Nehcü'l Belâğa'nın konularından birisi insanları dünyaperestlikten men etmesi ve alıkoymasıdır.
DÜNYAYI TERK ETMEK
Üzerinde durulması gereken ilk mesele; Hz. Ali'nin (a.s) bu konu üzerinde neden bu kadar çok durmuş olduğudur. Ne Allah Resulü (s.a.a), ne Hz. Ali (a.s) ve ne de diğer Ehl-i Beyt İmamları hiçbir mesele üzerinde bu kadar çok durmamış, hiçbir şey hakkında gurur, dünyanın aldatması, fani oluşu, süreksizliği, vefasızlığı, insanın ayağını kaydırması, mal ve servet biriktirme, nimetlerin bolluğu ve bunlarla meşgul olmasından kaynaklanan tehlike kadar uyarıda bulunmamışlardır.
GANİMETLERİN MEYDANA GETİRDİĞİ TEHLİKE
Bu, rastlantı sonucu ortaya çıkmış bir durum değildir; Hz. Ali (a.s) zamanında, ilk üç halife özellikle de Osman bin Affan'ın hilafeti döneminde mal ve servetlerin aniden yığılması ve İslâm beldelerine aktarılmasıyla birlikte İslâm dünyasına yönelen büyük tehlikelerle ilgilidir. Hz. Ali (a.s) bu tehlikeleri hissedip onlara karşı mücadele veriyordu. İmam Ali (a.s) hem kendi hilafeti döneminde canını feda etmeye kadar varan pratik mücadele; hem de boyutları irat ettiği hutbeler, yazdığı mektuplar ve diğer buyruklarına açıkça yansıyan mantıkî ve tebliğî mücadeleyi başlattı.
Müslümanlar büyük fetihler yaptılar. Bu fetihler İslâm dünyasına büyük oranda mal ve servetin akmasına uygun ortam hazırlamış oldu. Kamu yararına harcanması, adilane bölüştürülmesi gereken bu servetler genelde toplumun önde gelen şahsiyetleri arasında paylaşıldı. Özellikle III. Halife Osman'ın döneminde, bu akım beklenmedik biçimde kuvvetlendi. Daha birkaç yıl öncesine kadar hiçbir malı mülkü olmayan insanlar sınırsız servetlere sahip odular. İşte bu sırada dünya düşkünlüğü yapacağını yaptı ve ümmet arasında ahlâkî çöküntü kendini gösterdi.
İmam Ali'nin (a.s) İslâm ümmetine hitaben feryatları bu büyük toplumsal tehlikenin ortaya çıktığı döneme rastlar.
Hicri 345'de (957) vefat etmiş olan tarihçi Mes'udi "Ahval-i Osman" başlığı altında şunları kaydeder:
"Osman fevkalade kerim ve bağışlayıcıydı. Devlet memurları ve halktan bir çoğu onun yolunu izlediler. Halifeler arasında taş ve alçıyla kendisine ev yapan ve kapılarını sac ağacı ve ardıç ağacıyla yaptıran, Medine'de mal-servet biriktiren, bağ ve çeşmelere sahip olan ilk kişi odur. Öldüğünde veznedarının yanında yüz elli bin dinar ve bir milyon dirhem nakit parası vardı. Vadi'l Kura, Hüneyn ve diğer yerlerdeki gayrimenkulünün değeri yüz bin dinarı geçiyordu. Ondan geriye birçok at ve deve kalmıştır."
Mes'udi şöyle devam ediyor:
"Osman'ın döneminde, dost ve yardımcılarından bir grup da kendisi gibi servetler biriktirmişlerdi: Zübeyr bin Avam'ın Basra'da yaptırdığı ev hâlâ yani 332 yılında durmaktadır. (Bu tarih, Mesudi'nin kendi dönemidir.) Yine Mısır, Kufe ve İskenderiye'de de yaptığı evler meşhurdur; Zübeyr'in serveti ölümünden sonra elli bin dinar nakit para, bin at ve binlerce başka şeylerdi."
"Talha bin Abdullahı'n Kufe'de alçı, tuğla ve sac ağacıyla yaptırdığı ev günümüze kadar (Mes'udi'nin kendi dönemine kadar) kalmış olup "Daru't-Talhateyn" diye meşhurdur. Talha'nın Iraktaki mal varlığından günlük olarak geliri, bin dinardı; tavlasında bin at bağlanmıştı, ölümünden sonra servetinin otuz ikide biri seksen dört bin dinar olarak saptanmıştır."
Mes'udi, Zeyd bin Sabit, Ya'la bin Ümeyye ve başka tanınmış kişilerin de benzeri servetlere sahip olduklarını kaydetmiştir. Açıktır ki bu kadar büyük servetler yerden çıkmıyor ve gökten de yağmıyordu. Yanı başında acı verici, korkunç boyutta fakirlikler olmazdan böyle servetlerin birikmesi imkânsızdı. İşte bu nedenledir ki Hz. Ali 127. hutbede insanları dünyaperestlikten sakındırdıktan sonra şöyle buyuruyor:
"Öyle bir zamandasınız ki hayır geri kalmada, şer çoğalıp durmada; Şeytan ise insanları helâk etmeyi ummada; bu öyle bir zaman ki Şeytan'ın teçhizatı (aldatma araçları) kuvvetlenmiş, düzeni her yanı tutmuş, kolaylaşıp gitmiş."
"Dilediğin tarafa bak; yoksulluğa düşmüş fakirden, Allah'ın nimetini küfre değişmiş zenginden, Allah'a ait hakları, malını çoğaltmak için vermeyen cimriden, kulağı öğütlere sağır olmuş inatçıdan başka bir kimseyi görebilir misin? Nerede hürleriniz? Nerede temiz kişileriniz? Nerede cömertleriniz? Nerede kazançlarında sakınanlarınız; yolunda yordamında temizliği güdenleriniz?..."
NİMET SARHOŞLUĞU
Hz. Ali (a.s) buyruklarında peşi sıra "İntikam Belası"nı getiren "Nimetin Sarhoşluğu", yani refahtan kaynaklanan sarhoşluk ismini verdiği bir noktayı hatırlatmaktadır.
149. hutbede buyuruyor ki:
"Sonra ey Arap toplumu! Size yaklaşmakta olan fitne oklarına hedefsiniz; o hâlde nimetlerin aklınızı alıp sizi sarhoş etmesinden sakının; intikam belâsından kaçının."
Hz. Ali (a.s) daha sonra sürekli bu yolsuzlukları, bozulmaları izleyecek olan kötü sonuçları açıklamaktadır. 185. hutbede Müslümanları kötü bir geleceğin beklediği uyarısında bulunuyor: "Bunlar, o zaman olur ki şarap içmeden sarhoş olursunuz nimet yüzünden."
Evet, İslâm dünyasına o büyük nimetlerin akışı, servetlerin adilane bölüştürülmemesi ve yersiz ayrımcılık İslâm toplumunu dünya nimetleri ve refaha düşkünlük hastalığına müptela etti.
Hz. Ali (a.s) İslâm dünyası için büyük bir tehlike oluşturan ve sürüp giden bu akımla mücadele ediyor ve bu müzmin hastalığın meydana gelmesine sebep olanları kınıyordu. Kendisi kişisel hayatında, onların yaşantısına tam aykırı yönde hareket ediyordu; hilafete geçtiğinde ise bu durumla mücadeleye programlarında öncelik tanıdı.
Ehlader