Bismillah...
Kavram kargaşasının kol gezdiği günümüzde bir takım çevrelerin kafasının karıştığı, karıştırıldığı veya geniş çaplı dezenformasyon karşısında bazılarının afalladığına, infiali tepkiler verdiğine tanık olmaktayız. Vatan, millet, yurt ve bayrak sevgisinden tutun İslami vahdet, mezhebi taassup, mazlumiyet, Kerbela faciası vb bir çok kavrama sarılarak rakipler karşısında üstün çıkmak, muhalifleri altetmek amaçlanmaktadır.
İslam'ın ve müslümanların maslahatı namına daha islam'ın ilk asrında başlatılan cinayetler ve saptırmaları kimse inkar edemez. Bütün bunlar kavramlardan kendine göre yorum çıkarma düşüncesinden kaynaklanmıştır. Ayrı bir ifadeyle hak ile batıl bir birine benzetilmiş, hak söz ve kavramlarla batıl murad edilmiştir. Mesela "ümmetin vahdetini koruma" gibi kutsal değerler öne sürülerek vahdetin mihverleri devre dışı bırakılmış, "Kur'ana saygılı olalım" diye Kur'an'ın müfessiri yalnızlığa itilmiş,"ulu'l emr'e" itaat namına hak İmam şehid edilmiştir. Kısacası, kavram kargaşası ve saptırması yeni bir olgu değildir, tarihte hep var olmuştur ve bundan sonra da var olacaktır.
İslam İnkılabının İran'da zafere ulaşmasıyla birlikte müslümanlar yeni kavramlarla tanıştılar: Büyük Şeytan, İstikbar, Müstekbirler, Mustazaflar, İslami direniş ve...
İmam Humeyni(ra) emperyalist ABD'yi "Büyük Şeytan" olarak adlandırdığında bu kavram birçoklarımızın ilgisini çekmişti. Çünkü biz dindarlar o zamana kadar dinsizliğin temsilcisi olarak tanıtılan Komünist Sovyetler Birliği'ni büyük şeytan bilirdik veya bize öyle anlatılmıştı. Dinsizliğe karşı dini ve dindarları koruyan ABD ise desteklenmesi gerekiyordu. Hatta bunun düşünce/inanç alt yapısı bile oluşturulmuş, ABD emperyalizmi "ehven-i şerr", şerlerin hafifi, yumuşağı olarak zihinlere kazınmıştı. İran'da bile bazı çevreler Batı ile Hristiyanlığından(!) dolayı çelişkiye düşülmemesi ve Komünizmin asıl düşman olduğu telkinlerinde bulunuyordu. İmam ise başını ABD'nin çektiği Batı emperyalizmini bütün kurumlarıyla İslam'ın ve dünya mustazaflarının baş düşmanı ilan ediyordu. Aradan geçen zaman, Rahmetli İmam'ın ne kadar isabetli tespitlerde bulunduğunu gözler önüne serdi.
İmam(ra) bir yandan müslümanları vahdete çağırıyor ve bu doğrultuda İslam ulemasını her fırsatta bir araya toplarken dünya mustazaflarının da başta büyük şeytan ABD olmak üzere müstekbirlere karşı desteklenmesini açık seçik bir dile haykırıyordu. O zamana kadar müslüman olmayan mazlum halklarla dayanışma kavramını sadece sol çevreler seslendirdiği için müslüman dindar çevreler saflarını ehven-i şerr ABD ve müttefiklerinin yanında belirlemeyi tercih ediyorlardı. İmam Humeyni ise Kur'ani kavramlar olan " mustazaflar ve müstekbirler" mücadelesinde mustazafların yanında yer aldığını ve yeryüzünden zulmün, fitnenin ve sultanın kaldırılmasına kadar mücadele etmeye dair kararlılığı vurgularken gerçekte alışılagelen kavramları da altüst ediyordu. İmam'a göre; durulması, desteklenmesi gereken safın adı mustazaflar cephesi ve dağıtılması, yıkılması gereken saf ise müstekbirler cephesiydi. Mustazafların (zayıf bırakılmışlar, ezilmişler, hakları ellerinden alınmışlar) illa da müslüman olması gerekmediği gibi müstekbirler cephesinde iktidar sahipleri ve kapı kulu alimlerden oluşan müslüman müttefikler de yer alabilirdi ve nitekim hala da öyleydir.
İslam İnkılabının zaferinden sonra Ortadoğu bölgesinde vuku bulan direniş ve savaşlarda ve özellikle de son iki yıldır İslam dünyasında tanık olduğumuz gelişmelerde bu saflaşmalara daha belirgin bir şekilde rastlamaktayız. Suriyedeki Baasçı rejimi devirmek için müstekbir güçlerle onlarca defa toplantılar yapılması ve istikbarın vurucu gücü NATO’nun Suriye’ye müdahale etmesi için davetlerde bulunulması müstekbirlerle işbirliğinin en açık örneğidir.
Sovyetlerin dağılmasından sonra NATO gibi bazı kurumlarının işlerliğini kaybettiği durumuyla karşılaşan Batı müstekbirliği, terörizmle mücadele bahanesiyle gerçek mahiyetini ortaya koyarak yeni görevini İslami uyanış ve direnişle mücadele olarak tanımladı. Irak ve Afganistan'ın doğrudan bazı ülkelerin ise dolaylı olarak işgali bu yeni konsept doğrultusundadır. İslami uyanış ve direnişi yenilgiye uğratmak amacıyla yumuşak savaş başlatılması da aynı hedefe yöneliktir. Son yıllarda İslam'ın kutsal değerlerine doğrudan saldırılar, iki cihan serveri Resulullah'a(sa) yönelik ihanetler bu cümleden olup ehven-i şerr(!) Batı'nın desteği ile sürdürülmektedir. Son olarak İsrail asıllı Sam Bacile adlı Amerikalı siyonistin yönetmenliğinde İslami direnişi kırmak ve İslami uyanışı yenilgiye uğratmak amacıyla yapılan " Müslümanların Masumiyeti" adlı filim hiç kuşkusuz ABD'nin maddi ve manevi desteği ile yayına sokulmuştur. Bu gibi planlı faaliyetleri münferid olaylar olarak görmek açık bir safdilliktir.
Saflarını ABD'den yana belirleyenlere bir sözümüz olmaz, onlar İslam dünyasında ortaya konulan tepkileri yine radikal çevreler üzerine atacak ve ABD çıkarlarına yönelik kayıplar konusunda ABD'ye geçmiş olsun dileklerinde bulunacaklardır. Bu çevreler yapılan ihaneti kınamak ve müsebbiplerinin cezalandırılmasını haykırmak yerine reel politika namına müstekbir güçlere yaltaklık yapacaklardır. Müstekbir-Mustazaf cepheleşmesinde saflarını belirlememiş, hatta geçmişte mustazaf cephedeyken bugün afallayan ve her ne pahasına olursa olsun Suriye meselesi gibi hususlarda ABD ve yandaşlarından destek arayışı içinde olan müslüman çevrelerin bu duruşu ise zavallılıklarının kanıtıdır.
Allah rahmet etsin İmam Humeyni'yle birlikte dünyaya, olaylara bakış açımız değişmiş, çevremizde olup bitenleri değerlendirecek yeni ölçüler edinmiş bulunuyoruz. Artık ABD ehven-i şerr değil, şerrin en belirgin temsilcisi ve kendisidir. ABD ile aynı çizgide hareket edenler, ABD 'ye bağlı NATO gibi kurumlarla işbirliği yapanlar, müstekbirlerden medet umanlar ve bunları sözleri ve davranışlarıyla onaylayanlar dile getirmeseler de istikbar cephesinde yerlerini almış bulunmaktadırlar. Bu çevrelerden bazılarının geçmişte ABD ve istikbar karşıtlığı ve hatta İslam İnkılabı ve direniş cephesiyle gönül birliktelikleri olsa bile hatalarını görmezden gelme, onları temize çıkarma hakkımız yoktur . Ve yine dün istikbar cephesinde bulundukları halde müstekbirlerin uğursuz varlığı ve sultasının farkına varıp bugün mustazaflar cephesine geçenleri geçmişlerinden dolayı veya yarın yeniden yön değiştirecekleri ihtimalleriyle dışlayamayız. Çünkü ölçü, şimdi bulundukları konumdur. Yarın kimin hangi cephede olacağını Allah bilir.
Burada bazı dostlara da dostça bir uyarıda bulunmak istiyorum:
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız kriterler ışığında İmam'ın çizgisinde hareket eden bazı dostların son günlerde girmiş oldukları polemikte bir birlerine karşı incitici sözler sarfetmelerinden duyduğumuz rahatsızlığı dile getirmek ve İmam'ın mücadele yöntemini yeniden gözden geçirmelerini hatırlatmak isteriz.
İçinde bulunduğumuz hassas zaman diliminde konuyu daha fazla deşip somut örnekler vermek yerine dostların özel ortamlarda birbirlerini uyarmaları ve aleni ortamlarda ise dayanışma ve işbirliği içinde olmaları gerektiğine inanıyoruz. Çeşitli çevrelere hangi kriterlerle yaklaşılacağı İmam Humeyni ve halefi İmam Hamanei'nin söz ve davranışlarında apaçık ortadayken birbirimizi tazyif edecek eleştirilerde bulunmamız tasvip edilecek gibi değildir. Bir takım kişi ve çevrelere yaklaşma ve uzaklaşmada ölçümüz Allah’ın rızası olmalıdır. O’nun rızasına ise hiç kuşkusuz velayet sahipleri takip edilerek varılır ancak.
Hidayete ve hidayet önderlerine tabi olanlara selam olsun.
Y. ZİYA T.YILMAZ