Resulullah (s.a.a)’in zamanında, Suffe[1] halkından olan bir mümin, çok muhtaç ve fakir duruma düştü. O, bütün namazlarını Resulullah’ın arkasında kılan biri idi. Resulullah (s.a.a) ona acıyordu, ihtiyaç ve garipliğini göz önünde bulundurarak şöyle buyuruyordu:
“Ey Sa’d! Elime bir şey geçerse senin ihtiyacını gidereceğim.”
Bir müddet böyle geçti, fakat Resulullah’ın eline bir şey geçmedi. Hazret, Sa’d’ın haline daha çok üzülmeğe başladı. Allah Teala, Hz. Peygammber’in, Sa’d’a nispet üzüntüsüne teveccüh ederek Cebrail ile iki dirhem Resulullah’a gönderdi.
Cebrail, Hz. Peygamber’e şöyle arzetti:
“Ey Muhammed! Allah Teala, senin Sa’d için olan üzüntünden haberdardır; acaba onun ihtiyacını gidermek istiyor musun?”
Hz. Peygamber (s.a.a): “Evet.”
Cebrail: “Bu iki dirhemi ona ver ve emret ki onunla ticaret yapsın.”
Hz. Peygamber (s.a.a) o iki dirhemi Cebrail’den aldı; Hazret öğle namazına gittiğinde, Sa’d’ın, kapının önünde kendisini beklediğini gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Ey Sa’d! Acaba ticaret yapmayı iyi başarabiliyor musun?”
Sa’d: “Ticaret yapabileceğim herhangi bir sermaye yoktur.” dedi.
Hz. Peygamber, iki dirhem ona vererek şöyle buyurdular: “Onunla ticaret yap ve Allah’ın sana nasip edeceği rızkı elde et.”
Sa’a iki dirhemi alarak Hz. Peygamber’le birlikte camiye gitti, öğle ve ikindi namazını Hazretle kaldı. Sonra Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdular:
“Kalk rızkının peşine git; sürekli senin durumuna üzülüyordum.”
Sa’d, ticaret yapmakla meşgul oldu. Allah Teala onun parasına bereket verdi; aldığı her şeyi iki katına satıyordu. Dünya artık Sa’d’a yönelmişti, sermayesi git gide artıyordu, malı çoğaldı, muamelesi parladı; öyle ki, caminin yanında bir dükkan aldı; sermayesi ve eşyalarını orada toplayıp ticaret yapıyordu.
Bilal ezan okuduğunda, Resulullah (s.a.a) camiye hareket ederken Sa’d’ı alış verişle meşgul olarak görüyordu. Sa’d, henüz abdest alıp namaza hazırlanmamıştı, oysa daha önceleri ezandan önce abdest alarak namaza hazır oluyordu.
Resulullah (s.a.a) onu böyle gördüğünde şöyle buyurdular: “Ey Sa’d! Dünya seni namazdan geri bırakmasın!”
Sa’d da şöyle diyordu: “Ne yapayım? Sermayemi yok mu edeyim? O adama bir cins satmıştım, paramı ondan almak istiyorum, başka birisinden de bir takım eşya almışım, parasını ödemem gerekir!”
Resulullah (s.a.a), Sad’ın bu haline onun fakirliğine üzüldüğünden daha çok üzüldü. Cebrail Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek şöyle arzetti:
“Ey Peygamber! Allah Teala, senin Sa’d için üzüldüğünden haberdardır; onun hangi halini daha çok seviyorsun? Önceki halini mi yoksa şimdiki halini mi?”
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
“Ey Cebrail! Onun önceki halini (fakirliğini) seviyorum. Çünkü dünya, onun ahiretini elinden aldı.”
Cebrail şöyle arzetti: “Kuşkusuz dünya malı bir imtihan olup insanı ahiretten alı koymaktadır.”
Cebrail sözünün devamında şöyle dedi:
“Ya Resulellah! Sa’d’a de ki, ona verdiğin o iki dirhemi size geri versin, geri verdiği takdirde durumu önceki haline dönecektir.”
Peygamber (s.a.a) bu söz üzerine Sa’d’a şöyle buyurdular: “Ey Sa’d! Sana verdiğim o iki dirhemi bana geri verir misin?”
Sa’d cevaben şöyle arzetti: “İki dirhemin yerine iki yüz dirhem sana veririm.”
Hz. Peygamber (s.a.a) de buyurdular ki: “Hayır! Sadece o iki dirhemi istiyorum.”
Sa’d o iki dirhemi çıkarıp Hazrete verdi. Çok geçmeksizin artık dünya ondan yüz çevirmeye başladı, sahip olduğu her şey elinden çıktı. Sa’d tekrar önceki fakirlik ve yoksulluk haline düşü verdi.[2]
tebyan
[1] - Suffe, Hz. Peygamber’in camisinin yanında kurulmuş olan bir gölgelik yerin ismi idi. Yeni Müslüman olan, garip ve sığınaksız kimseler, oraya yerleşiyorlardı...
[2] - Bihar, c.22, s.123.