Azerbaycan’ın Obama hükümetine karşı yaşadığı hayal kırıklığı ve Kafkasya bölgesinde radikal milislerin her geçen gün artan tehdidi, Azerbaycan hükümetinin Rusya ve İran ile yakınlığının giderek artmasına neden oldu.
Jamestown Düşünce Merkezi Üyesi Alex Vatanka’nın Azerbaycan’nın değişen dış politikasına ilişkin olarak kaleme aldığı yazısı Foreign Affairs dergisinde yayımlandı.
Vatanka’nın söz konusu yazısı şu şekilde:
“Azerbaycan, Rusya ve İran yetkilileri, 8 Ağustos’ta Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de çok nadir görünen üç taraflı bir toplantıda bir araya geldiler. Bu toplantı büyük ölçüde ekonomik, bölgesel ve özellikle kuzey-güney karayolu taşımacılığının birleştirilmesi projeleriyle ilgiliydi. Ama Irak ve Suriye’deki çatışmalar ve İslami terörizm tehlikesi de müzakere masasında yer alan konular arasındaydı. Bu oturumun sonucunda üç ülke, radikalizm ve terörizmle kapsamlı bir mücadeleye dayalı bir bildiri imzaladılar.
Azerbaycan’ın bu toplantıda bulunması göze çarpan bir konuydu. Çünkü Bakü, bu birkaç yıla kadar, İran ve Rusya komşu ülkeleri olmasına rağmen, bu ülkelerle yakın ekonomi işbirliğine yanaşmıyordu. Azerbaycan 1991 yılındaki Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını, Rusya’nın tarihi boyunduruğundan kurtulmasındaki bir şans olarak görüyordu ve Tahran’ın Azerbaycan’dan isteklerine ve İran’da yaygın olan Şii mezhebine bir ilgisi yoktu.
Ama Azerbaycan’ın Obama hükümetine karşı hayal kırıklığı yaşaması ve Kafkasya bölgesinde radikal İslamcı milislerin tehditlerinin her geçen gün artması, bu ülke yetkilileri için fazla bir seçenek bırakmadı.
Bakü’ye göre bu toplantıda Karabağ sorunun çözülmesi için İran ve Rusya’nın vaatleri (hatta sembolik olsa dahi) Amerika’nın bu konudaki tepkisiz tutumuna karşı daha tercih edilebilir bir seçenekti.
Ağustos ayındaki oturum, Washington’a bir darbe olmaktan daha öteydi. Azerbaycanlılar, İran ve Rusya’nın asıl oyuncular olduğu Suriye ve Irak’ta yaşanan çatışmalardan büyük endişe duyuyorlar. Azerbaycan, çoğunluğu Şii nüfusa sahip olmasına rağmen laik bir ülkedir. 1991 yılında bağımsızlığını kazandığı günden itibaren ilk kez, ‘cihatçı’ tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır ve bu güvenlik tehlikesine karşı bölgesel işbirliklerine ihtiyaç vardır.
Bölgedeki küçük ülkelerin Sünni cihatçılıkla mücadele edebilmek için İran ve Rusya’nın kısa vadeli liderliğine ihtiyaç duymaları anlaşılabilir bir konudur. Güç kuvvetlerinin kullanımı bölgedeki bu iki gücün teröre karşı temel politikası olmuştur ve bu politikanın her iki ülkedeki terörü sonlandırdığını söylemek çok zor. Cihatçılığın, sosyoekonomik konulardan kaynaklanan sorunlarla birleşmesi, Kafkasya bölgesinde cihatçı şiddetin artmasının nedeni sayılıyor. Bu yüzden de Azerbaycan gibi ülkeler için uzun vadede şu soru gündeme geliyor, ‘acaba Tahran ve Moskova’nın terör karşıtı politikaları uygun mu yoksa değil mi?’
Azerbaycan’ın dokuz milyon nüfusla 1991 yılında bağımsızlığını kazandığı günden itibaren neden İslamcı şiddet eylemlerine şahit olmadığının iki ana nedeni var. İlk olarak, Bakü yetkilileri bağımsızlıklarını kazandıktan kısa bir süre sonra ülkenin laiklik kimliğini koruma kararı aldılar ve zorla da olsa dış mezhebi nüfuzu (hem İran Şiileri tarafından hem de Körfez Sünni ülkeleri tarafından) en aza indirmeye çalıştılar.
Hatta 90’lı yılların başında Ermenistan Hristiyanları ve Karabağ arasında yaşanan tartışmalarda bile Azerbaycan, İslamcıların bu münakaşayı bir mezhep savaşına dönüştüremeyeceklerinden emindi. İkinci neden ise, petrol sayesinde Azerbaycan ekonomik alanda önemli ilerlemeler kaydetti ve Azerbaycan bugün, ortalamanın üzerinde bir gelir düzeyine sahiptir. Diğer bir tabirle, yoksulluğun ve radikalliğin sardığı Kafkasya’nın kuzeyindeki Rusya bölgesinin aksine, Azerbaycan’ın sosyal ve ekonomik uygun ortamı İslamcıların bu bölgeye olan ilgisini azaltmıştır.
Azerbaycan, İran ve Rusya, enerji yatırım projesi, kuzey- güney karayolu taşımacılığı ve Hazar Denizi’nin sınırlarının belirlenmesi gibi birçok alanda işbirliği yapabilirler. Ama Azerbaycan için önceliklerini belirlemek çok önemlidir. Azerbaycan’ın demografik tarihi ve sosyal ve ekonomik durumu, Moskova ve Tahran tarafından genel bir formüle ihtiyaç duymaksızın, Azerbaycan’a şiddet yanlısı İslamcılıkla mücadele edebilme gücü veriyor.”