İslam’da bu kuraldan beri değildir. Araştırıcı bir mantıkla Kur’an-ı Kerim’e yönelirsek görürüz ki, Cenab-ı Allah kitabın kahir ekseriyetinde mesajını Hz. Adem’den başlayarak eski kavim, millet ve devletlerin kıssaları üzerinden sunmaktadır.
Yalnız İslam, insanlık tarihini ne sınıf ve ne de demokrasi mücadelesi olarak ele almaktadır. İslam’ın bakış açısında tarih, “hak ile batıl”ın mücadele sahnesidir. Tüm tarih boyunca olup biten her şey “hak-batıl” mücadelesinden ibarettir. Yine İslam’ın tarih felsefesinde “hak ile batıl”ın mücadelesi sembolik ve soyut olmayıp bilakis müşahhas ve pratik bir mücadeledir. Kur’an, tarihsel şahsiyet, olay ve olguları kıssa ederken gerek “hak ile batıl”ın ve gerekse “hak ve batılın öncül kişiliklerinin” karakter özellikleri ve tüm sıfatlarını ortaya koyarak onları tüm zamanlar ve mekanlar için tanınır hale getirmeyi amaçlamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de en kapsamlı bir şekilde ele alınan kıssaların başında hiç şüphesiz “Musa-Firavun” mücadelesi gelmektedir. Bu kıssa da Musa ve Firavun (ki, özel ismi II.Ramses’tir. M.Ö. 1302-1213 yılları arasında yaşamış ve M.Ö. 1279’dan M.Ö. 1213 yılına kadar 66 yıl Firavun olarak Mısır İmparatorluğu’nu yönetmiştir.) birer gerçek kişilik olmakla beraber aynı zamanda tüm çağlar ve mekanlarda hak ve batıl öncülerinin birer sembol tüzel kişilikleridir. Cenab-ı Allah, uzun uzadıya Musa ve Firavun’un karakter yapıları, sıfatları; insana, eşyaya ve tabiata yaklaşımlarını anlatmıştır ki, onları doğru anlayıp kavramakla kendi zamanlarımızın Firavun ve Musa’sını tespit etmekte zorlanmayalım, yolumuzu kaybetmeyelim.
Ancak üzülerek ifade etmeliyiz ki, on beş asırlık İslam tarihinin neredeyse tamamı sultanlar, şahlar ve padişahlar eliyle şekillendiğinden saltanat, makam, mevki, güç ve imkan sahibi sınıflar, kendileri açısından sakıncalı görmeleri hasebiyle Kur’an-ı Kerim’in bu tür mesajlarının güncele uyarlanmaması için bin bir çeşit hile, desise ve kara propaganda üretmişler ve nihayetinde Kur’an’ın bu mesajlarını tarihe hapsetmeyi başarmışlardır.
Tarihin zalimleri kendi konumlarının açığa çıkmaması, imkan ve makamların ellerinden kaymaması için “hamanlar ve karunlar”a yaslanarak “belam”lar eliyle toplumların biriken öfke, enerji ve sorgulama arayışlarını tarihe yöneltmiş ve böylece kendi sulta sistemlerini devam ettirmişlerdir.
Oysa Kur’an-ı Kerim, Firavun’u tanıttı ki, kendi çağımızın “Firavun”unu tespit edelim. İnsanlığın düşmanını, şeytanın yeryüzü imparatorluğunu tanıyalım. Onun tahakküm ve tasallutundan kurtulmak için Musa’nın (tabi ki onun da güncel olması gerekmekte) ayak izlerini takip edelim ki; O, bizi “adalet, hürriyet ve eşitlik” dolu bir dünyaya eriştirsin.
Bu minval üzere her çağın Müslümanları kendilerine şu soruyu sormalı idi: Bizden binlerce yıl önce yaşamış bir Firavun (II. Ramses)’un hayat öyküsünü, karakter özelliklerini, dünya görüşü ve hareket metotlarını öğrenmek bu zamanda yaşamakta olan bizlerin ne işine yarayacaktır? Ve binlerce yıl önceki bir zalime kızmak, ona lanet okumak, onu telin etmek bizim hangi yaramıza merhem olabilecektir..?
Bunca girizgâhı meramımızı anlatabilmek ve şu soruyu sorabilmek için yaptık: “Günümüzün “Firavun”u kimdir? O’na karşı duruşumuz ne olmalı? Ve O’na karşı ne yapmalıyız?
Kur’an-ı Kerim’den anladığımız “Firavun” kendi döneminin insanlık üzerinde en fazla tasallut ve tahakküm kurmuş “güç / devlet”in başıdır. Zulüm sahibidir. Azgın, zorba, büyüklenici, aldatıcı ve aşırıcıdır. Kendisini yeryüzünün sahibi (tanrısı) olarak görmektedir. İnsanlığın rızkının kendisine bağlı olduğu vehmindedir. Büyük bir güce, devasa bir orduya hükümranlık etmektedir. Yeryüzünde kendinden habersiz yaprak kıpırdamasına tahammülü yoktur. Hamanlar (yerel ve küresel yöneticiler), karunlar (yerel ve küresel sermaye sahipleri) ve belamlar (imkan, mevki, makam, statü veya güç için kabiliyetlerini firavun lehine kullanan alimler, bilgeler, entelektüeller, gazeteciler, sanatçılar, şeyhler, hocalar, kanaat önderleri vs.) emrindedirler. “Musa”dan nefret etmektedir. Kendi “dünya düzeni” için tehdit gördüğü en büyük tehlike “Musa”nın söylemidir. Onun için bütün imkanları ile “Musa”yı yok etme peşindedir. “Musa”yı alt edebilmek için fiziki güçler kadar “sihir / saptırılmış din”e de yaslanmaktadır.
Şimdi tekrar soralım: Bu özelliklerin sahibi olan “çağdaş firavun” kimdir? Bu sorunun cevabı benim açımdan güneş kadar berraktır. Benim açımdan yukarıdaki özellikleri üzerinde taşıyan güç Amerika, şahsiyet ise onun bugünkü başkanı “Trump”tır. Trump’ın kendisinin firavun unvanını kullanıp kullanmamasının hiçbir önemi yoktur. O, karakteri ve sıfatları itibariyle “Çağdaş Firavun”dur!
Şöyle bir soru sorulabilir: “Diyelim ki, çağdaş firavunu tespit ettik. Bu ne işimize yarayacak? Ne derdimize deva olacak?” Evet, hakikaten konunun en can alıcı sorularından birisi budur ki, eğer bu soruya cevap verilemezse konu kadük kalacaktır.
Birincil olarak yapmamız gereken iş, Kur’an-ı Kerim’in tanıttığı firavun olarak II. Ramses’e takılıp kalmayıp, firavunla ilgili mesajları “çağdaş firavun” üzerinden algılamalıyız. Böylece yeryüzünde tüm saflar bizim için yavaş yavaş netleşecek ve zamanla “kavmiyetçilik, faşizanlık, mezhepçilik, cehalet ve taassup” batağından kurtularak yeryüzünün mustazaflar ile zalimlerin mücadele alanı olduğunu idrak etmeye başlayacağız.
Firavun’u tanıdıkça yeryüzünde olup biten tüm sosyal, siyasal, dinsel, askeri, ekonomik, kültürel ve sanatsal olaylar bizim için anlam kazanacak ve çözümlenecektir.
Zira her kim bilinçle veya cehaleten çağdaş firavun ile iş tutuyorsa veya bir ve beraber olma peşindeyse o batıldır, batıldadır! Her kimin ibadeti, ahlakı, ilmi, siyaseti onu çağdaş firavundan uzaklaştırmıyor, ona karşı durmaya itmiyorsa ziyandadır, kayıptadır. Hangi şeyh, hacı, hoca, kanaat önderi, alim, entelektüel kısaca din adına bilim adına ahkam kesen, söz söyleyen, kalem oynatan her kim var da toplumu çağdaş firavuna karşı bilinçlendirmiyorsa direkt veya dolaylı olarak ona hizmet ediyor demektir. Hangi yapı hangi kurum hangi devlet kaderini çağdaş firavunun politikalarına eklemlemişse o çağdaş firavuna hizmet etmektedir veyahut cehaletten yapıp ettiği bu işler çağdaş firavunun işine yaramaktadır.
“Firavun”u doğru tanımanın en bereketli yanlarından biri de bu doğru tanıyışın “Musa”yı bulmamıza yardımcı olacak olmasıdır. Zira Firavun, karakteri gereği tüm benliği ile öncelikle “Musa”yı yok etme onun ideolojisi ve hareketini bastırma peşindedir.
Bu gerçeklikten yararlanarak gözümüzü “Çağdaş Firavun”a dikerek “Musa”ya giden yolu bulmakta mümkündür. Dikkatle yoğunlaşalım “Çağdaş Firavun” tüm politikaları, plan ve desiseleri ile kimi kuşatmak kimi boğmak kimi yok etmek üzerine inşa edilmişse bilelim ki, “Çağdaş Musa” o yöndedir. Geriye sadece o yöne doğru “akıl ve basiret” ile bakmak kalıyor.
İşte tüm bunlardan sonra zalimler ile mustazafların safları netleştiğinde artık bizde kendi konumumuzu sorgulama ve safımızı seçme aşamasına ulaşmış olacağız.
Muntazar Musavi