Bizler maalesef Ehlibeyti tanımadık! Ömrümüz tükendi ama nasıl bir sermayeye sahip olduğumuzu anlayamadık! Paha biçilmez cevherimizi tanımadan ölüp gittik!
Ayetullah Vehid Horasani, İmam Hasan (a.s) hakkında yaptığı sohbetinde şöyle konuştu:
Adamın birisi elinde bıçağı ile bir harabeden dışarı çıkarken halk tepesine üşüşüp onu tutukladı. Zira aynı harabede kanlar içerisinde yere yığılmış bir adam çırpınmaktaydı… Adama oracıkta sordular: Bu harabede ne yapıyordun? Adam hemen cevap verdi: şu gördüğünüz adamı öldürdüm! Onu Emirulmuminin'in (a.s) yanına götürdüler. Orada da adamı kendisinin öldürdüğünü ikrar etti. Onu kısas etmek için götürdüklerinde birisi çıkageldi ve dedi ki: Durun!
Bunun üzerine adamın boynunu vurmak için havaya kalkmış olan kılıç durdu… Dedi: Asıl katil benim, onu yanlışlıkla tutukladınız! İnsanlar büyük bir şaşkınlığa düştü… Bu, adamı öldürdüğünü ikrar etti ve şimdi şu adam çıkmış “asıl katil benim” diyor…
Ortada iki ikrar var… Her ikisi de kendi aleyhine ikrar ediyor ve bu iki ikrar arasında bir çelişki var… Birinin ikrarı diğerini yalanlıyor…
Konuyu, Peygamberimizin (s.a.a) ilmine açılan kapı olan İmam Ali'ye (a.s) getirdiler. Ali (a.s); “Her ikisini de Hasan'ın yanına götürün, hakemlik etsin” buyurdu.
İmam Hasan'ın (a.s) yanına geldiler ve meseleyi anlattılar. Ortada bir cinayet var. Ancak iki kişi var; her ikisi de tek başına cinayeti işlediğini ikrar ediyor... Daha sonra birinci şahıs olayı anlatıyor: Ben o harabenin yakınında bir hayvan boğazlamıştım. Aniden tuvalet ihtiyacı hissettim. Elimde bıçak olduğu halde o şekilde harabeye girdiğime yerde kanlar içinde can çekişen bir adamı gördüm. Bütün karineler o adamı benim öldürdüğümü gösteriyordu. Ben de inkâr etmemin yararsız olacağını düşündüğüm ve işkence edilmekten korktuğum için cinayeti üstlendim…
İmam Hasan (a.s) buyurdu: İkisini de serbest bırakın ve maktulün diyetini beytülmal dan ödeyin…
Burada asıl mesele İmam Ali'nin (a.s) halkı İmam Hasan'a yönlendirmesindedir. İmam Ali (a.s), bu hareketiyle ümmet arasındaki imamet görevinin kendisinden sonra kimde olduğunu da belirtmek istemiştir.
Düşünsenize, ortada bir cinayet var. Cinayeti ikrar eden iki kişi var. Ama ikisi de serbest bırakılıyor ve maktulün kan parası (diyeti) beytülmal dan ödeniyor!.. Böyle bir hükmü ancak Peygamber (s.a.a) vasisi verebilir…
İmam Ali (a.s) daha sonra İmam Hasan'ı (a.s) çağırdı ve verdiği hükmün hikmetini sordu. İmam Hasan (a.s) şöyle dedi: Babacığım, bu adam (ikinci kişi) birini öldürdü ama birini ihya etti, öldürülmekten kurtardı. Adam öldürdüğü için kısas edilmeliydi ama birini öldürülmekten kurtardığı için affedilmeyi hak etti. Ortada bir öldürme ve bir ihya etme meselesi var. Bu iki mesele arasındaki çelişki ikisinin de serbest bırakılmasıyla giderilir. Fakat kanun hiç kimsenin kanının heder olmamasını iktiza ettiğinden maktulün diyeti de beytülmalden karşılanmalıdır. çünkü bu kamunun maslahatına olan bir durumdur.
Bu nasıl bir ilimdir ki tüm incelik ve ayrıntıları ihata etmiştir?! İlahi ilim işte böyledir.
Beşerin tekâmülü için dört rükün gereklidir: İlim, hilm, şecaat ve kerem. İşte Ehlibeyt bu özelliklere bir insanın sahip olabileceği en üstün düzeyde sahip olan kimselerdir.
İmam Hasan'ın (a.s) hilmini düşmanları dahi övmüştür. Mervan, onun tabutunun başına gelip durduğunda ona dediler ki: Yaşadığında onun yüreğini kanla doldurdun ve şimdi cenazesinin başına mı geldin?! Mervan şu cevabı verdi: Ben öyle birinin yüreğini kanla doldurdum ki onun hilmi âlemdeki dağlardan daha üstündü!
Nasıl bir ilim ve hilmin vardı senin ya Hasan-ı Mücteba! Nasıl bir kerem ve cömertliğin vardı! Gerek şia kanalından gerekse Ehlisünnet yoluyla gelen birçok rivayete göre “Halkın arasından Resulullah'a (s.a.a) en çok benzeyen kişi Hasan b. Ali b. Ebutalib'di”.
Onun bu kerem ve cömertliği hakkında Ehlisünnet kaynaklarında da şu olay anlatılmıştır:
İmam Hasan Medine'de dört tarafı duvarla çevrili bir bahçenin yanından geçiyordu. Gözü, orada oturan küçük bir zenci çocuğa ilişti. çocuğun elinde bir ekmek, önünde de bir köpek vardı. Yavrucak, ekmekten bir parça kendisi yiyor, bir lokma da köpeğe veriyordu. Bu şekilde yaparak bütün ekmeği bitirdi. İmam Hasan ona neden böyle yaptığını sordu. çocuk; “Gözlerim o köpeğin gözlerine bakarken daha fazlasını yemekten utandım” diye cevap verdi. İmam Hasan bu sözden çok etkilendi ve kölenin ve bahçenin sahibinden hem bahçeyi, hem de çocuğu satın aldı. Kölenin yanına giderek; ”Ben seni satın aldım” deyince o tatlı çocuk ayağa fırladı; “Allah'ın ve O'nun peygamberinin, sonra sizin emirlerini dinleyip itaat edeceğim” dedi. İmam Hasan ise; “Benim tarafından azad edildin ve bu bahçeyi de sana bağışladım” buyurdu.
Fakat nadan insanlar bu büyük hazinenin değerini, kıymetini bilmediler, bilemediler… İş öyle bir yer vardı ki ciğer yiyen kadının oğlu ve alçaklıklarını sayfaların sayıp dökemeyeceği o mel'un unsur tarafından zehirletildi…
Böylece hayatı sona erdi ama keremi ve cömertliği asla! Akıllar onun bu keremi karşısında derbeder oluyor. Parçalanmış ciğerleri önündeki teştin içine döküldüğünde kardeşi İmam Hüseyin yanındaydı…
İmam Hasan'ı (a.s) iyi tanıyalım ve tanıtalım….
Bakın, o anda İmam Hüseyin (a.s) soruyor: Kardeşim kim bunu yaptı, kim seni zehirledi? İmam Hasan, kardeşine şu cevabı veriyor: Bana bunu sorma! Bana bunu yapanı ben biliyorum ama asla söylemeyeceğim!
Ey Allah'ın kusurları örten sıfatının tecellisi Hasan! Ey Ali'nin oğlu Hasan! Kendi katiline bile bu derece kerem sahibi biri acaba dostlarına nasıl davranır?!!!
Böylesine üstün bir ilim, hilim, şecaat ve cömertlik kaynağını acaba ne kadar tanıdık?!
ehlader