Âl-i Halife ve Âl-i Suud’un Bahreyn ve Arabistan’daki baskıları, Afganistan’da işgalcilerin katliamları, Siyonistlerin insanlık karşıtı zulümleri, Ortadoğu’daki asıl değişimleri oluşturuyor ama Arap ve Batı ülkelerinden oluşan itilaf devletleri ile Siyonistlerin ve Türkiye’nin Suriye konusundaki müdahalesi ile Suriye’ye karşı oluşturulan hassasiyetler bölgenin en temel sorunu haline gelmiştir.
Suriye halkı ve devleti, son aylarda demokrasiyi güçlendirip ilerleme yolunda harekete geçmek için birlikte adım atmış olsalar da hâlâ bu ülkede anarşinin hâkim olduğu gözlemlenmektedir. Elbette yaratılan kriz ortamı, Suriye halkının ve devletinin reform programında çok da etkili olmamıştır. Nitekim Suriye halkı, parlamento seçimlerine yüzde 60 oranında katılım göstererek birlik beraberlik mesajı vermiş ve Cumhurbaşkanı Esed’e duyulan güveni gözler önüne sermiştir. Siyasi gözlemcilerin birçoğu bu seçimin, seçimi bir müdahale, hatta Esed’i devirme aracı yapmak isteyen Suriye düşmanlarına indirilmiş ağır bir tokat olduğunda birleşiyorlar.
Birleşmiş Milletler Temsilcisi Annan’ın da böyle düşündüğünü gösteren kanıtlar mevcut. Anarşinin asıl nedeni, kendi çıkarları uğruna Suriye’yi krize sürüklemek isteyen itilaf devletlerinin, Siyonistlerin ve Türkiye’nin müdahalesidir. Bu kışkırtmalarda üzerinde durulması gereken nokta, Lübnan’ın, Suriyeli teröristlere silah ulaştırıldığı bir geçiş noktasına dönüştürülmüş olmasıdır. Batılı ülkelerin Lübnan sınırında Suriyeli teröristleri eğittiklerini, Arap ülkelerinin ise mali yardım yaptıklarını gösteren kanıtlar var. Lübnan ile Suriye’nin yakınlığı, aralarındaki uzun sınır şeridi ve ayrıca Lübnan’daki yabancı güçler, Suriye’yi krize sürüklemek için iyi bir fırsat olsa da, bu girişimleri yalnızca Suriye’ye değil, bölgeye yönelik girişimler olarak niteleyebiliriz. Suriye ve Lübnan düşmanlarını oluşturan topluluğu incelediğimizde çok sayıda tarafın bu toplulukta yer aldığını görürüz. Bazı Batılı ve Arap ülkeler, Siyonistler ve Türkiye her iki ülkede de rol üstlenmişlerdir. Suriye’de kriz ortamı yaratmayı amaçlayan itilaf devletleri, aynı zamanda Lübnan’ı krize sürüklemeyi amaçlamaktadır. İtilaf devletlerinin, Lübnan Başbakanı Mikati hükümetini devirip 14 Mart hareketi olarak bilinen Batı yanlısı hareketi yeniden işbaşına getirmeyi planladıklarını gösteren çok sayıda belge ve rapor yayınlandı. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Filtman, Lübnan ziyaretinde, açıkça yönetimin değişmesini ve 14 Mart hareketinin hükümete gelmesini istedi. Bir yandan direniş örgütlerinin, bilhassa Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını, öte yandan BM Lübnan Geçici Gücü’nün (UNUFIL) faaliyet alanının genişlemesini istiyorlar. Bütün bunlar son kertede itilaf devletlerine Lübnan’a müdahale etme ve bu ülkeyi krize sürükleme ortamı sağlıyor.
Lübnan’da iç karışıklık çıkararak ve BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı sözleşmesini uygulayarak direniş gücünün silahsızlandırılmasını sağlayamayan direniş düşmanları, şimdilerde güvenliği sağlamak ve Suriye’ye silah ve askerî teçhizat girişiyle mücadele etmek bahanesiyle bu amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Göz ardı edilmemesi gereken nokta, bütün bunlar yaşanırken Siyonistlerin işgalci faaliyetleriyle, özellikle Lübnan doğalgazını yağmalamakla meşgul olacağıdır. Siyonist rejim, Lübnan’ı içte ve bölgede bir savaşa sürüklemek istiyor; böylelikle bir yandan Filistin’deki işgal topraklarını genişletme projesini uygulamaya devam ederken öte yanda Lübnan sınırında güç sahibi olma emeline ulaşabilecek. Siyonist rejim, hükümet programında yer alan Lübnan sahillerindeki doğalgaz rezervlerini ele geçirme hedefini kesinkes gerçekleştirmek isterken Lübnan, ülke içindeki anarşiyle ve bölgedeki gelişmelerle uğraştığı için savunma planı geliştirmekten aciz kalıyor.
Böyle bir durumda, her iki ülkenin güvenliğini de tehlikeye sokan Lübnan’dan Suriye’ye silah kaçakçılığının artması meselesinin, aslında direniş örgütlerini silahsızlandırmak ve UNUFIL’in faaliyet alanını genişletmek için bir bahane olduğu söylenebilir. Bunun sonucunda da Mikati hükümeti düşürülüp yerine Batı yanlıları işbaşına getirilecek ve işgalci Siyonist rejiminin önü açılacaktır. Başka bir ifadeyle, mevcut çalışmalar yalnızca Lübnan’ı hedef almıyor; direniş düşmanı Siyonist Rejim, 33 Gün Savaşı’nda aldığı yenilginin öcünü, Suriye krizinin arka planında, Lübnan’da gizlice kargaşa çıkararak almak istiyor.
Bütün bunları göz önüne alarak şöyle diyebiliriz: Lübnan sınırında meydana gelen olaylar, Lübnan ve Suriye’yi eşzamanlı olarak krize sürüklemeyi, üstelik iki ülke arasında savaş çıkmasını hedefleyen iki yönlü bir oyundur. Bunlar, direniş hareketinin önünü almak için kurulmuş, ancak sonuçsuz kalmış planlardır. Bu planlar ancak direnişin devam etmesiyle ve iki ülkenin terörist gruplarla birlikte mücadele etmesiyle etkisiz hale getirilebilir. Bu, aynı zamanda, iki ülkenin sebat ve güvenliğinin sağlanmasını ve düşmanın planlarının suya düşmesini beraberinde getirecektir.
Kasım Gafuri basirat.ir medyasafak