i hedefe koyan yeni kara harekâtı için ABD ve Rusya’dan yeşil ışık alınamadı. İstanbul’daki terör saldırısıyla yakalanan dalganın etkisi de geçti. Şimdi sarı ışığa umut bağlayan farklı bir müdahale stratejisi şekilleniyor.
Yeni bir işgal olmadan müdahale olmuşçasına sahada değişiklik hedefleniyor. Bu minvalde öneriler savaşı yaşanıyor. Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin ve Kremlin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrantiyev geçen hafta Türkiye’deydi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki Türk heyetiyle kara harekatını bertaraf edecek teklifler üzerinde konuştular.
Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, “Diyalog devam ediyor. Henüz bir kara operasyonu başlatılmadı, bu da şimdiden olumlu bir sonuç alındığı anlamına geliyor. Devam edeceğiz” dedi.
Öncesinde tarafların ne istediği ya da ne önerdiğine dair bazı bilgiler sızdı. El Cezire’nin konuştuğu bir Türk kaynağa göre Rusya ve ABD'ye bir askeri harekatı önlemek istiyorlarsa Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) Menbic, Tel Rıfat ve Kobani'den çekilmeleri için baskı yapmaları gerektiği söylendi. Hatta Ankara bunun için iki hafta süre tanıyıp aksi halde operasyonun yapılacağı mesajını verdi. ABD ise SDG’nin içindeki Arap unsurları hedefteki bölgelere yerleştirmeyi önerdi. Yani kabaca Kürtler çekilsin, yerine Amerikan destekli Araplar girsin denildi. Yeter ki Suriye ordusu gelmesin! Ankara ise bunu değerlendirmek için evvela petrol sahalarının SDG’nin elinden alınması gerektiğini vurguladı.
Bu arada kıymeti kendinden menkul ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey manidar bir zamanlamayla MSB Hulusi Akar’a misafir oldu. Ardından Foreign Policy dergisinde Amerikan yönetimine akıl verdi. Formülü mealen şu:
- Yeni operasyon ABD’ye ters. Bunu önlemek için 2019’daki mutabakatlara uygun olarak SDG-YPG, Kobani ve Menbic’ten çıkmalı. SDG de sadece cephe hattı değil Suriye’nin bütün bölgelerinden Türkiye’ye saldırmam güvencesi vermeli. Tel Rıfat’ta ABD’nin birlikte çalıştığı Kürt güçler olmadığı için Türkiye oraya operasyon yapabilir. Fakat beri tarafta Rusya da ABD’nin Türkiye ve Kürtlerle ilişkilerini bozmak için Kobani’de Türk operasyonuna yeşil ışık yakabilir.
Jeffrey’i takip edenler bütün stratejik bağlamı, Türkiye’nin Avrasya’da kilit müttefik olduğu tespitine göre oturttuğunu bilir. Ona göre Türkiye; Suriye, Libya, Kafkasya ve Ukrayna’da Rusya’yı önleme stratejisine hizmet ediyor. Yine Türkiye, İdlib’de Esad yönetiminin zafere ulaşmasını önlüyor. Haliyle Türkiye’nin sahadaki pozisyonu değerli.
Jeffrey, Wilson Center’a şapkasını atmış, resmi olarak sıfatsız ama tespit ve önerilerinin Washington’da karşılığı olmalı.
Pratikte Amerikan yaklaşımı, Türkiye’yi gözetirken Kürtlerin sahada parça parça kaybetmesine de yol veriyor.
Peki Ruslarla ne konuşuluyor?
Onlar da Amerikalılar gibi 2019 mutabakatlarına tutunuyorlar. Rus önerisine göre SDG, Kobani ve Menbic’ten çekilir; onların yerini Suriye hükümet güçlerinin yanı sıra Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nin polis birimi Asayiş alır. Bunun alt koşulunda Asayiş’in hükümet güçlerine entegre edilmesi var. Asayiş’in kalması Kürt tarafının da vazgeçilmezi.
Ancak hem YPG ve SDG’yi 30 kilometrenin altına itme konusunda direten hem de bu yapıların Suriye’nin resmi güvenlik şemsiyesi altına alınmasını istemeyen Türkiye, Asayiş’in de çekilmesini bekliyor. Fakat Asayiş’in hükümet güçlerine entegre edilmesine YPG ve SDG’nin resmi statü kazanması seçeneğinden farklı yaklaşılıp yaklaşılmadığı henüz net değil. Bu konuyu pazarlığa açma ihtimali olabilir.
SARI IŞIĞIN YAPTIRIM GÜCÜ
Kürtler güvenlik denkleminin tersine dönmemesi için hem Asayiş hem de askeri meclislerin kalmasını önemsiyor.
SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de 2019 mutabakatlarının Asayiş’i kapsamadığını hatırlatıp iç güvenlik güçlerini çekmeyeceklerini söylüyor. ABD ve Rusya ile mutabakatlar da sadece YPG’nin çekilmesinden söz ediyor. Mutabakatlarda SDG, Asayiş, Kobani Askeri Meclisi, Menbic Askeri Meclisi ve Afrin Kurtuluş Güçleri gibi yapılar yok. Ankara bunlar arasında fark görmüyor. Fakat Kürt tarafı “Bizim ABD ve Rusya’ya taahhüdümüz Asayiş ve askeri meclisleri içermiyor” diyor.
Konuştuğum kaynaklar, Asayiş’in Suriye güvenlik güçleri çatısı altında kalması meselesinin Şam tarafıyla da konuşulduğunu ve yaklaşımın esnek olduğunu belirtiyor. Oluşan izlenime göre, SDG’ye Suriye ordusu içinde özerk bir statü verilmesine kategorik olarak karşı çıkan Esad yönetimi, Ankara’nın normalleşme teklifini seçime kadar rafta tutarken Kürtlerle cephe açmama adına ara bir formüle rıza gösterebilir.
Beri taraftan Rusya, Tel Rıfat başta olmak üzere hedefteki bölgelere bariz bir şekilde Suriye güçlerinin intikalini sağlıyor. Bu Kürt güçlerin bulunduğu alanlarda devletin kontrolünü genişleten Rus planının fiilen ilerlediğini gösteriyor. Kürtlerin özerk kurumlara statü beklentilerinin bu gidişatın neresinde olduğu meçhul.
Türkiye, asayiş ve askeri meclislerin çekilmesinde ısrar ederse ne olur? Kürtler bir kere Erdoğan’ın seçim sürecinde yine bir bahane bulup orduyu sahaya sürebileceğine inanıyor.
Amerikan ve Rus taraflarının kırmızı şık yerine sarı ışıkta kalmaları bu ihtimali dışlamamayı gerektiriyor. Bu durum Kürtler için Şam’la bir an önce anlaşmayı zorunlu kılıyor. Bir kanat başından beri çözümün Şam’da olduğu tezinde ısrar ederken ABD ile ortaklığa önem verenler farklı değerlendirmeler yapıyor. Şimdiye kadar Şam’la görüşmelerden özerkliğe statü verilmesi anlamına gelebilecek bir açılım umudu çıkmadı. Beri tarafta Türkiye’nin daha fazla alanı kontrol etme baskısına karşı Kürtlerin ulaştığı askeri kapasiteyi hesaba katma, hatta kendi lehine çevirme ihtiyacı da Şam tarafında hissediliyor. O yüzden Şam’ın yeni bir değerlendirmeye gidebileceği konuşuluyor. Mazlum Abdi’nin koşullar oluşursa Şam’a gitmek istediğini söylemesi de bu değişim potansiyelini hedef alıyor.