Amerika İran’dan Ne İstiyor?

Rate this item
(1 Vote)

Bismihi Teâlâ

Filistin sorunu, Hizbullah-İsrail mücadelesi, nükleer meselesi, Suriye Vekâlet savaşı, Irak’ın Afganistan’ın geleceği, Latin Amerika’nın Anti-Amerikancı iktidarları meseleleri başta olmak üzere daha onlarca alanda dünya son otuz beş yıldır İran-Amerika mücadelesine şahit oluyor. Batı medyasının yönlendirmesi ile dünya “İran”la yatıp “İran”la kalkıyor!

Devasa ekonomik ve teknolojik gücü, İran’dan en az üç dört kat fazla nüfus fazlalılığı, akla hayale gelmez silah çeşit ve rezervleri (ki bilinen sadece on bin civarında nükleer başlığa sahip), Birleşmiş Milletler ’deki etkinliği, dünyadaki en etkin ve organize müdahale (sömürge) gücü NATO’nun patronluğu ve arkasındaki onlarca yandaş ve yedek ülke gücüne rağmen Amerika’nın, dünya da iki yüzü aşkın ülkeden sadece biri olan seksen milyon nüfuslu, ekonomik ve teknolojik gücü sınırlı, tek bir nükleer silahı bile olmayan, Birleşmiş Milletler ‘de veto hakkı bulunmayan, NATO benzeri bir yapıya bırakın patron olmayı üye bile olmayan İran’la derdi nedir? Bunca tehdit ve şantajlar, Birleşmiş Milletler kararları, ekonomik yaptırım ve ambargolar, medya ve kamuoyu kuşatması, akla hayale gelmez hile ve desiseler niçin? Hakikaten Amerika İran’dan ne istiyor?

Geçen yüzyıla bir göz atarsak görürüz ki, Amerika’nın İran’la olan ilişkilerindeki gerginlik son otuz beş yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Ve yine görürüz ki, otuz beş yıl öncesinde Amerika’nın bölgedeki en önemli müttefiki İran’dı. Amerika açısından İran, tüm Ortadoğu ve Asya politikalarının yönetilip yönlendirildiği merkezdi. Demek ki Amerika’nın derdi coğrafi olarak “İran” ülkesi ile değil. Amerika’nın derdi başka!

Amerika’nın derdi ve mücadelesi 1979 yılında gerçekleşen “İslam İnkılabı” ile. Amerika açısından esastan ulusal olarak İran Devleti ve coğrafyasının bir mana ve ehemmiyeti yoktur. Amerika’ya dert olan o coğrafyada gerçekleşmiş ve halen güçlenerek varlığını sürdüren “İslam İnkılabı”dır, onun dünya üzerindeki hedefleri ve etkinliğidir.

Şimdi soruyu yeniden formatlayabiliriz. Son birkaç yüzyılda dünya Fransız Devrimi, Sovyet Devrimi, Cezayir Devrimi, Çin Devrimi, Hint Devrimi, Küba Devrimi başta olmak üzere pek çok devrim gördü. Amerika bunca devrim içerisinde niçin “İslam Devrimi”ni düşman belledi? Niçin bütün varlığı ile “İslam Devrimi” ile mücadele ediyor?

Konunun bir başka çehresi daha var ki, mevzunun aydınlığa kavuşabilmesi ancak o çehrenin de izahı ile mümkündür: Bunca devrim içerisinde “İslam Devrimi”nin ne farkı hangi özelliği var ki, tüm dünya egemen/istikbar güçlerinin düşmanlığını üzerine celbediyor?

Şubat 1979 yılında İmam Humeyni (r.a) önderliğinde gerçekleşen İslam İnkılabı, insanlık tarihinin en eşsiz olaylarındandır. Tarihin kader belirleyici kırılma noktalarından biridir. Dini ve milliyeti fark etmeksizin tüm mazlum ve mahrum kitlelerin istikbar dünya düzenine ve müstekbirlere karşı kazandıkları tarihi zaferdir. Son otuz beş yıl içerisinde özelde Ortadoğu genelde ise dünya üzerindeki değişme ve gelişmeler İslam İnkılabı’nın insanlık için ne denli kader belirleyici vakıalardan olduğunun en büyük şahididir.

Peki, İslam Devrimi’ni özel kılan nedir? Eğer insafla devrimler tarihine yönelirsek şunu müşahade ederiz ki; İslam İnkılabı, meşruiyet kaynağını “din”den makbuliyetini “halk”tan alan yegâne devrimdir.

Ancak meşruiyetini İslam’dan makbuliyetini İran milletinden alan İslam İnkılabı, hiçbir zaman kendisini bir coğrafya, ulus ya da mezhebe ait görmediği gibi taassup ve sınır içeren bir kavramla da kendisini ifadelendirmemiştir. Tüm Müslümanların hatta dünya üzerindeki tüm mahrum ve mazlum halkların devrimi olduğunu ifade etmekle kalmamış bu söylemini pratize etmeyi başarmıştır.

İslam İnkılabı, İslam ümmeti adına, tüm mazlumlar mahrumlar adına dünyada hüküm süren zulümkar sulta düzenine itiraz etmiştir. İran Şah’ının şahsında tüm dünya firavunlarının, tağutlarının mazlumların yakasındaki ellerini kesmiştir. Onların yüreklerinin en derinlerine korku salmıştır.

İslam İnkılabı’nın dünya daki egemen istikbar düzenine itirazı diğer devrim ve yönetimlerin itirazları gibi pragmatik değil, varoluşsaldır. İslam İnkılabı, mevcut sömürü düzeninden pay almak ya da payını artırmak peşinde değildir. Egemen sömürü düzeni ile mücadele etmeyi varlık nedeni olarak görmekte. İslam İnkılabı, dünyada hükümran olan sömürü sulta düzeninin kendisine itiraz ediyor. “Adalet, özgürlük ve eşitlik”i bir coğrafya, ulus ya da mezhep için değil, tüm mazlum ve mahrum halkların varoluşsal hakkı olarak görüyor, talep ediyor.

Dünyada egemen istikbar sulta sisteminin patronu olan Amerika da, İslam İnkılabı’nın varlık nedeninin ve kendi düzenine dönük söyleminin varoluşsal bir temele oturduğunun tam olarak farkındadır. İslam İnkılabı’nın mevcut düzenden pay ve rol verilerek kontrol altına alınamayacağını biliyor.

Büyük Şeytan Amerika biliyor ki, kendi sulta düzeni için gerçek tehdit ve tehlike İslam İnkılabı’dır. Mümkünse onu boğmak ve yok etmek istiyor. Bu mümkün olmazsa onu dönüştürmek ve evrimleştirmek istiyor. Ve bu da mümkün olmazsa onun etki ve söylemlerinin mazlum ve mahrum kitlelere ulaşmaması için izole etmek ve onu kuşatmak istiyor!

İlginç olan ise Büyük Şeytan’ın bu hedefleri için daha ziyade İslam topraklarındaki taşeronlarını kullanıyor olması. Bazen sarıklı sakallı mücahit teröristlerini, bazen de kravatlı badem bıyıklı hizmet erlerini ve bazen de .....

Kemal Ş.SEVİNDİK

Read 3103 times