İran ve P 5+1 arasında nükleer müzakerelerin ayrıntıları....

Rate this item
(0 votes)

 İRAN’IN NÜKLEER MÜZAKERELERDEKİ MANTIKLI VE YAPICI TUTUMUNU TANIMAK

Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyesi olan İran İslam Cumhuriyeti, barışçıl nükleer faaliyetlerinde askeri hedeflere yönelmeyeceğini ve bu husustaki taahhüdünü her fırsatta resmi bir şekilde dünyaya ilan edegelmiş, bu taahhütler çerçevesinde söz konusu antlaşmadan doğan yükümlülüklerini tamamen yerine getirerek barışçıl nükleer faaliyetlerinin sürekli ve detaylı bir şekilde UAEK tarafından denetlenebilmesi için gerekli ortamı hazırlamış, böylece konuyla ilgili her türlü muhtemel şaibeli durumun önüne geçerek bu alanda en yetkili resmi mercii konumundaki UAEK’ya gerekli güvenceyi vermiştir.

 İran İslam Cumhuriyeti’nin üstlendiği birçok yükümlülüğün gereğini yerine getirmiş olmasına karşılık, İran halkının da doğal olarak anlaşmalardan kaynaklanan açık ve net haklarından kayıtsız şartsız faydalanması beklenmektedir.

Bu bağlamda, bir milletin kendi iradesi, kabiliyeti ve yetkisiyle, yasal taahhütlerinden kaynaklanan ve UAEK ve NPT' ye üyeliğin beraberinde getirdiği görev ve sorumlulukları kabul etme ve uygulamaya dair haklarını değiştirmeye veya inkâr etmeye hiçbir merci veya kurumun hakkı yoktur. Zira bu haklar İran halkına sözünü ettiğimiz bu merci veya kurumlar vermemiştir ki, söz konusu hakların temeli, sınırları veya niteliği ve uygulama zamanı konusunda şart öne sürsünler.

İran İslam Cumhuriyeti, nükleer faaliyetleri konusundaki siyasi diyaloglara, UAEK kuralları ile NPT Antlaşması hükümleri çerçevesinde ve müzakerelerden sonuç alma maksadıyla, büyük bir azim ve kararlılıkla devam etmektedir. İran İslam Cumhuriyeti, her ne kadar 2003 - 2005 yılları arasındaki 3 yıllık süre zarfında İngiltere, Fransa ve Almanya'dan oluşan ülkelerin taahhütlerini yerine getirmemesinden dolayı müzakerelerden iyi bir deneyim edinmemişse de, bu durum İran’ın, İran halkının nükleer haklarını doğrudan müzakerelerde savunması anlayışında hiçbir değişiklik yaratmamıştır. Bu arada, 5+1 ülkeleri ile yapılan müzakerelerde, İranlı müzakerecilerin, sürekli diyalog sürecinin sözünü ettiğimiz bu 3 Avrupa ülkesi tarafından çıkmaza yönlendirilmesinden kaygı duyduklarını da itiraf etmek gerek.

İran İslam Cumhuriyeti, geçmişte 3 Avrupa ülkesi ile yaptığı anlaşma çerçevesinde, güven olgusunu artırmak adına, kendi taahhütlerinin üstünde ve hatta UAEK Tüzüğü ve NPT Antlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülüklerin de ötesinde çok sayıda uygulamayı gönüllü bir şekilde kabul etmiş, tek taraflı güven artırıcı bir açılım ile Avrupalı taraflardan her birinin isteklerini uzun süre uygulamıştır. Burada bunlarda bazılarına değinmek istiyorum:

1. 26 ay boyunca zenginleştirme faaliyetlerinin askıya alınması,

2. 26 ay boyunca ek protokollerin, onaylanmasından önce uygulanması

3. Sarı kekin AUC'ye dönüştürülmesinin 8 ay askıya alınması,

4. AUC'nin UO2'ye dönüştürülmesinin 8 ay askıya alınması,

5. UO2'nin UF4'e dönüştürülmesinin 8 ay askıya alınması,

6. UF4'ün UF6'ya dönüştürülmesinin 8 ay askıya alınması,

7. Parça üretimi çalışmalarının 3 ay askıya alınması,

8. Zenginleştirmede kullanılan parçaların üretiminin yapıldığı merkezlere 20 kez erişim ve denetim izni verilmesi,

9. Zenginleştirme faaliyetlerinin araştırma ve geliştirilme faaliyetlerinin yapıldığı merkezlere 2 kez erişim ve denetleme izni verilmesi

10. Askeri 26 bölgeye erişim ve denetim için izin verilmesi.

Sonuçta 2005 yılındaki müzakerelerde müzakere tarafı 3 Avrupalı ülkenin uluslararası yasalar ve hukuka aykırı bir şekilde İran tarafına tüm nükleer yakıt çevrimini durdurması için yazılı bir öneri vermesiyle nükleer müzakere süreci bir kaç aylığına duraksamıştır. Buna rağmen İran İslam Cumhuriyeti, diyalog ve işbirliği stratejisinin İran ve karşı taraf arasındaki mantıklı, yapıcı ve netice veren tek çözüm yolu olduğu anlayışıyla müzakerelere stratejik bir konu olarak bakmaktadır. Oysa bazı güçler maalesef diyalog ve baskı gibi başarısız ve sonuçsuz strateji kullanmakta ısrar ediyorlar ve müzakereleri sadece, önceden belirlenmiş hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak kullanıyorlar. Son bir kaç yılda diyalog yolunda somut ve ciddi gelişme sağlanamamasındaki temel nedenlerden birisi de hiç şüphesiz siyasi müzakere sahnesinin kendi hedeflerine ulaşma yolunda bir araç olarak görülmesi anlayışıdır.

Müzakerelerde söz konusu 3 Avrupalı ülkeye, 3 ülke daha eklendikten ve 5+1 adlı grubun meydana gelmesinden sonra, İran İslam Cumhuriyeti bir kez daha aktif bir şekilde müzakere sürecine katıldı. Birinci Cenevre müzakerelerinde (2008) siyasi müzakerelerde başarı şansını artırmak amacıyla bir öneri paketinin sunulması ve ikinci Cenevre müzakerelerinde (2009) ise bu paketin güncellenmesi, İran İslam Cumhuriyeti’nin, diyalog ve mantıksal yaklaşımı sadece doğru ve mantıklı bir seçenek olarak kabul etmekle yetinmediğini, bu anlayışın müzakerelerde hâkim olması için gayret sarf ettiğini ve bu yolda kendi payına düşeni yapmaya hazır olduğunu gözler önüne sermiştir.

Cenevrede yapılan üçüncü toplantı (2010) İran ve 5+1 ülkeleri ile yapılan müzakerelerde bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Bu toplantıda taraflar, İran ve 5+1 grubu arasındaki etkileşimin devamının işbirliği için diyalog şeklinde mümkün olabileceği konusunda anlaşmışlarsa da, maalesef 5+1 ülkelerinden bazıları bu anlaşmaya bağlı kalmadılar.

Bugün şu gerçek daha iyi anlaşılmaktadır ki, eğer 5+1 ülkelerinden bazıları bu anlaşmaya bağlı kalmış olsalardı, muhakkak bugün bu yolda daha fazla gelişmeye şahit olacaktık. Yine, 5+1 grubu Tahran’daki araştırma reaktörüne yakıt temin etme konusunda işbirliği sergilemiş olsaydı, İran İslam Cumhuriyeti’nin duyduğu bu ihtiyaç, çözüm yolunda ilerlemek için bir fırsat olabilirdi. Ama 5+1 ülkelerinin birinci İstanbul (2011) toplantısında gündeme taşıdığı mantık dışı ve dengesiz önerileri bir kez daha fırsatları boşa çıkarmıştır. Zira onlar Tahran araştırma reaktörüne yakıt temin etme ve bir milyon İranlı hastanın ihtiyaç duyduğu radyoaktif ilaç satışı konusunda hiçbir bağlayıcı çerçeve belirlemedikleri gibi yakıt değişimi formülü ile de İran İslam Cumhuriyeti’nin ihtiyacını karşılamayı kabul etmemişlerdir. Bununla birlikte, Brezilya Cumhurbaşkanı ve Türkiye Başbakanı, Amerika Cumhurbaşkanı’ndan mektup aldıktan sonra, bu konuda yeni bir girişim için Tahran’a gelmiş, İran İslam Cumhuriyeti’nin yapıcı işbirliğine bizzat tanık olmuş ve Amerika Cumhurbaşkanı’nın mektubuna cevap niteliği taşıdığını söyledikleri “Tahran Bildirisi” çerçevesinde yakıt mübadelesi fikrini sonuçlandırmayı başarmışlardır. Ancak bu bildiriden bir kaç gün sonra, ABD'nin baskılarıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde akıl ve mantık dışı bir tutum sergilenerek 1929 sayılı kararın onaylanmasıyla, taraflar arasında şekillenen kazan-kazan modeli işbirliğinin gelişmesi büyük bir engele takılmış, dolayısıyla da İran’ın yapıcı çabaları sonuçsuz kalmıştır.

Bütün bunlara rağmen, bazı 5+1 ülkelerinin şaşkın bakışları arasında bu engeller de İran’ın barışçıl nükleer faaliyetlerini durduramadı. İran halkı Tahran araştırma reaktörüne yakıt temini konusunda 5+1 ülkelerinden umudunu kestiği bir anda, İranlı bilim adamları, güçlü iradeleri sayesinde daha önce tecrübe etmedikleri bir alanda Tahran araştırma reaktörü için gerekli yakıt çubuklarını üretip reaktörün merkezine yerleştirmeyi, böylece pratikte bir milyon İran vatandaşının ihtiyaç duyduğu radyo aktif ilacı sadece İran’ın barışçıl nükleer faaliyetleri ile elde etmeyi başardılar.

Her ne kadar değindiğimiz konular, geçmişe ait olsa da, mevcut koşullarda dirayetsiz ve akıllıca olmayan davranışlar fırsatları yok edebilir ve geçmişteki tecrübelerin tekrarlanmasına neden olabilir. İtiraf etmek gerekir ki, yakıt mübadelesi ve Tahran Bildirisi toplu anlaşma ve konunun çözümü için iyi bir fırsat olabilecekken maalesef bazı 5+1 ülkelerinin yanlış hesapları buna müsaade etmemiştir.

Son aşamada, İran İslam Cumhuriyeti Birinci Almatı toplantısında gündeme gelen 5+1 Grubunun önerisini detaylı bir şekilde inceleyerek ve sunulan projenin çerçevesini dikkate alarak, Moskova müzakerelerinde karşı tarafa mantıklı, yapıcı ve gerekli bir cevap sunmuştur. Bu doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti İkinci Almatı görüşmelerinde aşağıdaki konulara vurgu yapmıştır:

1. İran İslam Cumhuriyeti nükleer konunun tamamen çözüme ulaşması ve üzerinde mutabakat sağlanan sonuca ulaşmak için 5+1 ülkeleri ile NPT Antlaşması çerçevesinde çalışmaya hazırdır.

2. 5+1 ülkelerinin bu aşamada konunun tamamen çözümlenmesi için gerekli hazırlığa sahip olmaması durumunda İran İslam Cumhuriyeti bu yolda ilk adımı veya adımları atmaya hazırdır. Bunun şartı karşı tarafın karşılıklı ve eşit ağırlıkta, aynı cinsten ve eşzamanlı olarak adımlar atmak için gerekli hazırlığa sahip olması ve İran İslam Cumhuriyeti’nin NPT'den kaynaklanan haklarını bilhassa uranyum zenginleştirme hakkını resmi olarak tanımasıdır. Bu doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti, Birinci Almatı toplantısında 5+1 ülkeleri tarafından belirlenen önerilerden bir kaçını uygulamaya hazırdır.

İkinci Almatı müzakerelerinde İran İslam Cumhuriyeti’nin sergilediği insiyatif ve Birinci Almatı toplantısındaki 5+1 ülkelerinin bazı önerilerini kabul etmesi, diyalog ve işbirliği stratejisinin şekillenmesi yolunda bir kez daha bazı güçler için ciddi bir sınav olmuştur. Zira bu insiyatif artık İran İslam Cumhuriyeti’nin barışçıl nükleer faaliyetleri hakkında endişe duyan bazı güçlerin iddiasının devamı için herhangi bir açıklama ve bahaneye yer bırakmayacaktır.

Şu anda 5+1 ülkeleri üç seçenekle karşı karşıyalar:

Birincisi, konunun tamamen bir aşamada çözülmesidir ki, İran İslam Cumhuriyeti sonuç alınana kadar bu yolda ilerlemeye hazır olduğunu ifade etmiş ve Moskova müzakerelerinde de kapsamlı planını önermiştir.

İkincisi, ikinci Almatı toplantısında önerildiği gibi konuyla ilgili ilk adımın her iki tarafça karşılıklı olarak, aynı cinsten, eşit ağırlıkta ve eş zamanlı bir şekilde atılması suretiyle adım adım çözüme ulaşılmasıdır.

Üçüncüsü ileriye doğru hareket etmekten vazgeçmek ve birinci Almatı toplantısında 5+1 ülkelerinin önerilerini bir kenara bırakmak.

İkinci Almatı müzakerelerinde Bayan Catherine Ashton basın toplantısı esnasında 5+1 ülkelerinin temsilcilerinin başkentlerine dönerek kendi makamlarına danıştıktan sonra aldıkları kararı Sayın Doktor CALİLİ'ye ileteceklerini bildirmiştir.

İstanbul müzakerelerinin ileriye dönük bir adım olması temennisi ile 5+1 ülkelerinden beklentimiz şunlardır:

Birincisi, İran’ın önerdiği “Konunun tek bir aşamada çözümlenmesi” veya “ Konunun adım adım çözümlenmesi” seçeneklerinden birisini seçerek, karşılıklı, aynı cinsten, eşit ağırlıkta ve eş zamanlı adımlar atarak müzakerelerde ilerleme sağlanmasındaki ciddi kararlılıklarını bizzat göstermeli,

İkincisi; yapıcı, ciddi, kapsamlı, etkili ve sonuç verici müzakerelere oturmalı ve bu husustaki işbirliği için diyalog kurallarına ve gerekliliklerine bağlı kalmalı,

Üçüncüsü; İran halkının NPT yükümlülüklerinden doğan haklarını, özellikle de uranyum zenginleştirme hakkını kayıtsız şartsız tanıyarak, uluslar arası yükümlülüklere bağlı kalmamak ve uluslar arası dengeler ve kurallarda seçici olmak türünden suçlamaların odağı haline gelmemeli,

Dördüncüsü; görüşmelerde ilerleme sağlanabilmesi için müzakerelere katılan kişilere gerekli yetkiyi vererek, zaman kazanma, diyalogdan kaçmak veya sırf diyalog için diyalog yapmak gibi şaibeli durumlardan kaçınmalıdır.

İki taraf arasında geçekleşen bir sonraki temaslarda, Dr. Celili ve Bayan Catherine Ashton’un önceki müzakereler ve mutabakatların devamında 15 mayıs tarihinde İstanbul’da bir araya gelip görüşme yapması kararlaştırılmıştır.

İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği Basın Müsteşarı

 

 

Read 1312 times