İlahî Rahmetin Beşere Nüzûlü ve Vahdet

Rate this item
(0 votes)
İlahî Rahmetin Beşere Nüzûlü ve Vahdet

“Bu büyük doğum, beşeriyet için ilâhî rahmetin en iyi örneklerinden olan doğumdu. Çünkü o büyük insanın doğumu ve büyük Peygamberin gönderilişi, Hakk Teâlâ’nın kullarına rahmetiydi. Bu doğum, rahmet olan bir doğumdur. İslam dünyası bu doğumun kesilen bir rahmet değil her zaman sürecek olan bir rahmet olduğu noktasını idrak etmelidir.”

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi olan fitnelerle, ardından meydana gelen ayrılıklardan kurtulup, bir araya gelerek vahdet oluşturabilmeleri önündeki engellerdir. İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamanei’nin Müslümanların vahdeti ve vahdetin önündeki porblemler ve bu problemlerin aşılması hakkında, ortaya koyduğu yaklaşımları içeren ifadelerini şu günlerde idrak etmekte olduğumuz Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) doğumu ve vahdet haftası vesilesi ile ilginize sunuyoruz…

Rahmet Olan Doğum

“Bu büyük doğum, beşeriyet için ilâhî rahmetin en iyi örneklerinden olan doğumdu. Çünkü o büyük insanın doğumu ve büyük Peygamberin gönderilişi, Hakk Teâlâ’nın kullarına rahmetiydi. Bu doğum, rahmet olan bir doğumdur. İslam dünyası bu doğumun kesilen bir rahmet değil her zaman sürecek olan bir rahmet olduğu noktasını idrak etmelidir.”

Vahdet, Peygamber Ekseninin Gücüdür

“Nebi-i Ekrem’in şahsiyetinin boyutlarını, kâmil bir şekilde beyan etmeye ve O büyük insanın gerçek şahsiyetine yakın bir tasvirde dahi bulunmaya hiç bir insanın gücü yetmez…   Tarih boyunca ne öğrendiysek, Âlemlerin Rabbi’nin seçtiği ve bütün peygamberlerin serveri olan Peygamber’in, O büyük insanın manevî varlığının, bâtınının ve hakikatinin sayesindedir. Ama bu kadar marifet bile, onları kemale doğru götürmesini sağlaması, insaniyet kalesini, beşerî tekâmülün zirvesini gözlerinin önüne sermesi ve onları İslâmî vahdet ve o eksenin gücü etrafında toplanmaya teşvik etmesi bile bütün Müslümanlar için yeterlidir. Bununla birlikte bizim bütün Müslüman âlemine tavsiyemiz, Peygamber’in şahsiyetinin boyutlarını, yaşamını, sîretini, O Hazretin ahlâkını ve O büyük insandan etkilenip elde edilen şeyleri öğrenmektir, bu iş yeterince zaman alacaktır.”

Müslümanların Kalplerinin Yakınlaşmasının Mayası

“İslam’ın Yüce Nebisinin varlığı, bütün dönemlerde Müslümanların vahdetinin en büyük mayasıydı, bu gün de öyle olabilir. Çünkü Müslümanların her bir ferdinin, O büyük mukaddes Peygamber’e karşı inançları, sevgi ve aşkta birleşmiştir. Bu yüzden O yüce şahsiyet, bütün Müslümanların sevgi ve inançlarının merkezi, mihveridir. Bu mihveriyet, Müslümanların kalplerinin birleşmesi ve İslam fırkaları arasındaki yakınlaşmanın bir gereği olarak düşünülmelidir.”

Peygamberin İlk Uygulaması, Genel Bir Anlaşma ve Vahdet

“Peygamber, Medine’ye geldikten sonra, işe koyuldu… Hemen mescid yapımına başladı… Sonra o nizamın siyasî idaresini ve tedbirleri planladı.

… Eğer insan her olayı ayrı ayrı ele alırsa hiç bir şeyi fark edemez, bakmalı, iş düzeninin nasıl olduğunu görmelidir. Bütün bu işler, nasıl tedbirli, akıllıca ve doğru hesaplamalarla yapılmıştır.

İlk iş, vahdetin oluşturulmasıdır. Medine’nin bütün halkı Müslüman olmamıştı, çoğunluk Müslüman olmuştu ve çok az bir kısmı da Müslüman olmadan kaldılar… Peygamber toplumsal bir genel anlaşma oluşturmuştu.

… Sonraki çok önemli adım, kardeşliğin oluşturulmasıydı. Seçkincilik, uyduruk taassuplar, kabilecilik gururu, halkın çeşitli kesimlerinin birbirinden ayrı olması, o günün mutaassıp ve cahilî Arap toplulukları için en önemli belaydı. Peygamber kardeşliği oluşturarak, bunları ayaklarının altında ezdi.”

Vahdet; Usûlde, Gönül Birliğinde ve Karşılıklı Anlayışta Ayak Diremek

Biz, vahdet meselesinde, ciddiyiz. Biz, Müslümanların birliğini de açıklamışız. Müslümanların birliği, Müslümanların bağlı oldukları farklı gruplar kendilerine has fıkhî ve kelâmî akidelerini bırakmaları değildir. Müslümanların birliği, iki ayrı manadadır ki, bunların ikisinin de oluşturulması gerekmektedir: Evvelen, farklı İslâmî gruplar (Sünnî ve Şiî) -ki bunların her biri farklı kelâmî ve fıkhî kolları vardır- gerçekten İslam düşmanları karşısında, gönül birliğiyle, el ele, iş ve fikir birliği yapmalıdırlar. İkinci olarak, Müslümanların farklı grupları, kendilerini diğerlerine yakınlaştırmaya çalışmalı ve karşılıklı ortak anlayış oluşturmalı, fıkhî mezhepleri karşılıklı mukayese etmeli ve uzlaştırmalıdırlar. Fakihlerin ve âlimlerin verdikleri pek çok fetvalar, fıkhî bahislerde ele alınması durumunda, küçük değişikliklerle, bu iki mezhebin görüşlerinin birbirine yakınlaştırılması mümkündür.

Kalpler, Vahdete Yönelmeli

“Sizler, İslâmiyet ve İslam’ı yücelttiği iddiasında olan bazı İslam ülkelerini görüyorsunuz. Bazıları o kadar utanmaz ve arsızdırlar ki, kendilerini İslam’ın kurucusu, sahibi ve yayıcısı olarak kabul etmekte ve tanıtmaktadırlar. Oysa aynı zamanda da fesad ve düşkünlük yuvası, haramların ve büyük günahların kaynağıdırlar. Bütün bunu dünya görmektedir. Basiretli Müslümanlar şunu anlamakta ve bilmektedirler ki, eğer İslam’ın vahdet bayrağı yükselirse Müslümanların kalpleri çoğunlukla İslam hakikatinin hâkim olduğunu, ölçülerin ve ayarların İslam’dan alındığını, hâkimiyetin, yöneticiliğin, sorumluluğun ölçüsünün Müslüman olmak olduğunu anladıklarında “Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, ma’rufu emreder ve münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.” (Hacc, 41) ayeti tahakkuk etmiştir. Bütün dünya halkı görmektedir ve kalpleri İslâmî İran’a yönelecektir.”

Düşmanın Kötüye Kullanmasına İzin Vermeyin

“Aziz kardeşlerim, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, Ehl-i Beyt mektebinin (a.s.) takipçileri bu noktayı unutmamalıdırlar… Bu nokta, diğer İslam fırkalarıyla vahdet ve şefkatin oluşturulmasıdır. Düşmanın bunu kötüye kullanmasına izin vermeyin. Kardeşlerinizin düşmanın eliyle zayıflatılıp yok edilmesine izin vermeyin. “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider.” (Enfal, 46) İslam dünyasında herkesi kardeş bilin. Bugün İslam toplumu, düşman tarafından tehdit edilmektedir. Bugün dünya müstekbirleri tarafından dinin aslı baskı ve tehdit altındadır.”

Peygambere Muhabbet ve Bağlılık Noktasında Hiç Bir İhtilaf Yoktur

“Günümüz dünyasıyla alakalı olan ve benim bu konuda tekrar tekrar altını çizdiğim nokta şudur ki; İslâmî fraksiyonlar arasında -ki günümüzde Müslümanlar yakalarına yapışan illetlerin ve düzensizliğin elinden kurtulmak için her vesileden yararlanmalıdırlar- hiç bir ihtilafın olmadığı bir nokta vardır ki, bu da yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed b. Abdullah (s.a.a.)’dir. Bu, üzerinde çaba harcanması gereken, uzlaşılan ve birleşilen bir konudur. Daha önce de bunu söyledim: Bazı himmet sahibi kimseler de Müslüman fraksiyonlar arasında bu esas üzerinde birleşilmesi için çaba sarf etmişlerdir. Bu gün de himmet sahibi olan kimseler bu esas üzerinde durmalı ve bu vahdet noktasına Müslümanların dikkatini çekmeli ve onları uyandırmalıdırlar.”

İslam’daki En Cezbedici Şey

“Peygamberimizin yüce ismi, bütün Müslüman âleminde, en aşikâr cazibe noktalarından biridir, çünkü bu konu içinde iman ve muhabbet meselesini beraber barındırmaktadır. Aynı şekilde bu anma ve ismin zikredilmesinin gücü neticesinde sadece imana dayalı olup, muhabbet ve ilgiden yoksun olan Müslümanlarla alakalı birçok işler ve birçok yeni oluşumlar söz konusu olabilir. Bu yüzden bizden önceki dönemlerde yaşayan bazı büyük İslam düşünürleri;“Müslümanların vahdetinin esası ve amelî birlikleri, bu yüce isimle, O Hazrete iman ve O büyük Nebiyi anmakla sağlanabilir” demişlerdir. Bu doğru bir sözdür.”

Müslümanların Peygambere Karşı Muhabbetleri

“Yaratılış âleminin o yüce şahsiyeti, yani değerli Peygamberin varlığı ve merkezî konumu, Müslümanların genelinin akide ve muhabbetlerinin olması açısından en büyük ve değerli kazanımlardan biridir. İslâmî hakikatler ve ilimler arasında, Müslümanlarca muhabbet ve akide olarak bu şekilde üzerinde görüş birliğine varılmış bir konu belki de yoktur, olsa bile çok nadirdir. Çünkü muhabbetin de bu konuda önemli bir yeri vardır. Peygambere muhabbete fazla önem vermeyen ve O’na muhabbetle, O’na ilgi ve yakınlıkla fazla işi olmayan, tevessülden uzak, Müslümanların genelinden ayrılmış bazı azınlık ve cemaatler dışında, Müslümanların çoğunluğu Nebi-i Ekrem (s.a.a.)’e muhabbet duymaktadır.”

Şiî ve Sünnî Arasında Nifak Oluşturmak

“Bu zamandaki en önemli meselelerden biri de Müslüman gruplar arasındaki ihtilaflardır. Bu elbette yeni bir mesele değildir. İhtilaflar ve kavgalar, bazen kelâm, fıkıh ve fraksiyon yüzünden çıkan tartışmalar İslam’ın ilk dönemlerinden beri var olagelmiştir. Lakin bu konudaki yeni söylem şudur ki, İran’da İslam İnkılabı’nın zaferinden ve baştanbaşa İslam coğrafyasında yaydığı fikirsel akımlardan sonra, İslam İnkılabı’nın herkesi etkileyen dalgasından kurtulmak için müstekbirlerin başvurdukları hilelerden biri olarak, İran İslam İnkılabı’nı bir Şiî hareketi, belli bir fırkaya ait hareket olarak -genel anlamda İslâmî olarak değil- tanıtmışlardır. Öte yandan da Şîa ve Sünnî arasında nifak ve kin tohumları ekmek için apaçık çaba göstermişlerdir. Biz en başından bu şeytanî tuzağa dikkat çekerek, Müslümanlar arasında vahdetin olması ve bu fitnenin sonuçsuz kılınması için ısrarla çaba sarf ettik. Allah’a hamdolsun ki, ilâhî lütufla bu konuda birçok başarılar elde ettik. Bu son başarılardan biri de Dünya İslâmî Mezhepleri Yakınlaştırma Komisyonu (Mecme-i Cihân-i Takrib-i Mezâhib-i İslâmî) oluşturmaktı ve hali hazırda baştanbaşa İslam dünyasında ulemâ, aydınlar, şairler, yazarlar ve bütün İslâmî mezheplere bağlı halklar omuz omuza, tek bir söylem ve tek bir nefes ile İslam İnkılabı’nı ve İran İslam Cumhuriyeti’ni savunmaktadırlar. Ancak düşman, para, plan, propaganda ve çirkinlikler gibi birçok silahlarla donanmıştır ve müteessifane dünyanın bazı yerlerinde, zaaflarından yararlanarak zihinlerini ve söylemlerini iğfal edecek bir takım kimseler bulabilmektedir. Aynı şekilde bazen bir ülkede siyasetçi, bazen başka bir ülkede sözde âlim veya görünürde inkılabî kimselerin Şîa’ya ve İran milletine -ki asrımızın en büyük inkılabını gerçekleştirmiş ve çaresiz bir şekilde onu savunmak zorunda bırakılmış-  yakışmayan sözlerinin duyulduğu, yazılarının okunduğu da olmaktadır. Yahut Müslüman ülke olan Pakistan’da -ki o millet, bizim için en aziz milletlerden biri olarak kabul edilmekte ve her zaman İslam ve İran İslam Cumhuriyeti’nin savunucusu olmuşlardı ve hâlâ da öyleler- bazı kimseler, İslam ve Müslümanların vahdetinin düşmanlarının dolarlarıyla yaygın toplantılar düzenlemekte, kitap ve makaleler yazmaktadırlar. Bu yolla Şîa ve Peygamberin Ehl-i Beyt’inin taraftarlarına ve mukaddesatına saldırı atmosferi oluşturmak istemektedirler.”

İslam Ümmetine Tefrika Aşılamak

“Tabiidir ki, vahdeti engelleyen ve önü alınması gereken bazı -kavmî ihtilaflar, mezhebî ve cemaatsel ihtilaflar, siyasî ihtilaflar- etkenler vardır. İslam ümmetinin vahdetinin ekseni olan kutsal Peygamberimizin adı ve O yüce şahsiyetin hatırasına dayanarak bu ihtilafları yenmek lazımdır. Lakin bundan daha zor olan, tefrikaya yol açan şeyler İslam ümmetine aşılanmaktadır. Bu kavmî, cemaatsel ve mezhebî ihtilafların kaynağında İslam düşmanlarının her zaman yürüttükleri Müslümanlar arasında ihtilaf meydana getirme siyasetleri vardır. Bütün bu ihtilafların ardındaki düşmanın parmağını, oyunlarını ve hesaplarını görmek ve buna göre tedbirler almak gerekmektedir. Ümmetin fikir sahibi olanları hangi mezhep ve fırkalardan olurlarsa olsunlar, Müslümanlar arasında bu fitne dalgalarının önüne geçmeli -ki İslam düşmanları tarafından tahrik edilmektedir- ve günbegün artan bir huzur, yakınlık ve muhabbetle bu tehlikeyi bertaraf etmelidirler.”

Neden Müslümanların Birbirini Tanımasından Korkuyorsunuz?

“Biz inanıyoruz ki, İslam, Müslümanların vahdetini ve Allah’a inanan muvahhidlerin güçlerinin birleşmesini farzlarından biri olarak belirlemiştir. Biz, Allah’ın Beytine yapılan haccın en büyük hedeflerinden birinin Müslümanları birbirine yaklaştırmak olduğuna inanıyoruz. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi: “İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” (Hacc, 27) İslam âleminin bütün halklarını Arafat, Mina ve Mescidü’l-Haram gibi belirli yerlerde ve belirli günlerde bu aşinalık ve kaynaşmanın olması için toplamaktadır. Niçin onlar Müslümanların birbirlerini tanıyıp kaynaşmalarından bu kadar korkmaktadırlar? İşte mesele budur, İslâmî vahdet, Müslümanların fikir, görüş ve söz birliği etmesi müstekbirler ve onların başı olan gaddar Amerika açısından, dünyaya hükmetmesi için gereken şartların önündeki en büyük tehlikedir. Bu, büyük İmamızın defalarca dile getirdiği bir hakikattir.”

Perde Arkasındaki İhtilaflarda En Karmaşık Komplo

“Ancak Müslümanların vahdeti ve Vahdet Haftası meselesinde şunları söylemeliyiz ki, eğer vahdet ve İslam fırkaları arasındaki yakınlık İslam’a hizmetse, eğer Müslümanların vahdetinin İslam’ın azameti açısından Müslümanların yararına olduğunu kabul ediyorsak, yakinen şuna da inanmalıyız ki, İslam düşmanlarının en zorlu çabaları ve en karmaşık oyunları bu vahdet ve birliği bozmak için harekete geçecektir. Bu iki hal birbirinden ayrılmaz bir döngüdür. Bugün İslam’ın yararına olan her şey, İslam düşmanları tarafından öfkeyle karşılanmaktadır. Bugün İslam’ın daha da yücelmesi için yapılan her şey, beraberinde daha fazla düşmanın hücumunu getirecektir. Bu, ispatlanmış bir denklemdir.

…Bugün İslam’a hizmet eden her iş, İslam düşmanlarının zararınadır. Müslümanlar arasındaki vahdet, bu genel kaidenin doğruluğunu kanıtlayan ölçülerinden biridir. Eğer Müslüman âleminin birbirleriyle vahdet oluşturması gerçekten gerekiyorsa ve bu birleşme İslam’ın ve Müslümanların yararınaysa -ki görünen o ki, İslam âleminin kanaat önderleri ve aklı başında olan kimseleri bu sözden şüphe etmemektedirler- o zaman şundan emin olmalıyız ki, bugün bu vahdeti bozmak için düşmanın oyunları her zamankinden daha fazla olacaktır.”

Kaynak: Ayetullah Seyyid Ali Hameneî, Yüce Nur (Hz. Muhammed Mustafa –s.a.a-), Feta Yayıncılık.

Read 2051 times