Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip (Arapça: الحسين بن علي; Al-Ḥusayn ibn ʿAlī ibn Abī Ṭālib) (-4 Medine, Kerbela, 61=626 – 10 Ekim 680) Ebu Abdullah künyesi ve İmam Hüseyin (a.s) adıyla meşhurdur. Şiaların üçüncü imamı, Kerbela şehidi, Kisa Ashabından, İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın (a.s) ikinci oğlu ve Hz. Peygamberin (s.a.a) torunudur. Hz. Resulü Kibriya (s.a.a), onu ve kardeşi Hz. Hasan b. Ali’yi (a.s) cennet gençlerinin efendisi olarak ilan etmiştir. Sıffin, Cemel ve Nehrevan savaşlarında babasının yanında yer alarak savaşmıştır.
Kardeşinin imameti döneminde kardeşine tabi olmuş ve Muaviye hayatta olduğu sürece Ağabeyi Hz. İmam Hasan’ın sulh antlaşmasına sadık kalmıştır. Ancak Muaviye’nin ölümüyle birlikte Yezid’e biat etmeyi meşru bilmemiş ve Kufelilerin daveti üzerine onların yöneticiliğini üstlenmek için Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmıştır, ancak Kerbela’da Kufelilerin ihanet ve sadakatsizliklerinden dolayı Aşura günü iki ordu arasında gerçekleşen savaşta, İmam Hüseyin (a.s) ve az sayıda (yaklaşık 72 kişilik) ashabı şehadete ermiştir. Geride kalan yakınları, Ehlibeyti ve yaranları esir alınarak Kufe ve oradan da Şam’a gönderilmiştir.
İmam Hüseyin’in (a.s), Kerbela’daki şehadeti İslam tarihi ve Şia açısından özellikle İslam’ın ilk yıllarında tayin edici bir rol oynamıştır. İmam Hüseyin’in (a.s) yaşam ve şehadeti hassas dönemlerden ve ilk yüzyılların çok gergin miatlarından biri olarak sayılmaktadır. Emevi zalimlerine karşı zulme başkaldırısı adının mukavemet, direniş ve şahadetle anılmasına sebep olmuş ve öte yandan ardı sıra zamane zalimlerine karşı geniş katılımlı kıyamların başlatıcısı olmuştur. Aşura vakıası, Şii toplumun farklı katman ve düzeylerindeki çeşitli edebiyat, yazım, resim ve kitabelerinde yüzyıllar boyu yüz göstermiştir.
Nesep, Künye ve Lakapları
Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip b. Abdulmuttalib b. Haşim (a.s), Haşimi ve Kureyşi’dir. Babası Müminlerin Emiri Hz. Ali, annesi âlemlerin kadınlarının efendisi Hz. Fatımatu’z Zehra, dedesi kainatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa'dır. Hasan, Muhammed ve Abbas adında kardeşleri vardır.
“Özür dileyeceğin işten sakın. Şüphesiz mümin kötülük etmez ve özür dilemez. Münafık ise her gün kötülük eder ve özür diler.”
—İmam Hüseyin (a.s), Tuhafu'l-Ukul, 248
İmam Hüseyin (a.s), kendisine, “Layık olmayan kimseye yapılan iyilik boşa gitmiştir” diyen birisine şöyle buyurmuştur:
“Öyle değildir. İyilik etmek de yağmur damlaları gibi iyi ve kötü herkese ulaşır."
—Tuhafu'l-Ukul, 245
“Allah’ı gazablandırarak halkın rızasını kazanmak isteyen bir kavim kurtuluşa ermez.”
—İmam Hüseyin (a.s), Maktel-i Harezmi, c. 1, s. 239.
Veladeti
İmam Hüseyin (a.s), Medine’de dünyaya gelmiştir. Dünyaya geliş tarihini bazıları üçüncü yıl, bazıları ise dördüncü yıl olarak yazmışlardır. Lakin tarihçi ve muhaddisler arasında meşhur olan görüş Hicretin dördüncü yılında dünyaya geldiği yönündedir. İmam Hüseyin’in (a.s), hangi gün dünyaya geldiği konusunda ihtilaflar vardır. Meşhur görüşe göre, Şaban ayının üçünde dünyaya gelmiştir.İbn Sa’d’ın yazdığına göre, (Abbas b. Abdulmuttalib’in eşi) Ümmü Fazıl, Hz. Peygamberin emri ile İmam Hüseyin’in dadılığını üstlenmiş ve bu şekilde İmam Hüseyin (a.s), Kusam b. Abbas’ın sütkardeşi olmuştur.
Adının Konulması
Hasen ve güzel anlamına gelen "Hüseyin" kelimesi "Hasan" kelimesinin musaggarıdır (küçültülmüş, tasgir olunmuş). Bu ismi ona Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) koymuştur. Bazı hadislerde, İmam Hüseyin'in (a.s) isminin ilahi ilham ile Allah tarafından koyulduğu belirtilmiştir. Buna göre Hz. Resulü Kibriya (s.a.a), herkese ilan ederek şöyle buyurmuştur: “Ben, bu iki evladımın adlarını Hasan ve Hüseyin koymakla emrolundum.” “Harun, iki oğlunun adını Şubber ve Şubeyr koydu ve ben de bu iki evladımın adlarını Harun’un çocuklarına koyduğu adların aynısı olan Hasan ve Hüseyin olarak koyuyorum.” Bazı rivayetlerde Hasan ve Hüseyin isimlerinin, Hz. Harun'un (a.s) iki oğlunun adı olan Şubber ve Şubeyr isimlerinin muadili olduğu zikredilmiştir. Bazı rivayetlerin vurguladığına göre Hasan ve Hüseyin adlarının cennet isimlerinden olduğu ve İslam’dan önce bir sabıkasının olmadığı yönündedir. Ehlisünnet kaynaklarında, Peygamberin (s.a.a) İmam Hüseyin'e (a.s) Hüseyin ismini vermeden önce, İmam Ali'nin (a.s) İmam Hüseyin (a.s) için Hamza veya Harb ismini seçtiği, ancak oğluna isim vermede Allah Resulünün (s.a.a) önüne geçmeyeceğini belirttiği nakledilmiştir.[18]
Künyeleri
İmam Hüseyin dünyaya geldiğinde Hz. Resulullah tarafından künyesi Ebu Abdullah olarak konulmuştur.[19] İmam Hüseyin'e (a.s) bu künyenin verilmesi Abdullah adında bir evladının olmasından kaynaklanmış olabilir. Ebu Abdullah; Allah'ın kullarının babası manasına gelmektedir. Bazıları ise bu künyenin verilme sebebini şöyle açıklamıştır: Eğer İmam Hüseyin (a.s) kıyam etmemiş olsaydı insanlığın kulluk edeceği, Allah'ın dininden hiçbir eser kalmazdı; bundan dolayı İmam Hüseyin'i (a.s) Allah'ın bütün kullarının babası olarak kabul etmişlerdir.
Ebu’ş Şüheda (şehitler babası), Ebu’l Ehrar (özgürler babası) ve Ebu’l Mücahidin (Allah yolunda savaşan mücahitlerin babası) İmam Hüseyin’in diğer künyelerindendir.
Lakapları
İmam Hüseyin’e (a.s), çok sayıda lakap nispet verilmiştir. “Seyyidu Şebabi Ehli Cennet” gibi bu lakaplarda çoğunlukla kardeşi İmam Hasan’a verilen lakaplarla müşterektirler. İmamın has lakapları şunlardan ibarettir: Zeki, Tayyip, Vafi, Seyyid, Mübarek, Nafi, ed-Delilu ale zatullah (Allah’ın varlığına delil), Raşit, et-Tabiu Li-Merzatillah (Allah’ın rızasına tabi).
İbn Talha Şafii, İmam Hüseyin’in “Zeki” lakabının diğer lakaplardan daha meşhur olduğunu, “Seyyidu Şebabi Ehli Cennet” lakabının ise onun en önemli lakabı olduğunu belirtmiştir. Şia İmamlarının bazı hadislerinde ise İmam Hüseyin (a.s), “Şehit” ve “Seyyidu’ş Şüheda” lakapları ile anılmıştır.
Eşleri ve Çocukları
Eşleri
Şehribanu: İmam Seccad'ın (a.s) annesidir. Tarihçilerin çoğu Şehribanu'yu İmam Seccad'ın (a.s) annesi ve Yezdgird'in kızı olarak bilmektedir. Ancak günümüz araştırmacılarının bu konuda şüpheleri bulunmaktadır.
İmreu’l Kays’ın kızı Rubab: Rubab'ın edep ve akıl bakımından kadınların en iyisi ve en faziletlisi olduğu nakledilmiştir. İmam Hüseyin'in (a.s) Rubab'tan Sekine ve Abdullah adında iki çocuğu oldu. Aşura günü daha kundakta olan Abdullah (Ali Askar) babasının kucağında şehit oldu.Kerbela'da bulunan Rubab ise diğer esirlerle birlikte Şam'a gitti.
Leyla: Ebu Murret b. Urve b. Mes'ud Sakafi’nin kızı ve Meymune idi. İmam Hüseyin'in (a.s) Leyla ile ne zaman evlendiğine dair bir bilgi yoktur ve Ali Ekber (a.s) onun evladıdır.
Ümmü İshak: Ümmü İshak İmam Hasan'ın (a.s) eşi idi ve İmam Hasan'ın (a.s) şehit olmasından sonra İmam Hüseyin'le (a.s) evlendi. Tarihi kaynaklar onu güzel ama kötü ahlaklı olarak yad etmektedir. Şeyh Müfid İmam Hüseyin'in (a.s) ondan Fatıma adında bir evladının olduğunu zikretmektedir.
Sülafe: Bazı kaynaklarda Kudae kabilesinden bir kadının da İmam Hüseyin’in eşlerinden biri olduğu ve Cafer adında bir evlat dünyaya getirdiği belirtilmiştir.[37] Sibt b. Cevzi onun adının Sülafe, Beyhaki ise adının Melume olduğunu yazmıştır.[38] Yaşamı hakkında elde her hangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Çocukları
Eski kaynaklar İmam Hüseyin'in (a.s) 4 erkek ve 2 kız olmak üzere 6 çocuğunun olduğunu,[39] diğer kaynaklar ise 6 erkek ve 3 kız olmak üzere 9 evladının olduğunu zikretmiştir:[40]
Ali Ekber: İmam Hüseyin’in (a.s) Leyla'dan dünyaya gelen büyük oğludur.
Ali: Şiaların dördüncü imamıdır ve Seccad ve Zeyne’l Abidin künyeleriyle meşhurdur. Annesi Şehribanu’dur. Eski kaynaklarda ondan Ali Askar olarak söz edilmiştir.
Abdullah: İmam’ın Rubab’dan dünyaya gelen küçük evladıdır. Çoğu kaynaklar onun şehit olduğu zaman çok küçük ve süt emme çağında olduğunu zikretmiştir.[41] Günümüzde Şialar onu Ali Askar adıyla bilmektedir.
Cafer: Annesi Kudae kabilesindendir. Kendisi İmam Hüseyin (a.s) hayatta iken dünyadan göçmüş ve ondan geride bir nesil kalmamıştır.[42]
Fatıma: İmam Hüseyin’in (a.s) büyük kızıdır.[43] Annesi Talha b. Ubeydullah Tamimi’nin kızı Ümmü İshak’tır. Fatıma’nın dünyaya geldiği tarih belli değildir, ancak annesinin İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra (49 veya 50) İmam Hüseyin’le (a.s) evlendiğini göz önüne alırsak, o bu tarihlerden sonra dünyaya gelmiştir.
Sükeyne: İmam Hüseyin’in (a.s), küçük kızıdır. Onun annesi de Rubab’tır.
Kaynaklarda bu altı evladın yanı sıra, İmam Hüseyin’in (a.s) Ali Askar, Muhammed ve Zeynep adında iki erkek ve bir kız evladının olduğu zikredilmiştir.[44] İbn Talha Şafii ise İmam Hüseyin’in (a.s) çocuklarının sayısını 10 olarak belirtmiş, ancak 9 tanesinin adını zikretmiştir.[45] Ayrıca sonraki bazı tezkire ve mersiye kitaplarında İmam Hüseyin’in 4 yaşındaki Rukayye isminde bir kızından da bahsedilmiştir.[46]
İmamet Öncesi Dönem
Hz. Fahri Kainat Efendimizin Yanında
İmam Hüseyin (a.s), Hz. Fahri Kainat Efendimiz (s.a.a) vefat ettiğinde yedi yaşında idi, ancak çocuk yaşta olmasına rağmen, Hz. Peygamberin değerli Ehlibeyti ile birlikte tarihin önemli kesitlerinde yer almıştır. Örneğin Necran Hıristiyanları ile Mübahale, Kisa Ashabı macerası, İslam Peygamberine biat ve mektup yazımında şahit olunması gibi hadiselere işaret edebiliriz.
İbn Sa’d,[47] İmam Hüseyin’i (a.s), Hz. Resulullah’ın – vefat ettiğinde çocuk olan ve Onun hiçbir savaşlarına katılmayan zümre olan- beşinci tabaka ashabından saymıştır.
Kendisi her zaman Hz. Resulullah’ın muhabbet ve inayetini görmüştür. Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakledildiğine göre şöyle buyurmuştur: انّ الحسن و الحسین سیدا شباب اهل الجنه (Tercüme: Kuşkusuz Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.)[48]
Ya’la Amiri, Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: حسین منّی و انا منه، احبّ الله من احبّه، الحسن و الحسین سبطان من الاسباط (Tercüme: Hüseyin benden ve ben Hüseyin’denim; Allah onu seveni sevsin. Hasan ve Hüseyin peygamber evlatlarındandır.)[49]
Salmanı Farisi’den nakledildiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Hüseyin’i dizleri üzerine oturtur, onu öper ve şöyle buyururdu: Sen seyyid oğlu seyyid ve seyyidlerin babasısın; Sen imam, imam oğlu ve imamların babasısın; Sen Allah’ın hüccetinin oğlu ve sonuncuları kaim olan dokuz hüccetin babası olan hüccetsin.”[50]
Yine Salmanı Farisi’nin Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a), naklettiği rivayette efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ey Salman! Her kim bunları severse, beni sevmiştir ve her kim beni severse, Allah’ı sevmiştir.” Sonra ellerini Hüseyin’in omuzları üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Bu, imam oğlu imamdır. Onun neslinden olan 9 imam, emin ve masumdurlar. Onlardan dokuzuncusu onların kaim (kıyam edici) olanlarıdır.[51]
Hz. Resulü Ekrem (s.a.a), defalarca şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır; onları seven beni sever, beni sevense Allah'ı sever; Allah'ı seveni de Allah cennete koyar. Onlara buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah'a buğzeder, Allah da kendisine buğzedeni, cehenneme atar.”[52] Ebu Hureyre ise Hz. Resulullah’tan şöyle nakletmiştir: “Her kim bu iki çocuğumu –Hasan ve Hüseyin’i- severse, beni sevmiştir ve her kim onlara düşmanlık ederse, bana düşmanlık etmiştir.”[53]
Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e olan ilgisi o kadar çoktu ki onların mescide gelişi ile hutbesini yarıda keser, minberden aşağı iner ve onlara doğru giderek onları kucağına alırdı.[54] Enes İbn Malik şöyle rivayet etmiştir: “Allah Resulüne (s.a.a), Ehlibeytinden en çok kimi seviyorsun?” Diye sorduklarında şöyle buyurdular: “Hasan ve Hüseyin’i.” [55]
Üç Halife Dönemi
İmam Hüseyin (a.s), ömrünün yaklaşık 25 yılını üç halife (Ebu Bekir, Ömer ve Osman) döneminde geçirmiştir. Ebu Bekir’in hilafetinde 7 yaşında, ikinci halifenin hilafetinde 9 yaşında ve üçüncü halifenin hilafetinde 19 yaşında idi.
İmam Ali’nin Hükümet Dönemi
İmam Hüseyin (a.s), İmam Ali’nin dönemindeki savaşların –Cemel, Sıffin ve Nehrevan- tümüne katılmıştır.[63] Sıffin savaşında ise insanları cihada teşvik etmek için bir hutbe okumuştur.[64]
İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin’i (a.s), İmam Hasan’ın ardı sıra vakıf hayır işlerinde kendisine vekil yapmıştır.[65] Bir nakle göre İmam Hüseyin (a.s), babası şehit olduğu sırada babasının kendisine verdiği bir görev için Medain’de bulunmaktaydı. İmam Hasan’ın kendisine yazdığı mektupla olaydan haberdar olmuş[66] ve babasının defin işlemlerine yetişmiştir.[67]
İmam Hasan’ın Dönemi
İmam Hasan’ın (a.s), 10 yıl süren imamet ve alt ay kadar süren hilafet döneminde,[68] İmam Hüseyin (a.s) her zaman İmam Hasan’ın yanında yer almış ve birlikte hareket etmiştir. Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra İmam Hasan (a.s) Müslümanların yöneticilik görevini üstlenmiştir. Dolayısıyla İmam Hüseyin (a.s), ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) biat etmiştir. Orduyu Nahliye ve Mesken karargahına hazırlayıp gönderme konusunda ağabeyi İmam Hasan’la birlikte çok önemli bir rol oynamış ve İmam Hasan’la birlikte asker toplamak için Medain ve Sabat’a gitmiştir.[69]
Elde olan güvenilir kaynaklara göre, İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında yapılan sulh antlaşmasında bir grup Ehlibeyt (a.s) sevdalısı İmam Hüseyin’den bu siyasi antlaşmaya karşı çıkmasını ve Muaviye karşısında durmasını istemiş; ancak İmam Hüseyin (a.s), kati bir şekilde ağabeyinin Muaviye ile yaptığı antlaşmayı himaye etmiş ve bu isteye karşı çıkmıştır. Kays b. Sa’d, İmam Hüseyin’in bu konudaki görüşünü sorunca İmam Hüseyin (a.s), açık bir şekilde görüşünü belirtmiştir.[70] İmam Hüseyin (a.s) sulh antlaşmasından sonra ağabeyi ile birlikte Kufe’den Medine’ye giderek orada sükûnet etmiştir.[71]
İmametinden Şehadetine
İmamet
İmam Hüseyin (a.s) ağabeyi İmam Hasan'ın (a.s) şehadetinden sonra Allah’ın emri ve kardeşinin vasiyeti üzerine hicretin 50. yılı imamete ermiş ve hicretin 61. yılına kadar da Şiaların imamlık ve önderliğini yapmıştır.
İmametinin Delilleri Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) nakledilen şu hadis: “ابنای هذان امامان قاما او قعدا/Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), imamdırlar, ister kıyam etsinler ve isterse etmesinler.” İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) imametine delalet etmektedir.
Buna ek olarak, Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) nakledilen bazı hadislerde imamların sayısı, İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve İmam Hüseyin’in soyundan gelen dokuz imamın imametini açıkça belirtilmiştir.[72]
Başka bir delil ise, İmam Hasan’ın (a.s) İmam Hüseyin’in kendisinden sonra halifelik ve imamlığı hakkındaki vasiyeti ve Muhammed b. Hanefiyye’ye İmam Hüseyin’in takipçisi olması gerektiğine dair emridir.[73] Şeyh Mufid,[74] mezkur delillere göre İmam Hüseyin’in (a.s) imametinin sabit ve kesin olduğunu, ancak imamın takiye, sulh ve ateşkes antlaşmasına bağlılığından dolayı açıkça kendi imametine davet etmediğini, buna rağmen Muaviye’nin ölümünden ve çekişmelerin ardından, imametini açıklayarak aleni ettiğini belirtmektedir.[75]
Dinin bütün marifetlerine ve her şeyin tüm yönlerine tam ve eksiksiz bir şekilde vakıf olmak imametin gereklerindendir. Bundan dolayı, İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin’den de İmam Hasan’dan istediği gibi insanlara konuşma yapmasını istemiş ve Kureyş’lilerin onu ileride bilgisizlikle itham etmelerinin önünü almıştır.[76] Bunun en önemli delili, İmam Hüseyin’in (a.s) ilmi makamı hakkındaki sahabelerin sözleri ve ondan fetva talep etmeleridir.[77] İmam Hüseyin’in (a.s) kendi imameti hakkındaki bazı sözleri[78] ve bir kısım mucize ve kerameti de İmam Hüseyin’in (a.s) imametinin delili olarak ortaya konulmuştur.[79]
Muaviye’nin Hükümet Dönemi
İmam Hüseyin'in (a.s) imamet döneminin çoğu Muaviye'nin hükümetiyle eş zamanlıdır. Muaviye'den sonra ve Yezit'in hükümetinin ilk yıllarında İmam Hüseyin (a.s) şehit edilmiştir.
İmam Hüseyin’in Muaviye Karşısındaki Siyaseti
İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra hükümet yöneticiliği için en uygun ve ideal kişi olmasına rağmen, kardeşi İmam Hasan’ın Muaviye ile yaptığı barış antlaşmasına sadık kalmış ve antlaşmayı çiğnememiştir.[80] Ayrıca Kufe halkının Muaviye’ye karşı kıyam etmesi için kendisine yazdığı mektuplara, Muaviye’nin Müslümanlara hükümet etmesine karşı çıkmasına ve zalimlere karşı cihat edilmesi gerektiğini vurgulamasına rağmen kıyam etmemiş ve kıyamı Muaviye’nin ölümünden sonraya ertelemiştir.[81] Muaviye, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyam etmesinden korkuyordu, bu yüzden İmam Hasan’ın şehadetinden sonra İmam Hüseyin’den kıyam etmemesini istemiş, İmam Hüseyin de yapılan sulh antlaşmasına bağlı olduğunu açıklamıştır.[82]
Muaviye’nin hükümetin başında olması, toplumun siyasi ve sosyal atmosferinin münasip olmamasından dolayı İmam Hüseyin’in genel olarak yalnızca kendi inançlarını açıklayarak tebliğ etmesine ve Muaviye’nin bazı faaliyetlerine itiraz etmekle yetinmesine neden olmuştur. Dolayısıyla onu kıyam etmeye davet edenlere şöyle demekteydi: “Ben bugün böyle bir düşüncede değilim, kendinize şefkatli olunuz, yerinize yapışın ve evlerinizde oturun. Muaviye hayatta olduğu sürece kuşku ve su istifadelere neden olacak şeylerden sakının. Eğer Allah onun için bir şeyi karar kılır ve ben hayatta olursam, kendi düşüncelerimi size yazarım.”[83]
Defalarca Muaviye’nin çevresindekiler, İmam Hüseyin’i (a.s) yıkıcı eylemlerde bulunmakla yahut planlamakla suçlamış ve Muaviye’yi bu konuda uyarmışlardır. Muaviye de bunun üzerine defalarca İmam Hüseyin’e (a.s) barış antlaşmasına sadık kalması konusunda uyarılarda bulunan mektuplar yazmıştır. İmam Hüseyin (a.s) ise barış antlaşmasına bağlı kaldığını açıkça ilan etmiştir.[84] Bu dönemde İmam Hüseyin (a.s) başta Mervan b. Hakem olmak üzere Muaviye’nin memurlarına tutumlarından dolayı tepki göstermekteydi.[85]
İmam Hüseyin (a.s), bu dönemde aleni veya gayri aleni olarak imamet, hilafet hükümlerini ve hak halifenin taşıması gereken özellikleri açıklamaktaydı. O dönemdeki kamuoyunun düşüncelerini etkilemek ve ilahî hükümleri beyan etmek için İmam Hüseyin’in tebliğ çalışmaları daha çok Mina’da[86] hac mevsiminde ve aynı şekilde Mekke’de gizli toplantılar şeklinde olmaktaydı. [87]
İmam Hüseyin’in (a.s) 10 yıllık imamet döneminde Muaviye ile karşılıklı yazdığı mektuplar, İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye karşısındaki konumunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki Muaviye tarafından gerçekleştirilen her cinayet ve gayri İslami tutum, İmam Hüseyin (a.s) tarafından şiddetle eleştirilmiş ve Muaviye, her defasında İmam tarafından kınanarak azarlanmıştır. Hücr b. Adiyy, Amr b. Humk Hazai ve Hadremi ve yaranlarının Muaviye tarafından şehit ettirilmesine İmam’ın (a.s) tepkisi son derece sert ve şiddetli olmuştur.[88]
Muaviye, oğlu Yezid’in veliahtlığını sağlamlaştırmak için yaptığı kapsamlı çalışmalar doğrultusunda Medine’ye bir sefer düzenlemiştir. Bu seferde başlarında İmam Hüseyin (a.s) olmak üzere Medine’nin ileri gelenlerinden oğlu Yezit için biat almaya çalışmıştır. Muaviye, Medine’ye girdikten sonra İmam Hüseyin’le (a.s) görüşmek için yanına gitmiş ve konuşmalarının ardıca Yezid’in veliahtlığını öne sürmüş ve İmamın himayesini almaya çalışmıştır; ancak İmam (a.s), şiddetle onu alaya almış, Yezid’in liyakatsizliğini, heva ve heves perestliğini onun yüzüne vurmuş ve Muaviye’yi Yezid’i veliahttı olarak atmaktan sakındırmıştır.[89] Kendisi Yezid’e biat etmeyen nadir kişilerden biri olarak hutbelerinde Muaviye’yi kesin bir şekilde kınayarak mahkûm etmiştir.[90]
“Allah’a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse, umduğundan uzaklaşarak korktuğu şeye yaklaşır.”
—İmam Hüseyin (a.s), Tuhafu'l- Ukul, s. 499.
Muaviye’nin İmam Hüseyin Karşısındaki Siyaseti Muaviye, üç halife gibi görüntüde İmam Hüseyin’e (a.s) oldukça saygı göstermekteydi, çünkü İmamın (a.s) Mekke ve Medine halkı nezdinde önemli bir konuma sahip olduğunu ve diğer insanlara davrandığı gibi ona da büyüklenemeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, İmam Hüseyin (a.s) Muaviye hükümeti karşısında önemli bir engel konumundaydı ve Muaviye her zaman onun kıyam edebileceğinden korkuyordu. Dolayısıyla İmama karşı ihtiyatlı bir politika izliyordu. Bir yandan, İmamı gözünden uzak tutmaz ve görüntüde ona ihtiram gösterir ve değer verirdi.[91] Memurlarına da Resulullah evladına karışmamalarını ve ona saygısızlık etmemelerini öğütlerdi.[92] Öte yandan gece ve gündüz İmam Hüseyin’i takip ettirir seferde ve hazarda imamın tüm hareketlerini, hususi ve umumi yaşantısını gözetler ve hatta imamın tüm hareketlerini takip altında tuttuğunu ve her yaptığı işten haberdar olduğunu, imamın yaptığı her şeyin kendisine rapor edildiğini imama bilerek yansıtarak İmam Hüseyin’i (a.s) bu şekilde korkutarak kıyam etmesini önlemeye çalışırdı. Bundan dolayı oğlu Yezid’e de İmam’a iyi davranmasını ve ondan biat almak için koşuşturmamasını öğütlemişti.[93]
Yezid'in Hükümet Dönemi
Yezid b. Muaviye’nin kısa süreli saltanatı siyasi açıdan oldukça çalkantılı ve gergin geçmiş ve 3 yıl birkaç ay süren bu dönemde daha çok iç kıyamları bastırmak ve İslam topraklarında yaşanan karışıklıkları gidermek için çaba sarf etmiştir. Yezid, hükümeti boyunca her türlü muhalefete şiddetle karşılık vermiş ve daha küçükken ortadan kaldırmıştır. Onun dönemindeki baskı ve zorbalık öyle bir hadde varmıştır ki Mes’udi, bu dönemi şöyle anlatmaktadır:
“Yezid’in siyre ve tutumu Firavun’un siyre ve tutumunun aynısıydı, hatta Firavun adamlarına daha adil davranır ve genel ve özelin yanında daha insaflı bir tutum sergilerdi”[94] “Hükümetinin birinci yılında İmam Hüseyin’i (a.s) ve Peygamber Ehlibeytini öldürdü; ikinci yılında, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hareminin (Medine’yi) saygınlığını çiğnedi ve üç gün boyunca ordusuna (can, mal, namusunu) helal etti; üçüncü yıl Kâbe’yi yerle bir etti ve ateşe verdi.”[95] Yezid’in bu kısacık hükümeti dönemindeki davranış ve tutumu, gelecekte Emevi hükümetinin sonunu getirecek çatışma ve muhalefetin önünü açtı.
Yezid, hilafete ulaşmadan önce müzik aletleri ile çalıp, oynayan ve içki içmesiyle tanınırdı.[96] Bunda o kadar çok aşırıya giderdi ki hatta babası Muaviye bile onu azarlar ve şarap içmekte aşırıya kaçmamasını isterdi.[97] Bundan dolayı Muaviye onu kendisine veliaht olarak atamak istediğinde bir grup Müslüman, bu duruma oldukça şaşırmış ve kabul etmemişlerdi. Muaviye, Yezid’in hiçte güzel olmayan bu şöhretini düzeltmek ve onu kamuoyunda iyi tanıtmak için onu, Hicretin 51. Yılında[98] Şam hacılarının lideri unvanı ile Mekke’ye gönderdi.[99] Ancak bu seferinde de Yezid, yine şarap içmekten kendini alı koyamamış ve Medine’ye girdikten sonra şarap partisi düzenlemiştir.[100]
Hicretin 52. Yılında Yezid, Muaviye’nin emri ile Şam Ordusu ile birlikte Rum topraklarına doğru sefere çıktı.[101] Şam ordusu, Rum sınırlarına doğru harekete geçmiş, ancak Yezid, eşi Ümmü Gülsüm ile birlikte Dir Murran[102] denilen yerde konaklamış ve ayyaşlık yaparak gönül eğlendirmekteydi. İslam ordusunun “Kazkazune”[103] denilen yerde kolera ve çiçek hastalığına yakalandığı ve ağır kayıplar verdiği haberini alan Yezid, hiçbir şey yapmaz ve tam bir küstahlık ve acımasızca Müslümanların kolera ve çiçek hastalığına yakalanarak ölmelerinden hiçbir şekilde üzüntü duymadığını ortaya koyan şiirler okur. Muaviye bir sözden etkilenerek Yezid’e Müslümanların karargahına giderek onlara katılması emrini verir. O da zorla hareket ederek ordu ile birlikte Kostantiniye’ye gider.[104] Ancak şehri fethedemeyerek geri dönmek zorunda kalırlar. Bu savaşa İbn Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Eyyüp el Ensari ve başka önde gelen sahabelerde katılmıştır.[105]
Mekke ve Medine ileri gelenleri başta olmak üzere Müslümanların yoğun itirazlarına rağmen, Muaviye oğlu Yezid’e Müslümanlardan biat almak için yoğun çaba sarf eder ve sonunda Hicretin 56. Yılında Yezid için halktan biat almayı başarır.[106]
İmam Hüseyin’in Yezid’e Karşı Tepkisi
Muaviye, Hicretin 60. Yılı Recep ayının on beşinde Dımeşk’te öldü.[107] Öldüğü sırada Yezid, Havarin’de bulunuyordu. Dımeşk’e ulaştığında halk ona biat etti.[108] Muaviye döneminde kendisine biat etmeyenlerden biat alma kararı alan Yezid,[109] Medine valisi Velid b. Utbe’ye bir mektup yazarak “Hüseyin b. Ali (a.s), Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr’den kendi hilafeti için biat almasını ve biat etmeyenlerin ise boyunlarını vurmasını istedi.”[110] Daha sonra bir mektup daha yazarak şuna vurguladı: "Benim tarafımda olanların ve olmayanların adlarını bana yaz ve mektubun cevabını da Hüseyin b. Ali'nin (a.s) başıyla bana gönder."[111]
Medine valisi bu konuda Mervan b. Hakem’den istişarede bulundu. Mervan şöyle dedi: “Eğer benim görüşümü kabul edersen hemen şimdi halk Muaviye’nin ölümünden haberdar olmadan önce Hüseyin b. Ali ve (Abdullah b.) Zübeyr’i çağır! Eğer biat ederlerse bir sıkıntı yok, ancak eğer kabul etmezlerse boyunlarını vur. Eğer bunlar biat etmez ve halk Muaviye’nin öldüğünden haberdar olursa, Hüseyin ve Zübeyr’in oğluna tutunurlar ve büyük bir fitne çıkar. Ancak Ömer’in oğlunun kıyam edecek bir karakteri yoktur, ama eğer halk vaktinde onun peşi sıra gider ve hilafeti ona bırakırsa o başka.”
Velid, onları çağırtmak için peşleri sıra Abdullah b. Amr b. Osman’ı gönderdi. Abdullah b. Zübeyr ve İmam Hüseyin (a.s) her ikisi de o sırada mescitte idiler. Abdullah b. Amr, onlarla görüşerek Velid'in mesajını onlara iletti. Abdullah b. Amr’a gitmesini ve birazdan geleceklerini söylediler.
Velid'in görüşmek için belirttiği saat valinin normalde halkı kabul ettiği bir saat değildi. İşte bu nedenle Velid'in elçisine, sen git biz de geleceğiz, dediler. Abdullah b. Amr gidince Abdullah b. Zübeyr İmam Hüseyin’e: sence neden bizi istiyor? Diye sordu. İmam Hüseyin (a.s) Abdullah b. Zübeyr'e şöyle buyurdu: "Öyle sanıyorum ki Muaviye b. Ebî Süfyan öldü ve onun ölüm haberi yayılmadan Yezid için bizden biat almak istiyorlar.” Abdullah b. Zübeyr: "ben de aynı görüşteyim. Şimdi sen ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi.
İmam Hüseyin buyurdu ki: “Valinin yanına gideceğim! Sonra İmam Hüseyin (a.s) mescitten dışarı çıktı. Akrabalarından ve taraftarlarından bir grubu toplayarak hükümet konağına gitti ve onlara şöyle dedi: "Ben Velid'in yanına gidiyorum; çağırırsam veya Velid'in bağırıp öfkelendiğini görürseniz hemen içeri girip etrafımı sarın; aksi durumda benim gelmemi bekleyin."
İmam içeri girdiğinde Mervan b. Hakem, Velid'in yanı başında oturmuştu. Velid, Yezid'in mektubunu İmam Hüseyin’e (s.a.a) okuyarak Yezid adına kendisine biat etmesini istedi. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Benim gibi birisi gizli olarak biat etmez, tüm Medine halkını ve beni davet et, bakalım ne olacak?” Bunun üzerine Velid, İmam Hüseyin’in (a.s) önerisi karşısında: “O halde selametle git” dedi. Olaya tanık olan Mervan Velid'e hitaben şöyle dedi: “Onu bırakma! Eğer biat etmeden giderse, artık bir daha onu bulamazsın. Eğer biat etmezse onu öldür.” İmam Hüseyin (a.s) öfkelenerek şöyle dedi: “Ne sen beni öldürebilirsin ve ne de o.”
Bu durum üzerine İmam Hüseyin (a.s) yaranları ile birlikte Yezid'e biat etmeden Mekke’ye doğru yola çıktılar.[112] Bu yolculukta Muhammed Hanefiyye[113] dışında İmam Hüseyin'in (a.s) oğulları, kardeşleri, bacıları ve yeğenleri olmak üzere yakınlarının çoğu ona eşlik etti.[114] Beni Haşim'in yanı sıra İmam Hüseyin'in yaranlarından yirmi bir kişi de bu yolculukta İmam'a katıldı.[115] İmam Hüseyin (a.s) beş günden sonra hicretin 60. yılı Şaban ayının üçünde Mekke'ye ulaştı[116] ve Mekke sakinleri ve Allah’ın evinin ziyaretçilerinin yoğun ilgisiyle karşılaştı.[117] İmam Hüseyin (a.s) Şaban ayının üçünden Zilhicce ayının sekizine kadar; yani 4 ay beş gün Mekke’de ikamet etti.
Kufelilerin Mektupları
Şam yönetimi, Hicaz’dan biat alma telaşındayken, Kufe’de gelecekte baş gösterebilecek fırtınalar kopmaktaydı. Ali Şiaları yirmi yıllık Muaviye döneminde yüzlerce şehit vermiş ve yüzlercesi yahut daha fazlası zindanlarda bulunmaktaydı. Halk, Muaviye’nin ölüm haberini alınca rahat bir nefes aldı. Hz. Ali’yi haksızca öldüren ve oğlunu yalnız bırakarak Muaviye’nin elini güçlendiren maceraperestler, Muaviye’den gerekli desteği göremediklerinden şimdi oğlundan intikam alma peşine düşmüşlerdi.
Ali Şiaları, Süleyman b. Surad Hazai’nin evinde bir araya geldi. Konuşmalar yapıldı ve ardından mektup yazarak İmam Hüseyin'i (a.s) Kufe'ye davet ettiler.[118] Kılıktan kılığa giren hemşerilerinden haberdar olan Süleyman b. Surad, şöyle bir konuşma yaptı:
“Ey insanlar! Eğer canınızdan korkuyor ve meydan ehli değilseniz, bu adamı boşuna aldatmayın!” sesler yükseldi ve hep bir ağızdan şöyle demeye başladılar: “Asla ve asla, bizler canımızdan geçtik ve Yezid’i devirip Hüseyin’i hilafete çıkaracağımıza dair kendi kanımızla ahitleştik!”
Daha sonra İmam Hüseyin’e şöyle bir mektup yazdılar:
“Allah’a hamdolsun ki, Muhammed ümmetinin iyilerini öldürüp kötülerini iş başına getirdiği düşmanını helak etti. Müslümanların beytülmalını güçlü ve zenginler arasında paylaştırırdı. Şimdi senin yöneticiliğinin önünde hiçbir engel kalmadı. Bu şehrin hakimi, Numan b. Beşir hükümet sarayında yaşamakta. Bizler ne ona encümenlik ediyor ve ne de namazlarına katılıyoruz.”
Birinci mektubun gönderilmesinden iki gün sonra Kufeliler İmam Hüseyin’in (a.s) 150 mektup daha gönderdiler.[119] İki gün sonra yine mektup gönderildi.[120] Bu mektupların hepsinin içeriğinde İmam Hüseyin (a.s) Kufeye davet ediliyordu.
Mektupların sayısı fazlalaşınca[121] İmam Hüseyin (a.s) Kufe halkına mektup yazdı.[122] Mektubu amcasının oğlu Müslim b. Akil'e verdi ve şehrin durumunu gözlemleyerek kendisine gerekli bilgileri vermesi için Irak'a gönderdi.[123]
Diğer yandan, Müslim b. Akil, İmam Hüseyin’in (a.s), mektubu ile Kufe’ye gider. Kufe halkı, Müslim’i oldukça sıcak bir şekilde coşku ve iştiyakla karşılar. Temiz inançlı bir Müslüman olan Müslim b. Akil, kendisine coşkuyla biat eden Kufe halkının kolay bir şekilde ondan vazgeçeceğini ve onu yalnız bırakacaklarını sanmadığından İmam Hüseyin’e mektup yazarak O'nu (a.s) Kufeye davet eder.[124]
Mekke'den Kufe’ye Hareketi
İmam Hüseyin (a.s) 4 ay beş gün Mekke’de ikamet ettikten sonra, Salı günü Zi’l Hicce ayının 8. Günü (Terviye günü)[125], (Müslim b. Akil'in şehit edildiği gün) 82 kişiyle beraber[126] Kufe’ye gitmek için Mekke’den ayrıldı.İmam Hüseyin (a.s), Müslim b. Akil’in mektubunu alır almaz kadınlar, çocuklar ve bir grup ashabı ile birlikte Irak yolunu tutar. Öte yandan Yezid’in fermanını alan Ubeydullah b. Ziyad, Kufe’e doğru yola çıkar. Ubeydullah, Irak ve özellikle Kufe halkını çok iyi tanıyordu. Babası yıllarca bu şehirde hükümet etmiş ve Ubeydullah babasının elinin altında burada yetişmişti. Küfe halkına nasıl davranacağını çok iyi biliyordu. Şehre ulaşır ulaşmaz, hemen şehrin ileri gelenlerini tehdit ve rüşvetlerle kendi yanına çekti ve onların yardımı ile başaklarını kendi yerine koyarak casuslar göndererek Müslim’in kaldığı yeri öğrendi. İlk önce Müslim b. Akil’i ağırlayan Hani b. Urve’yi hapse attı. Bunun üzerine Müslim, taraftarlarını savaşa çağırır, ancak sayılarının yüz bin kadar olduğu söylenen halk, kendisinden hiçbir cesaret örneği göstermeden ve hiçbir çatışmaya girmeden bir gün içinde Müslim b. Akil’in yanından ayrılırlar. Şöyle ki Müslim, akşam namazını kıldığında bir kişiyi bile yanında bulamaz. Hükümet güçleri sonunda Müslim’in sığındığı yeri de tespit eder. Müslim, tutuklanır. Sonra Ubeydullah’ın emri ile o ve Hani b. Urve’yi öldürerek başsız bedenlerini iplere bağlayarak Kufe sokaklarında dolaştırırlar. Kufe’nin ileri gelenleri hiçbir şey olmamışcasına öylece evlerinde kala kalırlar![127]
İmam Hüseyin (a.s), Mekke’den çıktıktan sonra Irak yolunda Müslim ve Hani’nin öldürüldüğünü ve Kufe halkının ahitlerine vefa göstermedikleri haberini alır. Durumu ashabına anlatır ve onlara yanından ayrılmaları için ruhsat verir. Bir grup yanından ayrılır, ancak ailesi ve özverili ve imanlı az sayıdaki ashabı onu yalnız bırakmaz.
İmam Hüseyin (a.s), Kufe’ye yaklaştığında, Zu Hasm bölgesinde Ziyad’ın öncü birlikleri ile karşı karşıya gelir. Ordunun komutanı, Beni Riyah kabilesinden Hür b. Yezid’dir. Ordusuyla İmam Hüseyin’in yolunu keserek onları Kerbela denilen yere sürüklerler.
Bu arada Ubeydullah’ın habercisi Hür’e yazılan bir mektup getirir ve mektupta şunları yazılmıştı: “Mektubum sana ulaştığında ve habercim yanına geldiğinde, Hüseyin’e baskı yap ve onu kurak, susuz ve ot yeşermeyen bir çölde durdur. Habercime senin emrimi yerine getirene kadar senin yanından ayrılmamasını emrettim”.[128] Hür de Ubeydullah’ın yazmış olduğu mektubu İmam’a (a.s) okuduktan sonra İmam Hüseyin (a.s) Hür’e şöyle buyurdu: Bırak “Neyneva” veya “Gazıriyye”[129] bölgesine duralım”. [130] Hür ise cevap olarak bunun mümkün olmayacağını, zira Ubeydullah’ın mektubu getiren habercisini casusluk yapmak için görevlendirdiğini söyledi. Bunun üzerine iki ordu Kerbela'ya kadar beraber hareket etti ve Kerbela'ya ulaşınca Hür ve askerleri İmam Hüseyin'in (a.s) ve ashabının önünde durarak ilerlemelerine engel oldular.[131]
Kufe hâkimi, İmam Hüseyin’in (a.s), Kufe’ye yaklaştığı haberini alınca, Ömer b. Sa’d b. Ebu Vakkas komutanlığında bir orduyu onlara doğru gönderir. Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin’den Yezid’e biat etmesini ister, ancak İmam Hüseyin bu istekten imtina eder ve kabul etmez.[132]
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü Allah’ın kendisini kerametine özgü kıldığı ve Hüseyin (a.s) ile Muhammed (s.a.a) Ehl-i Beyti'nin hürmetinin çiğnenmesi karşısında ağlayan gözler dışında bütün gözler ağlar ve hiç bir göz uyumaz.”
—el-Hisal, 625/10
Şehadeti
Kerbela Faciası
Aşura Vakıası Takvimi
Hicri Kameri 60. Yıl
15 Recep Muaviye b. Ebu Süfyan’ın ölümü
28 Recep İmam Hüseyin’in (a.s) Medine’den Çıkışı
3 Şaban İmam Hüseyin’in (a.s) Mekke’ye Girişi]].
10 Ramazan Kufelilerin Gönderdiği İlk Mektupların İmam Hüseyin’e (a.s) ulaşması.
12 Ramazan Kufelilerin Kays b. Mushir, Abdurrahman b. Abdullah Erhebi ve Ammare Seluli vasıtasıyla gönderdiği 150 mektubun İmam Hüseyin'e (a.s) ulaşması.
14 Ramazan Kufe halkı ve büyüklerinin Hani b. Hani Sebi’i ve Said b. Abdullah Hanefi vasıtasıyla gönderdikleri mektubun İmam Hüseyin’e (a.s) ulaşması.
15 Ramazan Müslim b. Akil’in Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkışı.
5 Şevval Müslim b. Akil’in Kufe’ye girişi.
8 Zilhicce İmam Hüseyin’in (a.s) Mekke’den Çıkışı.
8 Zilhicce Kufe’de Müslim b. Akil’in Kıyamı.
9 Zilhicce Müslim b. Akil’in Şehadeti.
Hicri Kameri 60. Yıl
1 Muharrem İmam Hüseyin'in (a.s) Kasrı Beni Mekatil'de Ubeydullah b. Hürr'ü Cufi ve Amr b. Kays Meşriki'den yardım istemesi.
2 Muharrem İmam Hüseyin’in (a.s) kervanının Kerbela’ya girişi
3 Muharrem Ömer Sa'd’ın dört bin kişilik orduyla Kerbela’ya girişi.
6 Muharrem Habib b. Mezahir’in İmam Hüseyin’e (a.s) yarenlik etmeleri için Beni Esed kabilesinden yardım istemesi ve bu görevde başarısız olması.
7 Muharrem İmam Hüseyin (a.s) ve Ashabının üzerine suyun kapatılması.
7 Muharrem Müslim b. Avsece'nin İmam Hüseyin (a.s) ve Ashabına katılması.
9 Muharrem Şimr b. Zilcevşen’in Kervela’ya girmesi.
9 Muharrem Şimr'in Ümmü'l Benin'in evlatlarına emanname vermek istemesi ve onların kabul etmemesi.
9 Muharrem Ömer Sa'd ordusunun İmam Hüseyin’le (a.s) savaş ilan etmesi ve İmam Hüseyin’in (a.s) Ömer Sa'd’tan mühlet istemesi
10 Muharrem Aşura Vakıası; İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeyt (a.s) ve yarenlerinin şehadeti.
11 Muharrem Esirlerin Kufe’ye doğru hareketi.
11 Muharrem Kerbela şehitlerinin Beni Esed (Gazıriyye ehlinden) kabilesi tarafından toprağa verilmesi.
12 Muharrem Şehitlerden çok azının toprağa verilmesi.
12 Muharrem Kerbela Esirleri Kervanının Kufe'ye girişi.
19 Muharrem Esirler Kervanının Kufe'den Şam'a doğru hareketi.
1 Safer Ehlibeyt’in (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) bedensiz başının Şam’a getirilişi.
20 Safer Erbain (İmam Hüseyin’in (a.s) kırkı).
20 Safer Ehlibeyt’in (a.s) Kerbela’ya girişi.
20 Safer Bazı görüşlere göre; Ehlibeyt’in (a.s) Şam’dan Medine’ye dönüşü.
Çoğu kaynaklar, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela’ya giriş tarihini hicretin 61. yılı muharrem ayının ikisi olarak nakletmektedir.[133] Ömer b. Sa’d da, İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin Kerbela’ya yerleşmesinin ertesi günü –yani muharrem ayının üçü- Kufe halkından dört bin kişi ile birlikte Kerbela’ya geldi.[134]
İmam Hüseyin (a.s) İbn Sa’d’ın neden buraya geldiğini sormak için gönderdiği mesaja cevapta şöyle buyurdu: “Şehrinizin halkı bana mektup yazarak buraya gelmem için davet ettiler, şimdi beni istemiyorlarsa geri dönerim.”[135] İbn Sa’d, Ubeydullah’a mektup yazarak onu İmam’ın (a.s) sözlerinden haberdar etti.[136] Ubeydullah b. Ziyad’da Ömer b. Sa’d’ın mektubuna cevap olarak ondan Hüseyin (a.s) ve yaranlarından Muaviye b. Yezit için biat almasını istedi.[137] Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) ile Ömer b. Sa'd arasında üç veya dört kez konuşma gerçekleşti.[138] Bazı kaynaklara göre, İmam (a.s) ve Ömer b. Sa'd, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'dan gitmesi noktasında anlaşmış, ancak Ubeydullah'ın muhalefet etmesiyle bu olay gerçekleşmemiştir.[139]
7 Muharrem
Muharrem ayının yedinci günü Ubeydullah b. Ziyad Ömer b. Sa’d’a mektup yazarak ondan Hüseyin (a.s) ve yaranları ile su arasına sed olmasını ve hatta bir damla bile su içmelerine engel olması emrini verdi. İbn Ziyad’ın mektubu Ömer Sa’d’ın eline ulaşınca Amr b. Haccac’a beş yüz atlı ile beraber Fırat suyunun yanına gidererek İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarının suya ulaşmasına mani olmasını emretti.[140]
Tasua Günü
Şimr b. Zi’l Cevşen Muharrem ayının 9’su Perşembe günü ikindi namazından sonra, İbn Sa’d’a katıldı. Şimr (Ümmü’l Benin’in taifesindendi) Ubeydullah’tan Ümmü’l Benin’in (a.s) evlatları için emanname almıştı;[141] ancak Ümmü’l Benin’in evlatları emannameyi kabul etmediler.[142] İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusunun Tasua günü saldırma niyetinden haberdar olunca, kardeşi Abbas'a şöyle buyurdu:
“Onların yanına dön; eğer yapabilirsen, onları yarın sabaha kadar ikna et. Bizlerde bu geceyi ibadetle geçirelim. Allah’a münacat edelim, niyazda bulunalım ve namaz kılalım. Allah biliyor ki ben namaz kılmayı, kitabını okumayı, dua ve istiğfar etmeyi çok seviyorum.”[143]
Bunun üzerine Hz. Abbas b. Ali (a.s) düşman ordularının yanına gitti ve onlara İmam Hüseyin’in (a.s) mesajını iletti. Ömer b. Sa'd, İmam Hüseyin (a.s) ve yaranlarına bir gece mühlet verir.[144] O gün İmam Hüseyin ve ashabını çadırları düşman ordusu tarafından muhasara altına alınarak kuşatıldı.
Aşura Gecesi İmam Hüseyin (a.s) gecenin ilk vakitlerinde yaranlarını bir araya toplayarak onlara şöyle hitap etti:
“Ben kendi yaranlarım ve Ehl-i beytimden daha sadık ve vefalı bir kimse bilmiyor ve tanımıyorum! Yarın savaş günüdür ve sizin üzerinizdeki bütün haklarımdan -biatimi üzerinizden kaldırdım- vazgeçiyorum; herkesin gecenin karanlığından yararlanarak kendi yolunu tutması ve buradan uzaklaşmasına izin veriyorum.”
İmam Hüseyin’in (a.s) konuşması sona erince, önce İmam'ın (a.s) Ehlibeyti ve daha sonra da yaranları birbiri ardınca ayağa kalkarak, sonuna kadar İmam’la (a.s) birlikte olacaklarını ve onu her türlü destekleyeceklerini vurgulamakla beraber, biatlarında vefalı ve kararlı olduklarını vurguladılar.[145]
Aşura Günü
İmam Hüseyin (a.s) sabah namazını eda ettikten sonra,[146] ordusunun saflarını (32 atlı ve 40 yaya) düzenledi.[147] İmam Hüseyin (a.s) savaşın başlamasından önce Kufe ordusuna hücceti tamamlamak üzere atını binerek ashabından birkaç kişi ile birlikte düşman ordusunun yanına yaklaştı ve onlara nasihatlerde bulundu.[148]
Aşura sabahı Hür b. Yezid-i Riyahi İbn Sa’d’ın ordusunu terk ederek İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katıldı.[149]
Aşura günündeki ilk savaş saldırıları gruplar halinde gerçekleşti. Bazı tarihi kaynaklar bu ilk saldırılar sonucunda İmam Hüseyin’in (a.s) elliye yakın ashabının şehit olduğunu nakletmiştir.[150] İmam’ın (a.s) sahabelerinin şehit olmasından sonra Ehlibeyti savaş için hazırlandılar. Beni Haşim’den savaş için ilk izin isteyen ve şehit olan Ali Ekber Ali b. Hüseyin (a.s) idi.[151] Ali Ekber’in şehadetinden sonra İmam Hüseyin’in (a.s) diğer Ehlibeyti birbiri ardınca meydana giderek şehit oldular. İmam Hüseyin’in (a.s) ordugâhının muhasara altında bulunmasından dolayı su getirme vazifesi ona verilen Ebu’l Fazlı’l Abbas da –ordunun sancaktarı ve çadırların koruyucusu- su getirmek için gittiği Fırat kıyısında, İbn Sa’d’ın İmam’ın ordusunun suya ulaşmaması için koyduğu bekçilerle girdiği savaş sonucunda şehit düştü.[152]
Bütün ashap, ensar ve Beni Haşim’in şehit olmasından sonra Eba Abdillah (a.s) savaş meydanına gitti. İlk başta Kufe ordusundan hiç kimse İmam Hüseyin'le (a.s) savaşmak için öne çıkmadı.[153] Şimr’in komutasında olan piyade birlikleri İmam Hüseyin’in (a.s) etrafını sarmalarına rağmen öne çıkamıyorlardı ve bundan dolayı Şimr çaresizce onları teşvik ediyordu.[154] Daha sonra Şimr b. Zi’l Cevşen okçulara İmam’ı (a.s) ok yağmuruna tutmalarını istedi. Dört bir taraftan gelen okların çokluğuyla İmam’ın (a.s) bedeni oklarla dolmuştu.[155] Şimr b. Zi’l Cevşen, aralarında Ebu’l Cunub Abdurrahman b. Ziyad, Kaş’em b. Amr b. Yezid-i Herduvanı Cu’fi, Salih b. Veheb Yezeni, Sinan b. Enes-i Nehei ve Havli b. Yezid Esbehi’nin bulunduğu Kufe ordusundan bir grupla İmam Hüseyin’e (a.s) doğru yaklaştılar. Şimr onları İmam’a saldırarak işini bitirmeleri için teşvik ediyordu[156], ancak kimse bu işe yanaşmıyordu. Daha sonra Şimr, Huli b. Yezid’e İmam’ın (a.s) başını mübarek bedeninden ayırmasını emretti. Huli b. Yezit İmam’ın mübarek başını kesmek için katligaha varınca eli ve bedenini titreme sardı ve hedefine ulaşamadan geri döndü. Bunun üzerine Şimr[157] ve başka bir nakle göre Sinan b. Enes[158] atından aşağı indi ve İmam’ın mübarek başını bedeninden ayırarak Huli’nin eline verdi.[159] İmam (a.s) şehit olurken bedeninde 33 kılıç darbesi ve 34 mızrak yarası vardı.[160] Düşman ordusu İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonra elbise ve eşyalarını yağmalayarak imamın bedenini üryan bıraktılar.
İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilmesinden sonra geride kalan kadın ve çocukları esir alarak Kufe'ye ve oradan da Şam'a götürdüler. İmam Seccad'ı (a.s) ise hasta olması nedeniyle öldürmediler.[161]
Erbain
Erbain (kırkıncı gün); hicrî takvime göre Safer ayının 20’isi ve İmam Hüseyin (a.s)ve yarenlerinin Kerbela’da şehit edilişlerinin kırkıncı günüdür.
Kerbela esirlerinin hicretin 61. Yılında Safer ayının 20’sinde Şam’dan Medine’ye dönerken Kerbela’ya uğrayarak İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret ettikleri meşhurdur. Bazıları[162] bu ziyaretin ilk yıl gerçekleşmediğini ve gerçekte mesafe uzaklığından dolayı böyle bir ziyaretin gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu ileri sürmektedirler. Esirlerin Kufe’den Şam’a ve oradan da geri dönerek Kerbela’ya geri gelmelerinin 40 gün zarfında gerçekleşmesi mümkün değildir, demektedirler. Muhaddis Nuri’den önce Seyyid İbn Tavus da “İkbalu’l A’mal” kitabında konu hakkında kuşku duymuştur.[163]
Bu görüşe karşın, bazı yazarlar Kerbela esirlerinin Şam’dan Irak’a gittiğini ve Erbain’de (İmam Hüseyin ve yârenlerinin şehadetinin kırkında) Kerbela’ya vardıklarını ve İmam Hüseyin ve yarenlerinin kabri şeriflerini ziyaret ettikten sonra Medine’ye doğru hareket ettiklerini ileri sürmüşlerdir.[164]
Erbain Ziyareti
Ana madde: Erbain Ziyareti
İmam Hasan Askeri’den (a.s) Mümin’in beş nişanesinin olduğu ve bu beş nişaneden birinin Erbain ziyareti olduğuna dair bir hadis nakledilmiştir.[165]
Yine İmam Cafer Sadık’tan (a.s) Erbain günü için bir ziyaret name nakledilmiştir.[166] Şeyh Abbas Kummi, bu ziyaret nameyi “Mefatihu’l Cenan” kitabının üçüncü bölümünde “Meşhur olmayan Aşura Ziyareti”nden sonra “Erbain Ziyareti” adıyla nakletmiştir.
Gazi Tabatabai’nin dediğine göre Erbain günündeki ziyaret, Şiaların nezdinde “Mereddu’r Re’s” diye de bilinmektedir.[167] Mereddü’r Re’s’in anlamı: başın geri getirilmesidir. Buradaki maksat Kerbela esirlerinin Kerbela’ya geri döndükleri ve İmam Hüseyin’in aleyhi selam mübarek kesik başını da yanlarında getirerek oraya defnettikleridir.
Erbain Yürüyüşü
Ana Madde: Erbain Yürüyüşü
Erbain ziyaretinin tavsiye edilmesi, başta Irak’ın yerlileri olmak üzere dünya genelindeki Şiaların her yıl Erbain’den önce Kerbela’ya akın etmelerine ve Erbain günü orada hazır olmalarına neden oldu. Adeta bir insan seli görüntüsünü andıran bu yürüyüşler dünyanın en büyük kitlesel yürüyüşlerinden biri olarak sayılmaktadır. Geçtiğimiz 2013 yılında dünya genelinden 20 milyon Şii’nin Erbain yürüyüşüne katıldığı belirtilmiştir.[168] Gazi Tabatabai’nin yazdığına göre, Erbain’de Şiaların Kerbela’ya doğru hareket etmeleri, Ehlibeyt İmamlarının (a.s) döneminde de yaygındı ve Şialar hatta Emeviler ve Abbasiler döneminde bile bu kitlesel yürüyüşleri gerçekleştirmişlerdir.[169]
Aşura Kıyamı
Ana Madde: İmam Hüseyin'in (a.s) Kıyamı
İmam Hüseyin'in (a.s) Medine'den Mekke'ye ve oradan Kufe'ye ve ardından da Ömer Sa'd'ın ordusuyla savaşmak için Kerbela'ya hareketi noktasında farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre (Şeyh Ali Penah İştihardi) bu hareketin kıyam ve savaşmak kastıyla değil, sadece canını korumak için gerçekleştiğidir.[170] Bazıları ise İmam Hüseyin'in (a.s) hükümet teşkil etmek için kıyam ettiğine inanmaktadır. Eski alimlerden Seyyid Murtaza[171] ve muasır alimlerden Salihi Necef Abadi[172] (Şehidi Cavid kitabının sahibi) bu görüşe sahiptirler. Şeyh Mufid, Seyyid İbn Tavus ve Allame Meclisi gibi şahsiyetler ise bu görüşe muhaliftir.[173]
İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı çoğu grupların uyanışa neden oldu. İmam'ın (a.s) şehadetinden hemen sonra başlayan inkılabi hareketler ve ayaklanmalar uzun yıllar devam etti. İlk ayaklanma Abdullah b. Afif'in[174] İbn Ziyad'a karşı ayaklanması ve ondan sonraki ise Sistan halkının kıyamıydı. Medine halkı da (Harre olayı) Aşura vakıasından dolayı Yezid'e karşı ayaklandı. Yezid’in helak olmasından sonra bu kıyamlar devam etti. Tevvabin, Muhtar'ın Kıyamı, Zeyd b. Ali (a.s) ve Yahya b. Zeyd kıyamı onlardan bazılarıdır. Ebu Müslim Horasani’de İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından esinlenerek Ya Lisarati’l Hüseyin sloganıyla Emevilerin düşmesine neden olan siyah giyenler ayaklanmasını başlattı.[175] Muhammed b. Abdullah’ın Mansur Abbasi’ye karşı kıyamı, İbrahim’in kıyamı, Şehidi Fah kıyamı ve… gibi aleviler tarafından Abbasilere karşı yapılan ayaklanma ve kıyamların hepsi İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından ilham almıştır.
Yas ve Matem
Ana Madde: Muharrem Matemi
Muharrem ayı matemi; Şiaların İmam Hüseyin (a.s) ve yârenlerini anmak ve yaşanan acı ve musibetleri hatırda tutup gerekli dersler çıkarmak için, başta Tasua ve Aşura günü olmak üzere Muharrem ayı boyunca dünya genelinde düzenledikleri matem ve yas merasimleridir. Şialarla birlikte yaşayan Sünniler ve başka mezhep mensupları da Şialardan etkilenerek bugünlerde matem programlarına katılmaktadır. Başta gözyaşı ve şiir okumayla yapılan bu merasimlere güç geçtikçe mersiye okuma, sine vurma ve taziye tutma gibi yas tarzları da eklenmiştir. Bu matem tarzlarının çoğu Büveyhoğulları, Safeviler ve Kacarlılar döneminde şekillendi. Bazı tarihi verilere göre Aşura vakıasından sonra İmam Hüseyin b. Ali’ye (a.s) ilk mersiye okuyanlar İmam Zeynel Abidin (a.s) ve Hz. Zeynep’tir (s.a).
Fazilet ve Erdemleri
İmam Hüseyin (a.s) beyaz yüzlü idi.[176] Bazen kürkten[177] yapılmış bir sarık bazen de siyah bir sarık takardı.[178] Baş ve sakalına kına yakardı.[179] Bir çok hadis, tarih ve eski rical kaynaklarında Hz. Hüseyin’in (a.s), dedesi Hz. Resulü Kibriya Efendimize (s.a.a) benzediğine dair bilgiler mevcuttur.[180] Bir rivayette ise İmam Hüseyin (a.s), Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi olarak tanıtılmıştır.[181] İmam Ali’den nakledilen başka bir rivayette ise oğlu İmam Hüseyin’i (a.s) yaratılış ve ahlak açısından kendisine en çok benzeyen kişi olarak tasvir etmiştir.[182]
İki yüzüğünden birinde “la ilahe illallah, uddetun lilikaullah” diğerinde ise “İnnellahe baliğun emrehu” yazmaktaydı.[183]
İmam Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinin ardından yaşı kendisinden büyük olanlar olmasına rağmen Haşim Oğullarının içinde en saygın olan kişiydi.[184] Onunla meşveret ederler ve onun görüşünü başkalarının görüşüne tercih ederlerdi.[185] İmam Hüseyin (a.s), yakınları ile birlikte 25 kere yaya olarak hacca gitmiştir.[186]
Ya’la Amiri, Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: حسین منّی و انا منه، احبّ الله من احبّه، الحسن و الحسین سبطان من الاسباط (Tercüme: Hüseyin benden ve ben Hüseyin’denim; Allah onu seveni sevsin. Hasan ve Hüseyin peygamber evlatlarındandır.)[187]
Salmanı Farisi’den nakledildiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Hüseyin’i dizleri üzerine oturtur, onu öper ve şöyle buyururdu: Sen seyyid oğlu seyyid ve seyyidlerin babasısın; Sen imam, imam oğlu ve imamların babasısın; Sen Allah’ın hüccetinin oğlu ve sonuncuları kaim olan dokuz hüccetin babası olan hüccetsin.”[188]
Yine Salmanı Farisi’nin Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a), naklettiği rivayette efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ey Salman! Her kim bunları severse, beni sevmiştir ve her kim beni severse, Allah’ı sevmiştir.” Sonra ellerini Hüseyin’in omuzları üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Bu, imam oğlu imamdır. Onun neslinden olan 9 imam, emin ve masumdurlar. Onlardan dokuzuncusu onların kaim (kıyam edici) olanlarıdır.[189]
Hz. Resulü Ekrem (s.a.a), defalarca şöyle buyurmuştur: “Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır; onları seven beni sever, beni sevense Allah'ı sever; Allah'ı seveni de Allah cennete koyar. Onlara buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah'a buğzeder, Allah da kendisine buğzedeni, cehenneme atar.”[190]
Ebu Hureyre ise Hz. Resulullah’tan şöyle nakletmiştir: “Her kim bu iki çocuğumu –Hasan ve Hüseyin’i- severse, beni sevmiştir ve her kim onlara düşmanlık ederse, bana düşmanlık etmiştir.”[191]
İmam Hüseyin’in (a.s) düşmanları bile onun faziletlerini itiraf etmişlerdir. Nitekim azılı düşmanlardan Muaviye bile İmam Hüseyin hakkında ‘Hüseyin de babası gibi hile ve dalavere ehli değildir’ diye itirafta bulunmuştur.[192] Ayrıca İmam Ali ve İmam Hasan’a da düşmanlık güden Amr b. As da İmam Hüseyin hakkında ‘gök ehli yanında yeryüzündeki en sevgili kişinin İmam Hüseyin olduğunu’ söylemiştir.[193]
İmam Hüseyin (a.s), her daim ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) saygı duymuş ve onun karşısında konuşmamıştır.[194] Hiçbir zaman ondan önde yürümemiş ve her ikisinin hazır bulunduğu yerde ondan önce konuşmamış ve görüş bildirmemiştir.[195] hatta oldukça bağışlayıcı ve Medine’de bağış ve cömertliği ile tanınmasına[196] rağmen cömertliğinde bile İmam Hasan’a ihtiram göstermekteydi. Söylendiğine göre bir ihtiyaç sahibi İmam Hasan’ın (a.s) yanına gelir ve ondan yardım ister. İmam Hasan (a.s) ona bir miktar yardımda bulunur. Aynı kişi daha fazla yardım almak için bu kez İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gider. İmam Hüseyin (a.s) ağabeyinin ona yardım ettiğini öğrenince ağabeyine saygısızlık olmasın diye İmam Hasan’ın (a.s) yardım ettiği miktardan bir dinar daha az o kişiye yardımda bulunur.[197]
Kendisi öksüzlerle oturur, onların davetlerini kabul eder, onlarla yemek yer ve onları evine davet ederdi. Evinde olan şeylerden onlara esirgemezdi.[198] Dilenci ve istekte bulunan birisi ondan bir şey istediğinde namazda bile olsa namazını kısa keser ve her neyi varsa ona verirdi.[199] Köle ve cariyelerini güzel ahlakları gereği azat ederdi. Söylendiğine göre Muaviye çok sayıda mal, elbise ve bir cariyeyi İmam Hüseyin’e hediye olarak gönderir. Cariyeyi Kur’an’dan birkaç ayet okuduğu ve dünyanın fani oluşu ve insanların öleceğine dair bir şiir okuduğundan dolayı azat eder.[200] Hatta bir gün kölelerden birisi cezayı gerektiren uygunsuz bir iş yapar, ancak köle “وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِ (Tercüme: insanları affederler.)”3–134 ayetini okur. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) onu Allah yolunda azat eder.[201] Hasta yatağına düşen ve borcunu ödemekten aciz kalan Usame b. Zeyd’in borcunu kendisi öder.[202]
Bir rivayete göre bir arsa ve bir miktar eşya ona irs kalır, ancak daha kendisine ulaşmadan onları bağışlar.[203] Üç soruya verdiği cevaptan dolayı bir adamın diyesinin tamamını ve yüzüğünü ona bağışlar.[204] Kerem ve cömertliği o kadar çoktu ki Yahudi bir kadınla erkek onun güzel ahlakından dolayı Müslüman olmuşlardı.[205] Çocuklarının öğretmenine fazlaca mal, elbise ve inci bağışlar, buna rağmen “bu senin taliminin karşılığı değildir’ derdi.[206] İmam Hüseyin’in (a.s) hilim ve alçakgönüllülüğü hakkında dediklerine göre Şamlı adamın birisi ona ve babasına küfreder, ama İmam Hüseyin (a.s) onu bağışlar ve ihsanda bulunur.[207] Dediklerine göre yetim ve yoksullara o kadar çok erzak taşırdı ki taşıdığı erzak çuvalının izi sırtına çıkmıştı.[208]
Dediklerine göre Mervan, İmam Hüseyin’in annesine (Hz. Fatıma’ya) hakaret ettiğinde ona kati bir şekilde karşılık vermiştir.[209] Aynı şekilde Emeviler tarafından İmam Ali’ye (a.s) lanet ve küfür edilmesine de şiddetle tepki gösterirdi.[210]
İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesi
Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesi
İmam Hüseyin'in (a.s) Türbesi veya Hairi Hüseyni; Şiaların üçüncü imamı İmam Hüseyin’in (a.s) toprağa verildiği Kerbela bölgesidir. Hadislerde türbe sınırları için zikredilen en az fasıla 20 – 25 zira’dır (normal bir kişinin dirseğinden orta parmak ucuna kadar ki uzunluktur). Buna göre İmam’ın (a.s) türbesinin çapını 22 metre olarak saymışlardır.[211] İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin üzerine bina inşası, şehadetinin ilk yıllarına dayanmaktadır. Üzerinin (tavanın) kapatılması ve kabrinin üzerinde küçük bir yapıtın bulunması hakkında hicri kameri 65. yıla kadar bilgiler bulunmaktadır. Muhtemelen İmam Hüseyin’in (a.s) kabri üstüne ilk kubbeyi yapan Muhtar b. Ebu Ubeyd Sakafidir (öldürülme tarihi hicri kameri 67). Muhtar kıyamında zafere ulaştıktan sonra hicri kameri 66. yılda bu kubbeyi inşa etmiştir.[212] İmam Sadık’tan (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin adab ve ziyaret keyfiyetine dair hadislerin nakledilmesi[213] bu kubbenin İmam Sadık (a.s) zamanına kadar baki kaldığının göstergesidir.[214]
Daha sonraki dönemlerde şahıs veya hükümetler İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin restore edilmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır.[215] Buveyhoğulları, Celayiriler, Safeviler ve Kaçarlılar hükümeti zamanında İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tezyin etme ve genişletme noktasında esaslı ve kapsamlı faaliyetler yapılmıştır.[216]
İmam Hüseyin'in (a.s) Kabrinin Tahrip Edilmesi
Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Türbesinin Tahribi
Harun Reşit ve Mütevekkil gibi bazı Abbasi halifeleri, defalarca İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini viran ve tahrip ettiler. Mütevekkil, İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin izini yok etmek ve halkın ziyaretini engellemek için İmam’ın (a.s) türbesinin bulunduğu bölgenin ekilmesini ve su verilmesini emretmiştir.[217] İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etme girişiminin en kötüsü son zamanlarda; yani Vahhabilerin 1216 yılında Kerbela’ya saldırmasıyla vuku bulmuştur. Cani vahhabiler bu saldırı da İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etmiş ve türbeye ait zerih ve kıymetli eşyaları yağmalamışlardır.[218] Ayrıca 1991 yılında Irak Baas hükümeti güçleri, İmam Hüseyin’in (a.s) haremine saldırarak türbeyi hedef almışlardır.[219]
İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyareti
Ana Madde: İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyareti
Tarihi kaynaklara göre, İmam Hüseyin’in (aleyhi selam) kabri şeriflerini ilk ziyaret eden kişi Cabir bin Abdullah Ensari’dir. Cabir, İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinin kırkıncı günü Atiyye bin Said Afvi ile birlikte Medine’den Kerbela’ya giderek Erbain’de İmam Hüseyin’in (a.s) kabri şeriflerini ziyaret etmiştir.[220] Seyyid b. Tavus Luhuf kitabında, Hz. Zeynep (s.a) ve diğer Kerbela esirlerinin de bu günde Kerbela’ya yetiştiklerine inanmaktadır.[221]
En üstün ve en faziletli amellerden biri de Kerbela’da şehitler efendisinin (a.s) kabrini ziyaret etmektir.[222] Rivayetlerde işaret edilen faziletlerden bazıları şunlardır:[223]
Allah’ı arşta ziyaret etme sevabı.[224]
Allah Teala’nın ziyaret edenlerle övünmesi.
Allah Resulü (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (s.a) ile komşuluk.
Peygamber (s.a.a) ve İmamların duası (a.s).
Hayırlı akıbet.
Rızkın artması.
Ömrün uzaması.
Tehlikelerin defedilmesi.
Geçmiş ve gelecek günahların bağışlanması.[225]
Duanın icabet ve kabulü.
Meleklerin duası.
Diğer birçok sevaplar.[226]
Ziyaret Adabı
İmam Hüseyin’i ziyaret etmenin kendine özgü adap ve amelleri vardır; onlardan bazıları şunlardır:
Yola çıkmadan önce üç gün oruç tutmak.
Lezzetli ve çok çeşitli yemeklerden sakınma ve sade yemeklerle yetinmek.
Gamlı ve hüzünlü bir halde ziyaret etmek.
Koku ve esans kullanmaktan sakınmak.
Matem ve musibet görmüş kimse gibi, aşüfte çehre ve elbiselerle ziyaret etme.[227]
Ziyaretten önce Fırat suyuyla gusül alma.
Yalın ayak ziyarete gitme.[228]
Özel Ziyaret Günleri
Cuma gecesi (Perşembe akşamı) ve günü.[229]
Arafe günü.[230]
Recep ayı; özellikle birinci günü ve ortası.
Şaban ayı; özellikle ay ortası gecesi (14. günün akşamı) ve (on beşinci) günü.
İmam Hüseyin’in (a.s) dünyaya geldiği gün (meşhur olan: Şaban ayının üçü).
Ramazan ayının her günü; özellikle ortası ve son on günü.
Ramazan ayının birinci ve sonuncu gecesi.
Kadir geceleri; özellikle 23. gece.
Ramazan ve Kurban bayramları gecesi.
Mubahele günü (Zilhicce ayının 24. günü)
“Hel Eta” ayetinin nazil olduğu gün (Zilhicce ayının 25. günü)