Bismillah
Suriye ordusu ve müttefik güçleri Halep şehrini dört yıl aradan sonra dış güçlerin hizmetindeki silahlı muhalif çetelerin işgalinden kurtardı.
Örfi ve uluslararası bütün sözleşme ve kurallara göre egemen bir devletin kendi toprak parçasından bir bölümünü düşmanlarının işgalinden kurtarması oldukça normal ve takdir edilmesi gereken bir durumdur.
Aynı durumu Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşından müttefikleriyle birlikte yenik çıkmasından sonra ülkemiz de yaşamış ve küçük bir bölüm hariç İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Rusya ile içerideki uzantıları tarafından işgal edilmişti. Sınırları Lozan anlaşmasıyla belirlenmiş bugünkü Türkiye halkın yıllar süren direniş ve mücadelesinden sonra ayakta durabilmişti.
Komşumuz Suriye ise 2011 yılında farklı saik ve nedenlerle yine başta ABD, İsrail, AB ve bölgesel müttefiklerinin kışkırtmasıyla bir iç savaşa sürüklenmişti. Bu ülkelerin her birinin Suriye üzerinde farklı hedefleri vardı; Batı, İsrail karşısında zayıf ve kontrol altında tutulabilecek ve bölgedeki öteki ülkelerde olduğu gibi kukla bir rejimle yönetilecek bir Suriye isterken, başını Suudi rejiminin çektiği Körfez ülkeleri Selefi/Vahabi düşüncesine dayalı bir hükümet kurmayı, AKP hükümeti ise İhvan-Türkmen kartını ileri sürerek bazılarına göre Sünni eksende, bazılarına göre ise ılımlı (Amerikancı olarak tanımlanabilir) İslam çizgisinde bir müttefik arıyordu. Ahmet Davutoğlu’nun deyimiyle bir asır önce ayrıldığımız kardeşlerimizle yeniden kucaklaşmak istiyordu.
Hepsinin bir ortak hedefi vardı; İşbaşındaki Esad Hükümeti devrilmeli, İsrail’in varlığı için tehlike oluşturan Direniş Cephesi dağıtılmalı ve başta Suriye ve Irak olmak üzere bölge haritası BOP denilen Amerikan projesi doğrultusunda yeniden dizayn edilmeliydi. En azından Irak ve Suriye’nin her biri üç ülkeye bölünmeliydi. Her iki ülkede de üç bölgenin adı belirlenmişti; Şiiler/Aleviler’e ait bölge; Sünniler’e ait bölge ve Kürtlere ait bölge.
Halep silahlı çetelerden kurtarıldı. Ama bu Suriye’de dış güçlerin çıkardığı iç savaşın bittiği anlamına gelmez. Stratejilerinin yenilgisini kabul etmeyenler kuşkusuz savaşı sürdüreceklerdir. Halep’in kontrol altına alınması önemli bir dönüm noktasıdır şüphesiz, sadece Suriye için değil bütün bir bölge için. Başta uluslararası siyonizmin kontrolündeki medya olmak üzere Suriye ordusunun bu başarısına dünya çapında gösterilen tepkiler de zaten başarının boyutlarının işaretidir.
Ülkemizde yandaş medyanın sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi aynı mezhepçi, kışkırtıcı ve saldırgan bir dil kullanarak bütün dini değerleri veülke maslahatını ayaklar altına almaları çok da yadırganmamalıdır. Çünkü bunlar için önemli olan insanların canı, malı, güvenliği değil kendi iktidarcı amaçlarıdır. Bu amaca ulaşamamaları veya bu amaçtan uzaklaşmaları bu çevrelerin tahammül edecekleri bir durum değildir.
Bu bağnaz, mutaassıp çevreler için insanın değeri olsaydı, iki yıldır kuşatma altında bulunan Fua ve Keferya şehirleri sivil halkının durumunu da bir defa olsun gündeme getirirlerdi. Suriye devletine karşı açıkca savaşan silahlı çetelerin kuşatılmasına üç hafta bile tahammül edemeyen bu bağnazlar adı geçen bölgede en az 70-80 bin sivil insanın hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu en zaruri gıda ve ilaç malzemelerinden bile mahrum bırakılmasına niçin tepki vermiyorlar? Bu mezhebi bağnazlık ve çılgınlık değildir de nedir?
Sadece ülkemizde böyle bir çılgınlığa başvurulduğu sanılmasın yukarıda saydığımız hedefler peşinde olan bütün ülkeler ve çevrelerin silahlı çetelere mersiyeler düzmelerinden yola çıkarak bunların insanları düşündüklerini sanmayın. BM Genel Sekreterinden tutun müstekbir dünyanın hizmetindeki bütün kurum ve kuruluşlar Halep’in kurtarılmasından dolayı yasa girmiş bulunuyorlar. Sebep bellidir; planları suya düşmüştür, uğursuz hedeflerine varmada başarısız olmuşlardır. Değindiğimiz üzere tepkilerinin şiddeti yenilginin derinliğini göstermektedir.
ABD’den Siyonist Rejime,Fransa’dan İngiltere’den Suudi rejimine ve bölgedeki öteki müttefiklerine kadar, ülkemizde ise yandaş medyanın ağız birliği ile Halep’in kurtuluşunu bir facia olarak nitelemeleri bir kere daha Direniş Cephesinin haklılığını gözler önüne sermektedir.
Sadece Suriye’de değil bütün bir bölgede müstekbir güçlere, yerli işbirlikçilerine ve uzantılarına karşı mücadelenin tek yolu direnişten geçer. 2006’da işgalci İsrail’e karşı Lübnan’da destan yazan Direnişin haklılığı ve gücü Halepte bir kere daha ispatlandı.
Yasal hükümete karşı halkı tahrik eden, iltica olmaya davet eden ve mülteciler arasından seçtiklerini eğitip, silahlandırıp bu ülkeye gönderenler ve yıllardır her türlü silah ve lojistik destek veren uluslararası güçler bu fiilerinden dolayı pişmanlık duyacakları ve bir devletin egemenlik hakkına saygı duyacakları yerde bir de yavuz hırsız misali bu devletin kendi şehrini, toprağını kurtarması karşısında çığlık atmakta, taşkınlık çıkarmaktadırlar.
Uyanık vicdanlar dünyanın hiç bir yerinde medyanın Suriye hakkındaki bunca yalan ve iftiralarına, kendi halklarını daha çok mezhepçiliğe, bağnazlığa sevketmelerine asla inanmayacak ve kabul etmeyecektir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed-i Mustafa’nın(sa) mübarek viladetlerini ve bu münasebetle rahmetli İmam Humeyni tarafından ilan edilen vahdet haftasını O eşsiz şahsiyetin izinde olanlara tebrik ederim. Umut edilir Müslümanlar insanlığın bu ortak değeri yüzü suyu hürmetine biraz düşünür ve taassubun, bağnazlığın her türlüsüne karşı tepkilerini ortaya koyar ve insanlık düşmanlarının uğursuz planlarını yenilgiye uğratırlar.
Ziya Türkyılmaz