Erdoğan ve Davutoğlu’nun “Namaz kılacağız” dedikleri cami… Tam da akşam namazı vakti, ezan okunuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Stratejik Derinlik Uzmanı Ahmet Davutoğlu’nun yerine biz namaz kılıyoruz Şam Emevi Camii’nde…
HALEP, ŞAM, BEYRUT ÜÇGENİNDE TÜRKİYE…Veysi Şahin cepheden bildiriyor...
Ortadoğu’nun tüm etnik ve dini unsurlarını bir arada barındıran bir dünya kenti Beyrut. Suriye iç savaşının nasıl sonuçlanacağı, Beyrut’un kaderini de belirleyecek.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” sözüyle şekillenen Türk dış politikası, AKP hükümetleri döneminde ‘komşularla sıfır sorundan sıfır komşuya, hatta savaşa’ giden bir dönüşüm yaşadı. Bu süreçte önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘Dış Politika Danışmanı’, ardından AKP’nin Dışişleri Bakanı ve sonra da AKP Genel Başkanı ve Başbakanı sıfatıyla Ahmet Davutoğlu en önemli belirleyicilerden biri oldu.
Davutoğlu’nun temel olarak ‘Yeni Osmanlıcılık’ adı altında Osmanlı devletinin Ortadoğu’da sahip olduğu toprakları hedefleyen ve ‘Stratejik Derinlik’ adıyla da kitaplaştırdığı dış politika anlayışı, atılan her adımla Türkiye için yenilgiye dönüştü…
‘Sıfır sorundan sıfır komşuya’ ulaşan Türkiye’nin sığ dış politikası Suriye’de tam anlamıyla iflas etti. Türk halkının tarihi miras açısından neredeyse İstanbul’a eşdeğer gördüğü Halep’te yaşanan savaş ve sonrasındaki yıkımı yansı-
tan fotoğraf kareleri, Türkiye’nin yanlış dış politikasını tescilleyen görüntüler olarak tarihe geçti…
Yanlış hesap Şam’dan döndü!
Bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından ‘dost ülkenin kardeş lideri’ olarak bağırlara basılan Beşar Esad, bir anda düşman statüsüne alınarak ‘Esed’e dön- üştürüldü… “Gitmeli, gidecek” denilen Esad, İran ve Rusya’nın desteğiyle girdiği ve Suriyeliler’in ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’ olarak gördüğü savaşta, IŞİD, el Nusra gibi dini temelli terör örgütlerini cepheye süren ‘koalisyon güçleri’ne karşı zafer kazandı.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Yurt Gazetesi adına Şam’a giden Dışişleri Eski Bakanı Şükrü Sina Gürel’e söylediği “Suriye ve Türkiye olarak, kardeş olmaya mecburuz. Aramızda tarihi bağ var. Biz ikiz kardeşler gibiyiz... Hatta İran ile birlikte üçüz kardeşiz…” sözleri önemli bir mesajdı. Ancak AKP hükümetleri bu mesajı duymak istemedi, Yurt’un iki gün art arda manşet yaptığı bu mesaja dayalı haberleri de görmezden geldi.
Bugün gelinen noktada; Türkiye, Rusya üzerinden Suriyeile olan ilişkilerini ağırdan alarak da olsa onarma, yenileme ve normalleştirme rotasına girmiş durumda… Bu süreci yakından ve derinden izleyen Yurt Gazetesi olarak Suriye’yi, Şam’ı ve Türkiye sınırındaki kadim kent Halep’i neredeyse yerle bir eden beş yıllık savaş sürecinin geldiği noktayı merak ediyorduk. Tam da bu merak sürecinde ve “Acaba bir yol bulup Suriye’ye gidebilir miyiz?” derken, Uluslararası İslami Radyo ve Televizyonlar Birliği’nden bu yönde bir davet geldi. Gazetecilik heyecanı ve habercilik refleksiyle ötesine berisine bakmadan kabul ettik ve bir grup Türk gazeteci olarak Şam ve Halep’i görmek için Suriye’ye doğru yola çıktık…
Hizbullah komutanının MEZARININ BAŞINDA
BEYRUT’TAKİ ikinci günümüzde Hizbullah bölgesinde geziniyoruz… Hizbullah bölgedeki hâkimiyetini cadde ve sokak girişlerine astığı sarı bayraklarla ilan etmiş. Sokaklarda o bölgede oturan şehitlerin fotoğrafları ve Hizbullah bayrakları asılı. Fotoğraf çekmek isteyince sokaktaki gençler ya da askerler tarafından engelleniyoruz.
Fotoğraf çekimine izin mahalle aralarındaki Hizbullah Şehitlikleri’nde çıkıyor. İsrail’i karşı savaşırken şehit düşen
Hizbullah askerlerinin mezarlarının bulunduğu 20-30 kabirli şehitlikler fotoğraf ve çiçeklerle donatılmış. Gezdiğimiz şehitliklerden birinde Suriye’de Şam Havalimanı yakınlarında top atışıyla öldürülen ve Hizbullah’ın önde gelen komutanlarından olan Mustafa Bedreddin’in mezarı da bulunuyor. Yoğun bir ziyaretçisi olan ve eniştesi İmad Mugniye’nin 2008’de öldürülmesinden sonra Hizbullah'ın askeri kanadının başına geçtiği iddia edilen Bedreddin, Hizbullah’ın kurucularından.
Suriye’nin yeni kapısı Beyrut
YURT Gazetesi, Sokak TV, Aydınlık Gazetesi ve Kanal On4 televizyonu ve birliği temsil eden bir kameramandan
oluşan beş kişilik ekip olarak yola koyuluyoruz. İstanbul’dan Lübnan’ın başkenti Beyrut’a uçuyoruz. Çünkü Suriye’ye direkt uçuş yok. Şam ve Halep havalimanları uçuşlara kapalı… Suriye’ye geçiş için en yakın ve en güvenli nokta Lübnan’ın başkenti Beyrut… Refik Hariri Uluslararası Havalimanı’nda pasaport işlemlerimizi yaptırırken gördüğümüz birkaç gazeteci ve televizyon grubu ile daha sonra Şam ve Halep’te de karşılaşıyoruz. Lübnan-Suriye
sınır kapısında kontrolden geçerken gördüğümüz bazı yabancı misyon temsilcileriyle olan aşinalık da yine Beyrut Havalimanı’ndan… Herkes “Kim bunlar, nereden geliyorlar?” diye soran bakışlarla birbirini gözlemliyor çaktırmadan…
Sınırdan geçiş işlemleri ve vize için bir gece Beyrut’ta kalacağız... Akşam üzeri vardığımız Beyrut’ta Şiiler’in yaşadığı ve Lübnan Hizbullahı’nın kontrolünde olan bölgede bir apart otelde misafir ediliyoruz. Bölgedeki sayısı hayli fazla kontrol noktaları, kum torbaları ve beton bariyerlerle korunan çok sayıda bina ve kavşak dikkatimizi çekiyor. Misafirhaneye yerleşip Beyrut kebabı ve mezeleriyle tanıştıktan sonra şehir turuna çıkıyoruz.
Bu arada sınır kapısındaki bir problem nedeniyle Beyrut’ta bir gün daha kalacağımızı öğreniyoruz. Sorun yok! Beklerken, Suriye’nin yeni giriş kapısı görevini üstlenen Beyrut’u daha geniş gözlemleme fırsatı yakalıyoruz. Üçü bir arada kent BEYRUT’TA ikiye hatta üçe bölünmüşlüğü fazlasıyla hissediyorsunuz. Hıristiyanlar ile Müslümanlar (Sünniler ve Şiiler) yıllarca savaşmış… Yüzde 60 Hıristiyan nüfusu savaşlardan sonra yüzde 40’lara gerilemiş. Özellikle Filistin’den göçler Suriye desteği ve Hizbullah sayesinde Müslümanları çoğunluğa geçirmiş. Şimdi bir arada yaşamaya çalışıyorlar. Babadan oğula başbakanlığı sürdüren Hariri Ailesi ile tanımlanıp bütünleşen ve yoğun olarak Hristiyanlar’ın yaşadığı sahil bölgesi gökdelenleri, lüks binaları, marka mağaza ve restoranları ile herhangi bir Avrupa kentinden farksız… Önlerinde lüks araçların park edildiği kafe ve restoranlar pahalı markalar giyinmiş gençlerle dolu…
Sahil şeridinde ise akşam olmasına rağmen kadınlı erkekli jogging yapanları görüyoruz… Aynı görüntülere ertesi sabah deniz kıyısında bir kafede kahvaltı yaparken de tanık oluyoruz…
Beyrut gezip görme noktasında meraklılarına geniş seçenekler sunuyor… Harisa Dağı’na teleferikle çıkıp günbatımını izleme, Jetto Gratto mağarasını görme, Jedide’nin akşam atmosferini yaşama, Al Hamra’da dolaşma, sahilde Pgenon Kayalıkları’nda hatıra fotoğrafı çektirme, Downtown’da, eski Beyrut sokaklarında gezinme…
Modern yapıları ve lüks mekânları ile zengin Arapların uğrak noktası olan Ortadoğu’nun Parisi Beyrut, her yönüyle herkesi etkileme gücüne sahip. Bizim kaldığımız bölge Hizbullah denetiminde ve Şatila bölgesine giden yol üzerinde...
DİRENİŞ MÜZESİ ‘MLEETA’ DİRENİŞ MÜZESİ ‘MLEETA’
Lübnan’ın güneyindeki yüksek bir tepeye kurulan Mleeta Müzesi, İsrail’in Lübnan’ı işgalini ve direniş sayesinde kazanılan başarıyı gözler önüne seren turistik bir mekân olarak büyük ilgi görüyor. Hizbullah’ın askeri kanadı İslami Direniş askerlerinin, İsrail’in 25 Mayıs 2000’de ülkeden çekilinceye kadar kullandığı savaş mevzilerinin olduğu alana kurulmuş bir savaş panoramasından oluşan müze, 2010 yılında Hizbullah tarafından açılmış. Hizbullah’ın 1982’den bu yana devam eden İsrail’e işgale karşı direnişi, tüm yönleriyle ziyarete açılan bu merkezde toplanmış. Beyrut’a 44 km uzaklıktaki Mleeta’da, İsrail askerlerinden geriye kalan kasklar, botlar, patlamamış bombaları ve devrilmiş askeri araçlar yer alıyor. Yığının merkezinde ise, namlusuna düğüm atılmış bir İsrail Merkava-4 tankı var. Hizbullah’ın İsrail’e karşı direniş savaşı, Mleeta’yı ziyaret edenlere Hizbullah Lideri Nasrallah’ın sesinden bir videoyla anlatılıyor. Ardından savaşta kullanılan tüneller, siperler gezdiriliyor. İsrail’in geride bıraktığı silah ve mühimmat gösteriliyor. Kapıda ise Hizbullah’a gelir sağlamak amacıyla Çin’de üretilen çeşitli hediyelik eşyalar satılıyor.
İsrail’e karşı kuruldu
‘ALLAH’IN Partisi’ anlamına gelen Hizbullah, Lübnan’ı İsrail saldırılarına karşı savunmak amacıyla 1982 yılında kuruldu. Hizbullah o günden bu yana, kendine özgü örgütlenme tarzıyla, Lübnan’ın en güçlü siyasi aktörlerinden biri oldu. Lübnan Parlamentosu’nda temsil edilen örgütün, Bakanlar Kurulu’nda da temsilcileri bulunuyor. Siyasi ve silahlı mücadele kanatlarının yanı sıra fakir Lübnan halkına yardım amacıyla birçok kurum da işletiyor. Bu sebeple
uzun süreden beri sadece Şiiler’i temsil eden bir siyasi yapı değil, tüm Lübnan halkı tarafından kabul gören bir siyasi parti olarak algılanıyor. Bunun bir sebebi de, 2006 yılında İsrail’in Güney Lübnan’a yönelik işgal girişimne karşı gösterdiği efsanevi direniş. Hizbullah, sadece Lübnanlılar’ın da değil, bölge halklarının saygı duyduğu bir örgüt.
Hizbullah’ın bölgesel bir aktör olmasında bir diğer dönüm noktası ise Suriye iç savaşı oldu. Bu vekalet savaşında, farklı devletler tarafından desteklenen işgalci teröristlere karşı Beşar Esad’ın yanında yer alan Hizbullah, Şam yönetimi ne zaman zor duruma düşse, kurtarıcı bir rol üstlendi ve Suriye Ordusu’na önemli bir askeri destek verdi.
YURT Gazetesi genel Yayın Yönetmeni Veysi Şahin Emevi Camii’nde namaz kıldı.
140 kilometre boyunca pek çok kontrol noktasından geçtikten sonra, Suriye’deyiz. Kısa bir yolculuk ve Şam... Şam’da olup da Emevi Camii’nde namaz kılınmaz mı? Dileyip de kılamayanların yerine, akşam namazını kılıyorum!
Beyrut’taki iki günlük bekleyişten sonra üçüncü günün sabahı saat 9.00 sıralarında, Suriye sınırına doğru yola koyuluyoruz nihayet… Beyrut’tan Chtaura yönüne ilerleyip Lübnan Dağları’nı tırmanmaya başlıyoruz… Hava sıcaklığı gittikçe düşüyor ve karlı zirvelere doğru tırmandıkça bulutlarla kaplı İsviçre Alpleri’ne benzer kartpostallık manzaralar eşliğinde, Bekaa Vadisi’ni aşıp Elias, Anjar ve Masnaa güzergahından Suriye sınırına doğru ilerliyoruz. Yaklaşık 140 kilometrelik sınır yolculuğu iki saat kadar sürüyor. Bizi sınıra götüren arazi aracının sürücüsü bir hayli deneyimli… Sınıra yaklaştıkça sıklaşan kontrol noktalarından askerlere bir belge göstererek kolayca geçiyor.
Beyrut’un büyüsünden sıyrılmaya başlarken, hepimizin aklında Şam var artık… Ben ise dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Eylül 2012’de AKP Genel Merkezi’nde yapılan genişletilmiş grup toplantısında söylediği “CHP heyeti yarın Şam’a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz. Ama inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” sözlerini düşünüyorum…
Erdoğan’ın yanı sıra, zamanın Dışişleri Bakanı, devamında ise Başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun da Suriye krizi başladığında en çok söyledikleri sözdü; “Şam’da Emevi Camii'nde namaz kılacağız”. Suriye’de bu sebeple yıllarca cihatçılar desteklendi. Ama Rusya’nın müdahalesi dengeleri değiştirdi ve Suriye bir türlü düşmediği gibi zafere de ulaştı… Stratejik derinlik dehası Ahmet Davutoğlu’nun hayali, Erdoğan ile birlikte Türkiye’yi ve yüzyılların komşuluk ilişkilerini bataklığa gömdü.
Bizi Beşar Esad karşılıyor!
Birinci Dünya Savaşı sırasında Samandağ’dan göç eden Ermeniler’in yaşadığı Anjar’ı solumuzda bırakarak Masnaa’ya doğru yol alıyoruz. Masnaa Sınır Kapısı’nın Lübnan tarafında uzun bir araç kuyruğu bizi karşılıyor ama yine şoförümüz sayesinde beklemeden geçiyoruz. Tampon bölgeyi geçtikten sonra Sınır Kapısı’nın Suriye tarafına varıyoruz. Sınır kapısı bir hayli kalabalık. Ama biz bir yan yola sapıp ilerideki bir binanın bahçesine giriyoruz. VIP salon olduğunu öğrendiğimiz binanın kapıları açılıyor ve bekleme salonuna alınıyoruz. Biri kazınmış saçları ve koyu güneş gözlükleri ile dikkat çeken, diğeri ise evkaf memuru havasında iki Suriyeli görevli pasaportlarımızı alıyor. Bundan sonra sık sık göreceğimiz Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kocaman bir portresinin bulunduğu protokol salonunda mırra ve soğuk su ikram ediliyor. Türk olmamızdan sebep, bize yönelik bir merak ve hassasiyet yaşandığını fark ediyoruz. Suriye sınır kapısında ilk dikkat çeken şey, her yerde Cumhurbaşkanları Beşar Esad’ın dev resimlerinin olması. Sınır kapısını geçtikten sonra, Şam’a giden yol boyunca da her yerde Esad resimleri var.
Ajanlar çevremizde
Birer form dolduruyoruz, pasaportlarımızın işlem görebilmesi için ve 10-15 dakika sonra 40’ar dolar ücret karşılığında Suriye’ye üç aylık giriş vizesi alıyoruz… Dışarı çıktığımızda bizi bir sürpriz bekliyor. İşbilir şoförümüz bizden ayrılıyor. Tek araçtan iki araca dönüyoruz ve ekip bölünüyor. İki Suriyeli görevli de araçlara biniyor ve gümrük sahasına geçiyoruz. Bu arada bir İranlı görevli de bize katılıyor. Gümrükte, bütün elektronik ve teknik ekipmanlarımız tek tek kaydediliyor. GSM numaralarımız ve telefonların IMEI numaraları da kontrol edilerek kayıt altına alınıyor. Tekrar yola koyuluyoruz. Şam’a 50 kilometre daha yolumuz var. Birkaç kilometre daha gidince cep telefonlarımızın artık çekmediğini anlıyoruz. Şebek yok, roaming yok… Canımız sıkılıyor…
‘I Love Damascus’
Sınırı geçtikten yaklaşık bir saat sonra Mezze üzerinden yeni yapılan yoldan Şam’a varıyoruz. İnanılmaz bir araç ve insan kalabalığı var. Savaş nedeniyle 2 milyon iç göç almış. Trafikte kural kalmamış, trafik polisleri sadece seyrediyor. Şam adı sadece konuşmalarda geçiyor. Yön tabelalarında ise ‘Damascus’ olarak geçiyor. Kentin en büyük meydanında dev harflerle ‘I Love Damascus’ yazıyor. Beyaz başörtülü, kot pantolonlu aşrı makyajlı Suriyeli kızlar önünde selfie çekiyor. Şam’da hemen hemen bütün kavşaklarda ve resmi binaların önünde kontrol noktaları oluşturulmuş, savunma mevzileri kurulmuş. Buralarda ve bütün yollarda, arabaların camlarında, binaların üzerlerinde, marketlerde, restoranlarda, her yerde Beşar Esad’ın resimleri var. Fotoğraf çekmek istiyoruz, “Sonra” denilerek izin verilmiyor. Birçok kontrol noktasından geçip trafikle cebelleştikten sonra kalacağımız Dama Rose otele varıyoruz. Görünen o ki, Şam’a gelen bütün yabancılar bu otelde, bir nevi kontrol altında. Ama otelde internet ve Wi-Fi var. Hemen şifreleri alıp WhatsApp üzerinden iletişim sağlıyoruz, maillerimizi kontrol ediyoruz. Bağlantı hızı çok yavaş da olsa Facebook ve Twitter üzerinden memlekette ne var ne yok, neler olmuş öğrenmeye çalışıyoruz.
Basın Müdürü’nden mırra ikramı
Eşyalarımızı odalara bıraktıktan sonra yine minibüslere binip Suriye Basın Genel Müdürlüğü’ne gidiyoruz… Bu esnada aramıza bir de tercüman katılıyor. Adı Kumeyt Yusuf… Suriye Televizyonu Türkçe Servisi Başkanı Ahmet İbrahim’in öğrencisi… Ahmet İbrahim üniversiteyi Türkiye’de İstanbul’da okumuş ve Suriye’de en iyi Türkçe uzmanı olarak biliniyor. Kumeyt, Ahmet Hoca’nın en iyi öğrencisi ve dört gün boyunca bizimle birlikte… Aynı zamanda Şam Radyosu’nda Türkçe spikeri. Her gün iki saat uydu yayınından Türkçe haberler okuyor. Kumeyt’in tercümanlığında Suriye Basın Genel Müdürü Wassim Hamze ile buluşuyoruz. Mırra ikramından sonra propagandavari bir konuşma yapıyor. “Esad’a desteğimizi kanımızla verdik” diyor. ‘Suriye’ye kurulan komploda Türkiye’nin yer almasına çok üzüldüklerini’ anlatıyor uzun uzun. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kızıyor en çok. “Türk halkına bir sözümüz yok. Türk halkı bizim kardeşimiz, dostumuz ama Türk hükümeti para için bize düşman oldu, komploya katıldı. Çok kırgınız” diyor ve “Gezip göreceğiniz Suriye gerçeğini Türk halkına anlatın” ricasında bulunuyor.
Akşam namazı
Hava kararmaya başlıyor… APK hükümetinin Suriye’deki hedefi olan Emevi Camii’ni görmek istiyoruz… Tarihi Şam Kapalı Çarşısı’na gidiyoruz. Eski Şam’da bulunan Hamidiye Çarşısı, bizim Mısır Çarşısı’nı andırıyor. Adını da çarşıyı yaptıran Osmanlı padişahı II. Abdülhamit’ten alıyor. Çarşının sonunda Şam Emevi Camii var. Önce Jüpiter Tapınağı olarak kurulan, sonra kiliseye dönüştürülen ve en son da Emeviler tarafından camiye çevrilen, Müslümanların en kutsal mekânlarından sayılan Emevi Camii… Hz. İsa’nın dünyaya buradan döneceğine inanılıyor… Erdoğan ve Davutoğlu’nun “Namaz kılacağız” dedikleri cami… Tam da akşam namazı vakti, ezan okunuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Stratejik Derinlik Uzmanı Ahmet Davutoğlu’nun yerine biz namaz kılıyoruz Şam Emevi Camii’nde…
Hz. Rugayye’nin türbesi
Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in torunu İmam Hüseyin’in kızı Hz. Rugayye’nin türbesi de aynı bölgede. Ekibimizde iki Şii gazeteci de var. Onların ‘görmeden olmaz’ ısrarları karşısında geri dönmek isteyen Suriyeli görevliler gönülsüz de olsa kabul ediyorlar ve Hz. Rugayye’nin türbesine gidiyoruz. Çok sıkı güvenlik önlemleri var… Türbe, IŞİD’in hedeflerinden biri çünkü… Babası ve diğer Kerbela yiğitlerinin şehit edilişinden sonra esirlerle götürüldüğü Şam’da Yezit’in gönderdiği babasının kesik başını görünce, üzüntüden vefat eden Hz. Rugayye bedeni öldüğü yere defnedilmiş. Kabri zamanla sevenlerinin ziyaret yeri olmuş. Ekipteki iki Şii gazeteci yatsı namazını burada kılıp dualar ediyor. Gümüş çerçeveleri ve yeşil ışıklandırmasıyla türbe bir hayli etkileyici atmosfere sahip. Gece güvenlik nedeniyle kapatıldığı için Hazreti Ali’nin kızı Hz. Zeynep’in türbesini Halep dönüşü ziyaret etme sözü alarak otele dönüyoruz.