İran Düşmanlığı Pompalamaya Devam…

Rate this item
(0 votes)
İran Düşmanlığı Pompalamaya Devam…

 Sözde İslamcı medyada ikide bir İran düşmanlığıdır pompalanıp – körüklenip duruyor! Neymiş efendim, ABD gizliden gizliye “bal tuzağı” ile İran’a Ortadoğu’da alan açıyormuş.

Günümüz Müslümanlarının en büyük sorunlarından biri basiret ve hikmet yoksunluğu olsa gerek. Hatta bunun da ötesinde “bugünkü Müslümanlarının pek çoğu erişkin ve mümeyyiz değil” desek abartmış olmayız sanırım. Bunu aile yuvası kurmadan tutun sosyal ilişkilere kadar görmemiz mümkün. Hiç kimse üzerine alınmaz ama isteyen üzerine de alınabilir, Aziz Nesin’in bir zamanlar sarf ettiği bir söz vardı, bu sözünden mütevellit ona hak vermemek elde değil. Demek istediğimiz o ki, her şeyden önce biz Müslümanız. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “Müslüman feraset sahibidir, hayata ve olaylara feraset ve hikmetle bakar. Müslümanın ferasetinden korkunuz.” Şu hâlde feraset eksikliğinden kaynaklanan davranışlar yüce dinimiz nezdinde mazeret değildir ve vebali vardır.

Kûr’ân-ı Kerim’de birçok ayet-i kerime biz Müslümanları, “Düşünmez misiniz?” (Yunus:16) “Akletmez misiniz?” (Hûd:51) “Aklınızı kullanmaz mısınız?” (Kasas:60) diye ikazlarda bulunmaktadır. Ayrıca Rabbimiz Yasin Sûresi’nin 62’nci ayetinde olduğu gibi şeytanın düşmanlığı ve ayartması hususunda bizleri kasem ederek şiddetle uyarmaktadır: “And olsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hâlâ akıl erdirmiyor musunuz?” (Yasin:62) Bütün bu uyarı ve ikazlardan sonra ise, “Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.” (Yunus:100) diye buyrulmaktadır.

Şeytanın en büyük emeli insanın aklını çelip saptırmaktır. Bunu, insanın akli yeti ve melekelerini kullanmasına engel olmakla başarmaktadır. Cahiliye döneminde nasıl ki, insanlar şeytan tarafından yönlendirilen bir hayatı yaşıyor idiyseler, günümüzde de ne yazık ki, “Müslümanız” deseler de birçokları cahili bir hayat yaşamaktadır. Bundan dolayıdır ki, insanların pek çoğunda basiret ve hikmet yoksunluğu vardır. Bir başka ifadeyle Müslüman diye geçinen ve hatta Müslüman aydın diye bilinen pekçok insan ne yazık ki basiretten yoksun bir hâl içerisindedir. Bu insanların beyanatlarına, TV kanallarına çıkıp yaptıkları konuşmalara veya İslâmî diye geçinen gazetelerdeki köşe yazılarına bakın, akla ziyan tam bir cehalet örneği sergileyebilmektedirler. Konuştukça ve yazdıkça müstekreh bir vargelin içine batmaktadırlar ama ne yazık ki, farkında değiller. Şeytanın adımlarına uymaktadırlar ama bir şeyler bildiklerini sanmaktadırlar. Şeytan büyük ve güçlü görülerek, şeytana teslimiyetçi bir tavır içerisinde yaklaşıp, yaşanan hadisleri şeytanın bir lütfu olarak görmek ne büyük bir basiret eksikliğidir.

Konuyu biraz açacak olursak; son zamanlar bir İran düşmanlığıdır pompalanıp – körüklenip duruyor! Neymiş efendim, ABD gizliden gizliye “bal tuzağı” ile İran’a Ortadoğu’da alan açıyormuş. ABD Afganistan’ı işgal ederek, Şia düşmanı Taliban’ı bertaraf etmiş. Ardından Şia düşmanı Saddam’ı devirerek Irak’ı İran’a altın tepsi içerisinde sunmuş. Vs. vs. Evet, malum zevat tarafından ne yazık ki bu gelişmeler büyük şeytan ABD’nin lütfu olarak görülmektedir. Oysa aynı ABD Saddam zalimine her türlü silah yardımında bulunup 8 yıl boyunca İran’ın şehirlerini bombardumana tabi tutmadı mı? Başta Abadan ve Hürremşehir olmak üzere İran’ın rafine ve sondaj merkezlerini enkaz yığınına dönüştürmedi mi? Bu 8 yıllık savaşta 1,5 milyon dolayında insan öldü. İslâm Devrimi’nin ilk gününden bu yana uygulanan ambargolar İran’ı ekonomik darboğaza sokmadı mı? ABD her yıl milyarlarca dolar bütçe ayırıp İslâm Devrimi huhaliflerine aktarmadı mı? Ki, CİA’nin en yetkili ağızları aleni olarak bu hususu dile getirmektedirler. İran bütün bu kuşatılmışlığına rağmen, zor oyunu bozarmış kabilinden, dar imkanlarıyla askerî teknolojisini ve silah sanayisini geliştirmedi mi? Peki sormak lazım, bütün dünyanın engelleme çabalarına rağmen İran ekonomik olarak kat ettiği bu mesafeye ABD’nin desteği ile mi ulaştı? Yoksa kendi uğraş ve çabasıyla mı?

Şu gerçeği bilmiş olalım ki, bugün İran’ın Irak, Lübnan, Yemen ve Suriye’de inisiyatif sahibi olması bölge halklarının güvenliği ve huzuru içindir. ABD menfaati için asla değildir. İran’ın bölge barışı için verdiği çabalar nasıl olur da, ”küstahlık ve pervasızlık” olarak görülebilir? Hatta bu fedakârlıklar ve âlî cenaplık nasıl olur da “dini kaygılardan uzaklaşmak” olarak yorumlanır? Fakat bu işi o kadar ileri boyutlara götürüyorlar ki, adeta istemeyerek, gönülsüz bir şekilde Müslüman olduklarını şu satırlarda dile getiriyorlar: “Araplarla yaptığı savaşı kaybederek İslam dinine geçmeyi bir türlü içine sindirememiş bir ülkedir İran.” Yine İran halkının dinle alay eden bir toplum olduğunu şu satırlarla ifade ediyorlar: “Arkasında namaz kıldıkları imamlarla dalga geçtiği bir halktır İran halkı.” Ayrıca bugün İran halkının çoğu bunlara göre alkolik: “Dindar olmayan halkının içinde bulunduğu umutsuzluk batağı yüzünden alkolik olan bir toplum.” Pes doğrusu. Bakınız biraz daha ileri gidip dünyanın en yoksul ve en gelişmemiş ülkesi olarak tanımlanan İran için ne diyorlar: Altyapı yetersizliği yüzünden meydana gelen salgın hastalıkları Dünya Sağlık Örgütünden saklayan, geçmişin büyüklüğünü sadece hırsıyla yakalayabileceğini sanan bir ülkedir İran.”

Evet, Yeni Söz Gazetesi bunları yazıyor. İran hakkında en acımazsız manşetler Türk medyasında ne yazık ki İslami kesim tarafından atılmaktadır. Yeni Söz Gazetesi ise bu işin öncülüğünü yapıyor. Gazete ve haber portallarına taşıdıkları manşetlerinde bunu görüyoruz. Manşetlerindeki şu çirkinliğe bakar mısınız? “Gerçek olan bu’ İran ‘büyük şeytan’ olma yolunda.” Diğer bir başlık ise şöyle: “Bir İran emperyalizmi projesi; Şiî hilali gerçek mi oluyor?” Sözüm ona İslâmî kesime ait bir gazete bu! Alenen nefret körüklüyorlar. Daha açık bir ifadeyle ve Türk Ceza Kanunu’nda geçtiği üzere, İran’a karşı halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyorlar. ABD bölgede aleni olarak terör örgütlerine askerî araç gereçler ve silahlar verirken İran ise DEAŞ gibi tekfirci terör örgütlerine karşı savaşmaktadır. Birilerinin dediği gibi bu gelişmeler mi “bal tuzağı”dır? ABD’nin bölgede bir tek isteği var Türkiye ile İran’ı kapıştırmak ve bundan dolayıdır ki, ABD’nin paralı kalemşörleri İran’ı şeytanlaştırma çabası içerisindeler.

Bununla da yetinmiyorlar. Aynı gazete ABD’nin yeni Başkanı Trump’tan beklentisini ise satırlarına şöyle taşıyor: “Trump, Obama’nın kaldırdığı yaptırımları inceliyor.” “ABD’den İran’a: Kabul edilemez, beklemeyeceğiz.” Evet, şu çirkin ve bir o kadar da pespaye tehditleri görüyor musunuz. Bir zamanlar masonik gazeteler İslâmi gelişmeleri kast ederek: “İrtrica hortladı, asker rahatsız.” diye manşetler atıyordu. Şimdi aynısını sözüm ona İslâmî kesime ait gazeteler yapıyor. “Bak İran! Ayağını denk al, ABD rahatsız.” Söz konusu gazete ve haber portalları bütün bu tezvirat ve husumetlerine şu satırları ekliyorlar: “Bugün itibariyle eğer İran’ın başına birşey gelirse İslam dünyasında ona acıyacak kimse kalmamıştır. Yani kurt  (Batı Terör Örgütü) İran’ı sürüden (İslam dünyasından) iyice koparmayı başarmıştır.” Adama sormazlar mı, Batı mezhep üzerinden bu kışkırtıcılığını hummalı bir şekilde yapıyor. Peki sen buna niye alet oluyorsun? Sendeki bu kin, bu İran düşmanlığı neyin nesi? Yok efendim, “Şiî Hilali” imiş! Yok efendim “Pers Hilâli” imiş! Gazete küpüründeki şu ifadelere bakar mısınız? “Pers Hilali hayalini gerçekleştirmek adına terör örgütleriyle işbirliği yapıp Irak, Suriye ve Yemen’i kan gölüne çeviren İran, deniz kuvvetlerini ülke kültürünü yaymak ve mezhepçilik ihraç etmek için kullanıyor.” Sormak lazım, İran’ın bugüne kadar hangi terör örgütleriyle işbirliği yaptığı görülmüştür? Bu nasıl bir tezvirattır böyle. El insaf doğrusu. İçimizdeki beyinsizler bu pespayelikleri sergilerken Batı ile aynı kulvarda at koşturduklarını görmüyorlar mı acaba?

Bu ara Batı’nın çirkin propagandaları o kadar etkili oldu ki, ABD’nin gazına gelen Suud rejimi apar topar bir takım Müslüman ülkelerini arkasına alıp “Sünni NATO’sunu kurmaya koyuldu. Gazeteler de açık açık, “İran’a karşı Sünni Ordu” diye manşetler attılar. ABD’nin 450 milyar dolarlık silah anlaşması Suud’u Sünni dünyanın lideri olarak lanse etmeye yetti. Yine sormak lazım, Suud ne zamandır sapkın Vahhabiliği bırakıp Ehl-i Sünnet vel cemaat oldu? Sadece Şiîleri değil, şefaate inanan Sünni Müslümanları da şirkle itham eden kendisi değil mi? Ama ağababası büyük şeytan ABD isteyince itiraza ne hacet. Çok açık bir şekilde ifade edecek olursak, “Sünni NATO” İslâm dünyasını kan gölüne çevirme amacına matuftur. Irak, Suriye ve Libya’nın tarumar olması yetmezmiş gibi, bütün İslâm dünyasını mahvu perişan etmek istiyorlar. İçimizdeki beyinsizler ise yayın organları vasıtasıyla bu işe çanak tutuyorlar. Onlar ABD gelsin İran’a vursun istiyorlar, ama bilmiyorlar ki, ABD bizi birbirimize kırdırmak istiyor. “Sünni NATO” bunun ön hazırlığıdır. Bakınız, Oğuzhan Asiltürk Trump’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaretin asıl amacını nasıl bariz bir şekilde açıklıyor: “Trump savaş açmaya değil, İslâm ülkelerini birbirleriyle savaşmaları için organize etmeye geldi.” Aynen böyle. Ancak şunu da belirtmiş olalım ki, bu şeytanî plânla bi iznillah asla muvaffak olamayacaklar.

Elbette ki, Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti, var olan İran karşıtı kampanyanın ayyuka çıkarıklması amacına matuftur. Trump’ın ziyareti esnasında Kral Salman’ın yaptığı konuşmanın içeriğine baktığımızda bariz bir şekilde İran düşmanlığını görebiliyoruz:: Salman İran’ı hedef aldığı konuşmasına şu sözle başlıyor: “İran rejimi Humeyni’den beri küresel terörizmin bayrağını taşıyor.” Zaten ABD, Siyonizm ve küresel emperyalizmin karşısında olmak terörist olmak için yeterli sebeptir. Bunu ABD adına dile getiren Salman’ın ne haddine. Hemen şunu da ifade etmiş olalım ki, Yeni Söz Gazetesi farkında olmadan Riyad’ta tertiplenen bu toplantı için yaptığı yorumda İran’ı onore etmektedir. Buyrun birlikte okuyalım: “İran hariç neredeyse hemen bütün İslam ülkelerinin efendilerine saygılarını sunmaya gelmiş tebaa gibi hazır bulunduğu bir toplantı resmi karşımıza çıkmıştır maalesef.” Doğru söze ne demeli.

Riyad’teki bu toplantının hangi amaçla yapıldığını Siyonizmin güdümündeki ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Ed Royce şöyle açıklıyor: “İran başta olmak üzere bazı ülkelere HAMAS’a destek verdikleri gerekçesiyle yeni yaptırımlar uygulanması için toplantı yapılmıştır. Ayrıca Royce yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Bu hafta HAMAS’a destek veren kişi ve ülkelerin bunların başında İran’ın Amerika’nın yaptırım listesine girmesi amacıyla bir taslak sunmuş olmaktan gurur duyuyoruz. Eğer Amerika İran’ın yönetim şekline gerektiği kadar dikkat etseydi bu gün müttefikimiz olan Yemen hükümetinin yıkılışına şahit olmazdık.” Demek oluyor ki, ABD’nin gafletini İran büyük bir basiret örneği sergileyerek fırsata dönüştürmüş. Veya şöyle de diyebiliriz: İran çok açık bir şekilkde ABD’ye rağmen bölgede bi iznillah inisiyatif kullanmaktadır. ABD’li temsilcinin ağzıyla bunu Yeni Söz gazetesi yazarı da itiraf ediyor aslında. Ne olurdu söz konusu yazar bunu basiretle görebilseydi. Bakınız Royce daha neler söylüyor: “Birlik olmamız durumda bu yaptırımlar uygulanabilir, biz mektup yazarak ve görüşme yaparak ülkeleri uygulamaları karşısında sorumlu tutmaya çalışıyoruz. (“Ülkeleri menfaatlerimiz ve çıkarlarımız doğrultusunda itaat etmeleri için sorumlu tutuyoruz.” dese dah dobra olurdu kanısındayız.) Halkımızın, milli güvenliğimizin ve müttefiklerimizin güvenliği tehlikeye girdiğinde, ciddi kararlar alınmalıdır.” Evet bütün bu mesajlar bölge ülkelerinin ABD’ye itaat ve İran’a karşı duruş amacına matuftur.

ODATV yazarlarından Türker Ertürk Riyad’taki bu toplantı için şu sözleri dile getiriyor: “Yine de bunlar, iyi günlerimiz! Ne yazık ki; halen seyrettiğimiz rotada gitmeye devam edersek, ülkemizi daha da kötü günler bekliyor! Benden söylemesi; çocuklarınızı İran savaşı için göndermek zorunda kalabilirsiniz! Türkiye ile İran’ı kapıştıracak yol taşları döşeniyor, bilesiniz.” Türker Ertürk ayrıca söz konusu makalesinde şu sözlere de yer veriyor: “Bölgede yapılmak istenen; İran’a karşı, Sünni-Arap-Türk-Kürt-İsrail cephesi kurmaktır. Trump’ın ilk yurtdışı gezisinin Suudi Arabistan ve bilahare İsrail’e yapılmasını, 450 milyar dolarlık silah satış anlaşmalarını,… daha önce Erdoğan ile Hulusi Akar’ın beraberce yaptıkları Riyad ziyaretini ve Suudi Arabistan liderliğinde ve Türkiye dahil olmak üzere 34 Müslüman ülkenin katılımı ile kurulan Sünni İttifakını böyle okumak lazım. ABD Temsilciler Meclisi’nin 16 Kasım 2016’da, Senatosunun ise 2 Aralık 2016’da “İran Yaptırımlar Yasası”nı 10 yıl daha uzatmasını, bu bağlamda değerlendirmek lazımdır.”

Türker Ertürk olayı Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilintilendirip bir başka zaviyeden şöyle yorumlayıp noktayı koyuyor: “İşte Ergenekon ve Balyoz gibi gayri hukuki operasyonlar, bugünler için yapıldı. Bu hukuk görünümlü operasyonlar yapılmasaydı, Türkiye, emperyalizmin Libya ve Suriye’deki vekalet savaşlarının ateşine odun taşımazdı. Yapılmasaydı, Türkiye emperyalist bakış açısı ile “iti ite kırdırmak” olarak planlanan ve İran’a karşı kurulan Suudi liderliğindeki Sünni Şer Cephesi’ne dahil olmazdı!” Satırlarımızı hitama erdirirken biz de diyor ve umuyoruz ki Türkiye, ABD’nin yönlendirdiği Suud rejiminin bu şer ittifakına alet ve payanda olmayacaktır inşallah. Bunun için yazımızın başında belirttiğimiz basirete ve hikmete ihtiyaç vardır. Aksi takdirde söz konusu ettiğimiz uyarı niteliğindeki ayetler Ankara’daki siyasileri ve söz konusu ettiğimiz yazar müsveddelerini de kapsamına almaktadır. İki kesim de sözüm ona topluma yön vermektedir. Bu nedenle bunların vebali de büyüktür.

Müslümansak gereğince amel etmeliyiz. Ümmetin vahdeti ve insicamı için her şeyden önce basiret ve hikmeti kuşanıp aklı selimce hareket etmeliyiz. Küresel emperyalizm bizi bize kırdırmak istiyor. Bu konuda da çok açık ve netler. Yani niyetlerini gizleme ihtiyacı da hissetmiyorlar. Şu hâlde bunlara ödün vermemeliyiz. İç sorunlarımızı müzakere ve diyalog yolu ile çözümlemeye çabalamalıyız. Husumetle, tezviratlarla bir yere varamayız. Rabbimiz, “Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” (Enbiya:92) diyorsa bizim başka bir seçeneğimiz ve alternatifimiz yoktur. “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal:46)

Sonuç olarak şunu da belirtmiş olalım ki, bu ülkede yıllardan beri İran düşmanlığını körükleyen FETÖ terör örgütü olmuştur. Her kim bu bağlamda paralelcilerle aynı kulvarda at koşturuyorsa, bilinsin ki o kişi paralelcidir ve vatan hainidir. Bu toprakların ve tüm İslâm coğrafyasının barış yurdu olmasını istiyorsak paralelcilere özgü tutum ve davranışlardan, ümmet içerisinde fitne kazanını kaynatmaktan şiddetle kaçınmalıyız ve öylelerine ödün ve pirim vermemeliyiz. Öylelerine itibar etmemeliyiz.. Ötekileştirici ve dışlayıcı yaklaşımlardan, faşizan eğilimlerden, etno santrik duygulardan ve mezhep taassubundan şiddetle uzak durmalıyız. Basiretli ve hikmetli olmamız bunları gerektirmektedir. Şunu da belirtmiş olalım ki, basiret yoksunluğu nifakın kuluçka hâlidir. Rabbim bizlere basiret ve hikmet versin.

Read 1828 times