Toplum olarak her geçen gün biraz daha kendimizden ve değerlerimizden uzaklaşmaktayız.
Toplum olarak her geçen gün biraz daha kendimizden ve değerlerimizden uzaklaşmaktayız. Bu halimiz bir gereklilik ve zorunluluk mu yoksa göz göre göre keyfi bir yozlaşma mı? Oysa bizim aydınlık dolu nurlu tarihimizde hayatlarında zerre kadar kusur, günah ve ayıp olmayan Ehlibeyt imamları vardı. Zalimlerin, haksızların, batılların hegemonyasına karşı susmayan bir Ebuzer vardı. Buhranlı zamanların ferasetli, basiretli, sabırlı Ammar’ı vardı. Mücadele ortamlarının yılmayan korkusuz Malik Eşter’i vardı. Camilerde, Cuma namazlarında, minberlerde velayet güneşini balçıkla sıvamak isteyenlere karşı ölümüne hakkı haykıran Ruşeydi Hacer’i vardı. Emevi saltanatının zulme doymayan zalim Yezidine karşı kanları ile destan yazan Kerbela kahramanları vardı. Hakka batıl, batıla hak elbisesi büründüren dönemin saray âlimlerine karşı ilmi ile irşat yapan HişamİbniHikem’i vardı…
Bunların her biri bizlere mücadeleleri ve kanları ile can verdiler ve varlık sebebimiz oldular. Ancak son zamanlarda bazıları o kadar yozlaştılar ki kendi tarihlerindeki nurların yaşam felsefesini, nelerle mücadele ettiklerini, irşatlarını unutarak birbirleri ile uğraşmayı prensip edinerek toplumun yozlaşmaya doğru gitmesine neden oldular. Bu durum uzun vadede toplumun yozlaşarak tarihteki değerlerinden yüz çevirmesine, asimile olmasına ve kimliksizleşmesine sebep olabilir!
Dün, Ebuzerler, Ammarlar, Malik Eşterler, Merhum Kuleyniler, Şeyh Tusiler, Seyid Raziler, Şeyh Müfidler, Allame Eminiler, İmam Humeyniler… bugün ise Seyid Ali Hamaneiler, Seyid Ali Sistaniler, Vahid Horasaniler, MekarimŞiraziler… bizlere, bizi anlatmaya çalıştılar ve bu uğurda bir çok bedeller ödediler ve ödemekteler.
Velayet güneşini Müslümanlar arasında vahdet ilkesine riayet ederek tebliğ eden, tevella ve teberrayı şartlarına göre topluma yayan, Al’i Muhammed’in öğretilerinin ve fıkhının öğretisini yapan, her şeye rağmen saflarını sıkı sıkı tutan, camialarındaki muhtaçlara yardım eden, bekârları evlendiren,kardeşlik, dayanışma, kültürü veaslına asla ihanet etmeme anlayışı vardı şanlı tarihimizde. Yazılı, görsel ve sosyal medyada kirli bilgiler neticesinde bizleri tarihimizden o kadar uzaklaştırdılar ki her geçen gün kendimizden, birbirimizden, değerlerimizden uzaklaşmaktayız adeta.
Hani İmam Hüseyin aleyhisselamYezit askerlerine; “Benim söylediklerimi idrak edememenizin tek sebebi yediğiniz haram lokmalardır” İşte bir bakıma bu noktadayız. Midelerimiz haramı kabul etmese bile yazılı, görsel ve sosyal medyanın etkisi ile ruhlarımız haramı yani kirli bilgileri kabul etme neticesinde yozlaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Şia camiasının istikameti bellidir. Bu camianın istikamet temelleri Gadir’iHum’da, Hz. Fatıma aleyhasselamın hutbelerinde, İmam Hasan aleyhisselamın barışında, Kerbela’da, İmam Cafer Sadık aleyhisselamın medresesinde, Mehdeviyet ve merceiyet okulunda atılmıştır. Yön ve cihet bellidir. Bu yön ve cihetten sapmak insanı sapkınlık kuyusuna atar. Onun için istikametten asla şaşmamalıyız. Bunun için önce nefsimizi sonra da Rabbimizi yeniden tanımaya başlamalıyız. Peki, bu nasıl olacak? Her alandayazılı, görsel ve sosyal medyanın kirli bilgilerinden ve etkisinden yüz çevirmeli, sahte dindarlardan yüz çevirmeli ve yüzümüzü her konuda Mehdeviyet ve Merceiyet okuluna dönmeliyiz. Toplumsal ilişkilerimiz, sevgilerimiz, nefretlerimiz, övgülerimiz, yergilerimiz, siyasetimiz, sözlerimiz, yazdıklarımız ve ahdimiz hak için ve hakkımıza sahip çıkmak için olmalıdır. Toplum olarak bizler yozlaşma ve asimile olma tehlikesinden ancak şanlı ve iftihar dolu tarihimizi bilerek, yaşayarak, birliğimizi koruyarak, hakkımızı bilerek ve sahip çıkarak korunabiliriz.
Tarihimiz, kaynaklarımız, hadis metinlerimiz, müçtehitlerimiz, rabbani ulemamız her şeyi ayrıntılarına kadar yazmış, anlatmış ve anlatmaktadırlar. Ama birileri anlamadı yahut anlamak istemedi. Tarihimizin yazdıkları, anlattıkları ve bugün anlatılan ve yazılanlar bir nimettir, ilimdir, irşattır. Korkmamalıyız, yılmamalıyız. İbn-i Sina nede güzel demiştir; “İlim takdir edilmediği yerden göç eder.”Tarihimiz, değerlerimiz, inanç manzumemiz bizlerden göç etmiş değildir. Henüz daha göç etmeyen bu kavramların kendimizden sonraki nesillerimize intikali için malum olan istikametimizden şaşmamalıyız.
Bireysel anlamda mektebi değerler doğrultusunda hareket etmemek ve yine toplumsal anlamda inanç hassasiyetlerinden dolayı kendileri gibi inanmayanları ötekileştirenlerin safında yer almak ve onların düşünce ve eylemlerini savunmak zamanla bireylerin ve kitlelerin inançlarından taviz vermelerini ve asimile olmalarını gerektirir.
Mısır Fatimilerini ve uğradıkları akıbeti hatırlatırım sizlere. Selahaddin Eyyubi Nureddin Mahmud Zengi'nin ordusunun başkomutanıydı. O dönemde Mısır Fatimi devleti hükümeti ile yönetilmekteydi. Selahaddin Eyyubi sultan Nureddin MahmudZengi’nin emri ile Mısır’da yürürlükte olan Caferi mezhebini Şafii mezhebine dönüştürmüştür. Hükümet mahkemelerinde hükümler Caferi mezhebine göre verilmekteydi. Medreselerde dini inançlar Caferi fıkhına göre tedrisat yapılmaktaydı. Selahaddin Eyyubi bunların tamamını Şafii mezhebine dönüştürdü.
Mısır’da Fatimilerin bu akıbete uğramalarının nedenini Fatimilerin kendi aralarında birlik ve beraberliğin olmaması, Nureddin MahmudZengi’ninemrirleri doğrultusunda Fatimilere yapılan zulümler ve o gün bazı kitlelerin güç ve otoriteden yana tavır sergilemelerinde görmek mümkündür. Aynı tehlike bugün bizler içinde söz konusu olabilir. Bugün bizler bireysel anlamda mektebi değerler doğrultusunda hareket etmezsek ve yine toplumsal anlamda inanç hassasiyetlerinden dolayı kendileri gibi inanmayanları ötekileştirenlerin safında yer alırsak ve ötekileştirerek bizleri sindirmeye çalışanların düşünce ve eylemlerini savunursak zamanla bireylerin ve kitlelerin inançlarından taviz vermeleri ve asimile olmaları kaçınılmaz olacaktır.
Mektebimize, kendimize, neslimize, yarınlarımıza, değerlerimize sahip çıkarak, birliğimizi koruyarak, yapmamız gerekenleri kanun ve meşru kavramlar çerçevesinde yaparak, velayet kavramını ve tarihimizi camiamıza anlatarak Mısır’da Fatimilerin uğradığı akıbetten kendimizi koruyabiliriz ancak.
Selam ve dua ile…
Mehdi AKSU
TARİHİMİZ VE BİZ!
Published in
Ahlak ve İrfan Bahçesi