İslami ülkelerin yöneticileri mi -Irkçı İsrail rejiminin mahiyeti mi değişti?

Rate this item
(0 votes)
İslami ülkelerin yöneticileri mi -Irkçı İsrail rejiminin mahiyeti mi değişti?

Şimon Peres'in insanlık düşmanı azılı bir Siyonist olarak ölmesi ardından Arap rejimlerinin yöneticileri taziye mesajları gönderme yarışına girdiler. Filistin halkıyla direniş örgütleriyse Arap yöneticilerin bu vicdansız ve akılsız girişimlerini protesto ettiler.

Hagana terör örgütünün kurucusu ve  siyonist rejim eski elebaşı olan Peres 27 ağustos günü öldü. Bu ölüm olayı Arap ülkelerindeki yöneticilerin de içyüzünü ortaya koydu. Bahreyn dış işleri bakanı Halid Bin Ahmed Al'i Halife yayınladığı mesajında, Allah Şimon Peres'e rahmet etsin. Ortadoğu ,  savaş ve barış adamı olarak Peres gibi birisinden mahrum kaldı. Filistin özerk teşkilatı başkanı Mahmud Abbas daha ileri giderek Şimon Peres'in sadece İsrail'in manevi babası değil, Filistin milletinin de lideri olduğunu belirtti.

Irkçı Likut partisinden Kenesset temsilcisi olan Eyup Gerra da yaptığı açıklamada, Fars körfezindeki bir Arap ülkesi liderinin Peres'in ölümünü duyunca ağladığını söyledi. İngiliz gazeteci ve yazar Robert Fisk  The Independent gazetesinde yayınladığı makalesinde batılı yöneticilerin propagandalarının aksine Şimon Peres'in barış adamı olmadığını belirtti. Robert Fisk, Peres'in ölümünü duyunca onun yaptığı parçalanmış çocuk bedenleri, savaş ateşi ve katliamdan geçirilen insan cenazelerini hatırladığını vurguladı. Arap yazar Ali Ebu Name de sosyal paylaşım sitesinde yayınladığı yazısında, Peres'in savaş suçlusu olarak yargılanmadan önce ölüp kurtulduğunu belirtti.

Peki Arap ve Batılı seçkin yazar ve gazetecilerle Arap ülkelerindeki yöneticilerin Peres hakkındaki bir birinden çelişik değerlendirmeleri neden kaynaklanıyor. Arap yöneticileri 1950li ve 1960lı yıllarında ve hatta 1979 yılına kadar Soykırımcı İsrail ile muhalefet ederek Arap milleti arasında meşruiyet kazanıyorlardı. Arap ülkeleri birkaç kez işgalci Siyonist İsrail ile savaştılar. Bu savaşların en önemlisi 1967 ve 1973 yıllarındaki savaştı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdul Nasır 1967 yılında saldırgan İsrail karşısında yenilgiye uğradığında Mısır halkı nezdindeki itibarı sarsıldı. Mısır'ın sonraki cumhurbaşkanı Enver Sedat ise terörist İsrail rejimiyle savaşa girdiği için, büyük bir itibar kazandı. Ancak Batılı devletlerin Siyonist İsrail'i çok boyutlu bir şekilde desteklemeleri sonucu, Enver Sedat istediği hedeflerine ulaşmadı. Bu nedenle Sedat ırkçı İsrail rejimiyle uzlaşarak Arap ülkeleri yöneticilerinin Siyonist rejime karşı tutum değişikliği yapma temellerini attır. Nitekim Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile, İsrail başbakanı ve azılı  bir terörist olan Menahem Begin arasında, Camp David'de 17 Eylül 1978'de anlaşma imzalandı. Sözleşme, 26 Mart 1979 imzalanan sözde barış antlaşmasının temelini oluşturuyordu. Buna göre İsrail, askeri birliklerini Sina Yarımadasından çekecek ve Mısır ile diplomatik ilişkilerini normalleştirecekti. Arap rejimileri 1990lı yıllarında Madrid ve Oslo konferanslarında Amerika'nın baskısı sonucu, gayri resmi bir şekilde İsrail varlığını tanıyıp bir adım daha Filistin davası ve Kudüs'ün kurtarılması ülküsünden uzaklaştılar. Özelikle Fars Körfezindeki dikta hanedan rejimleri Amerika'nın koruması altında varlıklarını sürdürmek amacıyla katil İsrail rejimiyle gizli diplomatik ve ticari işbirliğini geliştirdiler. Bazı Arap rejimleri özellikle Umman ve Katar'ın ticari temsilcilik bürosunu Amman ile Doha'da açtılar. Halbuki terörist İsrail rejiminin filistin halkıyla Lübnan halkına karşı katliam ve saldırıları artarak devam ediyordu. Hatta bu süre zarfında Filistin topraklarının daha büyük kısmı Siyonist göçmen Yahudilerin işgali altına girdi. Artık filistin halkı topraklarının yüzde 86sına hakim değildir. Bu nedenle değişen İsrail değil, Arap rejimlerinin yöneticileridir. Çünkü dikta arap rejimleri kendi hanedan ve seçilmemiş dikta rajimlerini sürdürmek için Amerika başta olmak üzere Batılı devletlerin korumasına ve desteğine ihtiyaç duymakta ve Arap ile İslam milletlerine ihanet etmektedirler. Amerika'nın dikta arap rejimlerini koruma ve desteklemenin ön şartı, demokrasi ve barış ile güvenlik değil, Soykırımcı İsrail rejiminin gayri meşru ve işgalci varlığını tanımak ve ilişkileri normalleştirmektir. Çünkü Amerika'da yöneticiler hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar Siyonist Yahudi lobilerinin denetiminde ve baskısı altındadırlar.     

Read 1758 times