Displaying items by tag: Gülenizm
Ne “Amerikan Sünniliği” ve ne de “İngiliz Şiiliği”
Kendi mezhebini “din”in kendisi ve kendi dışındaki herkesi yok edilmesi veya en azından başı ezilmesi gereken “öteki” olarak gören yapılar oluşturmak isteyen emperyalizm, direkt veya dolaylı olarak bin bir yoldan “Selefizm, Vahhabizm, Gülenizm, Cübbelizm vb.” gibi akım ve bu akımların yapılarına yatırım yapmaktadır.
Allah’ın adıyla
Jeopolitik konumu, sahip olduğu tabii zenginlikleriyle Ortadoğu, Yaratıcının Müslümanlara ilahi bir bağışıdır. Dünya siyasi ve ekonomik arenasında sahip olduğu kader belirleyici bu özellikler dolayısıyla Ortadoğu, tüm tarih boyunca egemenlerin iştahını kabartmıştır. Küresel müstekbirler tarih sürecinde şunu keşfetmişlerdir ki, Ortadoğu’ya hakim olmaksızın “global emperyal” bir düzen kurmak mümkün değildir. Gerek bahsi geçen bu özelliklere sahip olmak ve gerekse İslam’ın “devrimci” karakterini yok ederek veya baskılayarak bölge üzerinden tüm dünyaya egemen olmak isteyen müstekbir/egemen güçlerin gözü her zaman bu coğrafyada olagelmiştir. Tüm dünya mazlumlarının kanını emmeye göz dikmiş olmakla beraber emperyalizm ve siyonizmin hedef aldığı esas coğrafya Ortadoğu ve hedef aldığı esas toplumlar Müslüman halklardır.
Emperyalizmin “Haçlı Seferleri” ile başlattığı tüm Ortadoğu’ya sahip tüm Müslümanlara malik olma ihtirası bin yılı bulmuş durumda. Bin yıllık bu mücadele sırasında emperyalizm, İslam coğrafyası ve Müslüman halklar için bin bir türlü fitne ve plan üretmiş ve kendi cephesinden engin bir tecrübe edinmiştir.
Tarihsel süreçte daha ziyade İngiltere ve yirminci yüzyıl başlarından itibaren ise daha ziyade Amerika olarak vücut bulan emperyalizmin son iki yüzyıl boyunca yatırım yaptığı en büyük fitne alanı hiç kuşkusuz “mezhepçilik”tir!
Müslümanların vahdetine engel olmak, güç ve enerjilerini birbirlerine yönlendirmek, esas düşmanlarını tanıma ve tanımlamalarını önleyerek bölgenin fiziki ve beşeri zenginliğini yağmalamak ve hem de tüm coğrafyaya sulta kurmak için emperyalizm ve siyonizmin elindeki “en etkin silah” mezhepçiliktir!
İslam dünyasına kısa bir göz gezdirdiğimizde koca coğrafyayı üç kelime ile özetlemek mümkün: “zulüm, kan, gözyaşı”! Katledilen canların, kirletilen iffetlerin hepsi Müslüman. Harap olan şehirler, viran olan köyler, telef olan ürünler, fesada uğrayan toplumlar, yok olup giden zenginlik ve enerji… hepsi İslam ümmetine ait! Ve bunların hepsinden daha acı olanı ise tüm bu zulüm ve cinayetlerin neredeyse tamamının Müslümanlar eliyle işleniyor olması!
Küresel müstekbir planlayıcılar, gerek sahadaki tetikçilerinin ve gerekse kitlelerin bu cinayetleri kabullenme, meşrulaştırma ve içselleştirmeleri için dinsel kılıflar üretmek zorunda olduklarını biliyorlar. Küresel emperyalizm ve siyonizmin “cihadist terörist” anlayışların kullanımı için ürettiği dinsel kılıflar, genellikle mezhebi ihtilafları kullanma şeklinde tezahür etmektedir.
İslam ümmetinin enerjisini birbirlerine karşı tüketmek ve asla kendilerine dönmesine müsaade etmek istemeyen emperyalizm ve siyonizm, İslami mezhep ve fırkaların ihtilafları üzerine korkunç bir yatırım yapmaktadır. Kendi mezhebini “din”in kendisi ve kendi dışındaki herkesi yok edilmesi veya en azından başı ezilmesi gereken “öteki” olarak gören yapılar oluşturmak isteyen emperyalizm, direkt veya dolaylı olarak bin bir yoldan “Selefizm, Vahhabizm, Gülenizm, Cübbelizm vb.” gibi akım ve bu akımların yapılarına yatırım yapmaktadır.
Ancak emperyalizmin yatırım yapıp bel bağladığı yapı ve anlayışlar, sadece “Sünni Mektep” içerisinden olanlar değildir. “Mezhepçilik fitnesi”nin ateşinin bir an bile sönmesini istemeyen emperyalizm, “Şii Mektep” içerisinden de bir kısım anlayış ve yapılara yatırım yapmaktadır.
İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamaney’in “İngiliz Şiiliği” olarak tanımladığı, emperyalizmin hedeflerine hizmet etmesi için fitnekar bir Şii anlayış, Londra merkezli olarak yeşertilmeye çalışılıyor!
İster Şii olsun ister Sünni, izledikleri yol ve yöntemler hatta bizatihi varlıkları küresel emperyalizmin hizmetinde olan “mezhepçilik” fitnesini kuşanmış bu anlayışlara karşı Şii’si ve Sünni’si ile İslam ümmetinin her ferdinin ayık olması; sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik tüm güçleri ile bunlara karşı koyması en büyük vazifedir.
İşte bu merhalede şöyle bir sorunun cevabını aramalıyız: “İster Şii olsun ister Sünni, acaba bilinçle veya cehalet ve taassuplarının kurbanı olarak kendilerince “İslam’a” ama hakikatte “emperyalizme” hizmet etmekte olan bu anlayış ve yapıların onları teşhis etmemizi kolaylaştıracak karakter ve özellikleri nelerdir?”
Bu soruyu cevapladığımızda “Amerikan Sünniliği” ve “İngiliz Şiiliği”nin ortak karakterini ortaya koymuş olacağız.
1-Mezhepçi bir söylem ve hareketi şiar edinmiş olma
Amerikan Sünniliği ve İngiliz Şiiliği’nin birincil ortak yönü: “Kendi mezhebini dinin kendisi ve kendi dışındaki herkesi ise “batıl” görmesidir.” Pek çok merhalesi olan bu vahim vakıanın son aşaması kendi dışındaki mezhep ve fırkaları “şirk ehli” olarak ilan edip; “kan, mal ve namuslarını helal görme” aşamasıdır ki, maalesef şu an Ortadoğu’da özellikle “Vahhabizm”den beslenmiş yapılar bu aşamaya ulaşmış durumdadırlar!
2-Vahdet karşıtlığı
Amerikan Sünniliği ve İngiliz Şiiliği’nin en karakteristik özelliklerinden biri: “Müslümanların vahdetine inanmamaları hatta karşı durmalarıdır.” Kendi dışındakileri “batıl” olarak gören bu anlayışların doğal olarak lügatlerinden “vahdet” kelimesi çıkmış durumdadır. Müslümanları İlay-i Kelimetullah bayrağı altına değil, kendi yapılarının bayrağı altına davet etmektedirler. Ve herkes kendi bayrağını esas aldığından vahdet hayal ve tefrika kaçınılmaz oluyor!
3-Diğerlerinin kutsallarına hakaret etme
Amerikan Sünniliği ve İngiliz Şiiliği’nin “en tehlikeli” karakteristik ortak özellikleri ise “Öteki ve batıl olarak gördüğü diğer mezhep ve fırkaların kutsallarına, değerlerine, ritüel ve şahsiyetlerine hakaret ve küfür etmedir.” Emperyalizmin bu anlayış ve yapılardan beklediği en büyük hizmet budur! Çünkü bu sayede mezhep ve fırkalar birbirlerine karşı kinlenecek, bilenecek ve ardı arkası kesilmeyen fitnelerin kapısı aralanabilecektir..!
4-Emperyalizm ve siyonizm ile mücadele etmeme
Amerikan Sünniliği ve İngiliz Şiiliği’nin ortak karakteristik bir başka özelliği ise “Tüm dünya mazlum ve mustazaflarının ortak ve esas düşmanı olan emperyalizm ve siyonizm ile mücadele etmemektir.” Bu türden anlayış ve yapılar, hiçbir zaman emperyalizm ve siyonizm ile hesaplaşma yolunu seçmedikleri gibi ya uşaklık veya yandaşlık yapmaktadırlar. Bazen şartlar onları emperyalizm ve siyonizm aleyhine olmaya mecbur kılar ki –aksi takdirde halklar nezdindeki konumları açığa çıkacaktır- o zamanlarda sadece söylem boyutunda kalacak yuvarlak sözler söylenir.
5-Mücadele ve cihat alanı olarak diğer mezhepleri görme
Amerikan Sünniliği ve İngiliz Şiiliği’nin ortak bir başka karakterleri ise “Dünya küfür ve müstekbirleri dururken, “cihat” alanı olarak, “öteki ve batıl” olarak belledikleri mezhep ve fırkalara yönelmiş olmalarıdır.” Dünya küfür ve müstekbirleri “Ehl-i Kitap” nitelemesi ile yumuşatılıp, flulaştırılıyorken; diğer mezhep ve fırka mensupları “şirk ehli” ilan edilerek “kan, mal ve namus”ları ile hedef tahtasına oturtulmaktadır.
İhanet, cehalet ve taassupları dolayısıyla mezhebi ihtilafları derinleştirmenin İslam ümmetini vahdetten uzaklaştırmak olduğunu ve bu tefrikanın ardında yatan ana etkenin ise emperyalizm ile siyonizmin planları olduğunu fark edemeyen/fark etmek istemeyen Amerikan Sünniliği ve İngiliz Şiiliği mensupları, çatışmacı bir dil kullanarak her zaman gerilimli bir ortam yaratmak istemektedirler. Zira bu tür anlayışlar, “tefrika”dan beslenmektedirler! Ve yine bu türden anlayışlar, menfaat ve mevzi kazanmanın yegane yolu olarak çatışmayı görmektedirler!
Sonsöz: Şii önderler ne diyor?
Burada merak edilebilecek en önemli hususlardan biri de: “Acaba Ehl-i Beyt Mektebi’nin önderlerinin bu konudaki yaklaşımları nedir?” sorusudur.
Öncelikle şunu söylemeliyiz ki; mezhepçi bir dil kullanarak tefrikaya sebebiyet verme, İslam’a ihanettir! Kur’an-ı Kerim’in, Hz. Peygamber (s.a.a)’in, Ehl-i Beyt (s.a)’in anlaşılmamasının önündeki en büyük engel hiç şüphesiz “mezhepçilik”tir!
Tefrika “şeytan”dan, birlik ve vahdet-i kelime “Rahman”dandır. Buyurarak vahdetin önem ve kaynağını gösteren İslam İnkılabı’nın kurucu önderi İmam Humeyni (r.a): “Biz kendi aramızda namazda elimizi şöyle bağlayalım böyle bağlayalım diye tartışıp dururken düşman gelip o elleri kesiyor.” Ve yine: “İslam ülkelerinde, kirli eller, Şiiler ve Sünniler arasında ihtilaf yaratıyorlar. Bunlar ne Şii ne de Sünni’dirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. İslam ülkelerini ellerimizden almak istiyorlar.” Buyurarak “vahdet”in önemi ve “mezhepçilik” fitnesinin kaynağını göstermiştir. Yüce İmam (r.a): “İslam’ın, Kuran-ı Kerim ve şanı yüce Peygamberimizin asıl düşmanı Amerika ve onun şirret çocuğu İsrail’dir!” buyurarak İslam ümmeti için esas tehdit ve tehlikenin üzerindeki perdeyi de kaldırmıştır.
“Şia ve Sünni bahaneleri ile vahdeti baltalayanlar, düşmanların uşağı ve İslam düşmanıdır” sözleri ile mezhepçiliğin İslam için ne türden bir ihanet olduğunu ortaya koyan İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Hamaney ise bir başka sözünde: “Her kim başka fırkanın kutsallarına ihanet ederse, eğer öfke ve ihanetle başka fırkaya davranırsa vahdete darbe vurmuştur. Her kim olursa olsun!” buyurmuşlardır. Rehber Seyyid Hamaney, bir başka sözlerinde “mezhepçilik” fitnesinin ne manaya geldiğini: “Mezhebi ihtilafları körüklemek, düşmanın kılıcını keskinleştirmektir” buyurarak ortaya koymuştur. Rehber Seyyid Hamaney, “mezhep-vahdet” çizgisinin nasıl çizilmesi gerektiğini de şöyle ifade etmişlerdir: “İslami vahdetin anlamı açıktır. Kastedilen mezheplerin tek mezhepte toplanması değildir. Var olan mezheplerin her biri kendi alanlarında sıradan işlerini yapsınlar; ama birbirleri ile ilişkilerini iyileştirsinler.”
Bu konu da sözü ciltler dolusu uzatmak mümkün ancak akıl sahipleri için kanaatimce bu kadarı kafidir.
Yazımızı İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamaney’in konumuzla ilgili olarak buyurduğu söz ile bitirelim: “Hem İngiliz modeli Şiilik ve hem de Amerikan modeli Sünnilik, İslam karşıtlığıdır!”
Muntazar Musavi