Namaz ve dua; İnsanın kendini bulmak ve kendini yetiştirmek için, bütün iyilik ve güzelliklerin kaynağı, yaratıcı Allah ile kısa bir sohbet, irtibat ve ondan sürekli feyiz isteme programıdır.
Namaz, dertli, yoğun ve bezgin kalplerin sakinleştiricisi, teselli vericisi, iç huzur ve ruh aydınlığının esasıdır. Tüm kötülük ve çirkinlikleri reddetmek tüm güzellik ve iyilikleri elde etmek için, hile ve riyadan uzak samimi bir halde antlaşma, harekete geçme sebebi, hazırlık ve iradedir.
Neden namaz farzların en önemlisi ve üstünü olarak bilindi? Neden namaz dinin temeli ve esası olarak kabul edildi? Neden namaz olmaksızın hiç bir amel kabul edilmez? Acaba namazda ne gibi bir olağanüstülük gizlidir?
Namazı çeşitli yönleri ve boyutlarıyla araştırabilir ve değerlendirebiliriz. Başlangıçta İslami dünya görüşünde temel olarak kabul edilen insanın yaratılış hedefine kısaca işaret etmek gerekir.
İnsanın yaratılmış olduğuna ve bu yaratılışın kudretli-hikmetli bir güç tarafından gerçekleştiğine inanmak, onun yaratılmasında bir hedefin olduğu manasını ortaya koyar. İşte bu hedefi, nihai noktaya ulaşmak için belli bir yolu kat ederek gösterilen çaba diye kabul edebiliriz. Yani yolu dikkatli bir plan ve belirli vesilelerle kat etmekle ve sonuçta nihai noktaya ulaşmak gerekir. Böylece o hedefe götüren yolu mutlaka tanımalı ve hedefi daima göz önünde tutmalı ki vaat edilen sonuca ulaşılsın.
Bu yolda adım atan birisi kesinlikle müstakim hareket etmeli, daima hedefi göz önünde bulundurmalı, sapmalar ve yersiz hareketler onu meşgul etmemeli, hareketin devamlılığı ve doğru yönelişin korunması için tayin edilmiş olan yol gösterici rehberin Peygamber’in emirlerine itaatsizlik etmemelidir.
O hedef; insanın sonsuz tekamülü, yükselişi, Allah’a dönüşü, insandaki gizli kabiliyetlerin, enerjinin, iyi hasletlerin ortaya çıkarılması ve aynı zamanda bütün bunların; kendisine, insanlara, aleme iyilik yapma yolunda harekete geçirilmesidir.
İnsanı hedefine yaklaştıran amelleri işlemek, manasız zararlı davranışları terk etmek, insan hayatına anlam kazandırır ve hayatının felsefesi olan bu yolda onu ileriye götürür. Aksi halde insanı hedefsiz ve anlamsız bir hayat beklemektedir.
Başka bir deyişle hayatı bir dershane ve laboratuar kabul edersek kainatın yaratıcısı-hayat vereni Allah’ın kanunları ve formülleri üzerinde amel edildiği zaman insan istenilen iyi neticeye ulaşabilir. Bunun için de bir yandan ilahi sünnetler ve yaratılış kanunları iyice tanımalı ve hayatımızda tatbik etmeliyiz ve diğer bir yandan da bunu yapabilmek için kendisimizi iyi tanımalı, ihtiyaçlarımızı belirlemeliyiz.
Bu insanın en büyük mesuliyeti ve görevidir. Öyle bir mesuliyet ki yalnızca onu yerine getirmekle insan bilinci hareket ederek, başarılı olma gücünü elde edecektir. Aksi taktirde insan ya hareketsizdir ve ya bilinçsizdir ve sonuçta ise ister istemez başarılı olamayacaktır.
Din insana hedef, yön, yol ve vesileyi belirtip açıklayarak, ona yolunu kat etmesinde ihtiyaç duyduğu yol azığını verir. Bu yolu kat edenler için yanlarında taşımaları gereken en önemli azık “Allah’ı hatırlamak”tır.
İnsanın yücelmesi için güçlü kanaat rolünü oynayan istek, ümit ve güven de Allah’ı anmakla gerçekleşir. Allah’ı anmak bir yandan sonsuz güzellik ve kemale bağlanmak anlamına olan hedefi unutmamasını ve yönü kaybetmeksizin sürekli yolcunun kat etmesi gereken yol hakkında uyanık ve hassa olmasını sağlarken diğer yandan güven, neşe ve gönül rahatlığı verir; onu bunalımdan, insanı boşuna uğraştıran şeylere aldanmaktan veya zorluklara karşı korkuya kapılmaktan korur.
Müslüman fert ve toplum İslam’ın gösterdiği bütün peygamberlerin (her türlü zorluklara göğüs gererek) davet ettiği yolda azim ve sebatla yürümesi Allah’ı unutmamalarına bağlıdır. Böylece din çeşitli yollar ve vesilelerle Allah’ı hatırlamayı Müslümanların kalbinde daima canlı tutar.
İnsanın her yanını tamamen Allah’ı tanımakla saran, onu kendisine gelmesini sağlayarak uyanık tutan, yön tayin edici bir levha gibi Allah yolunda yürüyenleri şaşırma ve sapmalardan koruyan, onları doğru yoldan ayırmayan, yaşamında bir an bile olsa gaflete düşmesine mani olan, Allah’ı anmakla dopdolu amellerden birisidir namaz.
İnsan, kendisini saran karmakarışık, oyalayıcı düşüncelerden kurtularak geçen zamanı ve hayatın hedefini düşünme fırsatını genellikle bulamamaktadır. Gündüzler geceye dönüyor, yepyeni günler doğuyor, haftalar ve aylar bütün hızıyla geçiyor, ama insan bir türlü hayatın başlangıç ve sonuna dikkatini çekemiyor, geçen hayatın anlam veya boşluğunu fark edemiyor.
“Namaz” uyandırma zilidir. Gece ve gündüz tüm saatlerin bir uyarıcısıdır. İnsana düzenli bir program sunarak gecesine ve gündüzüne derin bir anlam kazandırmakta ve insanın geçen zamanın hesabını yapmasını sağlamaktadır.
Oyalanma ve bilgisizlik içerisinde zamanın akıp gitmesinden ve ömrünün boşa geçmesinden habersiz olan insana çağrıda bulunarak ona bir günün geçtiğini ve yeni bir günün başladığını hatırlatmakta, “faaliyete geçmelisin” demektedir. Çünkü ömrün bir kısmı geçmiş, iyi amel yapma fırsatı elden çıkmıştır. Bu yüzden daha fazla çalışmak, ilerlemek gerek. İnsanın fırsatları kaçırmadan bu büyük hedefe ulaşması gerekir. Hedef büyüktür, fırsatı elden çıkarmadan ona ulaşması gerekir.
BİR BAŞKA AÇIDAN NAMAZ
Maddi işlerin zorlukları altında sıkışma yüzünden hedefi unutmak doğaldır. Öte yandan hedefe ulaşmak için insanın üstlenmiş olduğu sorumluluğu her gün tekrar gözden geçirmesi, aşağı yukarı imkansız bir iştir. Bu işin ehli olan birinden duyacak ise daha bir zor, tekrarlamak ise mümkün değildir. Bunun yanı sıra insan, mutluluk veren bu İslam mektebinin bütün istek ve ideallerinin tamamını araştırmak için yeterli zamana sahip değildir. Böyle bir fırsat hiç bir zaman ele geçmez. Ama bu mektebin temel ilkeleri kısa ve öz olarak “namaz” da vardır. Onda var olan düzenli, hesaplı sözler ve hareketler İslam’ın çizelgesidir.
Namazı, yön veriş ve içerik yönünden farklı olmalarına rağmen, bazı yönlerden ülkelerin milli marşlarına benzetebiliriz.
Her ülke; hedeflerinin, ideolojilerinin ve kabul ettikleri hayat tarzının bir özeti olan milli marşını; kendi ilke ve ideolojisini halkının beynine yerleştirmek ve onları benimsediği düşünce tarzı üzerinde sağlamlaştırmak için tekrar tekrar söylenmesini zorunlu sayar. Bu tekrarların sebebi; bu fikir tarzının onlarda devam etmesi, bu ülkenin ve hedeflerinin izleyicisi olduklarını bilmeleri içindir. Ülkelerinin ilke ve hedeflerinin unutulması; o ülke halkının yollarını değiştirdiği ve ülkelerinin hedeflerinin izleyicisi olmadıkları anlamına gelir. Tekrarlamalar ise bu cephedeki iş ve hizmetler için hazırlıklı olmalarını sağlar. Aynı zamanda mesuliyet ve görevlerini hatırlatır, temel ilkeleri zihinlerinde canlı tutar, onlara cesaret ve yapabilirlik gücünü verir ve onları çaba ve girişime hazır hale getirir.
Namaz, İslam mektebinin temel ilkelerinin özü, İslam’ı hayata geçirme yolunun aydınlatıcısı, mesuliyet, yol ve sonuçların göstergesidir. Günün başlangıcında, günün yarısında ve akşam vaktinde Müslümanları çağırıp ona kolay bir dille kulluk bilinci ve hedefini anlatarak, manevi bir güçle onu amel etmeye teşvik etmektir. İşte namaz budur ve bu yüzden mümini adım adım, basamak basamak imanın zirvesine ve salih amele yaklaştırır. Onu çok kıymetli bir şahsiyet, iyi bir Müslüman haline getirir. Evet “Namaz müminin yükseliş için merdivenidir” (miracıdır)[1]
İnsanın karşısında gerçek saadet ve kurtuluşa ermek için uzun ve zor bir yol vardır. Bu yolu kat ederek ebedi saadete ermeye çalışmak insanın var oluş hedefidir. Fakat insanın ayağının altına serilmiş önündeki tek yol bu değildir. Onun asli yolu üzerinde çok sayıda çıkmazlar, saptırıcı ve tehlikeli yollar bulunmaktadır. Öylesine aldatıcı ve çekicidir ki bu saptırıcı yollar, yolcuların şüpheye düşüp hata yapmalarını sağlar.
Bu şüphelerden kurtulmak ve doğru yoldan şaşmamak için gerekli olan; devamlı nihai hedef ve gaye olan Allah’a doğru yönelmek ve kat edeceği yolun bir haritasını kendi yanında taşımaktır. Namaz dikkatleri devamlı Allah’a çeken bir etken ve dosdoğru yolun (sırat-ı müstakimin) haritasından başka bir şey değildir. Allah ile mümin arasında devamlı bir irtibatın temin edildiği namazda İslam düşüncesinin özü, özet bir şekilde zikredilir. Bu açıklamadan namazı beş vakte taksim etmenin ne denli önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır. Tıpkı bedenin ihtiyacı olan gıdanın belirli zamanlarda bedene verilmesi gibi…
İslam’ın yüce hedeflerini, özellikle içinde barındıran namazda Kuran okumak da farz bir ameldir. Bu durum, namaz kılan kimseyi Kuran’ın bazı kısımlarının içeriği ile tanıştırır. Onu bu içerik üzerinde tefekkür etmeye ve Kuran’la fikri irtibat kurmaya alıştırır.[2] Aslında namazda mevcut olan bütün hareketler, İslam’ın küçük etaptaki bir harita ve görüntüsüdür.
İslam insanların beden, ruh ve beyinlerini toplum içerisinde harekete geçirerek -bu üç öğeyi- insanın saadeti için çalıştırır. Namaz da insanın amelinde aynı rolü oynar. Namaz halinde bu üç öğe harekete geçerek faaliyet halinde olur.
Beden: el, ayak, dil ve eğilme oturma, toprağa kapanma hareketleriyle…
Beyin: Genel hedef ve vesilelere işaret olan namazın söz ve manasını düşünerek İslam’ın dünya görüşünü baştan başa gözden geçirerek…
Ruh: Allah’ı anmak suretiyle manevi bir gönül rahatlığına kavuşarak, kalbi başıboşluk ve hedefsizlikten koruyarak, gönülde Allah korkusu ile huşu tohumunu besleyip yetiştirerek…
Her dinde ibadet, o dinin özetidir denilmiştir. İslam’da da tamamen bu şekildedir. Söz, içerik ve davranışlarda; ruh ile cismi, madde ile manayı, dünya ile ahireti birleştirmek namazın hususiyetlerindendir. Böylece kamil bir namaz kılan Müslüman, bütün enerjisini kendisini yüceltme yolunda harekete geçirir ve aynı onda tüm beden, fikir ve ruh yeteneklerini bu yolda seferber eder.
Namazı dosdoğru kılan bir kişi bütün kuvveti ile Allah’ın yolunda yürüdüğü için tüm şer, fesat ve çöküş sebeplerini kendinde ve etrafında tesirsiz hale getirir. Kur’an-ı Kerim bir kaç ayetinde ikame-i namazı yani namazı koruyarak, canlı tutarak kılmayı mütedeyyin (dindar) olmanın belirtilerinden saymakta ve birçok ayette namaz kılmanın üzerinde önemle durmaktadır.
Namazın ikamesi, namaz kılmaktan çok daha önemli bir konudur. Yani namaz kılmak sadece insanın kendi üzerine farz olan bir ibadeti yerine getirmesiyle sınırlı bir şey değildir. Bilakis bununla birlikte namazın çağırdığı yöne doğru yola koyulması ve başkalarının da bu yola koyulmasını sağlamasıdır. Gerçek manada namazın yerine getirilmesi kişinin gereken çabayı yaparak hem kendisinin, hem de başkalarının yaşadığı ortamı namazla uyumlu manevi bir ortama dönüştürmesine denir. Bu atmosfer insanı, Allah’ı arama ve Allah’a tapınma eylemine sevk eder. Herkesi namaz hattı ve yönünde harekete geçirir. Mümin bir kişi ve mümin bir toplum namazı ikame ederek ahlaki bozukluk günah ve fesadın kökünü bünyesinde yakar, yok eder. Günah işleme yapısını ve günahın iç ve dış sebeplerini yani nefsani ve toplumsal etkenlerini tesirsiz hale getirir. Namaz kesinlikle fert ve toplumu çirkin ve beğenilmeyen şeylerden korur.[3] Hayatın karmakarışık ve fırtınalı sahnesinde şeytani güçler her fırsatta -tam teçhizatlı olarak- iyi işleri ve iyilik sebeplerini kimde ve nerede olursa olsun yok etmek istemektedirler. Bu bağlamda ilk hücum edilecek ve viran olunacak kale insanların irade ve azim gücüdür. Çünkü bu dayanıklı koruyucuyu ortadan kaldırmakla; insanın şahsiyet kalesini (topladığı çok kıymetli bilgi ve asalet hazinesini) zapt etmek ve yağmalamak mümkündür.
Allah’ı anmayı telkin ve tekrar ederek sınırlı meziyetlere sahip aciz insanın, sınırsız kudrete sahip Allah ile ilişki kurmasını, O’na dayanmasını sağlayan ve bu yolla onun sonsuz ve sınırsız bir manevi güç elde etmesini sağlayan namaz, insan zaafının en iyi dermanı, irade ve azmin en etkili ilacı olarak değerlendirilmelidir.
Yüce İslam Peygamberi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) İslam’ın zuhurunun eşiğinde, her tarafı kuşatmış olan cehalet karşısında, omuzunda dağlar kadar ağır sorumluluk hissettiği bir dönemde gece yarısı namaz ve zikir ile emrolunuyordu "Ey örtünüp bürünen (Resulüm)! Birazı hariç geceleri kalk namazı kıl. Gecenin yarısında, yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahiy edeceğiz.”[4]
[1]- Nebevi hadis
[2]- “Şüphesiz insanlara namazda Kur’an okumalarının emrolunması, Kur’an’ın unutulmaması, kaybolmaması ve yıpranmaması içindir. Böylece Kur’an ortadan kalkmaz ve meçhul olmaz.” (Fazl b. Şazan’ın İmam Rıza’dan naklettiği hadis.)
[3]- "(Resulüm) Sana vahiy edilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alı-koyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin)en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut/45
[4]- Müzemmil/1-5