- وَقَالُوا اِنْ هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثٖين
“Onlar dediler ki: hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz.
Onlar diyorlar ki: bu kabir toprağını toplarlar ve et ve kemiğe dönüştürürler ve Kıyamet bu yeryüzünde kurulur ve bu kabirlerden, çürüyen bedenler, deri ve kemik olduktan sonra, dışarı çıkarlar ve kıyamet sahnesi böyle kurulacaktır. Bu yeryüzü, cennet veya cehennem olacaktır.
Bu söz ve konular, Kur’an ayetlerine ve akli burhanlarla uyuşmamaktadır; Mead hakkında böyle inançlara sahip olanlar, hadisleri ne yapacaklardır? Örneğin hadislerde yaşlı mümin bir kadının mülkünün genişliği o kadar çok olacaktır ki eğer bir melek on bin yıl onda mesafe kat edecek olursa, bir yere varmayacak ve o yaşlı kadının mülkünden dışarı çıkamayacaktır[1] veya başka bir hadiste eğer cennet hurilerinin bir saç tanesi bu dünyaya getirilecek olursa tüm bakışlar mat olacak ve şaşkına dönerek, artık başka bir şeyi görme gücüne sahip olmayacaklardır. Ve aynı şekilde başka bir hadiste eğer cehennem ateşinin bir zerresi bu dünyaya getirilecek olursa, tüm âlemi yakar ve tüm taşlar, dağlar ve topraklar erir.[2] Acaba tüm makul olmayan şeyler burada bir araya mı gelecektir?
Ancak gerçekler bu sözlerle değiştirilmez, eğer buradan başka bir şey olmaz ve bedenler bu topraklar olursa, cennet ve cehennemde burada olmalıdır. Nitekim demişlerdir. Ancak dünya kötü olur ve bir süre sonra peygamberler, enbiyalar ve Hz. Barii Teâlâ ona yönelir diye dememişler midir? Ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Teâlâ, cisimler yaratıldığı zaman onlara bakmamıştır.”[3] Bir süre sonra, rahmet bakışı doğar ve rezilliği Eflaklara ulaşmış bu dünya, acaba bir süre sonra hem bu yaşam yurdu ve hem ahiret yurdu olabilir mi? : “Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur.”[4]Acaba, enbiya ve evliyaların kulakları çirkinlikleri ve facialarla doldurdukları bu dünyanın yeniden ölümden sonra kurulacağını diyebilir miyiz? Eğer o bedenler, bu topraktan yaratılan bu dünya bedenleri ise, eğer buranın yiyecek, elma ve armutlarını yiyecek olurlarsa, yediklerinin def edilmesine ihtiyaçları olmayacak(mı)dır? Eğer bu şekilde ise onlar diyorlar ki: cennette kaç bin tane derin tuvalet yapmaları gerekir, çünkü buranın meyvesini yiyip tuvalete gitmek olmaz.
Sonuç olarak: Eğer böyle olursa, o zaman şöyle demelidirler: “hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir”[5] halbuki bu dünyanın rezilliğini Kur’an yüksek sesle haykırmıştır: “dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.”[6]
Meğer Hz. Emirülmüminin (a.s) şöyle dememiş midir? “Dünya geçiş yurdudur.”[7] Acaba yeniden buraya gelerek ve burayı kalıcı yurdumuz yapmamız mümkün müdür?
Umumiyetle tüm şeriat ve dinler, ahiretin bu dünyanın, dünyanın da ahiretin mukabilinde olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla bu neşetin dışında başka bir neşete kail olmak gerekir ve başka bir vücut mertebesi olmalıdır. Yani hakikatte bunun dışında olan bir şey değil, bilakis bu cisim ve bu mevcudun vücudunda bir aşaması zayıf -ki bu, tabiat mertebesidir-, bir aşaması orta ve bir aşaması güçlü olan mertebeleri vardı, bu kıyamettedir. Mertebelerin farklılığıyla, ötekilik hâsıl olmaz. Nitekim toprak altında karar kılınan hurma çekirdeğinin otuz yıl sonra en ve boyu gelişerek büyük bir ağaca dönüşmesiyle, bir varlıktan daha fazla olmamaktadır. Evet, eğer bu derecelerden gaflet edersek bu, o değildir; ama eğer dereceler göz önüne alınırsa, bu onun aynısıdır; letafet, küçüklük ve büyüklük ötekiliğe neden olmaz.*[8]
İmam Humeyni (k.s)
------------------------------------------
[1] — Bu rivayet, mucem rivayetlerde bulunmamıştır. Bkz. Tefsir-i Kummi, c. 2, s. 348; Biharu’l Envar, c. 8, s. 169 ve 218.
[2] — Biharu’l Envar, c. 8, s. 199, h. 200.
[3] — Şüphesiz cisimler yaratıldığı zaman onlara bakmamıştır. Bu ona değer vermediğine kinayedir. Rivayetin başındaki bu delille: فما لها عند اللّه عزّ و جلّ قدر و لا وزن؛ و لا خلق فيما بلغنا خلقا أبغض إليه منه. Bkz. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 70, s. 110, h. 109; Kenzu’l Ummal, c. 3, s. 190, h. 6102.
[4] — Ankebut, 64.
[5] — En’am, 29.
[6] — Hadid, 20.
[7] — Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) dünyanın vasfı hakkındaki sözleri. Bkz. Nehcü’l Belağa, hutbe, 201 ve ayrıca Biharu’l Envar, c. 70, s. 134.
[8] —* Takrirat-ı Felsefe, c. 3, s. 246 – 248.