Körfez’in fonlarına ulaşma ve savunma ekonomisini büyütme hedefi güden Türkiye’nin İran’ı kızdıran çıkışları ekonomik ilişkilere gölge düşürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez turunda, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun da Münih Güvelik Konferansı’nda İran’ı hedef alan açıklamalar yapması Tahran’ı kızdırdı. Ortaya çıkan gerilim Türk iş adamlarının Tahran’a çıkarma yapma planını alt üst etti.
İmparatorluk geçmişleriyle övünen İran ve Türkiye aslında 1639 Kasrı Şirin Antlaşması’ndan beri barışçıl sınırlara sahip birer komşu olmanın kıymetini özümsemiş iki ülke. Bölgesel rekabetten kaynaklanan siyasi gerilimlerin ekonomik ilişkilere yansımaması konusunda taraflar belli bir hassasiyete sahip. Her iki ülke de kafa kafaya gelmemek için kritik eşiklerde kendini tutmasını biliyor. Ancak Suriye krizinden beslenen siyasi gerilimler bu hassasiyeti aşındırdı ve korunaklı olduğunu düşündüğümüz ekonomik alanı da etkilemeye başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Körfez turunda, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da Münih Güvelik Konferansı’nda İran’ı hedef alan açıklamalar yapması Tahran’ı kızdırdı. Ortaya çıkan gerilim Türk iş adamlarının Tahran’a çıkarma yapma planını alt üst etti.
Türkiye Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) öncülüğünde 25 Şubat’ta Tahran’da Türk- İran İş Forumu düzenlenecekti. Foruma Türkiye’den Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, İran’dan da Sanayi, Maden ve Ticaret Bakanı Rıza Nimetzade ile İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Mahmut Vaizi katılacaktı.
İki ülke arasındaki söz düellosu yüzünden Zeybekci Tahran’a gitmekten vazgeçti. Bunun üzerine Türkiye’den 100 firmayla 250 kişinin katılacağı forum ertelendi. Bu etkinlik sırasında Türk Ticaret Merkezleri’nin de açılışı yapılacaktı. Yeni koşullarda DEİK açılışı daha düşük profilde bir katılımla yapmayı kararlaştırdı.
Türk iş adamları İran’a uygulanan yaptırımların kalkmasıyla ülkede enerji, petrokimya, madencilik, inşaat, perakende, lojistik ve turizm-otelcilik alanlarında yeni fırsatları değerlendirmek için bu tür bir forumu önemsiyordu. DEİK’e göre Tahran’daki toplantı “iki yılda ticaret hacminin 30 milyar dolara” çıkarılması hedefinin yakalanması açısından önemliydi.
Erdoğan Bahreyn’deki konuşmasında İran’ı Pers milliyetçiliği ile Irak ve Suriye’de bölünme yaratmaya çalışmakla suçlayıp bunun önlenmesi gerektiğini savundu. Çavuşoğlu da Münih’te “İran, Suriye ve Irak’ı iki Şii devleti haline getirmeye çalışıyor. Bu çok tehlikeli. Bu eğilime son vermeli” dedi.
İran Dışişleri Sözcüsü Behram Kasımi bu açıklamalara sert karşılık verdi: “Terör örgütlerini destekleyen, kan dökülmesine yol açan, gerilimlerin tırmanmasına ve bölgede istikrarsızlığa yol açanlar, başkalarını suçlayarak bu adımlarının sorumluluğundan kaçamaz. Sabırlı davranıyoruz ancak sabrımızın da bir sınırı var… Türk dostlarımız bu tip ifadelerini tekrarlarsa biz de susmayıp karşılık vereceğiz.”
İranlı diplomatik kaynaklar Al-Monitor’a Zeybekci’nin ziyaret iptalinin İran’dan kaynaklanmadığını, Türkiye’yle ilişkilere önem verdiklerini ve bu tutumun değişmediğini belirtti. İş dünyasından kaynaklar da ziyareti iptal kararının siyasi gerginlik yüzünden Zeybekci’den geldiğini belirtti.
İran’a ambargoların kalkmasının ardından Tahran’a hem geç hem hazırlıksız giden ve bu yüzden fırsatları değerlendiremeyen Türk firmaları şimdi projelerini ne denli yürütebilecekleri konusunda tereddütlüler. Henüz yatırım planlarını geri çeken yok ama “temkinliyiz” diyen de çok.
Türk şirketlerinin İran’da işlerinin eskisi kadar kolay olmayacağına dair bazı işaretler önceden de gelmişti. Mesela İran Sivil Havacılık Dairesi geçen ay Türkiye’ye charter uçuşlarının izinlerini ertelemişti. Bu tutum, her yıl İran’dan ortalama 1.5-2 milyon insan ağırlayan Türkiye’nin turist alanındaki beklentilerine gölge düşürmüştü.
Ankara-Tahran hattındaki gerilimin arka fonunda yer alanlar önemli. Kışkırtıcı faktör sadece iki ülkenin Irak ve Suriye’de izlediği politikaların taban tabana zıt olması değil. Kuşkusuz Türkiye, Suriye’deki hezimet ve Irak’taki etkinliğini kaybetmesinden dolayı suçlayacak birini arıyor. Hükümet kanadı basitçe “İran’ın müdahaleleri olmasaydı biz başarılı olacaktık” demeye çalışıyor. Ancak bunun ötesinde üç önemli nokta daha var.
Birincisi, Türk parası dolar karşısında gerilerken piyasaları rahatlatmak için Körfez’ten gelecek sıcak paraya ihtiyaç duyuluyor. İran karşıtı bir duruşla ‘Şiafobik’ Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerin kolaylaşacağı umuluyor.
İkincisi Türkiye, son yıllarda çok önem verdiği yerli savunma sanayine pazarlar ararken gözüne silahlanmaya ciddi bütçeler ayıran Körfez ülkelerini kestirmiş durumda. Ankara’daki siyasi akıl, Körfez’in dış politikasını şekillendiren abartılı “İran tehdidi” algısını kullanmaya çalışıyor.
“O füzeler Mekke’ye düşmeden”, “Mekke savaşları başlamadan” ve “Tanklar Kabe’ye dayanmadan” gibi başlıklarla İran karşıtlığında başı çeken Yeni Şafak gazetesinin şu yorumu iktidarın motivasyonunu da yansıtıyor:
“Özellikle Suudi Arabistan’da yaşanan ekonomik sıkıntılar, Körfez ülkelerinin yıllardır ABD bankalarında tuttuğu, yüz milyarlarca doları bulan birikimlerini geri alamaması, güvenlik tehditleri alabildiğine arttığı için bölge ülkelerinin savunmaya yönelmesi Türkiye ile bölge ülkeleri arasında yeni tür bir ekonomik yakınlaşmaya zemin hazırladı. Bölgenin savunma ihtiyaçları büyük oranda hala ABD ve Avrupa’dan sağlansa, milyar dolarlık silah anlaşmaları bu ülkelerle yapılıyor olsa da, yeni durum büyüyen Türk savunma sanayii için yeni fırsatlar sunuyor. Körfez fonlarının ‘savunma ekonomisi’ üzerinden Türkiye’nin bölge ile ilişkilerinde yeni bir dalga oluşturacağı bir tahmin değil artık. Ortak savunma anlaşmaları da böyle bir yakınlaşmanın zeminini oluşturuyor. Ancak Suudi Arabistan ve Katar, Bahreyn gibi Körfez ülkeleri için durum ekonominin çok ötesinde. Bu ülkeler ciddi tehdit altında. (…) Bir Fars yayılma haritası, bir Fars milliyetçi dalgası söz konusu. İran’ın bütün Arap dünyasını hedef alan, doğrudan Mekke’yi ele geçirmeye ayarlı bir macerası söz konusu. Yemen üzerinden Riyad’a gönderilen İran füzeleri Tahran’ın niyetlerini açık etmiştir.”
Üçüncü faktör Donald Trump’ın başkanlığındaki yeni ABD yönetimiyle ortaklık zemini yakalama hedefidir. Trump’la birlikte İran’ın yeniden hedef tahtasına konması Körfez’i ziyadesiyle memnun etti. Erdoğan da yeni konsepte yatırım yapıyor.
Fehim Taştekin
İran-Türkiye Gerilimi Ekonomiyi Vuruyor
Published in
Makaleler ve Siyasi Analizler