İbadetin İrfanî Tasavvuru

Rate this item
(0 votes)
İbadetin İrfanî Tasavvuru

  İbadet, Allah’a yakınlaşma merdivenidir, insanın miracıdır, ruhun yücelmesidir, ruhun varlık âleminin görünmeyen merkezine uçuşudur, ruhsal yeteneklerin eğitilmesi ve insanın melekûtî güçlerinin idmanıdır, ruhun bedene galibiyetidir, insanın varlık âlemini meydana getirene, Yaradan’a tepkisi ve en yüce şükrediş şeklidir, insanın mutlak kâmile ve mutlak güzele, aşk ve hayretini sergilemesidir ve sınırsız kemale doğru ilerlemesi, seyr ü sülûküdür.

 

Bu anlayış uyarınca, ibadetin bir bedeni, şekli vardır; bir de ruhu. Bir zâhiri vardır, bir de bâtını. Dil ve diğer organlar vasıtasıyla yapılanlar, ibadetin şekli, kalıbı ve zâhiridir; fakat ibadetin ruh ve anlamı başka bir şeydir. İbadet ruhu ve derinliği, âbidin ibadetten algıladığı mefhuma, onun ibadet anlayışına, onu ibadete yönelten motivasyona, amelî olarak ibadetten aldığı nasip, haz ve lezzete, ibadetinin onu ne derecede Allah’a doğru sülûk ve yaklaşmaya sevk ettiğine bağlıdır. 1

Nehcü’l-Belâğa’da ibadetin suretini daha iyi anlayabilmemiz için İmam’ın sözlerinden bazı örnekleri aşağıya almamız gerekiyor. İmam Ali (a.s.)’dan, insanların ibadet hakkındaki tutumlarını göz önüne seren sözleriyle başlayalım.

“İnsanlardan bir grup, Allah’a rağbet (mükâfat) için kulluk eder, bu, tüccarların ibadetidir. Bir grup da Allah’tan korkarak kulluk eder, bu, kölelerin ibadetidir. Bir grup da Allah’a şükür etmek için kulluk eder, bu da hürlerin ibadetidir.” 2

“Allah, kendisine karşı yapılan günaha azap vaat etmeseydi bile, nimetlerine şükretmek için isyan edilmemesi gerekirdi.” 3

“İlahî, ne cehennem ateşinden ne de cennetine duyduğum iştiyaktan dolayı sana ibadet ediyorum. Seni ibadete layık gördüğümden dolayı sana ibadet ediyorum.”

Burada geçen “Seni ibadete layık gördüğümden” ifadesi derin anlamlar içermektedir. Ben seni benim mâbudum olarak görüyorum ve dolayısıyla sana ibadet ediyorum.

Bilmiyorum, Kumeyl Duası’nın içerdiği yüce içeriklere dikkat ettiniz mi? Bu duanın başından, yani “Allah’ım senin her şeyi kuşatan rahmetinin hakkına” ifadesinden sonuna kadar içerdiği anlamlarının üzerinde derince düşünün. Ali  (a.s.)’ın muhib/seven ve şükreden kimsenin ibadetinin ve mâhbubda eriyişin anlamı hakkında sözleriyle tanışabilesiniz diye derince düşününüz. İmam Ali (a.s.)’ın mantığı abartıdan uzak bir mantıktır. Özellikle de Rabbiyle münacat ettiği esnada. O, cehennem ateşinden bahsederken “Göklerin ve yerin dayanamayacağı” ifadesini kullanmaktadır.

Yani cehennem ateşi dünyadaki ateş türlerinden değildir. O öyle bir ateştir ki, ne gökler ne de yer tahammül edebilir.

Ama aynı İmam Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

“Azabına tahammül etsem bile, senin ayrılığına nasıl dayanabilirim? Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım; ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim.”

Ali (a.s.) mahbubunun firakına ve O’na nazardan mahrum kalışa asla sabredemiyor. İşte hakikî ibadet de budur. Sadece Ali (a.s.)’ın nitelenebileceği özellik işte budur. İnsanın konumu bundan çok daha üstündür.

---------------------------------------------

1 Mutahharî, Nehcü’l-Belağa Üzerine, s. 73.

2 Nehcü’l-Belâğa, 237. Hikmet

3 A.g.e., 290. Hikmet

Read 136 times