Displaying items by tag: Vahhabi

Gerçekte Hz. Ali (aleyhi selam) ve Ehlibeyt (aleyhimu’s selam) Şiiliğinin içini oymak için İngiliz ve Amerika istihbaratları tarafından eğitilip Şiilerin içine gönderilen (görüntüde Kum’da, Necef’te ders okusalar bile) gulat zihniyetli sapkın Şiiler, Ehlibeyt mektebinin en önemli savunucusu ve koruyucuları olan müçtehitleri ve Ehlibeyt mektebinin temel direklerini hedef almaktadırlar. Geçtiğimiz yüzyıllarda Hıristiyanlar, Yahudiler ve Selefi Vahhabiler tarafından gündeme getirilerek tahrip edilmeye çalışılan müçtehitlik kurumuna yönelik saldırılar son yıllarda şekil değiştirerek mektepten gözüken sapkın gulatçılar tarafından yapılmaktadır.

Şia mektebinin İmam Mehdi’nin (Allah zuhurunu çabuklaştırsın) büyük gaybetinden sonraki en büyük koruyucuları olan müçtehitlere içeriden saldırılar, doğal olarak dış saldırılardan daha etkili olmaktadır. İmam Hüseyin, İmam Ali, Hz. Fatıma, Ehlibeyt sevgi ve muhabbetini bir araç olarak kullanan sapkın gulatçılar mektebi içeriden oymak için bu kutsallardan yararlanmakta ve mekteptenmiş gibi görünmektedirler. Vahhabilerin büyük önderi Muhammed Bin Abdulvahhab’ın İngilizler tarafından kullanılarak İslam’ın Ehlisünnet ekolünün içini oydukları gibi şimdi de aynı taktiği Şiiler üzerinden yapmaktadırlar. (İngilizler gerçi aynı taktiği aynı dönemlerde Bahailer aracılığı ile yapmaya kalktılar, ancak Şia müçtehitlerinin basireti ve yol göstermeleri ile başarıya ulaşamadılar) Vahhilerin önderi Muhammed Bin Abdulvahhab da İslam adına bir şeyler yaptığını zannediyor ve (bilerek veya bilmeyerek İngilizlerden aldığı destekle) ateşli bir şekilde İslam’ın içinde olmayan, İslam’a bulaşmış bidatleri temizleyeceğini, insanlara kutsal görünen kişilere (Peygamber, Ehlibeyt ve sahabe gibi önemli kişilere) tapmaktan vazgeçmeleri ve yalnızca Allah'a kulluk etmeleri gerektiğini, Allah’tan başka her şeyin bir kenara bırakılması gerektiği, tevessül edilmemesi, kabir ziyaretlerinin yasaklanılması, şefaatin söz konusu olmaması… gibi görüntüde saf ve katıksız bir İslam ve tevhide davet ettiğini zannetmesine rağmen gerçekte İslam’ın temellerine karşı saldırıya geçmişti. Görüntüde Allah için İslam için belki de bu iddialarını savunuyor ve bunun gerçekleşmesi için kendileri gibi düşünmeyen Müslümanların kanlarının, namuslarının ve mallarının helal olduğuna dair fetvalar vermekte ve yüzbinlerce masum Müslüman, vahhabiler tarafından bu şekilde şiddetli bir şekilde katledilmekteydi. Cennetü’l Baki mezarlığı tahrip edilmiş orada bulunan Ehlibeyt türbesi yerle bir edilmiş, önemli sahabelerin kabirleri yıkılmış, İmam Hüseyin’in Kerbela’da türbesine saldırılmış, Medine’de Peygamber Efendimizin kabri şeriflerine bile saldırmaya kalkmışlardır. İslam gerçeğini tarihi olarak ortaya koyan eski yaptılar ve yerler vahhabiler tarafından yıkılmış ve yerle bir edilmiştir…

Şimdi aynı zihniyete sahip olan vahhabilerin Şii versiyonu olan gulatçılar, kendi anlayışlarına göre tahrif edilmiş Ehlibeyt mektebini yeniden canlandırmak, katıksız, saf ve öz Ehlibeyt mektebini ortaya koymaya çalıştıklarını iddia etmektedirler. Ehlibeyt dışında her şeyi reddeden vahhabi Şiiler Kur’an’ın bile tahrif edildiğini, İslam’ın gerçek İslam olmadığını, onun da bozulduğunu iddia etmekte ve Öz Ehlibeyt mektebini kendilerinin bildiğini ve savunduklarını iddia etmektedirler. Ehlibeyt İmamlarının tek hakikat olduğunu ve onların bir şekilde Allah’ın bir parçası olduklarını iddia etmektedirler. Savundukları ilkelere bakıldığında bir nevi Ehlibeyte uluhiyet verdikleri görülmektedir. Allah’tan başkalarına uluhiyet vermek şirktir ve bu ilkeyi savunanların kafir olmasına neden olur. Bu düşünce Allah’ın en önemli kırmızı çizgisidir. Bu kişiler İngiltere’de yaşayan Abdulhalim el Gizzi denilen bir kişi tarafından etkilenmiş ve onun din ve Ehlibeyt mektebi karşıtı sözlerinin tesiri altında kalarak yoldan çıkmışlardır.

Bu kişiler Ehlibeyte feda olmak gerektiğini (İslam ve Kur’an’ın da görüşü bu yöndedir, ancak buradaki kasıt o değildir) ve onlar için kan vermenin, can vermenin gerekli olduğunu iddia etmektedirler (gerçekte de böyle olmalı, ancak buradaki hedefleri daha farklıdır). Dolayısıyla Ehlibeyt mektebinin içine 150-200 yıl kadar önce İngilizler tarafından atılan en büyük bidat olan kama ve zincir vurmayı savunmakta, bu şekilde Ehlibeyti savunduklarını iddia etmektedirler. Buna karşı gelen herkesi hain olmakla, mektebi anlamamakla itham etmektedirler. Kama vurmanın bidat ve haram olduğunu savunan müçtehitlere hakaretler etmekte ve lanet okumaktadırlar. Bu sapkınlara göre Kur’an ve Allah’ın emri olan Müslümanlar arası birlik ve vahdet haramdır ve ihanettir. Her kim Müslümanlar arasında vahdeti savunursa onlardan olur, onlar da kafir olduklarından bu Şiiler de kafir olmaktadır!! İmam Humeyni, İmam Hamaney, Ayetullah Hoi, Ayetullah Sistani… gibi müçtehitler bu görüşleri savunduklarından kafirdir, haindir!!! Dolayısıyla bu gulatçılar çok rahat müçtehitlere hakaretler edebilmekte ve hatta lanet bile okuyabilmektedirler. Şimdiye kadar hiçbir kafir ve münafığın açıkça cesaret edemedikleri küfür ve hakaretleri bu sapkın gulatçılar rahatlıkla edebilmekte ve halkın arasında dolaşabilmektedirler!!

Şia halkın kutsalları olan Ehlibeyt ve İmam Hüseyin (aleyhi selam) bunlar tarafından kullanılmakta ve halk bu isimlerle kandırılmaktadır. İmam Hüseyin için başvuruyoruz, bu onun için çok mu? O canını verdi, çocuklarını feda etti, biz başımızdan biraz kan akıtmışsak çok mudur? Diyerek halkın duygularını bu şekilde tahrik ederek kabartmaktadırlar. Ancak İmam Hüseyin’in düşmanları olan vahhabi selefiler bugün Irak’ta, Suriye’de, Pakistan’da, Afganistan’da, Yemen’de… Ehlibeyt taraftarlarını kesmekte ve İmam Hüseyin’e yaptıkları muamelenin aynısını onun taraftarlarına yapmaktadırlar. Bu sapkın gulatçıların kendi kanlarını akıtmaları yerine oradaki sapkın IŞİD ve Nusra gibi Ehlibeyt düşmanı katillerin kanlarını akıtmaları gerekmez mi? İnsanların kılıçlarını kendi kafalarına değil de IŞİD gibi Nusra gibi Ehlibeyt katillerinin başlarına vurmaları gerekmez mi? Her gün Şia kesen bu katiller, açıkça Muaviye, Yezit taraftarları olduklarını ve tüm Şiaların başlarını keseceklerini açıklamaktadırlar. Bu sapkın gulatçılar insanları aldatacağına ve Ehlibeyt mektebini bozmaya kalkacaklarına gidip onlarla savaşmaları, halkı onlara karşı uyarmaları gerekmez mi? İmam Hüseyin İslam için Kur’an için şehit olmadı mı? Bunların da İslam ve Kur’an için şehit olmaları gerekmez mi? Ehlibeyt İmamlarının hangisi başlarına kama vurmuş, sırtlarına zincirlerle dövmüşlerdir?! Veya Ehlibeyt imamlarının hangi yakın veya uzak ashabı bu bidati yapmıştır?! Ancak bu sapkınlar, bunu Ehlibeyt için yaptıklarını iddia ederek gerçekte Ehlibeyt mektebine darbe vurmaktadırlar. Açıkçası savundukları ve iddia ettikleri şeylere bakılırsa nasıl kama vurmak bir İngiliz icadı ise kendilerinin ve düşüncelerinin de bir İngiliz icadı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Müslümanlar arası birlik ve vahdet hem Kur’an’ın hem de Ehlibeytin emridir, ancak bu sapkın gulatçılar buna da karşı çıkmakta ve vahdeti savunan herkes bunlar tarafından tekfir edilmektedir. İslam’da ve Ehlibeyt mektebinde tam olarak ispatlanmamış, zayıf, meçhul hadislerle insanları aldatan sapkın gulatçıların tüm söylemleri Ehlibeyt mektebi düşmanları olan Amerika, İsrail, İngiltere ve Vahhabilerin söylemleri ile birebir örtüşmektedir. Bir çok hadisi kafalarına göre yorumlayarak insanları aldatan bu sapkınlar İslam’ı tam olarak bilmedikleri için İslam’ın gerçek sahipleri olan âlimlere düşmanlık gütmektedirler.    

Ehlibeyt mektebinin gerçek savunucu ve koruyucuları olan Şii müçtehitlerine hakaretler ederek lanet etmekte ve bir şekilde Müslümanları müçtehitlerden uzaklaştırarak Ehlibeyt mektebini tahrif etmeye kalkmaktadırlar.

Sünniliği içeriden yıkmak için Muhammed bin Abdulvahhab denen sapkın alimi kullanan İngilizler aynı plan ve projeyi yeniden (gerçi öz Muhammedî İslam olan Ehlibeyt mektebini yıkmak için her daim planlar ve projeler üreten İngilizler hiçbir zaman boş durmamışlardır) düzenleyerek Şia’nın içine atan İngilizler bu kez Amerika, İsrail ve Vahhabi Suudi Arabistan’dan da destek almaktadırlar. Şia’dan görünen mektebi iyi anlamamış, beyinsizleri bu yönde ilmi olarak beslemekte ve sözde gerçek Ehlibeyti insanlara tanıtmaktadırlar. Ehlibeytten başka her şeyin batıl, haram ve gereksiz olduğu, onlar için her şeyin feda edilmesi gerektiği, Ehlibeyti kabul eden herkesin mümin, kabul etmeyenlerin kâfir oldukları, Ehlibeyti kabul ederek Şia olsalar bile Hıristiyan, Yahudi ve Sünnilerin gerçek anlamda Şia olamayacakları… gibi İslam’da yeri olmayan sapkın görüşleri insanların dimağlarına atmaktadırlar. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları tarafından Şiaları çıkmazdan ve yanlış yollara sapmaktan kurtarmaları için bizzat görevlendirilen müçtehitler, her daim kafir ve münafıkların karşısında durmuş ve Ehlibeyt mektebinin bozulmaması için mücadele etmişlerdir. Bizzat İmam Mehdi’nin (aleyhi selam) emri ve isteği ile Şiaların yol göstericileri olan Müçtehitlere dil uzatmak gerçekte İmam Mehdi’ye ve Hz. Peygambere dil uzatmaktır. Bunun da anlamı kişinin kafir olması ve dinden çıkmasıdır.

Müçtehitler İslam’ın hükümlerini yerli yerinde araştırarak İslam’ın özünü insanlara ulaştırmak için gecelerini gündüzlerine katmakta ve insanlara haramlara düşmemeleri ve farzlarını doğru bir şekilde yerine getirmeleri için yol göstermektedirler. Dolayısıyla gerçekte müçtehitlerin yaptıkları Peygamber ve İmamların yaptıkları ile aynıdır (bu yüzden müçtehitler, peygamberlerin varisi ve peygamberlik derecesinden yalnızca bir derece aşağıdadırlar) ve sevapları Allah katında mahfuzdur. Şia mektebi, tek amaçları Ehlibeytin sözlerinin doğru anlaşılması için çaba sarf eden müçtehitlere her zaman sahip çıkmış ve emirlerine uyarak mektebi bugüne kadar taşımışlardır. İngilizler ve batılı emperyalist güçler Şia mektebini ayakta tutan gücün müçtehitler olduğunu anladıkları ilk günden itibaren müçtehitlere saldırmakta, her daim müçtehitlerin itibarını zedelemek ve kötülemek için tüm fırsatlardan yararlanmaktadırlar. CIA, MI5, MI6 ve Mossad’ın yayınladığı raporlarda da bu gerçeklere açıkça temas edilmiş ve Şia mektebinin yıkılması için Velayeti Fakih ve Müçtehitlik kurumunun ortadan kaldırılması gerektiğine dair kesin görüşler ortaya konulmuştur. Bunun için yıllarca vahhabi-selefileri kullanan istihbarat örgütleri, son yıllarda Şia’dan görülen, ancak kendileri tarafından yetiştirilerek gizliden ve açıktan desteklenen (şu anda İngiltere ve Amerika’da kendi güdümlerinde olan onlarca sözde Şia kanalları yayın yapmakta ve Şia mektebinin kutsalları ve kırmızı çizgilerine saldırılmaktadır. Bu kanalları kuran ve besleyen Amerika ve İngiltere, yoksa Şia’nın dostu mu oldular? Şia’dan haz etmedikleri kadar hiçbir şeyden haz etmeyen Amerika ve İngiltere neden bu kanallara milyarlarca dolar para akıtmakta ve kuklalarını korumaktadır? Yoksa İngilizler Ehlibeyt İmamlarını, İmam Hüseyin’i, Kur’an’ı sevmeye mi başladı, yoksa bu kutsallara darbe vurmak için bu satılmış gulatçıları kullanarak Ehlibeyt mektebini içeriden yıkmaya mı çalışıyor?) gulatçıları da kullanmaya başladı. Bunun için yıllardır mektepten görülen, ancak mektebin özünü anlamamış, bağnaz, kullanılmaya müsait kişiler tespit edildi ve ardından Vahhabiliğin kurucusu Muhammed İbn Abdulvahhab’ın kullanıldığı gibi bu kişiler (Sadık Şirazi, Abdulhalim el Gızzi gibi) kullanılmaya başlandı. Bu kişiler maddi ve ekonomik olarak desteklenerek, güçlendirildi. Ardından bu kişiler çeşitli yollarla edindikleri paraları Ehlibeyt yolunda (Muharrem ayında, önemli veladet günlerinde, şehadet günlerinde ihsan vererek, yemekler dağıtılarak…) ve hayır işlerinde kullanmaya başladılar, zayıf ve yoksul halklara çeşitli bahanelerle yardımlarda bulundular. Bu şekilde halka güven verildi ve insanları kendi yanlarına çekmeye başladılar. İngiliz ve Amerikalıların yardımları ve projeleri çerçevesinde kurdukları televizyon, radyo, internet, gazete ve dergi yayınları ile insanlara Ehlibeytin yolunu sürdürdüklerini, onlar için feda olacaklarını anlatmaya çalıştılar. İnsanlar bu şekilde kandırıldı ve ağlarına düşürüldü. Daha sonra yavaş yavaş zehirlerini kusmaya başladılar ve yine Ehlibeyt adına Ehlibeyt mektebinin kutsallarına savaş açtılar. Kendi yanlarına çektikleri halk, çoğunlukla bilinçsiz ve mektebi iyi idrak edememiş avam kesim olduğu için istedikleri şekilde sözlerini bunlara kabullendirdiler ve rahatlıkla batıl sözlerini insanlara yutturdular. İçlerinden bazıları gerçeği görmüş ve yanlarından ayrılsalar da her geçen gün güçlenmiş ve Şia mektebinin en azılı düşmanlarına dönüşmüşlerdir. Her zaman iç düşman en tahrip edici ve yıkım getirici olmuştur. İç düşmandan daha azılı hiçbir düşman yoktur. Bunu bilen Amerika ve İngilizler son yıllarda bu taktiği her yerde uygulamaya koymuşlardır. Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da ve son olarak Yemen, Lübnan, Mısır, Tunus, Libya… kısacası tüm Müslüman ülkelerde bu proje uygulanmaya konmuştur. Hem Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak, düşman etmek, hem Sünni’yi Sünni’ye, hem Şia’yı Şia’ya hem de birbirlerine karşı savaştırmak ve birbirine düşürme projesi uygulanmaya konmuştur. Dolayısıyla bugün Irak’ta Suriye’de masum bir Müslüman öldürülüyorsa, Masum bir Şia öldürülüyorsa, masum bir Sünni öldürülüyorsa, aynı şekilde Türkiye’de, Pakistan’da… Şia ve Sünnilerin birbirlerine düşmeleri için projeler üretiliyorsa ve yine Şia içinden birileri çıkıp Şia’nın kutsallarına saldırıyorsa ve müçtehitlik gibi kırmızı çizgilerine hakaretler ediyorsa bunlar sebepsiz ve gelişi güzel yapılmamaktadır. Hepsi bir yerlerden kontrol edilmekte ve organize bir şekilde planlı ve projeli bir şekilde hareket edilmektedir.

Dolayısıyla şu anda İngiltere ve Amerika’dan yayın yapan Şia kanalları, Amerika ve İngiliz çıkarları için yayın yapmakta ve tek amaçları Ehlibeyt mektebini içeriden yıkıp yok etmektir. Eğer Şia mektebinin önderleri Ehlisünnetin değerlerine ve kutsallarına dil uzatmayın diyorsa, her kim böyle yaparsa Amerika, İsrail ve İngiltere’ye hizmet ediyor diyorsa bu sebepsiz değildir. Ehlisünnetin kutsallarından kabul edilen halifeler, Ayşe, Talha, Zübeyr gibi sahabelere dil uzatmak şu anda kimin işine gelmektedir? Suudi Arabistan ve aşırı radikal selefiler basiretsiz Şiaların bu türden hakaretlerini alıp Ehlibeyt mektebini karalamakta ve masum Şiaların öldürülmesi için bunları insanlara anlatmaktadırlar. Bugün Irak’ta, Suriye’de ve Pakistan’da eğer Şialar hunharca selefi vahhabiler tarafından katlediliyorlarsa bunun en önemli nedenlerinden birisi basiretsiz Şiaların bu türden söylemlerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla dünyanın çeşitli yerlerinde öldürülen Şiaların kanlarından bu tür basiretsiz Şialar da sorumludur…

ABNA24.COM